1
galatasaray sözlüğü de kapsayan, iletişim çağının belki de en önemli mecrasıdır.
neresi sosyal, neresi medya, ne avantajları var, ne dezavantajları var, merak edilebilir.
öncelikle, bu alanda uzman olmadığım için, bu bir ahkam kesme değil gözlem yazısıdır.
ve konuyu olabildiğince daraltarak, ilgi alanımız içinde olması sağlanacaktır.
bizim kuşak, mahalledeki büyük taşlardan ya da tuğlalardan, adım hesabıyla kaleler kuran ve kurduğu kalenin olmayan üst direğini bile görebilen bir kuşaktı.
7 kat kameslerden, 9 kat kameslere geçiş süreci bir çağı kapatıp diğer çağı açsa da, gerçek futbol toplarına ilk temaslarımız ile aydınlanma çağı başlamıştı.
gerçi bizden önceki nesil daha fenaymış, babamların mahallelerinde oynadıkları top yuvarlak bile değilmiş mesela...
sokakta herkes kahramanı olan oyuncunun adını kendine takardı.
ben gol atınca "arif" derdim, "arif erdem köşeye yazdı..."
bir arkadaşım "hagi" derdi. bir başkası "sergen" diye haykırırdı, bir diğeri "büyük hakan".
aralarında futboldan anlamayan tipler de olurdu, onlar genelde fenerbahçeli futbolcuların isimlerini sayarlardı zaten...
futbolcular ile ilgili bildiğimiz bilgiler, mahalle bakkalından aldığımız "sporcu kartları"ndaki bilgilerden ibaretti.
kolleksiyon yapardık o kartlardan.
beşiktaşlı metin'i oradan hatırlarım mesela.
futbol ile ilgili oynadığımız sanal oyunlar, atarideki 999999999 in 1 vb. kasetlerden çıkan soccer oyunları ile, 5 in 1 gibi özel sega kasetlerde bulunan tsubasa oyunları olurdu.
ne pes, ne winning eleven, ne fifa bilinirdi...
okuldaki arkadaşlarla yaptığımız futbol muhabbetlerinde, ne teknik direktörün geçmişi konuşulurdu, ne de herhangi bir futbolcunun şımarıklığı.
ne zaman ki internet bağlantılı bilgisayarlar evlerimize girmeye başladı, biz de başladık arama sayfalarına bir şey yazmaya;
galatasaray...
çok sihirli, fevkalade ilginç bir sözcüktü internet. takımın ile ilgili bulduğun sayfalar da daha şaşırtıcıydı bir yandan.
forum siteleri gelirdi önüne, ilk haliyle webaslan forumu örneğin.
üye olunur, yazılar yazılır, rütbeler verilir, zaman geçirilirdi.
benim için sosyal medya, işte bu noktada başladı. adının sosyal medya olduğunu da, 10 yıl kadar sonra öğrenecektim bu sitelerin kapsamlarının.
ve benim gibi, bu mecraları keşfeden herkes bir anda futbolcuların ayak numaralarına kadar tonlarca gereksiz bilgiyi öğrenmeye başladı.
ağırlık = m x g formülünü ezberlemem gerekliydi, hatta g 10 alınırdı düz olsun diye. ben o formül yerine, genç sabri'nin asker kaçağı gibi olan fotoğraflarına bakıp memleketini araştırırdım. çok lazımdı çünkü.
sporcu kartlarının yerini, yavaş yavaş bu forumlar almaktaydı.
sosyal medya, temelde insanların sanal dünyada bir araya gelerek iletişim sağladığı ve etkileştiği bir platformlar bütünü bana göre.
kişisel tanımım budur. ve geçmişteki mahalle forumları, köy kahvelerindeki insanların toplanışına benzetirim.
ekşi sözlük dünyadaki ilk örneklerindendir, yine bir konsept sözlüğü olan galatasaray sözlük de bu mecraya dahildir.
en bilinen noktaya, facebook'un yayılması ile ulaşılmıştır.
hatta "face" hesabı açan bizler, içinde galatasaray geçen her sayfayı beğenirdik. "ayşe özgün ve galatasaray" diye sayfa olsa, şerefsizim on binlerce taraftar o samimiyetsiz "like" butonuna tıklardı.
hevesti, dünya'da en çok kullanıcıya sahip olan ülkemiz, her tüketim toplumu gibi, yeni maceralar aramaya başlamıştı.
dannnn,twitter çıktı.
"ünlüler, sporcular, siyasiler de kullanıyormuş" dediler. kapısında kuyruk olduk, takiplere başladık.
artık sabri'nin ayak numarasını ve memleketini değil, bayram tebriklerini de okuyabiliyordum.
işin garibi, artık genç de değil, kaptandı. zaman hızlı gidiyordu, biz de mal gibi yetişmeye çalışıyorduk hayata...
instagram'lar, vine'lar, youtube'lar,vimeo'lar birbirini takip etti.
sanki facebook osmanlı devleti'ydi, bir anda fotoğraf albümleri milliyetçilik akımı ile ayaklanıp instagramı, video albümleri dolduruşa gelip vine'ı, durum paylaşmayı seven dış güçler twitter'ı falan kurmaya kalktılar bağımsız olarak.
sosyal medya, kimsenin hayal edemeyeceği kadar güç kazandı.
spor kulüplerinin stratejilerini, siyasi partilerin tutumlarını değiştirebilecek kadar güçlüydü kullanıcıları ile.
padişahın efendin, kafasına göre site yasaklayamıyordu örneğin. çünkü hukukun içine de sosyal medya kuralları girmişti artık.
koskoca kulüp başkanı, "elinde tivit" diye tanımlıyordu bu mecrayı. halbuki aynı kanaldan, kulüp duyuruları da yapılmaktaydı.
gecenin bir vakti sosyal medya konusu nerden esti peki?
fenerbahçe sk'nın galatasaray sk hesabını takibe alıp, aradan yarım saat geçtikten sonra takipten çıkarması haber sitelerince haber yapılmıştı.
ben de haberi görünce bozuldum, bunun neresi haber diye.
çünkü elindeki en büyük sosyal medya ağı antu.com gibi bir ergen sitesi olan bu çubuklular, zaten 110 yıla yakındır camiamızı takip etmiyorlar mıydı?
bunun neresiydi haber?
şaşırdım, paylaşayım dedim...
neresi sosyal, neresi medya, ne avantajları var, ne dezavantajları var, merak edilebilir.
öncelikle, bu alanda uzman olmadığım için, bu bir ahkam kesme değil gözlem yazısıdır.
ve konuyu olabildiğince daraltarak, ilgi alanımız içinde olması sağlanacaktır.
bizim kuşak, mahalledeki büyük taşlardan ya da tuğlalardan, adım hesabıyla kaleler kuran ve kurduğu kalenin olmayan üst direğini bile görebilen bir kuşaktı.
7 kat kameslerden, 9 kat kameslere geçiş süreci bir çağı kapatıp diğer çağı açsa da, gerçek futbol toplarına ilk temaslarımız ile aydınlanma çağı başlamıştı.
gerçi bizden önceki nesil daha fenaymış, babamların mahallelerinde oynadıkları top yuvarlak bile değilmiş mesela...
sokakta herkes kahramanı olan oyuncunun adını kendine takardı.
ben gol atınca "arif" derdim, "arif erdem köşeye yazdı..."
bir arkadaşım "hagi" derdi. bir başkası "sergen" diye haykırırdı, bir diğeri "büyük hakan".
aralarında futboldan anlamayan tipler de olurdu, onlar genelde fenerbahçeli futbolcuların isimlerini sayarlardı zaten...
futbolcular ile ilgili bildiğimiz bilgiler, mahalle bakkalından aldığımız "sporcu kartları"ndaki bilgilerden ibaretti.
kolleksiyon yapardık o kartlardan.
beşiktaşlı metin'i oradan hatırlarım mesela.
futbol ile ilgili oynadığımız sanal oyunlar, atarideki 999999999 in 1 vb. kasetlerden çıkan soccer oyunları ile, 5 in 1 gibi özel sega kasetlerde bulunan tsubasa oyunları olurdu.
ne pes, ne winning eleven, ne fifa bilinirdi...
okuldaki arkadaşlarla yaptığımız futbol muhabbetlerinde, ne teknik direktörün geçmişi konuşulurdu, ne de herhangi bir futbolcunun şımarıklığı.
ne zaman ki internet bağlantılı bilgisayarlar evlerimize girmeye başladı, biz de başladık arama sayfalarına bir şey yazmaya;
galatasaray...
çok sihirli, fevkalade ilginç bir sözcüktü internet. takımın ile ilgili bulduğun sayfalar da daha şaşırtıcıydı bir yandan.
forum siteleri gelirdi önüne, ilk haliyle webaslan forumu örneğin.
üye olunur, yazılar yazılır, rütbeler verilir, zaman geçirilirdi.
benim için sosyal medya, işte bu noktada başladı. adının sosyal medya olduğunu da, 10 yıl kadar sonra öğrenecektim bu sitelerin kapsamlarının.
ve benim gibi, bu mecraları keşfeden herkes bir anda futbolcuların ayak numaralarına kadar tonlarca gereksiz bilgiyi öğrenmeye başladı.
ağırlık = m x g formülünü ezberlemem gerekliydi, hatta g 10 alınırdı düz olsun diye. ben o formül yerine, genç sabri'nin asker kaçağı gibi olan fotoğraflarına bakıp memleketini araştırırdım. çok lazımdı çünkü.
sporcu kartlarının yerini, yavaş yavaş bu forumlar almaktaydı.
sosyal medya, temelde insanların sanal dünyada bir araya gelerek iletişim sağladığı ve etkileştiği bir platformlar bütünü bana göre.
kişisel tanımım budur. ve geçmişteki mahalle forumları, köy kahvelerindeki insanların toplanışına benzetirim.
ekşi sözlük dünyadaki ilk örneklerindendir, yine bir konsept sözlüğü olan galatasaray sözlük de bu mecraya dahildir.
en bilinen noktaya, facebook'un yayılması ile ulaşılmıştır.
hatta "face" hesabı açan bizler, içinde galatasaray geçen her sayfayı beğenirdik. "ayşe özgün ve galatasaray" diye sayfa olsa, şerefsizim on binlerce taraftar o samimiyetsiz "like" butonuna tıklardı.
hevesti, dünya'da en çok kullanıcıya sahip olan ülkemiz, her tüketim toplumu gibi, yeni maceralar aramaya başlamıştı.
dannnn,twitter çıktı.
"ünlüler, sporcular, siyasiler de kullanıyormuş" dediler. kapısında kuyruk olduk, takiplere başladık.
artık sabri'nin ayak numarasını ve memleketini değil, bayram tebriklerini de okuyabiliyordum.
işin garibi, artık genç de değil, kaptandı. zaman hızlı gidiyordu, biz de mal gibi yetişmeye çalışıyorduk hayata...
instagram'lar, vine'lar, youtube'lar,vimeo'lar birbirini takip etti.
sanki facebook osmanlı devleti'ydi, bir anda fotoğraf albümleri milliyetçilik akımı ile ayaklanıp instagramı, video albümleri dolduruşa gelip vine'ı, durum paylaşmayı seven dış güçler twitter'ı falan kurmaya kalktılar bağımsız olarak.
sosyal medya, kimsenin hayal edemeyeceği kadar güç kazandı.
spor kulüplerinin stratejilerini, siyasi partilerin tutumlarını değiştirebilecek kadar güçlüydü kullanıcıları ile.
padişahın efendin, kafasına göre site yasaklayamıyordu örneğin. çünkü hukukun içine de sosyal medya kuralları girmişti artık.
koskoca kulüp başkanı, "elinde tivit" diye tanımlıyordu bu mecrayı. halbuki aynı kanaldan, kulüp duyuruları da yapılmaktaydı.
gecenin bir vakti sosyal medya konusu nerden esti peki?
fenerbahçe sk'nın galatasaray sk hesabını takibe alıp, aradan yarım saat geçtikten sonra takipten çıkarması haber sitelerince haber yapılmıştı.
ben de haberi görünce bozuldum, bunun neresi haber diye.
çünkü elindeki en büyük sosyal medya ağı antu.com gibi bir ergen sitesi olan bu çubuklular, zaten 110 yıla yakındır camiamızı takip etmiyorlar mıydı?
bunun neresiydi haber?
şaşırdım, paylaşayım dedim...