87
hükümete galatasaray - fenerbahçe rekabeti üzerinden yüklenme modasının son temsilcilerinden. baştan belirteyim mevcut siyasi düzenden son derece rahatsız olan bir insanım, sülalemiz topluca chplidir. benim de siyasi görüşüm, yetiştirilme tarzım ve arkadaş çevremle doğru orantılıydı. ne kadar alakasız olarak düşünseniz bile türkiye'de siyasi görüş biraz takım tutmak gibidir.
3 temmuz süreci başlayıp türk futbolunun bütün kirli yüzü ortaya çıktığında gayet planlı bir oluşumla nato ihalesinden başlayıp, cemaat, fenerbahçe'nin önelenemez yükselişi (!) vb. yalanlarıyla şike diye bir şeyin olmadığını kendi medya organları ve satın aldıkları kalemlerle tekrarladıkça tekrarladılar.
bunu fırsat bilen muhalif partiler ve muhalif kalemler yaklaşık 15-20 milyon fenerbahçe taraftarının olduğunu düşünerek yanına adam çekebileceğini, oy toplayabileceğini hesaplayıp ellerini ovuşturarak fenerbahçe camiasına yalakalığa başladılar.
hapishane ziyaretleri, parti grup toplantılarında yapılan yalaka konuşmalar, ısmarlama köşe yazıları, şike davasını ergenekon ve oda tv davalarıyla bir tutmaya çalışmak, türkiye'nin belki de en faşist tarihine sahip spor kulübünün, solun son temsilcisi, atatürk ilkelerinin izinden giden aydınlık bir topluluk olarak göstermeye çalışmak bunlara en büyük örneklerdendir.
dışarıda karşılaşsa yalakalık yapıp ayaklarına kapanacağı cemaat lideri için ilk önce "aziz yıldırım gülen cemaati'ne savaş açtı" , "hükümet, aziz yıldırım'ın gücünden korktu", "ak parti, 'yıkılmayan tek kale!' fenerbahçe'yi ele geçirmek için bunları yaptı" tarzı maksatlı haberlerle, "düşmanımın düşmanı dostumdur" sözünden yola çıkarak siyasilerden destek sağlandı. hükümet durum karşısında geri adım atıp, federasyonun başına söz geçirebileceği bir adamın atamasını yapıp, uefa yetkililerine bir takım sözler vererek durumu kurtardı.
peki aziz yıldırım içeriden çıkınca ne oldu? basında kendi yazdırdıkları haberler tek tek yalanlandı, o cemaat liderlerinin, siyasetçilerin götleri tekrar tekrar yalanıp aralar düzeltildi.
bana göre 3 temmuz süreci sadece türk spor tarihinin değil türk siyaset tarihinin de miladı olmuştur. bu sayede, yıllarca sözüne güvenip dinlediğim adamların düşmanına vurmak için kahpenin yanında saf tuttuğunu görebildim bu son 1,5 yılda. siyaset denen oyunun içinde adaleti savunan 1 tane adamın olmadığını gördüm. tüm derdin vatan, millet, sakarya değil oturduğu siktimin kırmızı deri koltuğu olduğunu gördüm. şimdi muhalif oluğu için sallayan adamların, günü gelip ülkenin başına geçerse daha da çirkinleşebileceğini gördüm.
son 1,5 yılda olayların dışında kalan galatasaray taraftarının çoğunluk kısmı 150 yıllık siyasi tecrübe edinmiştir diye düşünüyorum. o yüzden çok kafaya takmamak lazım yılmaz özdil gibi, bu kirli futbol sahasındaki çakıl bile olamayan sahibi belli herifleri...
özet geç piç diyenlere: @56546'yı siklemiyoruz beyler.
3 temmuz süreci başlayıp türk futbolunun bütün kirli yüzü ortaya çıktığında gayet planlı bir oluşumla nato ihalesinden başlayıp, cemaat, fenerbahçe'nin önelenemez yükselişi (!) vb. yalanlarıyla şike diye bir şeyin olmadığını kendi medya organları ve satın aldıkları kalemlerle tekrarladıkça tekrarladılar.
bunu fırsat bilen muhalif partiler ve muhalif kalemler yaklaşık 15-20 milyon fenerbahçe taraftarının olduğunu düşünerek yanına adam çekebileceğini, oy toplayabileceğini hesaplayıp ellerini ovuşturarak fenerbahçe camiasına yalakalığa başladılar.
hapishane ziyaretleri, parti grup toplantılarında yapılan yalaka konuşmalar, ısmarlama köşe yazıları, şike davasını ergenekon ve oda tv davalarıyla bir tutmaya çalışmak, türkiye'nin belki de en faşist tarihine sahip spor kulübünün, solun son temsilcisi, atatürk ilkelerinin izinden giden aydınlık bir topluluk olarak göstermeye çalışmak bunlara en büyük örneklerdendir.
dışarıda karşılaşsa yalakalık yapıp ayaklarına kapanacağı cemaat lideri için ilk önce "aziz yıldırım gülen cemaati'ne savaş açtı" , "hükümet, aziz yıldırım'ın gücünden korktu", "ak parti, 'yıkılmayan tek kale!' fenerbahçe'yi ele geçirmek için bunları yaptı" tarzı maksatlı haberlerle, "düşmanımın düşmanı dostumdur" sözünden yola çıkarak siyasilerden destek sağlandı. hükümet durum karşısında geri adım atıp, federasyonun başına söz geçirebileceği bir adamın atamasını yapıp, uefa yetkililerine bir takım sözler vererek durumu kurtardı.
peki aziz yıldırım içeriden çıkınca ne oldu? basında kendi yazdırdıkları haberler tek tek yalanlandı, o cemaat liderlerinin, siyasetçilerin götleri tekrar tekrar yalanıp aralar düzeltildi.
bana göre 3 temmuz süreci sadece türk spor tarihinin değil türk siyaset tarihinin de miladı olmuştur. bu sayede, yıllarca sözüne güvenip dinlediğim adamların düşmanına vurmak için kahpenin yanında saf tuttuğunu görebildim bu son 1,5 yılda. siyaset denen oyunun içinde adaleti savunan 1 tane adamın olmadığını gördüm. tüm derdin vatan, millet, sakarya değil oturduğu siktimin kırmızı deri koltuğu olduğunu gördüm. şimdi muhalif oluğu için sallayan adamların, günü gelip ülkenin başına geçerse daha da çirkinleşebileceğini gördüm.
son 1,5 yılda olayların dışında kalan galatasaray taraftarının çoğunluk kısmı 150 yıllık siyasi tecrübe edinmiştir diye düşünüyorum. o yüzden çok kafaya takmamak lazım yılmaz özdil gibi, bu kirli futbol sahasındaki çakıl bile olamayan sahibi belli herifleri...
özet geç piç diyenlere: @56546'yı siklemiyoruz beyler.