172
bir beşiktaşlı ağabeyime göre; bu ülkeye futbolu jupp derwall, kaleciliği zoran simovic öğretmiştir.
modern futbol, ayağa pas, total futbol gibi kavramları yerleştiren de hollanda ekolüdür. michelis ve cruyff ile başlayan bu sürecin gelişme aşamasını da frank rijkaard yapmıştır. çok tarihsel ve doğru bir analize göre, bu çikolata renkli futbol aşığı, kadrodaki yabancı futbolculara da total futbol mantığını işleyerek başarılı olmuştur.
yukarıda zikrettiğim isimlerin içinde hiç kuşbeyinliye rastladınız mı? hepsi akil insanlardır ve yarattıkları "futbol felsefeleriyle" dünya futboluna yön vermiş insanlardır. hepsinin ortak noktası; bir şekilde galatasaray adıyla yollarının kesişmiş olmasıdır.
tarihin en büyük kapağı; kutsal ittifak medyasına yukarıda anlattığım gerçek olduğu için, hala rijkaard'ın tükürüğü, 14 yıl aradan sonra gelen şampiyonluğun ardından gelen ikinci şampiyonlukta yaratılan jupp derwall-mustafa denizli polemikleri, gheorge hagi'nin hakemlerin üstüne yürümesi -ki ben olsam cinayet işlemiştim o maçta, hagi'ye fair play ödülü bile verilmesi gerekirdi-, hiç bitmeyen "tarikat" dedikoduları, ramazanda oruç muhabbetleri, yaparak ve sakız gibi çiğneyerek zamanında türkiye'nin adını 1 numaraya taşıyan "spor kulübümüze" saldırmaları çok doğaldır.
sanki her gün bir rijkaard, bir efsane iniyor yeşilköy'e de, hemen başlıyorlar karalama kampanyasına. aradaki vizyonun farkına bakınız; tükürdüğünü yalamamak için yerel başarıları hedefleyen ve türk futboluna neredeyse "hiç" birşey kazandırmayan, bilakis, hıncal uluç'un da binlerce kez belirttiği üzere "türk gençliğinin ahlakına uymayan" bir hocanın getirilmesi, bir taraftan da, bir futbol efsanesinin" hiç düşünmeden gelip, bu topraklarda varolan en büyük kulübüne getirilmesi.
bir tarafta, bir spor organizasyonunda hakemlerin üstüne yürüyen, ağız dolusu galiz küfürler eden bir takım ve yöneticileri; diğer tarafta, taraftarın ve camianın korkusunu düşünmeksizin rakip başkanın elini sıkmaktan çekinmeyen, medyada hemen ört-bas edilen "dünya fair-play" ödüllü bir başkan.
bir tarafta, olabilselerdi tarihin en dandik şampiyonluğunu "smaçlarla" alabilecek ve dini bütün bir müslüman olduğunu iddia eden futbolcusunun yalan golüne hala "temiz" diyebilen bir güruh; diğer tarafta, belki de hiç kimsenin hatırlamadığı, altyapıdan yetişme özgürcan özcan'ın hakeme yardımcı olarak "el ile attım hocam, bağışla" diyerek kazandığı "fair play" ödülü.
bir tarafta; rakibinin şampiyon olduğu bir sezonda yine gündem değiştirerek "20 küsur milyon euro'yu" bastırıp, hatta adamın şoförlüğünü yapmak pahasına kameralar karşısında şova çıkmayı göze alacak kadar küçülmek; diğer yanda rakibinin şampiyon olduğu sezonda gösterdiği performansı kabullenip, sindirip, web ortamında "kutluyoruz" mesajını bir hafta boyunca asılı bırakmak.
rijkaard; git ağabey bu topraklardan. biz haketmiyoruz bu değerlerin hiçbirini, gözümüzü acaip bir hırs bürümüş, başarılar kıstas alınmaz, bir damlasına kurban olması gereken pisliklerin ağızlarına doladığı "tükürüğün" kriter olur burada.
bırakın kardeşim boğazın güzelliğini, alınan euro'ları, rakı-şiş kebap tamlamasını, kaç milyon euro'ya gelirsiniz bu memlekette futbol oynatmaya? değer mi bunca eziyete?
modern futbol, ayağa pas, total futbol gibi kavramları yerleştiren de hollanda ekolüdür. michelis ve cruyff ile başlayan bu sürecin gelişme aşamasını da frank rijkaard yapmıştır. çok tarihsel ve doğru bir analize göre, bu çikolata renkli futbol aşığı, kadrodaki yabancı futbolculara da total futbol mantığını işleyerek başarılı olmuştur.
yukarıda zikrettiğim isimlerin içinde hiç kuşbeyinliye rastladınız mı? hepsi akil insanlardır ve yarattıkları "futbol felsefeleriyle" dünya futboluna yön vermiş insanlardır. hepsinin ortak noktası; bir şekilde galatasaray adıyla yollarının kesişmiş olmasıdır.
tarihin en büyük kapağı; kutsal ittifak medyasına yukarıda anlattığım gerçek olduğu için, hala rijkaard'ın tükürüğü, 14 yıl aradan sonra gelen şampiyonluğun ardından gelen ikinci şampiyonlukta yaratılan jupp derwall-mustafa denizli polemikleri, gheorge hagi'nin hakemlerin üstüne yürümesi -ki ben olsam cinayet işlemiştim o maçta, hagi'ye fair play ödülü bile verilmesi gerekirdi-, hiç bitmeyen "tarikat" dedikoduları, ramazanda oruç muhabbetleri, yaparak ve sakız gibi çiğneyerek zamanında türkiye'nin adını 1 numaraya taşıyan "spor kulübümüze" saldırmaları çok doğaldır.
sanki her gün bir rijkaard, bir efsane iniyor yeşilköy'e de, hemen başlıyorlar karalama kampanyasına. aradaki vizyonun farkına bakınız; tükürdüğünü yalamamak için yerel başarıları hedefleyen ve türk futboluna neredeyse "hiç" birşey kazandırmayan, bilakis, hıncal uluç'un da binlerce kez belirttiği üzere "türk gençliğinin ahlakına uymayan" bir hocanın getirilmesi, bir taraftan da, bir futbol efsanesinin" hiç düşünmeden gelip, bu topraklarda varolan en büyük kulübüne getirilmesi.
bir tarafta, bir spor organizasyonunda hakemlerin üstüne yürüyen, ağız dolusu galiz küfürler eden bir takım ve yöneticileri; diğer tarafta, taraftarın ve camianın korkusunu düşünmeksizin rakip başkanın elini sıkmaktan çekinmeyen, medyada hemen ört-bas edilen "dünya fair-play" ödüllü bir başkan.
bir tarafta, olabilselerdi tarihin en dandik şampiyonluğunu "smaçlarla" alabilecek ve dini bütün bir müslüman olduğunu iddia eden futbolcusunun yalan golüne hala "temiz" diyebilen bir güruh; diğer tarafta, belki de hiç kimsenin hatırlamadığı, altyapıdan yetişme özgürcan özcan'ın hakeme yardımcı olarak "el ile attım hocam, bağışla" diyerek kazandığı "fair play" ödülü.
bir tarafta; rakibinin şampiyon olduğu bir sezonda yine gündem değiştirerek "20 küsur milyon euro'yu" bastırıp, hatta adamın şoförlüğünü yapmak pahasına kameralar karşısında şova çıkmayı göze alacak kadar küçülmek; diğer yanda rakibinin şampiyon olduğu sezonda gösterdiği performansı kabullenip, sindirip, web ortamında "kutluyoruz" mesajını bir hafta boyunca asılı bırakmak.
rijkaard; git ağabey bu topraklardan. biz haketmiyoruz bu değerlerin hiçbirini, gözümüzü acaip bir hırs bürümüş, başarılar kıstas alınmaz, bir damlasına kurban olması gereken pisliklerin ağızlarına doladığı "tükürüğün" kriter olur burada.
bırakın kardeşim boğazın güzelliğini, alınan euro'ları, rakı-şiş kebap tamlamasını, kaç milyon euro'ya gelirsiniz bu memlekette futbol oynatmaya? değer mi bunca eziyete?