282
acayip bir rüzgarlı bir bursa akşamında oynandı maç. sanırım bursa’nın meşhur lodosuydu. gerçi bu mevsimde lodos olmaz ama ersel abi ceketle maçı takip edince ılık bir lodos var diye düşündüm (oğlum bak ersel abi falan diyorum, bursaspora küfredin ama bursa’ya küfretmeyin lan, bozuşuruz). rüzgara daha sonra döneceğim, rüzgar dedikçe aklıma türk dizi tarihinin en kötü oyuncusu “kızım nerede”deki rüzgar geliyor. anlaşıldığı kadarıyla hiç dizi izlemiyorum. o değil de dizinin adını bile yanlış yazmışım, düzeltmek için google’a bakmak zorunda kaldım.
galatasaray taraftarı çok enteresan. kadrolar açıklanır açıklanmaz maçı kaybetmişiz hissi uyandırıyor. çok acayip. fatih terim ne yapmış, geçen hafta 10 kişiyle beşiktaş’ı yenen kadroyu cezalılar dışında ve onların yerine tam adamlarını koyarak yerine koymuş. eeeee?
efendim galatasaray ve fatih terim takımın iyi oynamadığının ve eksik olduğunun farkında ki sneijder ve drogba alındı. azıcık uyanık olun yahu, skor taraftarı olmaktan kurtulun. yaşını başını almış bazılarının yaptıklarını örnek almayın. captano’yu beğenmiyorsanız onu da örnek almayın abicim, ben sizin kişisel değerlerinize müdahale edecek değilim.
takım istediğimiz gibi oynamıyor, geçen sezonki gibi rakibi baskı altına alamıyor, pozisyonlar üretip gol bulamıyor. her maç aynı şeyleri yazmaktan sıkıldım bu yüzden başka türlü anlatmaya çalışayım. işin psikolojik şartlanmaları boyutuna gireyim ki işim bu.
2010-11 sezonu yerlerde sürünmesine rağmen yine de ligi 8. bitirmişti galatasaray. özellikle rakipler bunu bir türlü aşamamışlar ki 2011-12 sezonunda takım istediği oyunu kolayca oynadı. rakibi baskı altına aldı, golleri de buldu. bazı dallamalar psikolojik üstünlük diyor ya, o sahada olur işte. rakibini bi boğarsın psikolojisi falan kalmaz. geçen sezon belki de fiorentina’dan sonraki en iyi performansına ulaşan melo, savunmada ujfalusi ve elmander takımı sırtladı. selçuk inan yazmadım diye bozulmayın nitekim inan’ın standartı zaten dünya çapında kaliteli futbol oynamak. dur iyice açıklayayım: selçuk inan eğer çanakkale, manisa, trabzon gezmek yerine pescara, siena, orvieto gibi takımlarda oynasaydı dünya futbolu pirlo değil selçuk inan’ı konuşuyordu. buyurun size “pasaportum türk olmasaydı polemiği”, ben polemik sevmem ama.
galatasaray geçen sezon şikecileri koruma kanunları çerçevesinde 9 puan fark yapmışken play-off oynayıp orada yine şampiyon oldu. şampiyon olması, kupayı kadıköy’de en büyük rakibi fenerin stadında alması, süper kupada feneri 10 kişiyle yenmesi falan derken direkt #yenilmezarmada haline geldi. 2012-13 sezonunda da kendi standartlarının altında kalmasına rağmen puan farkıyla liderliği, şampiyon liginde son 16’ya kalması önemli başarılar. doğaldır ki rakiplerinin iştahını kabartıyor. sadece sıralamadaki değil, karşılaştığı her rakibinin iştahını kabartıyor. bizim geçen sezon baskette cska’yı yenmemizi düşünün, trabzonspor’un liverpoool’u yenmesini düşünün, fenerin chelsea’yi yenmesini düşünün. anladınız mı? galatasaray’ı yenmek böyle bir etki yapıyor rakipler üstünde. yani rakipler çok daha fazla sıkıyorlar kendilerini galatasaray’a karşı. gayet normal, tersi olsa şaşardım.
bursa geçen hafta ibb’den fark yedi. hah işte, tam da bundan bahsediyorum. bize başka oynuyorlar. benzer bir örnek de beşiktaş için verelim. rakipler beşiktaş’ı gözlerine kestiriyorlar, yenmek için oynuyorlar sonuç çoğunlukla hüsran oldu. çünkü beşiktaş asla büyük bir takım gibi kendi oyununu dikte etmeye çalışmıyor. açıldığın zaman beşiktaş iyi oyuncularıyla işi bitiriyor. rakiplerin beşiktaş’ı maçların ikinci yarısında çözmelerinin sebebi bu.
bunların hepsi bahane elbette. çünkü ben pollyanna bir taraftarım. bundan önceki birkaç maçın aksine galatasaray bursa maçında bu direnci, sertliği alt etmek için çok uğraş verdi. usta, sen bursa’da oynuyorsun rakibinde sneijder yedek, birkaç hafta sonra drogba’yla oynayacak. sen olsan asılmaz mısın? yırtarsın kendini, yırtıyorlar zaten. hele bir de bursa gibi iyi bir takımsan.
bu satıra kadar anlattıklarımın özü: futbolda rakipler de var. okullar olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.
daha iyisi olamaz mıydı? olurdu tabii. kaleye şut atmak lazım usta. şu anda kadroda topu şut için taşıyıp vuracak 2 adam var. bak dikkat et sonra bana laf etme, topu taşıyıp şut atacak diyorum. yani 2 işi aynı anda yapabilecek. biri sneijder (hoşuna gitti di mi), diğeri de emre çolak ( küfür etme bulurum seni). yapacak bir şey yok. elimizde bunlar var. hem de biri sneijder. fatih hoca wesley’i ilk 11 düşünmüyor. normaldir be abicim, takımı bu puanlara diğerleri getirdi, onlara yeteri kadar şans vermeden turboları çalıştırıp sneijder’i oynatmak istemiyor hoca. oğlum adam damacanadan su içmesi gerektiğine bile alışamamış olabilir.
fakat fatih hoca şanslı adam ki şanslı olmak büyük meziyettir. geçen sezon yeni bir kadro kurdu play-off çıktı, bu sezon yeni bir kadro daha kurdu bu defa da rakipler dökülüyor. elbette bu iş böyle değil. geçen sezon play-off olmasaydı fatih hoca emre çolak ya da semih kaya’ya şans vermek yerine transfer yapardı ya da bu sezon şampiyonlar ligi yerine lige ağırlık verirdi. hoca büyük satranççıdır. topçuyken de öyleydi, teknik direktörken de devam ediyor. siz şans dersiniz hoca hesapladım der ve hep haklı çıkar. elini öpmekten başka çareniz kalmaz. dediğim gibi, şanslı olmak da büyük meziyettir.
maç mı? ne maçı? saçma sapan bir maç oldu. fatih hoca burak yılmaz’ı yine oynatmadı, kornerleri selçuk ve sneijder varken emre çolak kullandı (bildiğim kadarıyla bu üçlüden aralarında sol ayaklı tek adam emre), galatasaray balık bursa deplasmanından 1 puan alarak 2 puan kaybederek ayrıldı.
kişisel gelişim uzmanı olarak zor soruyu soruyorum : yazının üstünde yer alan resimdeki bardak dolu mu, boş mu?
istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.
not: rüzgara dönücem demişim. lise tarafındaki kaleye doğru sıkı bir rüzgar esiyordu. twit attım ama buraya da yazayım. lise tarafından yapılan her uzun vuruş nehiri akıntıyı ters yönde geçen somon balıkları gibi zorluklara maruz kaldı. genelde ayılar yedi o vuruşları. hele bursa kalecisi tarafından yapılan vuruşları. ama muslera kötü kaleci, çatala giden topu da kurtaramadı, şerefsiz ligtv spikerlerinin dikkat çekmedikleri, anlatmadıkları ikinci devre kendisine yapılan faulü anlatmadıkları yediğimiz ve sayılmayan golde. skor taraftarı başka bir şey yahu.
sarai sierra ölü bulunmuş. evet, emre korneri rüzgarlı havada arka direğe kesti, evet çok büyük sorun bu amk.
*
galatasaray taraftarı çok enteresan. kadrolar açıklanır açıklanmaz maçı kaybetmişiz hissi uyandırıyor. çok acayip. fatih terim ne yapmış, geçen hafta 10 kişiyle beşiktaş’ı yenen kadroyu cezalılar dışında ve onların yerine tam adamlarını koyarak yerine koymuş. eeeee?
efendim galatasaray ve fatih terim takımın iyi oynamadığının ve eksik olduğunun farkında ki sneijder ve drogba alındı. azıcık uyanık olun yahu, skor taraftarı olmaktan kurtulun. yaşını başını almış bazılarının yaptıklarını örnek almayın. captano’yu beğenmiyorsanız onu da örnek almayın abicim, ben sizin kişisel değerlerinize müdahale edecek değilim.
takım istediğimiz gibi oynamıyor, geçen sezonki gibi rakibi baskı altına alamıyor, pozisyonlar üretip gol bulamıyor. her maç aynı şeyleri yazmaktan sıkıldım bu yüzden başka türlü anlatmaya çalışayım. işin psikolojik şartlanmaları boyutuna gireyim ki işim bu.
2010-11 sezonu yerlerde sürünmesine rağmen yine de ligi 8. bitirmişti galatasaray. özellikle rakipler bunu bir türlü aşamamışlar ki 2011-12 sezonunda takım istediği oyunu kolayca oynadı. rakibi baskı altına aldı, golleri de buldu. bazı dallamalar psikolojik üstünlük diyor ya, o sahada olur işte. rakibini bi boğarsın psikolojisi falan kalmaz. geçen sezon belki de fiorentina’dan sonraki en iyi performansına ulaşan melo, savunmada ujfalusi ve elmander takımı sırtladı. selçuk inan yazmadım diye bozulmayın nitekim inan’ın standartı zaten dünya çapında kaliteli futbol oynamak. dur iyice açıklayayım: selçuk inan eğer çanakkale, manisa, trabzon gezmek yerine pescara, siena, orvieto gibi takımlarda oynasaydı dünya futbolu pirlo değil selçuk inan’ı konuşuyordu. buyurun size “pasaportum türk olmasaydı polemiği”, ben polemik sevmem ama.
galatasaray geçen sezon şikecileri koruma kanunları çerçevesinde 9 puan fark yapmışken play-off oynayıp orada yine şampiyon oldu. şampiyon olması, kupayı kadıköy’de en büyük rakibi fenerin stadında alması, süper kupada feneri 10 kişiyle yenmesi falan derken direkt #yenilmezarmada haline geldi. 2012-13 sezonunda da kendi standartlarının altında kalmasına rağmen puan farkıyla liderliği, şampiyon liginde son 16’ya kalması önemli başarılar. doğaldır ki rakiplerinin iştahını kabartıyor. sadece sıralamadaki değil, karşılaştığı her rakibinin iştahını kabartıyor. bizim geçen sezon baskette cska’yı yenmemizi düşünün, trabzonspor’un liverpoool’u yenmesini düşünün, fenerin chelsea’yi yenmesini düşünün. anladınız mı? galatasaray’ı yenmek böyle bir etki yapıyor rakipler üstünde. yani rakipler çok daha fazla sıkıyorlar kendilerini galatasaray’a karşı. gayet normal, tersi olsa şaşardım.
bursa geçen hafta ibb’den fark yedi. hah işte, tam da bundan bahsediyorum. bize başka oynuyorlar. benzer bir örnek de beşiktaş için verelim. rakipler beşiktaş’ı gözlerine kestiriyorlar, yenmek için oynuyorlar sonuç çoğunlukla hüsran oldu. çünkü beşiktaş asla büyük bir takım gibi kendi oyununu dikte etmeye çalışmıyor. açıldığın zaman beşiktaş iyi oyuncularıyla işi bitiriyor. rakiplerin beşiktaş’ı maçların ikinci yarısında çözmelerinin sebebi bu.
bunların hepsi bahane elbette. çünkü ben pollyanna bir taraftarım. bundan önceki birkaç maçın aksine galatasaray bursa maçında bu direnci, sertliği alt etmek için çok uğraş verdi. usta, sen bursa’da oynuyorsun rakibinde sneijder yedek, birkaç hafta sonra drogba’yla oynayacak. sen olsan asılmaz mısın? yırtarsın kendini, yırtıyorlar zaten. hele bir de bursa gibi iyi bir takımsan.
bu satıra kadar anlattıklarımın özü: futbolda rakipler de var. okullar olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim.
daha iyisi olamaz mıydı? olurdu tabii. kaleye şut atmak lazım usta. şu anda kadroda topu şut için taşıyıp vuracak 2 adam var. bak dikkat et sonra bana laf etme, topu taşıyıp şut atacak diyorum. yani 2 işi aynı anda yapabilecek. biri sneijder (hoşuna gitti di mi), diğeri de emre çolak ( küfür etme bulurum seni). yapacak bir şey yok. elimizde bunlar var. hem de biri sneijder. fatih hoca wesley’i ilk 11 düşünmüyor. normaldir be abicim, takımı bu puanlara diğerleri getirdi, onlara yeteri kadar şans vermeden turboları çalıştırıp sneijder’i oynatmak istemiyor hoca. oğlum adam damacanadan su içmesi gerektiğine bile alışamamış olabilir.
fakat fatih hoca şanslı adam ki şanslı olmak büyük meziyettir. geçen sezon yeni bir kadro kurdu play-off çıktı, bu sezon yeni bir kadro daha kurdu bu defa da rakipler dökülüyor. elbette bu iş böyle değil. geçen sezon play-off olmasaydı fatih hoca emre çolak ya da semih kaya’ya şans vermek yerine transfer yapardı ya da bu sezon şampiyonlar ligi yerine lige ağırlık verirdi. hoca büyük satranççıdır. topçuyken de öyleydi, teknik direktörken de devam ediyor. siz şans dersiniz hoca hesapladım der ve hep haklı çıkar. elini öpmekten başka çareniz kalmaz. dediğim gibi, şanslı olmak da büyük meziyettir.
maç mı? ne maçı? saçma sapan bir maç oldu. fatih hoca burak yılmaz’ı yine oynatmadı, kornerleri selçuk ve sneijder varken emre çolak kullandı (bildiğim kadarıyla bu üçlüden aralarında sol ayaklı tek adam emre), galatasaray balık bursa deplasmanından 1 puan alarak 2 puan kaybederek ayrıldı.
kişisel gelişim uzmanı olarak zor soruyu soruyorum : yazının üstünde yer alan resimdeki bardak dolu mu, boş mu?
istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.
not: rüzgara dönücem demişim. lise tarafındaki kaleye doğru sıkı bir rüzgar esiyordu. twit attım ama buraya da yazayım. lise tarafından yapılan her uzun vuruş nehiri akıntıyı ters yönde geçen somon balıkları gibi zorluklara maruz kaldı. genelde ayılar yedi o vuruşları. hele bursa kalecisi tarafından yapılan vuruşları. ama muslera kötü kaleci, çatala giden topu da kurtaramadı, şerefsiz ligtv spikerlerinin dikkat çekmedikleri, anlatmadıkları ikinci devre kendisine yapılan faulü anlatmadıkları yediğimiz ve sayılmayan golde. skor taraftarı başka bir şey yahu.
sarai sierra ölü bulunmuş. evet, emre korneri rüzgarlı havada arka direğe kesti, evet çok büyük sorun bu amk.
*