1910
gelmeden önceki genel kanının aksine çalışkan, işini umursayan bir görüntüsü var. ama takımının şampiyonluktaki en büyük rakibi köşeye sıkışmışken, birkaç darbeyle işini bitirebilecekken oyuncularının 2-3 tanesi hariç hiçbirinde ne şampiyonluğa inanç, ne istek, ne motivasyon ne de mücadele var. deplasmanda değil rakibe futbolumuzu kabullendirmek, futbol oynamıyoruz bile. hepsi sahada geziniyor sanki 20 puan farkla 4 sıradaymışız gibi. iş içerdeki maçlarda çoşmak değil. şampiyonluğa oynayan 3 takımın kadrosu biraz kaliteliyse veya kalitesiz ama çok mücadele ediyorsa içerde taraftarla çoşması çok zor bir şey değil. tek en önemli özelliği hatta belki de büyük takımda oynamasını sağlayabilecek tek özelliği ceza sahasında çok pozisyona girmek olan burak yılmaz' 40 metre uzakta sağ kanatta, hücumda zekasıyla, hızıyla pozisyon hazırlayan takımı yöneten ve forvetlerimizden bile daha iyi gol vuruşu olan sneijder kaleden 40 metre ötede sol kanatta. bu taktik arada bir işe yaradı.onun dışındaki maçların hepsinde hücumda koca bir sıfır olan galatasaray vardı sahada. hele ki ileri uçta bunlara ek olarak koy götüne gitsin boşver mantığıyla oynayan drogba varken .ne zamanki pişman olup maç içinde burak yılmaz'ı ileri uca , sneijder' i forvet arkasına çekiyor, pozisyon bulmaya başlıyoruz. yaptığı önemli, olumlu işler elbette var. özellikle çalışkanlığı takdir edilmeli. ama öyle bariz hatalarla maçları veriyor ve bu hataları her hafta ısrarla yapıyor ki hakkındaki bütün umutları alıp götürüyor. hele ki takımın şampiyonluğa inançsız, motivasyonsuz oynaması kabul edilir birşey değil.