1903
gün itibariyle türkiye iş bankası bahçeşehir şubesinde karşılaştığım futbolcumuzdur.
yaşım bankalarda dramatik bir figür çizecek kadar değil ancak bankaya işimin düşmesini sağlayabilen bir noktada. yurt dışında kendi kazandığım bir burs sayesinde okuduğum iyi bir üniversitem, görece iyi bir aile hayatım (maddi & manevi) ve gelecek vaad eden bir duruşum var. en azından etraftakilerin genel yorumu bu yönde.
neyse derdim kendimi ifşa etmek değil. üst katta belli bir takım banka işlemlerini hallettikten aşağıya doğru, veznelerin olduğu bölüme indim. aydın kapının önünde numarasını almış bir şekilde sırasını bekliyordu. o noktada kendisine sadece kendisinin kendisi olduğundan emin olmamı sağlayacak kadar baktıktan sonra hemen yanındaki dolaba yaslanarak ben de elimdeki numarayı beklemeye başladım. o arada veznedarlardan biriyle bir müşteri arasında hemen her saat her bankada yaşanabilecek türde bir kavga çıktı. aydın pek ilgilenmedi veya ilgilenmiyor gibi gözüktü. herkesin seni tanıdığı bir ortamda kimseyi aslında tanımıyor olmak ilginç bir psikoloji olsa gerek.
bunun akabinde bekleme koltuklarından bir kaç hezeyan yankılandı veznedeki memurlara doğru. aydın bekledi. ben bekledim. biz bekledik. insanlar biraz daha tartıştılar kornaya basınca yolun açılacağını zanneden umarsız şoför edalarıyla.
o noktada gerçekten merak ettim yavaştan üfleyip sıkıntı emareleri göstermeye başlamış olan aydın'ın aklından geçenleri. aramızda 4-5 yaş ya var ya yok. ben ondan biraz daha uzunum belki biraz da kalıplı. kendisinden daha fazla dil bildiğimi de varsayabilirim herhalde. ama işte ta 5 sene önce attığı golle o bahçeşehir'i talan etmemi sağlayan aydın'dı o. belli bir dönem için elindeki her dinamitin götünde patladığı bir taraftarın yeteri kadar patlamadığı için eleştirdiği aydın'dı o. eleştiriler tamamen yersiz de değildi ancak şanssızlıklar vesaire derken bu adamın günahının alındığı dönemlerin eleştirilerin haklı olduğu dönemlerden daha fazla olduğunu düşünüyorum.
şimdi evli mutlu çocuklu bir adam profili çiziyor. takımı şampiyonlar ligi'nde son 16'ya sokan golün sahibi olurken hocasının da sürekli olarak takımda yer verdiği bir isim. ancak yine de zor. futbolcu olmanın, herkesin bildiği bol sıfırlı maaşlar altında ezilmenin ve bunun getirdiği sosyo-kültürel sıkıntılarla baş etmenin zor olduğunu bir kez daha hatırlattı bana aydın'ın bu fazlasıyla sade vatandaş duruşu.
sonra ne mi oldu? ben işimi hallettim ve çıktım. aydın ise kös kös bakıyordu. kim bilir belki de aklında 5-10 saat sonra start vereceği yeni sezon hazırlıları vardı.
iyi bir ikinci yarı olsun sade vatandaş aydın!
(bkz: entry'de montaigne tadı aramak)
yaşım bankalarda dramatik bir figür çizecek kadar değil ancak bankaya işimin düşmesini sağlayabilen bir noktada. yurt dışında kendi kazandığım bir burs sayesinde okuduğum iyi bir üniversitem, görece iyi bir aile hayatım (maddi & manevi) ve gelecek vaad eden bir duruşum var. en azından etraftakilerin genel yorumu bu yönde.
neyse derdim kendimi ifşa etmek değil. üst katta belli bir takım banka işlemlerini hallettikten aşağıya doğru, veznelerin olduğu bölüme indim. aydın kapının önünde numarasını almış bir şekilde sırasını bekliyordu. o noktada kendisine sadece kendisinin kendisi olduğundan emin olmamı sağlayacak kadar baktıktan sonra hemen yanındaki dolaba yaslanarak ben de elimdeki numarayı beklemeye başladım. o arada veznedarlardan biriyle bir müşteri arasında hemen her saat her bankada yaşanabilecek türde bir kavga çıktı. aydın pek ilgilenmedi veya ilgilenmiyor gibi gözüktü. herkesin seni tanıdığı bir ortamda kimseyi aslında tanımıyor olmak ilginç bir psikoloji olsa gerek.
bunun akabinde bekleme koltuklarından bir kaç hezeyan yankılandı veznedeki memurlara doğru. aydın bekledi. ben bekledim. biz bekledik. insanlar biraz daha tartıştılar kornaya basınca yolun açılacağını zanneden umarsız şoför edalarıyla.
o noktada gerçekten merak ettim yavaştan üfleyip sıkıntı emareleri göstermeye başlamış olan aydın'ın aklından geçenleri. aramızda 4-5 yaş ya var ya yok. ben ondan biraz daha uzunum belki biraz da kalıplı. kendisinden daha fazla dil bildiğimi de varsayabilirim herhalde. ama işte ta 5 sene önce attığı golle o bahçeşehir'i talan etmemi sağlayan aydın'dı o. belli bir dönem için elindeki her dinamitin götünde patladığı bir taraftarın yeteri kadar patlamadığı için eleştirdiği aydın'dı o. eleştiriler tamamen yersiz de değildi ancak şanssızlıklar vesaire derken bu adamın günahının alındığı dönemlerin eleştirilerin haklı olduğu dönemlerden daha fazla olduğunu düşünüyorum.
şimdi evli mutlu çocuklu bir adam profili çiziyor. takımı şampiyonlar ligi'nde son 16'ya sokan golün sahibi olurken hocasının da sürekli olarak takımda yer verdiği bir isim. ancak yine de zor. futbolcu olmanın, herkesin bildiği bol sıfırlı maaşlar altında ezilmenin ve bunun getirdiği sosyo-kültürel sıkıntılarla baş etmenin zor olduğunu bir kez daha hatırlattı bana aydın'ın bu fazlasıyla sade vatandaş duruşu.
sonra ne mi oldu? ben işimi hallettim ve çıktım. aydın ise kös kös bakıyordu. kim bilir belki de aklında 5-10 saat sonra start vereceği yeni sezon hazırlıları vardı.
iyi bir ikinci yarı olsun sade vatandaş aydın!
(bkz: entry'de montaigne tadı aramak)