resim
Ünal Aysal
Görev:Başkan
Takım:-
Yaş:83
Uyruk:Türkiye
  • 4445
    shakhtar donetsk, alex telles, mancini ve galatasaray

    --- alıntı ---
    başlıkta bazı isimleri yan yana yazdım. onları açmaya çalışacağım… bir iki aydır kafamda, galatasaray yönetiminin gelecek planlarına dair tahminler oturmaya başlamıştı. bu yazıda bunları açıklamaya çalışacağım.

    ben bir iki ay önce fark etmiştim. fakat sanırım ünal aysal’ın kafasında çok uzun süredir bu plan vardı.

    geçen seneki şampiyonlar ligi çeyrek finali ve lig şampiyonluğunun ardından da bu planları uygulamak için doğru zaman diye düşündü.

    önce yönetimde fatih terim’siz bir gelecek planı olmayan yöneticilerle yollarını ayırdı, seçime gitti. önemli bir risk alacaktı. bu güne kadar takımı yukarı taşımış terim’den daha iyisini getirmek istiyordu.

    o günlerde bazı haberler çıkmıştı. aysal’ın “terim bizi ilkokuldan aldı, ortaokulu ve liseyi bitirmemizi sağladı ama artık bize üniversite hocası gerek” dediği söyleniyordu.

    benzer açıklamaları daha sonra takım kadrosu için de söyledi aysal… “şimdiye kadar iyi oyunculardan kurulu iyi bir takım kurduk, ancak şimdiden sonra işimiz daha zor. artık iyiden iyisini bulmamız gerekiyor” demişti. zira üst düzey yöneticiler için bu olmazsa olmaz bir kural. sürekli bir başarıdan ve büyümeden bahsediyorsanız, iyinin iyisini bulmanız ve yerinde saymamanız bir yöneticilik şartı.

    geçen sene sonu arsenal’de işler yolunda gitmiyorken arsene wenger ile görüşüldüğüne dair haberler çıktı, belli ki sonuç alınamadı. aysal geçen yaz, kafasındaki ismi, terim’den daha iyi olacağına inandığı iyinin iyisi bir teknik direktörü bulamadı ve terim’le devam etme kararı aldı.

    fakat aysal’ın tüm bu düşünceleri, en çok da yine kendi hatasından kaynaklanan, gereğinden fazla şeffaf olması ve basına çok fazla açıklama yapması dolayısıyla terim’in de kulağını gitti. aysal bu konuda (basınla ilişkileri konusunda) tecrübesiz olmasının ceremesini çekti. kendisi hakkındaki düşünceleri öğrenen terim gibi çok başarılı ve büyük bir teknik direktör de bundan çok etkilendi. maç sonu basın toplantılarında birbirlerine imalı açıklamalar yaptılar. sonuçta da hepimizin bildiği gibi ipler tamamen gerildi, telefonlara bile çıkmamaya kadar uzadı ve koptu. o dönemde de mancini seçimi yapıldı.

    ukrayna’da bir devrim gerçekleştiren, hepimizin yakından tanıdığı lucescu da mancini seçimi için “galatasaray bu dönemde getirebileceği en doğru ismi getirdi” yorumunu yapmıştı.

    lucescu’ya ve mancini’ye tekrar değineceğim.

    ondan önce değinmek istediğim, galatasaray’ın gelecek planlarının birinci basamağı olarak gördüğüm bruma transferi üzerine durmak istiyorum. aysal bu düşüncelerinin ardından bence ilk icraat olarak bruma’yı transfer etti. artık ‘çilek’ vs demeyi bırakmış ve farklı bir gelecek planlamasının üzerinde durmaya başlamıştı. bruma daha önce portekiz’de yarım yamalak futbol oynayabilmiş, bu yaz düzenlenen u20 dünya kupasında çıkış yapabilmiş bir oyuncuydu. sadece bu kadarlık bir kariyere 10 milyon euro bonservis bedelleri vermek tabi ki bir riskti! fakat galatasaray artık büyümek istiyorsa, iyinin iyisini bulmak istiyorsa bu riskleri almak zorundaydı. lucescu da aldı bu riskleri, her genç potansiyelli transferi de tutmadı... bu güne kadarki süreçte de bruma tam olarak benim beklentimi karşılamadı ama yine de doğru transfer olduğuna dair yorumum değişmedi.

    geçtiğimiz ay aysal galatasaray tv’ye yaptığı bir açıklamada ‘mancini’nin sanıldığı gibi yüksek ücretler ödeyeceğiniz yıldız isimler istemediğini, aksine iki tane uygun maliyetli genç oyuncunun ismini verdiğini ifade etti.’ bu da galatasaray’ın gelecek planlamasıyla ilgili düşündüklerimi doğrular açıklamalardan biriydi.

    yine aysal geçtiğimiz günlerde de ‘artık ligimizden oyuncu alma fikrinden biraz uzaklaştığını ve yurtdışında yaşayan türk statüsünde oynayabilecek futbolcuların üzerinde duracaklarını açıkladı.’ bu da bir öğrenme ve tecrübe edinme süreci bence. zira terim döneminde kim ne derse desin galatasaray iyi araştırarak oyuncu transferi yapmadı. yerlilerin süper lig’den alınmasını geçin, yabancıların bile amrabat gibi oyuncuların bile sanki dünyada başka ligde oyuncu kalmamış gibi türkiye liginden alınması vasat bir vizyon örneğiydi. buna rağmen galatasaray ilk yılında yaptığı transferlerde çok başarılı bir oran tutturmuştu. biraz da şanslıydı. muslera, eboue, ujfalusi, melo, riera, elmander, selçuk, engin, ceyhun bir transfer döneminde alınması açısından müthiş transferlerdi.

    elmander ve selçuk bir önceki yönetimin olumlu icraatleriydi, ujfalusi birçok futbol yorumcusu tarafından riskli bir transfer olarak yorumlanmasına, yaşlı bulunmasına rağmen çok verimli oldu. melo dünya kupasındaki şanssızlığından ve juventus’ta geçirdiği kötü sezonun ardından oldukça riskli görülen bir transferdi. eboue arsenal’de sagna'dan sonra oldukça gözden düşmüş bir oyuncuydu ve elden çıkarıldı riera da zaten yunanistan ligi’ne kadar düşmüş bir oyuncuydu... muslera belli bir potansiyeli her daim üzerinde barındırıyordu ama yeteri kadar istikrarlı bir görüntü çizmemişti. galatasaray’a gelene kadar en çok istikrar sorunu üzerinden eleştiriliyordu. taffarel gibi bir kaleci antrenörüyle kendisini çok geliştirmesi kendi karakteri ve profesyonelliğiyle oldu. tabi taffarel de onun şansı oldu. melo ve engin’i fatih terim’in yöneticilik becerisi kazandı. ilk sene tek bekleneni veremeyen, kullanılamayan oyuncu riera idi ve o da bir sonraki sene verimli oldu. şimdi bu bir kerede atılan sağlam temelin üzerine galatasaray’ın artık işi, iyinin iyisini bulmaktı. bunu yapamadı terim ve arkadaşları... amrabat'lar, yiğit gökoğlan'lar iyinin iyisi değildi. iyinin iyisini bulmak şudur... örnek vereyim eboue ilk senesinde geldi, bir fenerbahçe maçı bir trabzonspor maçı bir gençlerbirliği deplasmanı oynadı ve takımın şampiyonluğa gitmesinde önemli rol oynadı ama artık 30 yaşında ve çok istikrarsız işte iyinin iyisini bulmak demek, eboue’nin gencini ve istikrarlısını bulmaya çalışmak, bu riski almak demek aynı zamanda…

    yani yaşlanan riera’nın yerine alınan alex telles gibi. telles hakkında aşağıda düşüncelerimi daha ayrıntılı belirteceğim… fakat ilk gelecek adımı olan bruma’ya tekrar dönmek istiyorum. bruma geçtiğimiz günlerde mancini için bir açıklama yaptı. “terim babam gibiydi ama mancini çok daha farklı” diyordu. sanırım pek açık ifade edemese de mancini’nin, motivasyondan ziyade bireysel gelişimiyle farklı yönde ilgili olduğunun altını çiziyordu. yine mancini’nin dünyaca ünlü yardımcısı lombardo, galatasaray dergisi ocak ayı sayısına bruma’yla ilgili özel açıklamalar yaptı. “bruma çok genç ve gelişme potansiyeli çok fazla. yalnızca taktik açıdan değil, teknik açıdan da gelişmesi gerekiyor. bizi asıl bruma ile ilgili sınırlayan şey, 6 yabancı oynatabilme kuralı. biz ekip olarak bruma'yı oynatamadığımız için üzgünüz. çünkü çok beğendiğimiz bir oyuncu. henüz 19 yaşında ve melo, drogba gibi oyuncuların içerisinde olması onun için büyük bir avantaj. daha fazla forma giymesi gerekiyor ama yabancı kuralı onu bu anlamda sınırlıyor." dedi.

    ek bilgi olarak bruma’nın antremanlardan sonra drogba’yla birlikte son vuruş çalıştığını da söylemeliyim.

    gelelim galatasaray’ın gelecek planlamasının ikinci adımına. bu aynı zamanda mancini transferinden sonra yine ikinci “iyinin iyisini bulma” girişimi… ben kendisini izlemedim ama fenerbahçeli alex’in ve baroni’nin kendisi hakkındaki söylemleri, yine fenerbahçeli bir köşe yazarı olan ve türkiye’de brezilya ligini en iyi takip eden yazar olan alper öcal’ın kendisi hakkında yazdıkları önemli birer done.

    insanlar daha önce türkiye’de bir kulübün bu tarz gelecek planlamaları yaptığına tanık olmadığı için bu transfere risk gözüyle bakıyorlar. güney amerika kıtasından çıkmamış 21 yaşındaki bir futbolcuya 6-7 milyon euro vermek risk diyorlar. bence 6-7 milyon az bile, esas şuradan bakın 3 milyon riera'ya bonservis 3'er de 3 yıllık kontrat ediyor 12 milyon euro hem de 30'larına gelmiş bir oyuncu için. bir de 6 telles'e verdiniz diyelim 21 yaşında 1.5 milyon yıllık maaştan 4 yıllık imzalasanız yine 12 yapar ve en verimli çağlarındaki potansiyelli bir oyuncuyu almış olursunuz. maaş vermektense genç oyuncuya bonservis vermek o yüzden daha mantıklı aslında. şunu da ekleyelim, galatasaray şampiyonlar liginde juventus’u eleyip gruplardan çıkmasa ve kadrosunda sneijder-drogba bulundurmasa oyuncuyu da ikna etmek için kasanın ağzını daha çok açması gerekirdi. yani ilk yıllarda tecrübeli transferlerle bir temel oluşturup sonra telles, bruma gibi potansiyellerin peşinden koşmak da yine çok mantıklı.

    bu genç transfere olumsuz bakan düşünceler geçmişte örneği bulunmadığı için kısmen doğru görülebilir. daha 2 sene önce galatasaray’a 2. yarıda ivme kazandıran oyuncu necati ateş’ti deniyordu. bu bence kısmen doğru, eğer necati değil baros’un üzerine gidilse onun da benzer performansı verebileceğini düşünüyordum açıkçası ama yine de doğru…

    bu güne kadar devre arası bu tarz yapılan tek başarılı transfer ‘ribery’... onun da neden gelip, neden gittiği belli deniliyor. doğru! galatasaray’ı bir basamak tahtası olarak görmüştü ribery ve yine doğruya doğru galatasaray’a basıp sıçradı…

    gel gelelim alex telles böyle düşünmüyor. galatasaray'ı sıçrama tahtası olarak görmüyor. kaldı ki öyle görse bile doğru yönetirseniz sorun olmaz. telles zaten şuan şampiyonlar ligi’nde oynamanın ve drogba ile sneijder’le aynı takımda olmanın heyecanını yaşıyor, bu tüm açıklamalarından belli. o yüzden ilk adımların, prestij adımları olması. drogba’lar, sneijder’ler, muslera’lar… galatasaray’ın böyle bir temel atması çok doğruydu. bu önemli bir albeni kazandırdı ve evet galatasaray ‘çekici’ bir takım oldu. sanırım aysal seksi derken bundan bahsediyordu. ilk 2-3 yılda böyle transferler yapmasa şimdi mancini gibi, bruma gibi, telles gibi gelecek vaat eden potansiyelli isimleri büyük ihtimalle ikna edemezdi!

    şunu muhakkak tekrar yazmam lazım… insanlar bir türk kulübünün; bir zamanların lyon’u, ajax’ı, şimdinin porto’su, shakhtar’ı olamayacağını iddia ediyorlar. bu görülmüş bir şey değil diyorlar. ben de diyorum ki “şimdiye kadar yapılamaması, şimdiden sonra yapılamayacağı anlamına gelmiyor. hele hele denenmemesi gerektiği anlamına hiç gelmiyor” aysal çok başarılı bir iş adamı olduğu için de bunu, tüm riskleri alıp, deniyor.

    gelelim galatasaray’ın shakhtar donetsk’leşme çabasına… telles’in isminin ilk geçtiği gün de yazmıştım. "telles “galatasaray’ın shakhtar donetsk’leşme planının ilk görünen figürü” demiştim. bunu söyleme nedenim brezilya’dan olması... güney amerika ve özellikle brezilya (galatasaray’ın uruguay’da da iyi mesai harcadığını biliyorum) herkesin yıllardır bildiği bir maden. bu madene “hadi ben de gireyim” demek o kadar kolay değil. girenler zaten yıllar önce girdiler. shakhtar donetsk, galatasaray gibi takımlar ise bu madene seneler sonra gireceklerse iyi bir sermayeyle giren ve ham maddeyi değil, işlenmiş bir yeteneği alıp, parlatan takım olma şanslarından başka bir ihtimali barındırmıyorlar. yani galatasaray, shakhtar buradan adam alacaksa asgari 5 milyonu gözden çıkarmak durumundalar. oyuncular erken yaşta, 500 bin veya 1-2 milyonlukken zaten bu kıtayı yıllardır tarayan kulüplerin scoutları tarafından keşfediliyorlar. keşfedilmeyen ve böyle telles gibi bir senede patlama yapan oyuncuları parayı basıp alma ve sonra da parlatıp daha da fazla paraya satma işi shakhtar’ın üstlendiği ve galatasaray’ın üstlenmek istediği bir 'ara işletme' olma durumu.

    işte telles böyle bir oyuncu 2 sene önce alt liglerde oynarken bir senede büyük bir patlama yapıyor ve ligin en iyi sol bek oyuncusu oluyor. işte bu riski alacak olan takımlar shakhtar ve galatasaray gibi takımlar. shakhtar geçen sene devre arası 22 yaşındaki brezilyalı solbek ismaily’i 4 milyon euro verip almasa bu sene muhtemelen alex telles için galatasaray’la çekişiyor olacaktı. şimdi bir ara başlık atalım ve shakhtar donetsk nasıl olunuyor, lucescu aslında ne yapmış bir bakalım. biz iyi bildiğimizi sandığımız lucescu’yu aslında sadece ismen biliyoruz bence. bu başlıkta bunu göreceğiz.

    lucescu shakhtar donetsk’te ne yaptı?
    öncelikle ukrayna ligine bir bakalım. 1992’de dinamo kiev simferopol’dan şampiyonluğu alıyor ve 2001-2002 sezonuna kadar tam 9 sene art arda şampiyon oluyor. 2001-2002’de shakhtar donetsk’e kaptırdıkları şampiyonluğu ertesi sezon 2002-2003 ve 2003-2004’te geri alıyor ve 2 yıl daha üst üste şampiyon oluyorlar. sonra da lucescu takımın başına geliyor. son 12 yılda 11 şampiyonluk alan bir rakibe karşı geliyor lucescu ve kendisine iyi de bir bütçe veriyorlar. geldiği ilk iki yıl şampiyon oluyor, 06-07’de dinamo kiev’e kaptırdığı şampiyonluğu ertesi yıl yine kazanıyor. 08-09’da yine kaptırıyor. sonraki 4 sezonda ise yine üst üste şampiyonluğu kazanıyor. yani shakhtar’ın başında bulunduğu 9 sezonda da 7 şampiyonluk elde ediyor. artık siz düşünün… nasıl bir dinamo kiev hegemonyasını yıkıp nasıl bir donetsk hegemonyası kuruyor.

    bu adam bunu fleurquin’leri, perez’leri getirdiği galatasaray’da da yapacaktı. önünü özhan canaydın ve fatih terim’in öze dönme politikası tıkadı. sonrasında beşiktaş’ta da yapacaktı. beşiktaş’a 8 sene sonra ilk yılında şampiyonluk yaşatmıştı ama ligimizin art arda şampiyonlukları engellemeye çalışan çarkları kendisini ezdi. beşiktaş da 2 senede bir muhakkak şampiyon olmaya alışmış bir takım olarak kendisini apar topar gönderdi. 2004’ten 2014’e lucescu beşiktaş’ın başında kalsa sanırım bu 9 sezon içinde beşiktaş’ın birden fazla şampiyonluğu olurdu.

    bunlar lucescu’nun yaptıklarının görünen yüzü gerçekte ne yaptı ciddi bir şekilde göz atalım. aslında ilk beşiktaş’ta ilhan mansız’ı japon’lara iyi paralara satarak göstermişti neleri hedeflediğini. sonrasına bir bakalım…

    iyi bir bütçeyle takımın başına geldiği ilk sezonunda 23 yaşındaki elano’yu santos’tan 7.6 milyon euro’ya aldı ve iki sene kullanıp city’e 12 milyon euro’ya sattı. 20 yaşındaki jadson’u 5 milyon euro’ya aldı 7 sezon kullanıp 4 milyon euro’ya sao paulo’ya sattı. 24 yaşındaki matuzalem brescia’dan 14 milyon euro’ya alındı 3 sezon çok iyi kullanıldı zaragoza’ya 14.5 milyon euro’ya sattı. batista’yı galatasaray’dan 3 milyon euro’ya aldı fakat hiç kullanamadı. 22 yaşındaki hübschman’ı sparta prag’tan 3 milyon euro’ya aldı ve senelerce kullandı. cosmin barcauan’ı dinamo bükreş’ten 770 bin euro’ya transfer etti, tutmadı. başarılı olamadığı transferlere baktığınızda harcadığı paraların genelde 3-4 milyon euro’yu geçmediğini göreceksiniz. büyük paralar verdiği oyuncular çok büyük ihtimalle beklenen patlamayı yaptılar. luce aslında amrabat gibi oyunculara 8.5 milyon verebilecek risk’i almadı... risk aslında buydu da insanlar tersten okuyor... o sene kurduğu kadroyla şampiyon oldu ve transferlerine devam etti.

    ikinci sene fernandinho’yu 20 yaşındayken brezilya’dan 7,8 milyon euro’ya aldı en verimli döneminde 8 sene kullandı 28 yaşında 40 milyon euro’ya bu sene manchester city’e sattı. 18 yaşındaki stoper chygrynskiy’i altyapıdan takıma çıkardı. 3 sene oynattı ve 25 milyon euro’ya barcelona’ya sattı. yine alt yapıdan forvet seleznev’i çıkardı dnipro’ya 5 milyon euro’ya sattı. tolga seyhan’ı trabzonspor’dan 3.750 milyon euro’ya aldı başarısız oldu, 19 yaşındaki stoper leonardo’yu 1,2 milyon euro’ya yine brezilya’dan aldı, tutmadı. yine şampiyon oldu…

    3. sezonunda artık almak için harcadığından çok satmaya başladı. 3 milyon euro’ya 19 yaşındaki santrfor luiz adriano’yu internacional’den aldı, halen kullanıyor. kalecisi olan pytov’u 22 yaşındayken kendi liginden poltava’dan 1 milyon euro’ya aldı. bunlara karşın hırvat kaleci pletikosa’yi 2.5 milyon euro’ya spartak moskova’ya ve tymoshchuk’u zenit’e 14.5 milyon euro’ya sattılar.

    4. sezonda gelenler ve gidenler birbirini dengelemeye başladı. şimdi chelsea’ye satılan willian 14 milyon euro’ya 18 yaşındayken brezilya serie b’den geldi. (gerçek risk bu olsa gerek) 6 sezon kullandıktan sonra anji’ye 35 milyon euro’ya sattı. aynı dönem lucarelli geldi ve gitti. sonra da luce’nin ilk fiyasko transferi nery castillo 14 milyon euro’ya 23 yaşında olympiakos’tan alındı yine de shakhtar onu önce 5 milyon euro’ya city’e sonra da dnipro’ya yine 5 milyon euro’ya kiralayarak zararı aza indirdi. 21 yaşındaki ilsinho 10 milyon euro’ya alındı o da beklenen patlamayı yapamasa da zaman zaman kadro içinde değerlendirildi. bu sezon yine romen santrfor marica 7 milyon euro’ya stuttgart’a satıldı.

    5. sezonda cruzeiro’dan 21 yaşındaki santrfor moreno’yu 9 milyon euro’ya aldı, bir dönem sonra werder bremen ve wigan’a iki kez kiralandı toplam 2,2 milyon kira bedeli elde etti ve sonrasında 6 milyon euro’ya gremio’ya sattı. bu sezon brandao’yu marsilya’ya 6 milyon euro’ya ve belik’i dnipro’ya 3.6 milyon euro’ya sattı.

    6. sezonda sürekli oynattığı stoperi rakitski’yi alt yapıdan çıkardı. 18’lik douglas costa’yı 8 milyon euro’ya gremio’dan ve 19’luk alex teixeira’yı 6 milyon euro’ya vasco da gama’dan aldı. şuan bu iki oyuncu kadrosunda faydalandığı isimler bir iki seneye onlar da zengin kulüplerin iştahını kabartacak gibi görünüyor.

    7. sezonunda arsenal’den eduardo’yu 7,2 milyon euro’ya aldı halen oynatıyor. 25 milyona sattığı chygrynskiy 15 milyona geri aldı ama chygrynskiy bekleneni veremedi. bu sezonun flaş ismi ise mkhitaryan’dı. 21 yaşında 5.8 milyon euro’ya metalurg donetsk’ten aldığı yıldız futbolcuyu 3 sezon oynatıp 27.5 milyon euro’ya dortmund’a sattı. bu isimler dışında santrfor gladky’i de dnipro’ya 7 milyon euro’ya sattı. anlaşılan dnipro luce’den çok çekmiş.

    8. sezonunda pek dişe dokunur transferler yapamadı. dentinho’yu 22 yaşında 7,5 milyon euro’ya aldı bekleneni veremedi. 1 milyon euro’ya beşiktaş’a kiralandı. 20 yaşındaki alan patrick de bu sezon 4 milyon euro’ya alındı fakat şuan kiralanıyor.

    9. sezon, geçen sene devre arası 22 yaşındaki sol bek ismaily’i transfer etti 4 milyon euro’ya. sol kanada da 15 milyon euro’ya taison’u aldı metalist’ten. yine metalist’ten santrfor devic’i de 5 milyon euro’ya aldı ve şuan bu sezon ligde 17 maçta 15 golü var deviç’in.

    bu sezon itibariyle de mkhitaryan ve fernandinho’dan 67.5 milyon euro kazanan shakhtar bu parayı olduğu gibi 5 güney amerikalı oyuncuya yatırdı. 20 yaşındaki brezilyalı sol kanat bernard 25 milyon euro, 22 yaşındaki santrfor ferreyra 7 milyon euro, 20 yaşındaki fred 15 milyon euro, 21 yaşındaki ön libero fernando ise 11 milyon euro. 21 yaşındaki sol kanat wellington nem 9 milyon euro.

    farkındaysanız henüz galatasaray’ın bu paralardan bahsetmesi bile imkansız görünüyor. 25 milyona transfer yapmak. 40 milyona oyuncu satmak ne demek? hiçbir türk takımının böyle bir başarısı yok ama zırcahil olduğumuz için ukrayna takımı diye shakhtar’ı umursamayız. bir takımımız, şampiyonlar liginde shakhtar elese kör cahil, zır cahil dünyadan bir haber yorumcularımız galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş bu değil, shakhtar kimmiş ki derler!

    peki, ya mancini kim? lucescu’yu öğrendik de mancini neden galatasaray’a geldi? yazıya son bir ara başlık daha ekleyelim.

    mancini neden galatasaray’a geldi?
    fatih terim’in şok ayrılışı sonrası yaşanan kaosta bunu pek düşünmedik ama sahi henüz genç olan premier lig ve serie a’da şampiyonlukları bulunan, prestijli bir teknik adam mancini, neden galatasaray’ı tercih etti?

    bu aralar milan ve tottenham hoca arıyorlardı. iki ligde de rüştünü ispat etmiş bir hoca olan mancini iki kulüp tarafından da tercih edilecek bir isimdi. boşta olsa bu iki kulüpten birini seçme ihtimali çok yüksekti. peki, o neden galatasaray’ı tercih etti? sadece 4.5 milyon euro’luk maaş böyle bir ismi ikna etmiyor olsa gerek.

    hep şanslı olduğundan bahsedildi ve o da artık ‘meydan okumak’ istedi. işte kendi takımı galatasaray’dan milyonlarca euro fazla paraya kurulmuş juventus’u hem de ilk maçta kendi sahasında 6 yemiş bir takımı devralarak 5 şampiyonlar ligi maçı sonunda eledi! ligde iyi de avrupa'da kötü hoca derlerdi mancini için. türkiye'de 'elemancini' de diyorlar...

    yıldız değil, genç potansiyelli isimler istemesi onun lucescu vari bir hayalin peşinde koştuğunu gösteriyor. rüştünü bir de burada ispat etmek istiyor mancini. türkiye gibi, ukrayna, hollanda, portekiz, iskoçya, yunanistan gibi ülkeler için doğru model bu. uzun vadeli 10 yıllık planlar ve lige ambargo koyup shakhtar gibi de sürekli şampiyonlar ligi gruplarında olmak. arada gider avrupa ligi’ni alır arada gruptan çıkar, eler, elenir… ismini ezberletir. lucescu yaptı bunların hepsini. mancini de yapmak istiyor. kendi üstüne yapışmış “herkesi aldı şampiyon oldu" basitliğinden kurtulmak istiyor... halbuki 2007’de ilk tayland’lılar aldı manchester city’i... o zamandan beri bir sürü yıldız oyuncu aldılar. sven goran eriksson, mark hughes senelerce yapsaydı o zaman, o kadar parayla city’i şampiyon?! chelsea de 2000’lerin başında aynı süreçten geçti. ranieri neden yapamadı da mourinho yaptı chelsea’yi şampiyon?

    sanırım kafamdakileri anlatabilmişimdir. umarım ünal aysal ve galatasaray yönetimi de bu düşünceler içindedir. zira risk evet ama böyle büyük iş adamları risk almadan belli eşikleri aşamayacaklarının farkındalar.

    --- alıntı ---

    ünal aysal'ın şimdiye kadar ne yaptığı ve şu andan sonra ki planlarına dair mükemmel bi değerlendirme. okunası
App Store'dan indirin Google Play'den alın