4580
kendisi başkan olduğu zaman, başkanlık seçimleri yapılırken dışardaydım. ve hiçbir yerden ulaşamıyordum. başkanın kim olacağını merak ediyordum. e bi zahmet merak edeyim. mesaj attım arkadaşıma "beni haberdar et" diye. mesaj attı 10 dakika sonra "ünal aysal" diye. ardından geldiğine "oh be ulan rahatladım he" diye sokakta sesli bir şekilde sevinip üzerime şaşkın bakışları çekmeye neden olan başkanımız. kendisinin gayet beyefendi biri olarak görüyordum, değişmedi. mali sıkıntılar galatasaray tarihinde hep süregelen bir sorundur. dedim ki bu adamla biz bu sorunları çözeceğiz. öyle de oldu.
2010-2011 sezonunda taraftarın gönlü çok kırıktı. açık söylemek gerekirse 2010-2011 sezonundaki futbolculardan daha yorgundu taraftar, yani bizler. yorgunduk gerçekten. ve bu adam gelince umutlandık. ne de olsa bitmek tükenmek bilmeyen bir galatasaray umudumuz var. önce fatih terim'i getirdi başa ünal aysal. dedim ki; "sen kulübün tarihini getirdin başa, niye tasalanalım?". fatih terim ile gelen teknik ekiple dedim ki; "2000 ruhu oluşmazsa takımda, adımı değiştiririm". 2000 ruhu oluşmasa da o yıl sahada mücadeleci ve ruh dolu bir galatasaray izledik. önce kendisi fatih terim'in istediği her şeyi yaptı, fatih terim'in istediği oyuncuları transfer etti. gerçekten 2010-2011'deki kanayan yara diye tabi ettiğimiz mevkilere transferler geldi. rahatladık. o yıl şampiyonluk herkesin gayretiyle geldi. ünal aysal'ından, malzemecisine kadar hepsinin payı vardı.
2012-2013 sezonu daha başlamadan transferlerin ardı arkası kesilmedi. dany nonkeu, burak yılmaz, amrabat, hamit altıntop, sneijder, drogba gibi bir kısmını fatih terim'in istediği için, bir kısmını kendisinin istediği için transfer etti. 2012-2013 sezonunun ortalarında kendisi "eleman" kelimesini kullandı fatih terim'e. fatih terim egolu bir insandır. zor bir insandır. fazla gecikmeden bir basın toplantısında kırıldığını çok net bir şekilde ifade etti. bunu duyan yandaş medya yalan yanlış haberler yaparak araya fitne fesat sokmaya başladı. galatasaray futbol takımı da bir iki maç galibiyet alamayınca, hemen bu sürtüşmeye bağlandı her şey. neyse. bu olay fazla uzatılmadı. o yıl da şikecilerden 8 puan farkla üstün bir şekilde şampiyon olduk ve hatta şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynadık. artık avrupa'da da bu sayede tanınıyorduk.
2013-2014 sezonu 6+0+4 gibi bir kabusla başladı. fatih terim sistem kurmakta zorluk çekti. çünkü ne yapsa etse olmuyordu. sonra milli takım'dan teklif geldi. fatih terim kendisi ile görüştü. kendisi de kararı hocaya bıraktı. hoca da kabul etti. milli takım aralarından sonra gayet kötü bir periyod çizen galatasaray izledik. dedik ki; "olmuyor. iki taraftan birini seçmeli babamız". sonra ünal aysal saçma sapan bulduğum bir şekilde "telefonlarıma cevap vermiyor" diye malzeme verdi basına. fatih terim de "telefonlarıma ben bakmıyorum. asistanım bakıyor. ona söylesin o bana iletir" diye bir diğer şekilde basına malzeme verdi. böylece olayları daha da büyüten basın mevzuyu çorba etti. bunun sonucunda da fatih terim'i -bence- hiç haketmediği bir şekilde gönderdi. haketmediği kısım, antremandan çıkmış olup daha üstündeki ter soğumadan kovulduğunu basından öğrenmesi. tek haketmediği durum burda budur fatih terim'in. yoksa biraz dik kafalılığından vazgeçmiş olsaydı, ne bizi üzerdi ne taraftarı. neyse. oldu bittiye geldi ve bir sabaha fatih terimsiz başladık.
herkesin soru işaretleri vardı kafasında. "şimdi ne olucak?", "başa kim gelicek?", "şimdi ne yapacağız?" şeklinde. sonra gündeme gelen birkaç isim vardı. o isimlerden mancini seçildi. italyan dedik, savunması iyi olur dedik. city'i şampiyon yaptı dedik. ilk şampiyonlar ligi maçında takımda gördüğümüz savunmayla dedik ki bu adamla çok mutlu olacağız. tam olarak öyle değiliz ama suç kendisinin değil. başkanın. mancini 3-5-2 sistemini denemek istedi. savunmada verilen zaaflarla mutlu etmedi. 2013-2014 ara transfer döneminde mancini'nin raporo doğrultusunda istenilen oyuncuları aldı aysal. bazıları türk statüsünde oynatılamayacağı yüzünden geri gönderildi, bazılarının babası türk olduğu halde bile türk statüsünde oynatılmayacağı için izin verilmedi, bazıları oturdukları yerden para kazandıkları halde halen gönderilemedi. bu yabancı kuralının peşine düşmediği için kızgınım başkana. nasıl transfer politikası izlediğini anlamış değilim. ayrıca şu şerefsizlere karşı hakkımızı savunmadığından şikayetçiyim. burak yılmaz'ın gereksiz yere yediği bir kırmızı kart sonucunda hala çıkıp bir açıklama yapmamıştır. mali konuda iyi olduğu gibi, kurumsallaşmada da iyi olduğu gibi(u: gerçekten çok iyiyiz (!) keşke bu hak savunma konusunda da iyi olabilse.
neşet baba'nın bir türküsünde "kendim ettim kendim buldum gül gibi sararıp soldum" der. ünal başkan'a o türküyü armağan ediyorum. kendisi profesyonelleşme adına, kurumsallaşma adına takımın bünyesindeki bütün amatör yürekleri uzaklaştırmıştır. hatırlatmak isterim başkanım; bir işte başarı gerekiyorsa, o işte yürek olmalıdır. emek olmalıdır. her şey profesyonellikte değildir. amatör yüreklere ihtiyacı vardır bu takımın, olacaktır. altındaki yatan ruh bunu gerektirir.
2010-2011 sezonunda taraftarın gönlü çok kırıktı. açık söylemek gerekirse 2010-2011 sezonundaki futbolculardan daha yorgundu taraftar, yani bizler. yorgunduk gerçekten. ve bu adam gelince umutlandık. ne de olsa bitmek tükenmek bilmeyen bir galatasaray umudumuz var. önce fatih terim'i getirdi başa ünal aysal. dedim ki; "sen kulübün tarihini getirdin başa, niye tasalanalım?". fatih terim ile gelen teknik ekiple dedim ki; "2000 ruhu oluşmazsa takımda, adımı değiştiririm". 2000 ruhu oluşmasa da o yıl sahada mücadeleci ve ruh dolu bir galatasaray izledik. önce kendisi fatih terim'in istediği her şeyi yaptı, fatih terim'in istediği oyuncuları transfer etti. gerçekten 2010-2011'deki kanayan yara diye tabi ettiğimiz mevkilere transferler geldi. rahatladık. o yıl şampiyonluk herkesin gayretiyle geldi. ünal aysal'ından, malzemecisine kadar hepsinin payı vardı.
2012-2013 sezonu daha başlamadan transferlerin ardı arkası kesilmedi. dany nonkeu, burak yılmaz, amrabat, hamit altıntop, sneijder, drogba gibi bir kısmını fatih terim'in istediği için, bir kısmını kendisinin istediği için transfer etti. 2012-2013 sezonunun ortalarında kendisi "eleman" kelimesini kullandı fatih terim'e. fatih terim egolu bir insandır. zor bir insandır. fazla gecikmeden bir basın toplantısında kırıldığını çok net bir şekilde ifade etti. bunu duyan yandaş medya yalan yanlış haberler yaparak araya fitne fesat sokmaya başladı. galatasaray futbol takımı da bir iki maç galibiyet alamayınca, hemen bu sürtüşmeye bağlandı her şey. neyse. bu olay fazla uzatılmadı. o yıl da şikecilerden 8 puan farkla üstün bir şekilde şampiyon olduk ve hatta şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynadık. artık avrupa'da da bu sayede tanınıyorduk.
2013-2014 sezonu 6+0+4 gibi bir kabusla başladı. fatih terim sistem kurmakta zorluk çekti. çünkü ne yapsa etse olmuyordu. sonra milli takım'dan teklif geldi. fatih terim kendisi ile görüştü. kendisi de kararı hocaya bıraktı. hoca da kabul etti. milli takım aralarından sonra gayet kötü bir periyod çizen galatasaray izledik. dedik ki; "olmuyor. iki taraftan birini seçmeli babamız". sonra ünal aysal saçma sapan bulduğum bir şekilde "telefonlarıma cevap vermiyor" diye malzeme verdi basına. fatih terim de "telefonlarıma ben bakmıyorum. asistanım bakıyor. ona söylesin o bana iletir" diye bir diğer şekilde basına malzeme verdi. böylece olayları daha da büyüten basın mevzuyu çorba etti. bunun sonucunda da fatih terim'i -bence- hiç haketmediği bir şekilde gönderdi. haketmediği kısım, antremandan çıkmış olup daha üstündeki ter soğumadan kovulduğunu basından öğrenmesi. tek haketmediği durum burda budur fatih terim'in. yoksa biraz dik kafalılığından vazgeçmiş olsaydı, ne bizi üzerdi ne taraftarı. neyse. oldu bittiye geldi ve bir sabaha fatih terimsiz başladık.
herkesin soru işaretleri vardı kafasında. "şimdi ne olucak?", "başa kim gelicek?", "şimdi ne yapacağız?" şeklinde. sonra gündeme gelen birkaç isim vardı. o isimlerden mancini seçildi. italyan dedik, savunması iyi olur dedik. city'i şampiyon yaptı dedik. ilk şampiyonlar ligi maçında takımda gördüğümüz savunmayla dedik ki bu adamla çok mutlu olacağız. tam olarak öyle değiliz ama suç kendisinin değil. başkanın. mancini 3-5-2 sistemini denemek istedi. savunmada verilen zaaflarla mutlu etmedi. 2013-2014 ara transfer döneminde mancini'nin raporo doğrultusunda istenilen oyuncuları aldı aysal. bazıları türk statüsünde oynatılamayacağı yüzünden geri gönderildi, bazılarının babası türk olduğu halde bile türk statüsünde oynatılmayacağı için izin verilmedi, bazıları oturdukları yerden para kazandıkları halde halen gönderilemedi. bu yabancı kuralının peşine düşmediği için kızgınım başkana. nasıl transfer politikası izlediğini anlamış değilim. ayrıca şu şerefsizlere karşı hakkımızı savunmadığından şikayetçiyim. burak yılmaz'ın gereksiz yere yediği bir kırmızı kart sonucunda hala çıkıp bir açıklama yapmamıştır. mali konuda iyi olduğu gibi, kurumsallaşmada da iyi olduğu gibi(u: gerçekten çok iyiyiz (!) keşke bu hak savunma konusunda da iyi olabilse.
neşet baba'nın bir türküsünde "kendim ettim kendim buldum gül gibi sararıp soldum" der. ünal başkan'a o türküyü armağan ediyorum. kendisi profesyonelleşme adına, kurumsallaşma adına takımın bünyesindeki bütün amatör yürekleri uzaklaştırmıştır. hatırlatmak isterim başkanım; bir işte başarı gerekiyorsa, o işte yürek olmalıdır. emek olmalıdır. her şey profesyonellikte değildir. amatör yüreklere ihtiyacı vardır bu takımın, olacaktır. altındaki yatan ruh bunu gerektirir.