19786
"sakatlığım vardı, sağ ayak topuğumda ödem oluşmuştu. hiçbir şekilde ayağımın üzerine basamıyordum. sonra doktora gittik, '1 ay koşmayı bırak, hatta yürüme bile' dedi. doktoru dinledim, evde oturdum, tabii kiloları da aldım. arkadaşlarım benden 1 ay fazla idman yapınca kendilerini geliştirmişler, ben baya formsuz düştüm. diğer yandan ağrılarım da devam ediyordu. bu sefer hoca, 'bu kiloyla seni oynatmam çok zor, kilo vermek zorundasın' dedi. bir yandan kilo vermeye çalıştım, diğer yandan fizik tedavim devam etti. bir yıl boyunca, topuğum ağrıya ağrıya oynamaya çalıştım. ama sadece antrenmanlara çıkabiliyor, kadroya giremiyordum. sene sonunda u17 sezonu başladığında boyum uzamış ve kilolar da kendiliğinden gitmişti. hoca da beni oynatmaya başladı. şimdi topuk ağrımdan eser kalmadı, boyumun uzamasıyla sorun kendiliğinden çözüldü çok şükür"
"diğer taraftan 'futbolu bırakırsam yapacak başka bir şeyim yok ki' diyordum. babam bana o kadar güvenmiş, ağabeyime gitar almamış, bana krampon almış; mecbur gidip gelmek zorundayım. ailemi hiçbir zaman mahcup etmek istemedim. beni onca zaman bursa'ya götürüp getirdiler, futbolcu olup onların kaderini değiştireceğime inandılar, onları yarı yolda bırakamazdım. ailemin umuduydum ben. o yüzden futbola sıkı sıkı sarıldım"
"o çimlerde her futbolcu koşmak ister ama her oyuncunun a takımda oynatılması mümkün değil. benim şansıma da oynadığım mevkide a takımın sıkıntıları vardı. 2012-2013 sezonunda, alt yapıdaki ligde kendimi kanıtladığımı da düşünüyorum, takım içinde baya ön plana çıkmıştım. bence bu sebeplerden ötürü beni a takıma çağırdılar. ilk oynadığım a takım maçında da çok heyecanlanmış, elim ayağıma karışmıştı. antrenmanla maç ortamı birbirinden çok farklı. antrenmanda hata yapabiliyorsun ama maç sırasında yaptığın hatanın telafisi yok. oyuna girdiğim ilk 5-6 dakikada bir şey anlamadım"
"amerika için vize işlemlerinden dolayı beni istanbul'a çağırmışlardı. ilk gittiğimde seçileceğimi düşünmüyordum açıkçası. bize kırk oyuncunun belirleneceğini söylediler. tek tek kafamdan oyuncuların isimlerini geçiriyordum, kendi kendime 'kesin beni elerler' diye düşünüyordum. en gençleri bendim çünkü. her şeye rağmen biraz da olsa ümidim vardı. tamamen umutsuzluğa düşmüş değildim ama çok düşük bir ihtimaldi. şükür ki kadro açıklandığında korktuğum başıma gelmedi"
"fatih hoca idmanda beni stoperde oynattı. antrenmanda 'maça bu kadroyla çıkacağız' demişti. rahatladım ve kendimi maça hazırladım. ama işte zaten heyecanlı bir insanım, ne kadar rahat olabilirim ki? sonuç itibariyle 20 yaşındayım ve milli takım formasını giyeceğim. maç öncesi, fatih hoca geldi ve 'hiç heyecanlanma, pas hatası yapabilirsin. üç yaparsın, beş yaparsın, sonra yapmazsın herhalde, değil mi' dedi. ben iyice heyecanlandım, 'yapmam herhalde' hocam dedim. ilk dakikalarda sürekli armaya bakıyordum, üzerimdeki formanın gerçek olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyordum. kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. çok enteresan, karmaşık duygulardı. maç ilerledikçe heyecanım da azaldı."
"istediğim ters topları atınca mutlu oluyorum. çizgi oyuncusu olmak iyi bir şey ama bir yandan da tekdüze bir tarafı var. sürekli sağ kanattan gidip geliyorsunuz. ön liberoda ise oyunu daha geniş görüyorsunuz, her yere çıkabiliyorsunuz. her yere koşmak, top kazanmak benim hoşuma giden şeyler zaten"
ozan tufan
"diğer taraftan 'futbolu bırakırsam yapacak başka bir şeyim yok ki' diyordum. babam bana o kadar güvenmiş, ağabeyime gitar almamış, bana krampon almış; mecbur gidip gelmek zorundayım. ailemi hiçbir zaman mahcup etmek istemedim. beni onca zaman bursa'ya götürüp getirdiler, futbolcu olup onların kaderini değiştireceğime inandılar, onları yarı yolda bırakamazdım. ailemin umuduydum ben. o yüzden futbola sıkı sıkı sarıldım"
"o çimlerde her futbolcu koşmak ister ama her oyuncunun a takımda oynatılması mümkün değil. benim şansıma da oynadığım mevkide a takımın sıkıntıları vardı. 2012-2013 sezonunda, alt yapıdaki ligde kendimi kanıtladığımı da düşünüyorum, takım içinde baya ön plana çıkmıştım. bence bu sebeplerden ötürü beni a takıma çağırdılar. ilk oynadığım a takım maçında da çok heyecanlanmış, elim ayağıma karışmıştı. antrenmanla maç ortamı birbirinden çok farklı. antrenmanda hata yapabiliyorsun ama maç sırasında yaptığın hatanın telafisi yok. oyuna girdiğim ilk 5-6 dakikada bir şey anlamadım"
"amerika için vize işlemlerinden dolayı beni istanbul'a çağırmışlardı. ilk gittiğimde seçileceğimi düşünmüyordum açıkçası. bize kırk oyuncunun belirleneceğini söylediler. tek tek kafamdan oyuncuların isimlerini geçiriyordum, kendi kendime 'kesin beni elerler' diye düşünüyordum. en gençleri bendim çünkü. her şeye rağmen biraz da olsa ümidim vardı. tamamen umutsuzluğa düşmüş değildim ama çok düşük bir ihtimaldi. şükür ki kadro açıklandığında korktuğum başıma gelmedi"
"fatih hoca idmanda beni stoperde oynattı. antrenmanda 'maça bu kadroyla çıkacağız' demişti. rahatladım ve kendimi maça hazırladım. ama işte zaten heyecanlı bir insanım, ne kadar rahat olabilirim ki? sonuç itibariyle 20 yaşındayım ve milli takım formasını giyeceğim. maç öncesi, fatih hoca geldi ve 'hiç heyecanlanma, pas hatası yapabilirsin. üç yaparsın, beş yaparsın, sonra yapmazsın herhalde, değil mi' dedi. ben iyice heyecanlandım, 'yapmam herhalde' hocam dedim. ilk dakikalarda sürekli armaya bakıyordum, üzerimdeki formanın gerçek olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyordum. kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. çok enteresan, karmaşık duygulardı. maç ilerledikçe heyecanım da azaldı."
"istediğim ters topları atınca mutlu oluyorum. çizgi oyuncusu olmak iyi bir şey ama bir yandan da tekdüze bir tarafı var. sürekli sağ kanattan gidip geliyorsunuz. ön liberoda ise oyunu daha geniş görüyorsunuz, her yere çıkabiliyorsunuz. her yere koşmak, top kazanmak benim hoşuma giden şeyler zaten"
ozan tufan