2
hafif stokholm sendromu, hafif de kazanılmış başarısızlık sendromu karışımı bir sendrom.
adamlar bizi esir almış, psikolojimizi mahvetmişler ama biz onları korumaya devam ediyoruz.
bir yerden sonra da "kader" diyerek kabulleniyoruz.
"bizde zaten anca bunlar olabilir" diyerek rıza gösteriyoruz.
sözlükte pek çok yazar, galatasaray'a zarar vermiş veya veriyor bile olsa eski önemli oyuncuları "efsane" şeklinde tanımlayarak bu sendromların belirtilerini göstermeye devam ediyor.
bunu da nefret söylemiyle (efsanesini efsane kabul etmeyenlere ibneler, andavallar vb. cinsel yönelim veya doğuştan gelen zeka geriliği gibi durumları hakaret olarak kullanarak), küçük düşürme söylemiyle, toplu kabadayılıkla (buna kısaca linç de diyebiliriz), zorbalık ve benzeri davranışlarla destekliyor ve kendileri gibi düşünmeyen yazarlara dayatıyor veya dayatmaya kalkışıyorlar diyelim.
konu da sapıyor ya, sabri vakası da biraz bu sendromlara bağlıdır.
örneğin galatasaray'a gerektiği kadar katkı vermeyen herhangi bir oyuncu için x galatasaray kalibresinde değil, artık yerini başkalarına bırakması gerektiğini düşünüyorum gibi bir yorum yaptığınızda, "ama o çok galatasaraylı", "ama galatasaray'a gelmek için şöyle fedakârlıklarda bulundu" gibi tamamen ilgisiz ve mantıksız tezlerle karşınıza çıkıldığını göreceksiniz.
bir sonraki aşamada ise kabullenmişlik geliyor.
örneğin sabri'nin veya amrabat'ın yeteneksizlikleri göz ardı edilerek "ne yapalım işte elimizde bu var" benzeri kabullenmişlik ifadeleri ile savunmalar doğuyor.
sonuçta bunların neredeyse tamamı, kurgunun gerçeklere göre her zaman daha tatlı olmasından kaynaklanıyor.
adamlar bizi esir almış, psikolojimizi mahvetmişler ama biz onları korumaya devam ediyoruz.
bir yerden sonra da "kader" diyerek kabulleniyoruz.
"bizde zaten anca bunlar olabilir" diyerek rıza gösteriyoruz.
sözlükte pek çok yazar, galatasaray'a zarar vermiş veya veriyor bile olsa eski önemli oyuncuları "efsane" şeklinde tanımlayarak bu sendromların belirtilerini göstermeye devam ediyor.
bunu da nefret söylemiyle (efsanesini efsane kabul etmeyenlere ibneler, andavallar vb. cinsel yönelim veya doğuştan gelen zeka geriliği gibi durumları hakaret olarak kullanarak), küçük düşürme söylemiyle, toplu kabadayılıkla (buna kısaca linç de diyebiliriz), zorbalık ve benzeri davranışlarla destekliyor ve kendileri gibi düşünmeyen yazarlara dayatıyor veya dayatmaya kalkışıyorlar diyelim.
konu da sapıyor ya, sabri vakası da biraz bu sendromlara bağlıdır.
örneğin galatasaray'a gerektiği kadar katkı vermeyen herhangi bir oyuncu için x galatasaray kalibresinde değil, artık yerini başkalarına bırakması gerektiğini düşünüyorum gibi bir yorum yaptığınızda, "ama o çok galatasaraylı", "ama galatasaray'a gelmek için şöyle fedakârlıklarda bulundu" gibi tamamen ilgisiz ve mantıksız tezlerle karşınıza çıkıldığını göreceksiniz.
bir sonraki aşamada ise kabullenmişlik geliyor.
örneğin sabri'nin veya amrabat'ın yeteneksizlikleri göz ardı edilerek "ne yapalım işte elimizde bu var" benzeri kabullenmişlik ifadeleri ile savunmalar doğuyor.
sonuçta bunların neredeyse tamamı, kurgunun gerçeklere göre her zaman daha tatlı olmasından kaynaklanıyor.