992
insanların asıl karakterleri zor zamanlarda ortaya çıkar. camiaların da öyle. dışarıdan bakan bizler beşiktaş camiasının ipini çekenin yıldırım demirören denen sıfat bulamadığım adam olduğunu görüyoruz. içlerinde başka işler vardır orası ayrı ama ipi çeken kesinlikle demirören. hatta dönem itibariyle demirören, tff başkanlığı koltuğunda oturarak yalnızca beşiktaş camiasının değil tüm türk futbolunun ortak sorunu haline gelmiştir.
beşiktaş'ın bu ortamı kendi avantajına kullanma şansı vardı. ama bunu ellerini tersiyle itmekteler. kısıtlı bütçeyle büyük paraların konuştuğu futbol endüstrisinde yer edinmeye çalışmak zor ama şu futbol takımlarımızın 100'de 1'i değerinde takımlar tarafından nasıl madara edildiğini defalarca gördük. beşiktaş kolej takımına dönüşmeliydi zengin ve havalı guti'lerden, quaresma'lardan nispeten ekonomik ve mütevazı necip'lerle, oğuzhan'lara geçerek mücadeleye girişmeliydi. sadece kendi işine bakmalı mütevazi hocalarıyla bir sinerji yaratmanın peşinde koşmalıydılar. yeni statları bitene kadar idare etmeliydiler. yöneticiler fazla ön plana çıkmamalı, sağa sola röportaj vermemeliydi. bir nevi kulübü nadasa bırakmalıydılar. 3-5 sene içerisinde 20 sene önceki ihtişamlarına bürünmemeleri için herhangi bir sebep yoktu. 3-5 sene dediğiniz de bir çırpıda geçer, son 10 seneyi ve yaşadıklarımızı bir gözünüzün önüne getirin. bu süreç içinde kulübün karşılaşacağı her türlü zorluk ve haksızlığın metanetle karşılanması daha da güçlenmesine neden olacaktı.
ama beşiktaş bu yolu seçmedi. saçma bir şekilde "biz de büyüğüz" ispatı içinde yersiz beyanlarla, gereksiz tavırlarla kulübü gitgide antipatik hale getirdiler. teknik direktörleri ve başkanları üzerilerine vazife olmayan konularda fikir belirtip durdular. futbolcular gereksiz hırçınlıklarla sözde asi karakterlerini sahaya yansıttıklarını düşündüler. sonuçta taraftar sayısını saymazsak bir anadolu takımından hallice betimlemelerine yer açtılar.
sadece 3-5 sene ligin ortalarında, üst tarafı zorlayan bir takım olarak geçirilecek bir süreç sonunda eskisinden güçlü hale gelecekken, "büyük camia olduğunu ispatlama" baskısıyla eskisinden de kötü hale geldiler.
yazık kere yazık. bizim güçlenmemiz için güçlü rakiplerle mücadele etme ihtiyacımız var. rakiplerimizin durumları gerçekten içler acısı. dışarıdan aldıkları desteklerle anca yarışın içerisinde kalabiliyorlar. bu arada son 5 senede sessiz bir anadolu devrimi oldu. 3 büyüklerin formasını koysan bu maçı alır geyiği sona erdi. artık her sene en azından belli bir raddeye kadar anadolu kulüplerini zirveyi zorlarken görüyoruz. her maç öncesi iyi futbolcularının ve takım durumunu yakından inceliyoruz. işte bu şartlar altında 100 seneyi devirmiş futbol çınarı "büyüğüm ben, beni de sayın" feryatları içinde.
şike konusuna hiç girmiyorum bile. bu gidişle tek tabanca kalacağız ve bunun zararları yanında suni saldırılarla boğuşmak zorunda kalacağız. yok olup gidin diyemiyorum çünkü gerçekten güçlü rakiplere ihtiyacımız var. allah yardımcınız olsun!
beşiktaş'ın bu ortamı kendi avantajına kullanma şansı vardı. ama bunu ellerini tersiyle itmekteler. kısıtlı bütçeyle büyük paraların konuştuğu futbol endüstrisinde yer edinmeye çalışmak zor ama şu futbol takımlarımızın 100'de 1'i değerinde takımlar tarafından nasıl madara edildiğini defalarca gördük. beşiktaş kolej takımına dönüşmeliydi zengin ve havalı guti'lerden, quaresma'lardan nispeten ekonomik ve mütevazı necip'lerle, oğuzhan'lara geçerek mücadeleye girişmeliydi. sadece kendi işine bakmalı mütevazi hocalarıyla bir sinerji yaratmanın peşinde koşmalıydılar. yeni statları bitene kadar idare etmeliydiler. yöneticiler fazla ön plana çıkmamalı, sağa sola röportaj vermemeliydi. bir nevi kulübü nadasa bırakmalıydılar. 3-5 sene içerisinde 20 sene önceki ihtişamlarına bürünmemeleri için herhangi bir sebep yoktu. 3-5 sene dediğiniz de bir çırpıda geçer, son 10 seneyi ve yaşadıklarımızı bir gözünüzün önüne getirin. bu süreç içinde kulübün karşılaşacağı her türlü zorluk ve haksızlığın metanetle karşılanması daha da güçlenmesine neden olacaktı.
ama beşiktaş bu yolu seçmedi. saçma bir şekilde "biz de büyüğüz" ispatı içinde yersiz beyanlarla, gereksiz tavırlarla kulübü gitgide antipatik hale getirdiler. teknik direktörleri ve başkanları üzerilerine vazife olmayan konularda fikir belirtip durdular. futbolcular gereksiz hırçınlıklarla sözde asi karakterlerini sahaya yansıttıklarını düşündüler. sonuçta taraftar sayısını saymazsak bir anadolu takımından hallice betimlemelerine yer açtılar.
sadece 3-5 sene ligin ortalarında, üst tarafı zorlayan bir takım olarak geçirilecek bir süreç sonunda eskisinden güçlü hale gelecekken, "büyük camia olduğunu ispatlama" baskısıyla eskisinden de kötü hale geldiler.
yazık kere yazık. bizim güçlenmemiz için güçlü rakiplerle mücadele etme ihtiyacımız var. rakiplerimizin durumları gerçekten içler acısı. dışarıdan aldıkları desteklerle anca yarışın içerisinde kalabiliyorlar. bu arada son 5 senede sessiz bir anadolu devrimi oldu. 3 büyüklerin formasını koysan bu maçı alır geyiği sona erdi. artık her sene en azından belli bir raddeye kadar anadolu kulüplerini zirveyi zorlarken görüyoruz. her maç öncesi iyi futbolcularının ve takım durumunu yakından inceliyoruz. işte bu şartlar altında 100 seneyi devirmiş futbol çınarı "büyüğüm ben, beni de sayın" feryatları içinde.
şike konusuna hiç girmiyorum bile. bu gidişle tek tabanca kalacağız ve bunun zararları yanında suni saldırılarla boğuşmak zorunda kalacağız. yok olup gidin diyemiyorum çünkü gerçekten güçlü rakiplere ihtiyacımız var. allah yardımcınız olsun!