4036
bana göre çok net bir şekilde adnan polatvari bir kurumsallaşma sendromuna yakalanmış başkanımız. adnan polat'tan daha güçlü olduğu ve kaliteli malzeme kullanmayı işlerinde de şiar edindiği için yıkılmıyor muhtemelen.
sendrom şu ki, ikisinde de kurumsallaşma denilen illet şey şirket yönetmek anlayışı gibi zuhur ediyor. büyük sıkıntı, önünde çok büyük iki engel var ki, bir tanesi dünyanın futbol dinamiklerinde de yerini alır, ikincisi türkiye'nin futbol dinamikleri içinde.
birinci engel futbolda sürekli var olması gereken amatör ruh. şöyle düşünelim, bir futbol oyununda kariyer modu oynuyorsunuz mesela. çok güzel. gittiniz roma'yı seçtiniz atıyorum. kurumsallaşacaksınız ya, tuttunuz totti çok yaşlı çok yakın zamanda futbolu bırakacak dediniz, bari 1 milyon 1 buçuk milyon getirisi olsun dediniz satışa çıkardınız. transferin son gününde totti'ye lazio'dan teklif geldi diyelim, başka da kimse teklif vermedi. oldu ya totti de kabul etti lazio'nun teklifini, hiç bakmaz çat diye satarsınız, oyunda da gayet başarıya ulaşırsınız, takım etkilenmez falan. neden? çünkü taraftar çok simule var bu oyunlarda. ama gerçek hayatta öyle değil işte. gerçek hayatta taraftar simule değil, gerçek. bu yüzden kulüp içi başarının, kenetlenmenin sağlanması için amatör ruhu korumak zorundasınız. manchester'dan ryan giggs'i satmazsınız, alex ferguson'u kovarak uzaklaştırmazsınız mesela. liverpool'dan gerrard'ı çat diye gönderemezsiniz kendisi istemedikçe. kendisi istese bile sıkıntı çıkar hatta büyük ihtimalle, tutmanın yollarını ararsınız. işte bizim başkan bu amatör ruhu kaçırdı. şirket yönetir gibi yönetmeye kalkıyor ama işte şirkette de bi taraftar olgusu yok. futbolda var, var oğlu var hem de.
türkiye eksenine ise fazla derin girmeyeceğim, hepimizin bildiği şeyler. adalet sistemi doğru dürüst işlemiyor, şikeden hüküm giymesi gereken bir başkan federasyon başkanlığı koltuğunda oturuyor, siyaset futbolun en derinlerine kadar tesir ediyor, başbakan çok kritik zamanlarda platini'yle görüşüyor, başbakan çıkıp fatih terim galatasaray'ı bırakmalı gibi bir cümle bile kullanabiliyor. bütün bunlarla işin mutfağına girmeden, profesyonel ölçülerde baş edemezsiniz. bazen fatih terim gibi bir fedai gerektirir bu durumlar mesela. geçen sene şampiyonluk yolundaki en kritik noktada hakkının yendiğini düşününce ortaya çıkıp ortalığa korku salacak bir cesur yüreğe ihtiyaç duyarsın ki bir daha hakkın yenmesin.
öyle işte.
sendrom şu ki, ikisinde de kurumsallaşma denilen illet şey şirket yönetmek anlayışı gibi zuhur ediyor. büyük sıkıntı, önünde çok büyük iki engel var ki, bir tanesi dünyanın futbol dinamiklerinde de yerini alır, ikincisi türkiye'nin futbol dinamikleri içinde.
birinci engel futbolda sürekli var olması gereken amatör ruh. şöyle düşünelim, bir futbol oyununda kariyer modu oynuyorsunuz mesela. çok güzel. gittiniz roma'yı seçtiniz atıyorum. kurumsallaşacaksınız ya, tuttunuz totti çok yaşlı çok yakın zamanda futbolu bırakacak dediniz, bari 1 milyon 1 buçuk milyon getirisi olsun dediniz satışa çıkardınız. transferin son gününde totti'ye lazio'dan teklif geldi diyelim, başka da kimse teklif vermedi. oldu ya totti de kabul etti lazio'nun teklifini, hiç bakmaz çat diye satarsınız, oyunda da gayet başarıya ulaşırsınız, takım etkilenmez falan. neden? çünkü taraftar çok simule var bu oyunlarda. ama gerçek hayatta öyle değil işte. gerçek hayatta taraftar simule değil, gerçek. bu yüzden kulüp içi başarının, kenetlenmenin sağlanması için amatör ruhu korumak zorundasınız. manchester'dan ryan giggs'i satmazsınız, alex ferguson'u kovarak uzaklaştırmazsınız mesela. liverpool'dan gerrard'ı çat diye gönderemezsiniz kendisi istemedikçe. kendisi istese bile sıkıntı çıkar hatta büyük ihtimalle, tutmanın yollarını ararsınız. işte bizim başkan bu amatör ruhu kaçırdı. şirket yönetir gibi yönetmeye kalkıyor ama işte şirkette de bi taraftar olgusu yok. futbolda var, var oğlu var hem de.
türkiye eksenine ise fazla derin girmeyeceğim, hepimizin bildiği şeyler. adalet sistemi doğru dürüst işlemiyor, şikeden hüküm giymesi gereken bir başkan federasyon başkanlığı koltuğunda oturuyor, siyaset futbolun en derinlerine kadar tesir ediyor, başbakan çok kritik zamanlarda platini'yle görüşüyor, başbakan çıkıp fatih terim galatasaray'ı bırakmalı gibi bir cümle bile kullanabiliyor. bütün bunlarla işin mutfağına girmeden, profesyonel ölçülerde baş edemezsiniz. bazen fatih terim gibi bir fedai gerektirir bu durumlar mesela. geçen sene şampiyonluk yolundaki en kritik noktada hakkının yendiğini düşününce ortaya çıkıp ortalığa korku salacak bir cesur yüreğe ihtiyaç duyarsın ki bir daha hakkın yenmesin.
öyle işte.