2814
kendini bir şeyin sahibi sanmak tehlikelidir. bu ülke yıllarca ülkenin sahibi benim diye dolaşan ama ülkeye kimsenin veremeyeceği zararları veren kişileri gördü. hatta görmeye doyamadı, devam filmlerinin çekilmesine de onay verdi. sosyalistliği sahiplendiler, ülkücülüğü sahiplendiler, dini sahiplendiler, sahiplendiler de sahiplendiler. sahiplenenler ve sahiplenilenler değişse de gösterilen refleksler çokça değişmedi. içlerinde gerçekten o düşünceyi özümsemiş olanlar, tüm iyi niyetiyle çabalayanlar elbette vardı. ancak köşe başlarındakiler genelde kuralları kendileri koymayı tercih ettiler. böyle olunca da o çaba gösterenler daha çabuk gittiler, daha yüzeysel olanlar, o kuralları koyanları ezbere şakşaklayanlar kaldı piyasada. sonra da bir gün biri çıkıp ideolojiler çöktü artık diye dahiyane bir saptamada bulundu, çöken ideolojiler falan değil elbette, pragmatizmi önünüze tek amaç olarak alırsanız olacağı budur, işi yapanı değil işi yapar görüneni ön plana alırsanız insanoğlu kurnazdır, bir süre sonra "ne iş yapacağım lan, dostlar alışverişte görsün" refleksi gelişip, eleştirdiğimiz nesiller türer. bunlar fabrikadan üretilir gibi çıkmaz, biz yani toplum çıkarırız, bizim ortalama yaklaşımımızın üst versiyonlarını bir sonraki nesillerde görürüz.
neyse, galatasaray da milyonlarca insanın taraftarı olduğu bir kulüp ve ciddi sayıda kişinin hayatındaki en önemli öge veya ögelerden birisi. insanlar için yaşam biçimi, hayatlarındaki mutluluk ve üzüntüyü doğrudan etkileyen bir şey. galatasaray sevgisi de doğal olarak kimsenin tekelinde değil, kimse bu sevginin, bu taraftarlığın nasıl olacağını tamamıyla belirleyemez, belirlememeli. ama pek tabii ki bunu belirlemek isteyenler ve nitel bir şeyi niceliğe dökmeye çalışanlar var. olacak da. yukarıda tüm günün yorgunluğu, kedinin çevikliği, açlığın sinsiliği ve klavyenin azizliği ile savaşarak söylemeye çalıştığım da bu aslında. bu insanlar olacak, taraftar dediğin şöyle olur, böyle olur diyenler. galatasaraylılığı belirleyenler, muhtemelen bu takımı hayatının çok önemli bir yerine koyanların galatasaraylılığını sorgulayanlar olacak. bu kulübün taraftarını bütünüyle büyük bir camia olarak ele alırsak bunlara ne kadar prim tanındığı esas önemli olan.
galatasaray sözlük için de aynı şey geçerli. hiyerarşiye elimden geldiğince karşı durmaya çalıştım, kimse yüzde yüz duramaz muhtemelen. ve yine elimden geldiğince, içinde elbette ki bir dolu yanlışlar olan kendi doğrularıma göre belirlemeye çalıştım çevremde olup bitenleri. babamı aynen alıp onun bir kopyası olmamaya çalıştım, belki aynaya bakınca utanacağım ama bunun karşılığında çok daha farklı yerlere geleceğim şeyler için koşul olan kitapların önsözünü dahi okumamaya çalıştım, çalıştığım yerde selam vereceğim insanları pozisyonlarına göre seçmemeye çalıştım. ne kadar başardığımın bir önemi yok, zaten bir halt başardım da demiyorum. ama eleştirel yaklaşımı hep savunan birisi olarak sadece eleştirmekle kalmanın paradoks olduğuna inandım. "abi ben mi değiştireceğim" diyenlere tüm insanlar böyle düşünseydi insanlığın binlerce yıldır yerinde sayması gerektiğini hatırlatmak bile ufak da olsa bir şeydir diye düşündüm en azından. neyse hiyerarşi diyordum, eleştiri diyordum. bu sözlük moderasyonuna yönelik eleştirileri görünce misal benim algımın ötesinde şeyler dönüyor. daha doğrusu tüm gün karşılaştığım insanların çoğunun -kimse kusura bakmasın ama- sığlığını burada da görünce -her eleştiri için demiyorum tabii ki- insanların neyi ispat etmeye çalıştıklarını, neyin muhasebesini yaptıklarını düşünüyorum. ya da seri ofsayt veren ibne midir nedir o başlıktaki serzenişlerin önemli bir kısmı insanların kendine aslında ne kadar güvensiz olduğunu göstermiyor mu? ya da belli başlı bazı popüler yazarlarımızın -bu sefer kusura bakan baksın- çoğu yazdıklarının doğru dürüst bir yanı yokken aradan "kral çıplak" diyen biri çıkana dek şakşaklanmasının arkasında nasıl bir gereklilik yatıyor anlamıyorum. aslında pekala çoğunluk kadar anlıyorum da anlam veremiyorum.
bütün bunları neden bu başlık altında yazma gereği duyuyorum. sözlüğe ilişkin birtakım karamsarlıklar hasıl oldu, malum. başta söylediğimi yineliyorum, kendini bir şeyin sahibi sanmak tehlikelidir. hepimiz için. ve yine hepimiz için -ya da çoğunluğumuz diyelim- galatasaray'ın yanı sıra futbolun önem arz ediyor olması lazım. en azından bu sözlükte çokça emeği olanlar açısından. bazısı için oynamak, bazısı için izlemek, bazısı için futbola dair hikayeler, bazısı için ise futbolu izlenilir kılan futbolcular futbola dair ilgimizi, sevgimizi oluşturmuştur. benim için galatasaray hayatımda çok önemli bir yerde duruyor ama bunun yanında otobüsle şehirler arası yolculuk yaparken bir şehrin içinden geçtiğimde top oynayan çocuk görsem otobüs yavaşlasın da daha çok izleyeyim diye dua ederim. o kadar önemlidir futbol benim için, hayatımdaki tüm sıkıntıları, tüm kafa karışıklığımı bertaraf etmemde her şeyden çok yardımcı olduğu olmuştur. ama hayatta her şeyin futbolla, oyun anlamındaki futbolla bitmediğini de bilecek kadar yaşadığımı düşünüyorum. tüm bunların üstüne futbola dair galatasaray dışındaki şeylerle ilgili güzellikleri paylaşanlara yönelik sözlükte veya genel olarak galatasaray taraftarında giderek artan orandaki eleştiri beni rahatsız ediyor.
amatör olarak olsun, en ufak turnuvada olsun bir takımın başında kaptan olarak sahaya çıkma duygusu vardır. bunu sözlükte yaşayanlar anlayacaklardır. kaptansanız herkesten çok takımınız için sizin savaşmanız gerekir, rakibinize karşı da -en nefret ettiğiniz rakip bile olsa- sahadaki diğer oyuncular gibi duygularınızı ön plana alıp davranamazsınız. gerektiği zaman rakibi tebrik etmesini bilmek kendi büyüklüğünüzdür. her şeyi kendi istediğiniz şekilde yontamazsınız. siz bunu yaparsanız takım arkadaşlarınızı kontrol altına alamazsınız. bu bağlamda objektif olmak galatasaray taraftarını da kulübümüzü de yüceltir, objekif olmakla hakkını savunamamayı ayırmak gerekir.
sözlüğe bakıyorum aynı durumda aynı kadroyla ligi bu şartla fatih terim teknik direktörlüğünde bitirecek olsak methiyeler düzülecekken samet aybaba beğenilmiyor. olabilir, ama beğenilmemesini yıllar önce pek çok kişiye karşı savunduğum ve hakkı sonradan teslim edilen şenol güneş'e yönelik eleştirilere benzetiyorum. ortaya bir düşünce koyarsınız, samet aybaba'yı ona uygun olarak eleştirirsiniz. benim gözümde bu önemli bir ayrıntıdır. ama futbolla zerre alakalı olmayan ayrıntılarla eleştirirseniz kusura bakmayın bunun ilkokul muhabbetinden farkı kalmaz. veyahut galatasaray'dan ayrılan -ayrılış şeklini eleştirmek kadar doğal bir durum yoktur- arda turan'a yönelik olumlu şeyler yazanlara dakikasında cevap vermek olayı başka boyuta taşımaktır. hatta şunu da gözden kaçırmaktır, bir kişi hakkında olumlu bir görüş belirtmek zaten o kişiyi sevmeyi gerektirmez. bir fenerbahçe oyuncusunu övmek fenerbahçe sempatizanı yapmaz insanları, bir galatasaray oyuncusunu yermek de takımımızı itin götüne sokmak demek değildir. fatih terim'in küfretmesine eleştiri getirmenin de "elitist"likle falan hiçbir alakası yoktur. üstüne üstlük belki o eleştiriyi yapanlar fatih terim'i sizden çok daha önemsiyor, seviyor, ona saygı duyuyor ve güveniyor olabilirler. herhangi bir olay üzerinden getirilen yorumdan yola çıkarak o kişiye yönelik yargıya varmak tehlikelidir, ciddi hayat tecrübeniz yoksa sizi ciddi yanılgılara sürükler.
pek sevgili galatasaraylı kardeşlerim ve saygıdeğer büyüklerim, kendini galatasaray'in tek sahibi sanmak tehlikelidir.
neyse, galatasaray da milyonlarca insanın taraftarı olduğu bir kulüp ve ciddi sayıda kişinin hayatındaki en önemli öge veya ögelerden birisi. insanlar için yaşam biçimi, hayatlarındaki mutluluk ve üzüntüyü doğrudan etkileyen bir şey. galatasaray sevgisi de doğal olarak kimsenin tekelinde değil, kimse bu sevginin, bu taraftarlığın nasıl olacağını tamamıyla belirleyemez, belirlememeli. ama pek tabii ki bunu belirlemek isteyenler ve nitel bir şeyi niceliğe dökmeye çalışanlar var. olacak da. yukarıda tüm günün yorgunluğu, kedinin çevikliği, açlığın sinsiliği ve klavyenin azizliği ile savaşarak söylemeye çalıştığım da bu aslında. bu insanlar olacak, taraftar dediğin şöyle olur, böyle olur diyenler. galatasaraylılığı belirleyenler, muhtemelen bu takımı hayatının çok önemli bir yerine koyanların galatasaraylılığını sorgulayanlar olacak. bu kulübün taraftarını bütünüyle büyük bir camia olarak ele alırsak bunlara ne kadar prim tanındığı esas önemli olan.
galatasaray sözlük için de aynı şey geçerli. hiyerarşiye elimden geldiğince karşı durmaya çalıştım, kimse yüzde yüz duramaz muhtemelen. ve yine elimden geldiğince, içinde elbette ki bir dolu yanlışlar olan kendi doğrularıma göre belirlemeye çalıştım çevremde olup bitenleri. babamı aynen alıp onun bir kopyası olmamaya çalıştım, belki aynaya bakınca utanacağım ama bunun karşılığında çok daha farklı yerlere geleceğim şeyler için koşul olan kitapların önsözünü dahi okumamaya çalıştım, çalıştığım yerde selam vereceğim insanları pozisyonlarına göre seçmemeye çalıştım. ne kadar başardığımın bir önemi yok, zaten bir halt başardım da demiyorum. ama eleştirel yaklaşımı hep savunan birisi olarak sadece eleştirmekle kalmanın paradoks olduğuna inandım. "abi ben mi değiştireceğim" diyenlere tüm insanlar böyle düşünseydi insanlığın binlerce yıldır yerinde sayması gerektiğini hatırlatmak bile ufak da olsa bir şeydir diye düşündüm en azından. neyse hiyerarşi diyordum, eleştiri diyordum. bu sözlük moderasyonuna yönelik eleştirileri görünce misal benim algımın ötesinde şeyler dönüyor. daha doğrusu tüm gün karşılaştığım insanların çoğunun -kimse kusura bakmasın ama- sığlığını burada da görünce -her eleştiri için demiyorum tabii ki- insanların neyi ispat etmeye çalıştıklarını, neyin muhasebesini yaptıklarını düşünüyorum. ya da seri ofsayt veren ibne midir nedir o başlıktaki serzenişlerin önemli bir kısmı insanların kendine aslında ne kadar güvensiz olduğunu göstermiyor mu? ya da belli başlı bazı popüler yazarlarımızın -bu sefer kusura bakan baksın- çoğu yazdıklarının doğru dürüst bir yanı yokken aradan "kral çıplak" diyen biri çıkana dek şakşaklanmasının arkasında nasıl bir gereklilik yatıyor anlamıyorum. aslında pekala çoğunluk kadar anlıyorum da anlam veremiyorum.
bütün bunları neden bu başlık altında yazma gereği duyuyorum. sözlüğe ilişkin birtakım karamsarlıklar hasıl oldu, malum. başta söylediğimi yineliyorum, kendini bir şeyin sahibi sanmak tehlikelidir. hepimiz için. ve yine hepimiz için -ya da çoğunluğumuz diyelim- galatasaray'ın yanı sıra futbolun önem arz ediyor olması lazım. en azından bu sözlükte çokça emeği olanlar açısından. bazısı için oynamak, bazısı için izlemek, bazısı için futbola dair hikayeler, bazısı için ise futbolu izlenilir kılan futbolcular futbola dair ilgimizi, sevgimizi oluşturmuştur. benim için galatasaray hayatımda çok önemli bir yerde duruyor ama bunun yanında otobüsle şehirler arası yolculuk yaparken bir şehrin içinden geçtiğimde top oynayan çocuk görsem otobüs yavaşlasın da daha çok izleyeyim diye dua ederim. o kadar önemlidir futbol benim için, hayatımdaki tüm sıkıntıları, tüm kafa karışıklığımı bertaraf etmemde her şeyden çok yardımcı olduğu olmuştur. ama hayatta her şeyin futbolla, oyun anlamındaki futbolla bitmediğini de bilecek kadar yaşadığımı düşünüyorum. tüm bunların üstüne futbola dair galatasaray dışındaki şeylerle ilgili güzellikleri paylaşanlara yönelik sözlükte veya genel olarak galatasaray taraftarında giderek artan orandaki eleştiri beni rahatsız ediyor.
amatör olarak olsun, en ufak turnuvada olsun bir takımın başında kaptan olarak sahaya çıkma duygusu vardır. bunu sözlükte yaşayanlar anlayacaklardır. kaptansanız herkesten çok takımınız için sizin savaşmanız gerekir, rakibinize karşı da -en nefret ettiğiniz rakip bile olsa- sahadaki diğer oyuncular gibi duygularınızı ön plana alıp davranamazsınız. gerektiği zaman rakibi tebrik etmesini bilmek kendi büyüklüğünüzdür. her şeyi kendi istediğiniz şekilde yontamazsınız. siz bunu yaparsanız takım arkadaşlarınızı kontrol altına alamazsınız. bu bağlamda objektif olmak galatasaray taraftarını da kulübümüzü de yüceltir, objekif olmakla hakkını savunamamayı ayırmak gerekir.
sözlüğe bakıyorum aynı durumda aynı kadroyla ligi bu şartla fatih terim teknik direktörlüğünde bitirecek olsak methiyeler düzülecekken samet aybaba beğenilmiyor. olabilir, ama beğenilmemesini yıllar önce pek çok kişiye karşı savunduğum ve hakkı sonradan teslim edilen şenol güneş'e yönelik eleştirilere benzetiyorum. ortaya bir düşünce koyarsınız, samet aybaba'yı ona uygun olarak eleştirirsiniz. benim gözümde bu önemli bir ayrıntıdır. ama futbolla zerre alakalı olmayan ayrıntılarla eleştirirseniz kusura bakmayın bunun ilkokul muhabbetinden farkı kalmaz. veyahut galatasaray'dan ayrılan -ayrılış şeklini eleştirmek kadar doğal bir durum yoktur- arda turan'a yönelik olumlu şeyler yazanlara dakikasında cevap vermek olayı başka boyuta taşımaktır. hatta şunu da gözden kaçırmaktır, bir kişi hakkında olumlu bir görüş belirtmek zaten o kişiyi sevmeyi gerektirmez. bir fenerbahçe oyuncusunu övmek fenerbahçe sempatizanı yapmaz insanları, bir galatasaray oyuncusunu yermek de takımımızı itin götüne sokmak demek değildir. fatih terim'in küfretmesine eleştiri getirmenin de "elitist"likle falan hiçbir alakası yoktur. üstüne üstlük belki o eleştiriyi yapanlar fatih terim'i sizden çok daha önemsiyor, seviyor, ona saygı duyuyor ve güveniyor olabilirler. herhangi bir olay üzerinden getirilen yorumdan yola çıkarak o kişiye yönelik yargıya varmak tehlikelidir, ciddi hayat tecrübeniz yoksa sizi ciddi yanılgılara sürükler.
pek sevgili galatasaraylı kardeşlerim ve saygıdeğer büyüklerim, kendini galatasaray'in tek sahibi sanmak tehlikelidir.