777
klasik bir laf var ya, "elin oğlu uzaya çıkıyor, biz hala bilmem ne" falan diye...
hep katıldığım, kesinlikle haklı bulduğum sözdür.
4 ekim 1957'de, sscb tarafından uzaya ilk uydu fırlatılıyor,
bu anlamda amerika ile aralarında ilk uzay savaşı başlamış oluyor.
2. dünya savaşı'ndan kalma teknolojilerle, iki ülke başta olmak üzere bir çok ilerici devlet kendiniteknoloji ve bilimanlamında geliştiriyor.
türkiye'de o sırada ne mi oluyor?
850.000 dolarlık kauçuk ithal edecekmişiz, yukarıdaki tarihten 3 gün önce milliyet gazetesi'nde bu tip haberler yer alıyor.
ve tahmin edeceğiniz üzre, aradan uzun yıllar geçtikten sonra, türkiye bir şekilde kendi uydusunu yapıp uzaya fırlatmayı deneyebiliyor.
çünkü hep geriden geliriz biz...
kadınlara seçme ve seçilme hakkı avrupa'nın bir çok ülkesinde yokken ülkemizde vardı, çünkü bir tek o dönem ilericiydikher anlamda,
sonrası, internet deyimi yerindeyse, epic fail...
halen bir yerli arabamız yok yüzde 100 donanımı ve beyni bizden olan.
tıpkı keşif, buluş ya da çığır açan teknolojik ilerlemeyi sağlayamadığımız gibi.
sporda, elle tutulur bir kaç büyük başarımız var,
2'si galatasaray futbol takımımızın yıllar öncesinde gelen uefa ve süper kupa zaferleri,
milli takımlar düzeyinde, tarihinin belki de en iyi kadrolarından biriyle, 1 dünya üçüncülüğü,
1 avrupa üçüncülüğü...
gurur duyduğumuz şeyler o kadar az ki, elin oğlunun hollanda'sı her maç farklı bir rekoru kırarken,
biz hala karıncalanmış özetlerimizi izliyoruz...
geri kalan mı?
devşirme sporcularımızla kovalanan atletizm yarışmaları,
80 milyonluk ülkeden adam gibi futbolcu çıkartamadığımız için adını ve kimliğini değiştirdiğimiz futbolcularla kovalanan hedefler,
babası tarafından şirketlerine yaklaştırılmayan tipler tarafından yönetilen ülke futbolu,
babalar gibi şike yapmış yöneticilerin dışarıda terör estirmesi,
falan filan, bildiğiniz boktan memleket manzaraları...
o kadar kötü olay, afet, terör, ekonomik ve siyasi bunalımların içinde, sadece galatasaray ve milli takım ile nefes alabilen türk taraftarlar,
sadece 90 dakika dertlerinden uzaklaşıp kalpleri farklı atan türk futbolseverler,
uzun yıllar olduğu gibi, bu sene de bir dünya şampiyonasında elin adamlarının takımlarını takip etmekteler.
etmeyip napacağız, dizi mi izleyelim elimizde çekirdek tabağı ile?
oturupalmanya'yı konuşacağız, portekiz'i tartışacağız, "bosna çakıverse" diyeceğiz, muslera'ya dua edeceğiz.
ama sahada, asla bir ay yıldızlı forma görmeyeceğiz.
açıkçası üzülmüyorum, eleştirmek niyetindeyim sadece.
çünkü futbolu iğrenç adamların yönettiği bir ülkenin,
şikelerin cezasız kaldığı bir memleketin milli takımının,
başarılı olmasını istemiyorum.
nüfusu bir uşak, birkastamonu etmeyen ülkeleri yenemiyoruz ki, çıkıp italya ile boy ölçüşelim.
es kaza gidebilmiş olsaydık dünya kupası'na,
dün* portekiz'e 4 atan almanya, bizimkilere kaç tane sallardı sence?
zaten futbolu geliştirmek adına yabancı sınırıkoyan federasyonun sözde milli takımından, başarı anlamında ne beklersin?
sahadakiler, yeterincefutbola yabancı zaten...
hep katıldığım, kesinlikle haklı bulduğum sözdür.
4 ekim 1957'de, sscb tarafından uzaya ilk uydu fırlatılıyor,
bu anlamda amerika ile aralarında ilk uzay savaşı başlamış oluyor.
2. dünya savaşı'ndan kalma teknolojilerle, iki ülke başta olmak üzere bir çok ilerici devlet kendiniteknoloji ve bilimanlamında geliştiriyor.
türkiye'de o sırada ne mi oluyor?
850.000 dolarlık kauçuk ithal edecekmişiz, yukarıdaki tarihten 3 gün önce milliyet gazetesi'nde bu tip haberler yer alıyor.
ve tahmin edeceğiniz üzre, aradan uzun yıllar geçtikten sonra, türkiye bir şekilde kendi uydusunu yapıp uzaya fırlatmayı deneyebiliyor.
çünkü hep geriden geliriz biz...
kadınlara seçme ve seçilme hakkı avrupa'nın bir çok ülkesinde yokken ülkemizde vardı, çünkü bir tek o dönem ilericiydikher anlamda,
sonrası, internet deyimi yerindeyse, epic fail...
halen bir yerli arabamız yok yüzde 100 donanımı ve beyni bizden olan.
tıpkı keşif, buluş ya da çığır açan teknolojik ilerlemeyi sağlayamadığımız gibi.
sporda, elle tutulur bir kaç büyük başarımız var,
2'si galatasaray futbol takımımızın yıllar öncesinde gelen uefa ve süper kupa zaferleri,
milli takımlar düzeyinde, tarihinin belki de en iyi kadrolarından biriyle, 1 dünya üçüncülüğü,
1 avrupa üçüncülüğü...
gurur duyduğumuz şeyler o kadar az ki, elin oğlunun hollanda'sı her maç farklı bir rekoru kırarken,
biz hala karıncalanmış özetlerimizi izliyoruz...
geri kalan mı?
devşirme sporcularımızla kovalanan atletizm yarışmaları,
80 milyonluk ülkeden adam gibi futbolcu çıkartamadığımız için adını ve kimliğini değiştirdiğimiz futbolcularla kovalanan hedefler,
babası tarafından şirketlerine yaklaştırılmayan tipler tarafından yönetilen ülke futbolu,
babalar gibi şike yapmış yöneticilerin dışarıda terör estirmesi,
falan filan, bildiğiniz boktan memleket manzaraları...
o kadar kötü olay, afet, terör, ekonomik ve siyasi bunalımların içinde, sadece galatasaray ve milli takım ile nefes alabilen türk taraftarlar,
sadece 90 dakika dertlerinden uzaklaşıp kalpleri farklı atan türk futbolseverler,
uzun yıllar olduğu gibi, bu sene de bir dünya şampiyonasında elin adamlarının takımlarını takip etmekteler.
etmeyip napacağız, dizi mi izleyelim elimizde çekirdek tabağı ile?
oturupalmanya'yı konuşacağız, portekiz'i tartışacağız, "bosna çakıverse" diyeceğiz, muslera'ya dua edeceğiz.
ama sahada, asla bir ay yıldızlı forma görmeyeceğiz.
açıkçası üzülmüyorum, eleştirmek niyetindeyim sadece.
çünkü futbolu iğrenç adamların yönettiği bir ülkenin,
şikelerin cezasız kaldığı bir memleketin milli takımının,
başarılı olmasını istemiyorum.
nüfusu bir uşak, birkastamonu etmeyen ülkeleri yenemiyoruz ki, çıkıp italya ile boy ölçüşelim.
es kaza gidebilmiş olsaydık dünya kupası'na,
dün* portekiz'e 4 atan almanya, bizimkilere kaç tane sallardı sence?
zaten futbolu geliştirmek adına yabancı sınırıkoyan federasyonun sözde milli takımından, başarı anlamında ne beklersin?
sahadakiler, yeterincefutbola yabancı zaten...