297
senelerdir kazanamadığı, hatta bırakın kazanmayı gol bile atamadığı bir deplasmana çıktı cumartesi günü galatasaray. buna rağmen maçın mutlak favorisi konumundaydı zira bursaspor, bir haftadır iç karışıklık içerisindeydi ve antrenörü de istifa etmişti. bu tarz durumlarda takımlar, mücadele olarak oldukça üst seviyeye çıkarlar. fakat gerçek olan bir şey var: istediğiniz kadar kenetlenip, sahada sonuna kadar mücadele edin; takım kaliteniz çok iyi değilse bir yere kadar direnebilirsiniz.
galatasaray'ın bu sezon önemli maçların hemen hepsinde istediği sonuçları aldığını biliyoruz. oyuncular bu maçlara çok iyi konsantre olup, gerçek kalitelerini sahaya yansıtıyor. ancak bursaspor'un içinde bulunduğu durum galatasaraylı oyuncuları rehavete sokmuş olacak ki; iki sezondur aşina olduğumuz o etkili oyunu maçın geneline yaymakta zorlandılar.
galatasaray'ın ilk yarıda oynadığı futbol, bu takımı yakından takip edenlere oldukça tanıdık gelmiştir. çünkü galatasaray aynı oyun anlayışını ligin ikinci haftasında inönü'de oynanan beşiktaş maçında da benimsemişti.
peki neydi bu? açalım; galatasaray hem inönü'deki beşiktaş hem de bursaspor maçlarında rakiplerini savunma arkasına top atarak çözmeye çalıştı. işin ilginç tarafı şu; galatasaray bu iki maçta da istediğini başardı, yani rakiplerinin savunma arkasına sarkarak pozisyona girdi, ama bunları değerlendirmekte oldukça cömert davrandı. beşiktaş maçında da, bursaspor maçında da aynı forvet ikilisi sahadaydı: umut - elmander. bu iki oyuncu da iyi birer forvet oyuncusu ancak golcü değiller. golcü olmadıkları için de girdikleri pozisyonları değerlendirmede çok da başarılı olamadılar. her iki maçta da kırılma anı olan pozisyonlar vardı. beşiktaş maçında henüz ilk dakikada umut kaleciyi de geçip boş kaleye topu auta atmıştı. bursaspor maçında ise elmander yüzde yüzlük bir gol fırsatından yararlanamadı. oysa ki, her iki takıma karşı da skor üstünlüğü ele geçirilse, rakipler çözülecek, galatasaray istediğini alıp sahadan ayrılacaktı.
yeniden bursa maçı özeline dönelim. galatasaray ilk yarıda rüzgara karşı oynamasına rağmen rakip kalede net pozisyonlar bulmayı başardı. ikinci yarı başlarken hem oyundaki hem de gerçekteki rüzgarı arkasına almıştı galatasaray. fakat ikinci yarı beklenildiği gibi geçmedi. ilk yarıda rüzgara karşı oynarken savunma arkasına atılan toplarda tehlike yaratmayı başaran galatasaray, ikinci yarıda bu taktiği uygulamada oldukça başarısız oldu. belki de şaşırtıcı nokta galatasaray'ın ikinci yarıda kaleyi sadece bir kez, o da sabri'nin uzaktan şutu, yoklaması oldu. bursaspor'da kaleci değişikliği olmuş, kaleye çok deneyimsiz bir isim geçmişti. buna ek olarak, rüzgar da galatasaray'ın arkasından esiyordu. galatasaray'ın ikinci yarıda rakip kaleyi defalarca yoklaması lazımken bunu yapmamış olması açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı.
galatasaray'ın çekmiş olduğu tek etkili şutu ele alalım. sabri'nin uzak mesafeden kaleyi yokladığı pozisyon aslında çok da tehlike yaratacak bir şut içermiyordu ancak hem rüzgarın arkadan esmesi hem de kalecinin vasat bir kaleci olması o pozisyonu ''tehlikeli'' pozisyon sınıfına soktu. bu tarz uzaktan şutlar maçın sonraki dakikalarında denenmedi.
galatasaray taraftarının sürekli olarak eleştirdiği isim emre çolak olsa da, sahada ondan daha kötü olan bir isim vardı: engin baytar.
açıkçası hoca'nın onu kanattan ziyade orta sahada oynatması beni biraz şaşırtıyor. çünkü engin yetenekleri itibariyle kanatta oynamaya daha müsait bir oyuncu profili çiziyor. kaldı ki, engin'i fatih hoca'nın kanatta kullandığı da bir sır değil. geçen sezonu engin, kanatta oynayarak geçirmişti bazı maçlar dışında. akılda kalan en önemli performansı da gaziantep maçında sergilediği oyundu. o maçta da yanılmıyorsam kanatta oynamıştı. engin, birçok mevkide oynayabilecek bir oyuncu. şu an oynamış olduğu merkez orta saha da bunlardan biri. tahminim o ki, engin'i mücadeleci kimliğinden ötürü selçuk'un yanında değerlendirdi ve değerlendirmeye devam edecek hoca.
kadroyu öğrenen hemen herkes yekta'nın göbekte, engin'in ise kanatta oynayacağını varsaydı. ancak tam tersi oldu ve yekta sağ açıkta görev aldı. açıkçası bunu çok yadırgamadım. yekta'nın sakatlanarak uzun süre sahalardan uzak kalmasına sebep olan kayseri maçı vardı hatırlarsınız. yekta o maçın ilk yarısında şahane bir sağ açık performansı sergilemişti. büyük ihtimalle, o maça istinaden fatih terim kendisine orada görev verdi ve bence saygı duyulması gereken bir karardı.
maça damgasını vuran değişiklik ise amrabat ve aydın'ın aynı anda oyuna girmesi oldu. bu oyuncu değişiklikleri ile beraber galatasaray tek forvete döndü ve orta sahadaki oyuncu sayısını bir fazlalaştırdı. bu değişikliğin yapıldığı dakikalarda ise bursaspor ciddi şekilde galatasaray kalesini zorluyordu. yani, orta sahada bir kişi fazla olarak yeniden oyunu kontrol eden taraf olmak gerekiyordu. tek forvetli sistemde sneijder'in yapması gereken görevi fatih terim bu değişikliklerden sonra emre'ye verdi. daha önce de söylemiştim, yineleyeyim. emre'nin merkez orta sahada daha faydalı oynayacağını ve oynadığını düşünüyorum. bu söylediğimin en güzel örneği ise ligin ilk haftasında oynadığımız kasımpaşa maçı. emre çolak o maçta merkez orta sahaya geçtikten sonra adeta bir resital sunmuştu ve maçtan sonra da konuşulan şey; emre'nin orta sahadaki performansı olmuştu.
galatasaray, amrabat'ı transfer ettiğinde bire birde adam geçebilecek, süratli ve sıkıştığımız noktalarda kilidi açacak bir oyuncu transfer ettiğimiz için sevinmiştim. fakat amrabat, kendisinden beklenenleri yapmamaya devam ediyor. özellikle bursa maçında bırakın adam eksiltmeyi, top kendisindeyken dengesini bile sağlamaktan acizdi. oysa onun sol kanattaki etkinliği skoru değiştirebilmek açısından elzemdi. hakeza aydın'ı da birkaç noktada eleştirmek lazım diye düşünüyorum. aydın'ın karşısında oynayan basser bir sağ bek oyuncusuydu ancak o gün sol bekte oynadı. basser'in çok da süratli bir oyuncu olduğunu söyleyemeyiz fakat aydın oynadığı süre boyunca yalnızca iki kere basser'i hızıyla geçmeyi geçmeyi denedi. hatta ikincisinde basser bu tempoya dayanamayıp kendini yere bıraktı. aydın'ın da süratini kullanarak çok daha etkili olması gerekiyordu fakat bunu başaramadı.
cumartesi gecesi itibariyle bursa maçında alınan bir puanın kazanç mı yoksa kayıp mı olacağı noktasında ciddi soru işaretleri vardı herkeste. ancak bir gün sonra alınan sonuçlar bize gösterdi ki; haftayı karlı bir şekilde kapattık. galatasaray için ikinci yarının ilk dört haftası oldukça önemliydi zira kasımpaşa, beşiktaş, bursa ve antalya maçları vardı. kayıpların fazla olduğu bir üç hafta yaşandı fakat buna rağmen ilk yarıyı nasıl bitirdiysek puan farkı olarak, hala aynı durumumuzu koruyoruz ve buna ek olarak da çok önemli maçlarımızı atlattık. ligin boyu kısalıyor ve şimdiye kadar çoktan ligi koparmış olmamız lazımdı. önümüzdeki hafta ile beraber artık bir seriye başlamanın vakti çoktan geldi de geçiyor. umarım, puan bırakma konusunda artı kbu kadar cömert olmayız.
galatasaray'ın bu sezon önemli maçların hemen hepsinde istediği sonuçları aldığını biliyoruz. oyuncular bu maçlara çok iyi konsantre olup, gerçek kalitelerini sahaya yansıtıyor. ancak bursaspor'un içinde bulunduğu durum galatasaraylı oyuncuları rehavete sokmuş olacak ki; iki sezondur aşina olduğumuz o etkili oyunu maçın geneline yaymakta zorlandılar.
galatasaray'ın ilk yarıda oynadığı futbol, bu takımı yakından takip edenlere oldukça tanıdık gelmiştir. çünkü galatasaray aynı oyun anlayışını ligin ikinci haftasında inönü'de oynanan beşiktaş maçında da benimsemişti.
peki neydi bu? açalım; galatasaray hem inönü'deki beşiktaş hem de bursaspor maçlarında rakiplerini savunma arkasına top atarak çözmeye çalıştı. işin ilginç tarafı şu; galatasaray bu iki maçta da istediğini başardı, yani rakiplerinin savunma arkasına sarkarak pozisyona girdi, ama bunları değerlendirmekte oldukça cömert davrandı. beşiktaş maçında da, bursaspor maçında da aynı forvet ikilisi sahadaydı: umut - elmander. bu iki oyuncu da iyi birer forvet oyuncusu ancak golcü değiller. golcü olmadıkları için de girdikleri pozisyonları değerlendirmede çok da başarılı olamadılar. her iki maçta da kırılma anı olan pozisyonlar vardı. beşiktaş maçında henüz ilk dakikada umut kaleciyi de geçip boş kaleye topu auta atmıştı. bursaspor maçında ise elmander yüzde yüzlük bir gol fırsatından yararlanamadı. oysa ki, her iki takıma karşı da skor üstünlüğü ele geçirilse, rakipler çözülecek, galatasaray istediğini alıp sahadan ayrılacaktı.
yeniden bursa maçı özeline dönelim. galatasaray ilk yarıda rüzgara karşı oynamasına rağmen rakip kalede net pozisyonlar bulmayı başardı. ikinci yarı başlarken hem oyundaki hem de gerçekteki rüzgarı arkasına almıştı galatasaray. fakat ikinci yarı beklenildiği gibi geçmedi. ilk yarıda rüzgara karşı oynarken savunma arkasına atılan toplarda tehlike yaratmayı başaran galatasaray, ikinci yarıda bu taktiği uygulamada oldukça başarısız oldu. belki de şaşırtıcı nokta galatasaray'ın ikinci yarıda kaleyi sadece bir kez, o da sabri'nin uzaktan şutu, yoklaması oldu. bursaspor'da kaleci değişikliği olmuş, kaleye çok deneyimsiz bir isim geçmişti. buna ek olarak, rüzgar da galatasaray'ın arkasından esiyordu. galatasaray'ın ikinci yarıda rakip kaleyi defalarca yoklaması lazımken bunu yapmamış olması açıkçası beni hayal kırıklığına uğrattı.
galatasaray'ın çekmiş olduğu tek etkili şutu ele alalım. sabri'nin uzak mesafeden kaleyi yokladığı pozisyon aslında çok da tehlike yaratacak bir şut içermiyordu ancak hem rüzgarın arkadan esmesi hem de kalecinin vasat bir kaleci olması o pozisyonu ''tehlikeli'' pozisyon sınıfına soktu. bu tarz uzaktan şutlar maçın sonraki dakikalarında denenmedi.
galatasaray taraftarının sürekli olarak eleştirdiği isim emre çolak olsa da, sahada ondan daha kötü olan bir isim vardı: engin baytar.
açıkçası hoca'nın onu kanattan ziyade orta sahada oynatması beni biraz şaşırtıyor. çünkü engin yetenekleri itibariyle kanatta oynamaya daha müsait bir oyuncu profili çiziyor. kaldı ki, engin'i fatih hoca'nın kanatta kullandığı da bir sır değil. geçen sezonu engin, kanatta oynayarak geçirmişti bazı maçlar dışında. akılda kalan en önemli performansı da gaziantep maçında sergilediği oyundu. o maçta da yanılmıyorsam kanatta oynamıştı. engin, birçok mevkide oynayabilecek bir oyuncu. şu an oynamış olduğu merkez orta saha da bunlardan biri. tahminim o ki, engin'i mücadeleci kimliğinden ötürü selçuk'un yanında değerlendirdi ve değerlendirmeye devam edecek hoca.
kadroyu öğrenen hemen herkes yekta'nın göbekte, engin'in ise kanatta oynayacağını varsaydı. ancak tam tersi oldu ve yekta sağ açıkta görev aldı. açıkçası bunu çok yadırgamadım. yekta'nın sakatlanarak uzun süre sahalardan uzak kalmasına sebep olan kayseri maçı vardı hatırlarsınız. yekta o maçın ilk yarısında şahane bir sağ açık performansı sergilemişti. büyük ihtimalle, o maça istinaden fatih terim kendisine orada görev verdi ve bence saygı duyulması gereken bir karardı.
maça damgasını vuran değişiklik ise amrabat ve aydın'ın aynı anda oyuna girmesi oldu. bu oyuncu değişiklikleri ile beraber galatasaray tek forvete döndü ve orta sahadaki oyuncu sayısını bir fazlalaştırdı. bu değişikliğin yapıldığı dakikalarda ise bursaspor ciddi şekilde galatasaray kalesini zorluyordu. yani, orta sahada bir kişi fazla olarak yeniden oyunu kontrol eden taraf olmak gerekiyordu. tek forvetli sistemde sneijder'in yapması gereken görevi fatih terim bu değişikliklerden sonra emre'ye verdi. daha önce de söylemiştim, yineleyeyim. emre'nin merkez orta sahada daha faydalı oynayacağını ve oynadığını düşünüyorum. bu söylediğimin en güzel örneği ise ligin ilk haftasında oynadığımız kasımpaşa maçı. emre çolak o maçta merkez orta sahaya geçtikten sonra adeta bir resital sunmuştu ve maçtan sonra da konuşulan şey; emre'nin orta sahadaki performansı olmuştu.
galatasaray, amrabat'ı transfer ettiğinde bire birde adam geçebilecek, süratli ve sıkıştığımız noktalarda kilidi açacak bir oyuncu transfer ettiğimiz için sevinmiştim. fakat amrabat, kendisinden beklenenleri yapmamaya devam ediyor. özellikle bursa maçında bırakın adam eksiltmeyi, top kendisindeyken dengesini bile sağlamaktan acizdi. oysa onun sol kanattaki etkinliği skoru değiştirebilmek açısından elzemdi. hakeza aydın'ı da birkaç noktada eleştirmek lazım diye düşünüyorum. aydın'ın karşısında oynayan basser bir sağ bek oyuncusuydu ancak o gün sol bekte oynadı. basser'in çok da süratli bir oyuncu olduğunu söyleyemeyiz fakat aydın oynadığı süre boyunca yalnızca iki kere basser'i hızıyla geçmeyi geçmeyi denedi. hatta ikincisinde basser bu tempoya dayanamayıp kendini yere bıraktı. aydın'ın da süratini kullanarak çok daha etkili olması gerekiyordu fakat bunu başaramadı.
cumartesi gecesi itibariyle bursa maçında alınan bir puanın kazanç mı yoksa kayıp mı olacağı noktasında ciddi soru işaretleri vardı herkeste. ancak bir gün sonra alınan sonuçlar bize gösterdi ki; haftayı karlı bir şekilde kapattık. galatasaray için ikinci yarının ilk dört haftası oldukça önemliydi zira kasımpaşa, beşiktaş, bursa ve antalya maçları vardı. kayıpların fazla olduğu bir üç hafta yaşandı fakat buna rağmen ilk yarıyı nasıl bitirdiysek puan farkı olarak, hala aynı durumumuzu koruyoruz ve buna ek olarak da çok önemli maçlarımızı atlattık. ligin boyu kısalıyor ve şimdiye kadar çoktan ligi koparmış olmamız lazımdı. önümüzdeki hafta ile beraber artık bir seriye başlamanın vakti çoktan geldi de geçiyor. umarım, puan bırakma konusunda artı kbu kadar cömert olmayız.