126
gözlerini açtığında her yer bembeyazdı. ışık, beyaz bir ışık. çok uzun zaman olmuştu ışığı görmeyeli uzun süredir karanlığa bakıyordu sadece. ondan olacak ki ışığı görünce kör olmuştu. nereye bakıyordu neredeydi hiç bilmiyordu.
derken bir ses duydu:
-hoşgeldin.
ses çok yakından geliyordu, çok da tanıdıktı ama kim olduğunu göremiyordu.
-baba?
-hayır küçük, ben baban değilim burada seni karşılamak için bekliyordum. ailen daha sonra bize katılacak, şimdi yürümemiz gerek...
kimdi bu yabancı, neden onu bekliyordu? belki de ailesine götürecekti onu ama korkuyordu içten içe.
-hiç bir şey göremiyorum ışık gözlerimi acıtıyor, nasıl yürüyebilirim bu halde?
-elimi tut ben sana yardım edeceğim.
adamın elinden tuttu ister istemez. birlikte yürümeye başladılar. yüzünü göremiyordu ama elleri kocamandı çok da güçlüydü besbelli. eğer kötü bir adamsa ondan kaçıp kurtulması pek kolay olmayacaktı. bir müddet yürüdükten sonra yakınlardan tanıdık gelen başka bir sesi duydu:
-nihayet! gözlerimiz yollarda kalmıştı.
neler olduğuna hala anlam veremiyordu. gözleri ise ışığa yavaş yavaş alışmaya başlamıştı. silüetler belli belirsiz görünüyordu. başka bir şey konuşmadan üçü birden yürümeye devam ettiler. sağ tarafında elini tutan adam ne kadar güçlü ve büyükse sol tarafında onunla birlikte yürüyen adam o kadar ufak tefek, o kadar inceydi. ama gittikçe tedirgin olmaya, korkmaya başlamıştı. tanıdığı kimse yoktu ve ailesinden uzakta olduğunu hissediyordu. sanki aylardır onları görmemiş gibiydi ve başlarına bir şey gelmesinden korkuyordu. bir an evvel annesini ve babasını görmeliydi.
yürüdükçe uzaktan beliren silüetler de aydınlanmaya başlıyordu. bu iki adamdan başka dört kişi daha bekliyordu onu ilerde. evet gözleri seçebiliyordu artık... gördükçe korkusu biraz daha artıyordu kafasını kaldırıp yanındaki adamların gözlerinin içine bakamıyordu. onları bekleyen diğerlerinin yanına yaklaştı ve yüzlerine dikkatlice baktı. hiç birini tanımıyordu ama garip bir şekilde hepsi daha önce tanışmışlar gibi gülümsüyordu. belli ki ailesinin yanına gidemeyecekti. elleri kocaman adamdan kurtulmak istercesine debelenerek:
-siz kimsiniz? beni nereye götürüyorsunuz? bırakın beni anneme gitmek istiyorum.
dedi ve kaçmaya çalıştı. ama adam ondan güçlüydü ve onu bırakmadı. kafasını kaldırıp yüzüne baktığında aynı gülümsemeyi onda da gördü.
-korkma küçük. dedi büyük adam. korkma biz sana kötü bir şey yapmayacağız biz seni karşılamak için buradayız.
öfke ve panikle karışık:
-kimsin sen dedi.
-benim adım ethem, 1 haziran'da ankara'da polis kurşunuyla başımdan vuruldum, tıpkı senin gibi, yanındaki abinin adı ali ismail 6 haziranda eskişehir'de kimliği belirsiz kişilerce dövüldü, 38 gün komada kaldı. tıpkı senin gibi...
-ama sen bizden daha güçlü çıktın küçük. tam 269 gün direndin.
dedi ali ismail.
-bak bu abilerinin adı ise ahmet, abdullah can, medeni ve mehmet. abdullah can 4 haziranda iskenderun'da polis kurşunu ile başından vuruldu. medeni 28 haziranda diyarbakır'da jandarma kurşunuyla kalbinden vuruldu. mehmet 3 haziranda istanbul'da kimliği belirsiz bir kişinin üzerine araba sürmesi ile arabanın altında kaldı. ahmet, 10 ekimde iskenderun'da kafasına gaz kapsülü geldi ve çatıdan düştü.
tıpkı benim gibi diye kendi kendine söylendi.
mehmet:
-sen bizim umudumuzdun. çok güçlüydün be küçük. seni küçük sandık ama utandırdın bizi, verdiğin savaşla hepimiz gurur duyduk.
o an anlamıştı. ölmüştü, burası neresiydi peki. cennet mi? hani hep büyükleri tarafından ona tasvir edilen cennet. çocuk yaşta ölmüştü. çocuklar hep cennete giderdi. cennette olmalıydı.
-ben sizi daha önce gördüm sanki.
-elbette tanıyorsun. dokuz ay süren uykunda her gün birimiz başında nöbet tuttuk, oyunlar oynadık seninle. masallar hikayeler anlattık. hatta tek kale maç bile yaptık.
-burası neresi peki, biz nereye gidiyoruz?
kocaman adam cevap verdi:
-burası kimsenin sana zarar veremeyeceği yer artık. korkma, biz varız kimse canını acıtamayacak burada ölüm yok.
-ya annem? annem çok üzülmedi mi benim öldüğüme, ne haldedir kim bilir. ona iyi olduğumu benim için üzülmemesini söylemem gerek.
-dediğim gibi küçük, onlar aramıza daha sonra katılacak, o zamana kadar sen bize emanetsin. annen de emin ellerde. ona sahip çıkacak milyonlarca oğlu var artık... üstelik şu an hepsi senin için sokaklarda adını haykırmaktalar. haydi! gidelim artık. fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekle kahvaltı yapacağız hep birlikte. acı olmadan, gülümseyerek kahkahalar atarak...
(u: 15 yaşında ölen oğlum, erkek kardeşim, biricik berkinimin anısına naçizane yazımdır)
derken bir ses duydu:
-hoşgeldin.
ses çok yakından geliyordu, çok da tanıdıktı ama kim olduğunu göremiyordu.
-baba?
-hayır küçük, ben baban değilim burada seni karşılamak için bekliyordum. ailen daha sonra bize katılacak, şimdi yürümemiz gerek...
kimdi bu yabancı, neden onu bekliyordu? belki de ailesine götürecekti onu ama korkuyordu içten içe.
-hiç bir şey göremiyorum ışık gözlerimi acıtıyor, nasıl yürüyebilirim bu halde?
-elimi tut ben sana yardım edeceğim.
adamın elinden tuttu ister istemez. birlikte yürümeye başladılar. yüzünü göremiyordu ama elleri kocamandı çok da güçlüydü besbelli. eğer kötü bir adamsa ondan kaçıp kurtulması pek kolay olmayacaktı. bir müddet yürüdükten sonra yakınlardan tanıdık gelen başka bir sesi duydu:
-nihayet! gözlerimiz yollarda kalmıştı.
neler olduğuna hala anlam veremiyordu. gözleri ise ışığa yavaş yavaş alışmaya başlamıştı. silüetler belli belirsiz görünüyordu. başka bir şey konuşmadan üçü birden yürümeye devam ettiler. sağ tarafında elini tutan adam ne kadar güçlü ve büyükse sol tarafında onunla birlikte yürüyen adam o kadar ufak tefek, o kadar inceydi. ama gittikçe tedirgin olmaya, korkmaya başlamıştı. tanıdığı kimse yoktu ve ailesinden uzakta olduğunu hissediyordu. sanki aylardır onları görmemiş gibiydi ve başlarına bir şey gelmesinden korkuyordu. bir an evvel annesini ve babasını görmeliydi.
yürüdükçe uzaktan beliren silüetler de aydınlanmaya başlıyordu. bu iki adamdan başka dört kişi daha bekliyordu onu ilerde. evet gözleri seçebiliyordu artık... gördükçe korkusu biraz daha artıyordu kafasını kaldırıp yanındaki adamların gözlerinin içine bakamıyordu. onları bekleyen diğerlerinin yanına yaklaştı ve yüzlerine dikkatlice baktı. hiç birini tanımıyordu ama garip bir şekilde hepsi daha önce tanışmışlar gibi gülümsüyordu. belli ki ailesinin yanına gidemeyecekti. elleri kocaman adamdan kurtulmak istercesine debelenerek:
-siz kimsiniz? beni nereye götürüyorsunuz? bırakın beni anneme gitmek istiyorum.
dedi ve kaçmaya çalıştı. ama adam ondan güçlüydü ve onu bırakmadı. kafasını kaldırıp yüzüne baktığında aynı gülümsemeyi onda da gördü.
-korkma küçük. dedi büyük adam. korkma biz sana kötü bir şey yapmayacağız biz seni karşılamak için buradayız.
öfke ve panikle karışık:
-kimsin sen dedi.
-benim adım ethem, 1 haziran'da ankara'da polis kurşunuyla başımdan vuruldum, tıpkı senin gibi, yanındaki abinin adı ali ismail 6 haziranda eskişehir'de kimliği belirsiz kişilerce dövüldü, 38 gün komada kaldı. tıpkı senin gibi...
-ama sen bizden daha güçlü çıktın küçük. tam 269 gün direndin.
dedi ali ismail.
-bak bu abilerinin adı ise ahmet, abdullah can, medeni ve mehmet. abdullah can 4 haziranda iskenderun'da polis kurşunu ile başından vuruldu. medeni 28 haziranda diyarbakır'da jandarma kurşunuyla kalbinden vuruldu. mehmet 3 haziranda istanbul'da kimliği belirsiz bir kişinin üzerine araba sürmesi ile arabanın altında kaldı. ahmet, 10 ekimde iskenderun'da kafasına gaz kapsülü geldi ve çatıdan düştü.
tıpkı benim gibi diye kendi kendine söylendi.
mehmet:
-sen bizim umudumuzdun. çok güçlüydün be küçük. seni küçük sandık ama utandırdın bizi, verdiğin savaşla hepimiz gurur duyduk.
o an anlamıştı. ölmüştü, burası neresiydi peki. cennet mi? hani hep büyükleri tarafından ona tasvir edilen cennet. çocuk yaşta ölmüştü. çocuklar hep cennete giderdi. cennette olmalıydı.
-ben sizi daha önce gördüm sanki.
-elbette tanıyorsun. dokuz ay süren uykunda her gün birimiz başında nöbet tuttuk, oyunlar oynadık seninle. masallar hikayeler anlattık. hatta tek kale maç bile yaptık.
-burası neresi peki, biz nereye gidiyoruz?
kocaman adam cevap verdi:
-burası kimsenin sana zarar veremeyeceği yer artık. korkma, biz varız kimse canını acıtamayacak burada ölüm yok.
-ya annem? annem çok üzülmedi mi benim öldüğüme, ne haldedir kim bilir. ona iyi olduğumu benim için üzülmemesini söylemem gerek.
-dediğim gibi küçük, onlar aramıza daha sonra katılacak, o zamana kadar sen bize emanetsin. annen de emin ellerde. ona sahip çıkacak milyonlarca oğlu var artık... üstelik şu an hepsi senin için sokaklarda adını haykırmaktalar. haydi! gidelim artık. fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekle kahvaltı yapacağız hep birlikte. acı olmadan, gülümseyerek kahkahalar atarak...
(u: 15 yaşında ölen oğlum, erkek kardeşim, biricik berkinimin anısına naçizane yazımdır)