309
2005-2006 sezonu. maddi sıkıntılarla boğuşuyordu galatasaray. bu halkın çok büyük bir çoğunluğu gibi devasa zorluklar içinde ayakta kalma mücadelesi veriyordu. ekonomik gücü ''her şey'' sananlar, milyonlarca dolarlık tesisleriyle, astronomik transferleriyle övünürken, galatasaray, futbolcuların paralarını dahi ödemekte zorlanıyordu. aynı, çalışanlarının maaşını ödemekte güçlük çeken yüz binlerce küçük üretici ve esnaf gibi... aynı borç içinde kıvranıp duran milyonlarca tertemiz insan gibi.. ve bu insanlar fenerbahçe'nin hakem hatalarıyla kazandığını gördüçe deliye dönüyorlardı. çünkü onlar da yıllardır hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukukuna kurban ediliyorlardı.
lig başlarken hiçbir beşiktaşlı veya trabzonsporlu ''galatasaray şampiyon olsun'' demezdi. herkesin kendi takımının şampiyon olmasını istemesi kadar doğal ne olabilirdi ki? ama haftalar ilerledikçe, galatasaray, bir türlü yakasını kurtaramadığı ekonomik krizler ve rakibinin ''alışıldık yöntemleri'' karşısındaki pes etmeyen tavrıyla, giderek ''herkesin takımı''na dönüşecekti... aynı şampiyon kulüpler kupası'nda yarı finale çıktığı 1988'de olduğu gibi... aynı uefa kupasını ve süper kupa'yı kazandığı 2000 yılında olduğu gibi...
galatasaraylı futbolcuların parasızlığa isyan bayrağı çektikleri günlerde bile oynadıkları futboldan ödün vermemeleri, milyonlarca insan için sanılandan çok daha önemli, çok daha değerli bir şeyi simgeliyordu: her şeye rağmen ayakta kalmayı... çünkü türkiye her şeye rağmen ayakta kalanlarla doluydu. kendisi evlatlarının üç kuruş rızkı için kan ter içinde çalışırken, her akşam tırışkadan kazanılmış servetlerin nasıl bir zevk-ü sefaya peşkeş çekildiğini izlemeye zorlanan, yıllarca ilim peşinde dirsek çürüttükten sonra cahil mirasyedilerden başka işveren bulamayan; hatta çoğu zaman onlara muhtaç kalan milyonlarca insan...
türkiye buydu... galatasaray da buydu...
bugüne kadar galatasaray'ın türkiye'yi sokaklara dökmesinin sebebi sadece başarılı olması değildi. galatasaray'ın tarihi, bu fakir milletin karışmış aklına ''inancın paradan üstün olduğunu'' kazımakla geçmişti... galatasaray'ın adı bu milyonlar için ''beklenen başarıların'' değil, ondan çok daha değerli olan ''her şeye rağmen başarabilmenin'' onuruyla özdeşleşmişti. ve 2005-2006 futbol sezonunda olan da, tamamen aynı şeydi.
gerçi bu kez bir avrupa başarısı yakalayamamıştı belki ama, şimdi de türkiye'nin kendi içindeki züppeliğe , kendi içindeki adaletsizliğe, kendi içindeki imkansızlıklara ve engellere karşı mücadelenin simgesi olmuştu galatasaray... işte bunun için galatasaray'ın şampiyonluğu tüm türkiye'de avrupa kupası kazanmışız gibi (fanatik fenerbahçeliler hariç) hep birlikte kutlanıyordu. işte bunun için beşiktaşlısı, trabzonsporlusu galatasaray bayrakları altında ilahi adaleti kutlamak için buluşuyordu... ne onların, ne de galatasaraylıların karşı oldukları şey fenerbahçe değildi. onlar, başarı için her yolu mubah sayan adaletsiz yöneticilere, bu ülkenin milyonlarca dolarını ''gavurlara'' peşkeş çekip de bu millete hezimetten başka birşey vermeyenlere ve bir türlü kurtulamadıkları ekonomik güçlüklere karşıydılar... onlar, galatasaray'ın şampiyonluğunu değil, bütün bunlara rağmen başarabilmenin mümkün olduğuna tanıklıklarını kutluyorlardı... onlar için hiçbir şey, o gece bağdat caddesi'ne akan sarı-lacivert cinnetin ortasından otomobillerin içinde için için gülümseyerek geçmek kadar mutluluk verici olamazdı...
zafer sadece o zihniyete rağmen kazanmak değil, o zihniyeti ne hale getirebildiğin görmekti!
lig başlarken hiçbir beşiktaşlı veya trabzonsporlu ''galatasaray şampiyon olsun'' demezdi. herkesin kendi takımının şampiyon olmasını istemesi kadar doğal ne olabilirdi ki? ama haftalar ilerledikçe, galatasaray, bir türlü yakasını kurtaramadığı ekonomik krizler ve rakibinin ''alışıldık yöntemleri'' karşısındaki pes etmeyen tavrıyla, giderek ''herkesin takımı''na dönüşecekti... aynı şampiyon kulüpler kupası'nda yarı finale çıktığı 1988'de olduğu gibi... aynı uefa kupasını ve süper kupa'yı kazandığı 2000 yılında olduğu gibi...
galatasaraylı futbolcuların parasızlığa isyan bayrağı çektikleri günlerde bile oynadıkları futboldan ödün vermemeleri, milyonlarca insan için sanılandan çok daha önemli, çok daha değerli bir şeyi simgeliyordu: her şeye rağmen ayakta kalmayı... çünkü türkiye her şeye rağmen ayakta kalanlarla doluydu. kendisi evlatlarının üç kuruş rızkı için kan ter içinde çalışırken, her akşam tırışkadan kazanılmış servetlerin nasıl bir zevk-ü sefaya peşkeş çekildiğini izlemeye zorlanan, yıllarca ilim peşinde dirsek çürüttükten sonra cahil mirasyedilerden başka işveren bulamayan; hatta çoğu zaman onlara muhtaç kalan milyonlarca insan...
türkiye buydu... galatasaray da buydu...
bugüne kadar galatasaray'ın türkiye'yi sokaklara dökmesinin sebebi sadece başarılı olması değildi. galatasaray'ın tarihi, bu fakir milletin karışmış aklına ''inancın paradan üstün olduğunu'' kazımakla geçmişti... galatasaray'ın adı bu milyonlar için ''beklenen başarıların'' değil, ondan çok daha değerli olan ''her şeye rağmen başarabilmenin'' onuruyla özdeşleşmişti. ve 2005-2006 futbol sezonunda olan da, tamamen aynı şeydi.
gerçi bu kez bir avrupa başarısı yakalayamamıştı belki ama, şimdi de türkiye'nin kendi içindeki züppeliğe , kendi içindeki adaletsizliğe, kendi içindeki imkansızlıklara ve engellere karşı mücadelenin simgesi olmuştu galatasaray... işte bunun için galatasaray'ın şampiyonluğu tüm türkiye'de avrupa kupası kazanmışız gibi (fanatik fenerbahçeliler hariç) hep birlikte kutlanıyordu. işte bunun için beşiktaşlısı, trabzonsporlusu galatasaray bayrakları altında ilahi adaleti kutlamak için buluşuyordu... ne onların, ne de galatasaraylıların karşı oldukları şey fenerbahçe değildi. onlar, başarı için her yolu mubah sayan adaletsiz yöneticilere, bu ülkenin milyonlarca dolarını ''gavurlara'' peşkeş çekip de bu millete hezimetten başka birşey vermeyenlere ve bir türlü kurtulamadıkları ekonomik güçlüklere karşıydılar... onlar, galatasaray'ın şampiyonluğunu değil, bütün bunlara rağmen başarabilmenin mümkün olduğuna tanıklıklarını kutluyorlardı... onlar için hiçbir şey, o gece bağdat caddesi'ne akan sarı-lacivert cinnetin ortasından otomobillerin içinde için için gülümseyerek geçmek kadar mutluluk verici olamazdı...
zafer sadece o zihniyete rağmen kazanmak değil, o zihniyeti ne hale getirebildiğin görmekti!