1
bu bariz bir sorundur kardeşler..
bu öyle bir sorundur ki; bazı yazar arkadaşlarımızın tepkilerinden anlaşıldığı üzere aklı gidik, değerlendirme yetisi bozuk, gözü dönük bazı taraftarların sözlük yazarı olduğuna delalettir..
nispeten anlaşılabilir değerlendirmelerden "oha amk" dedirten eleştirilere doğru tarafgirlik ve tatminsizlik/adam kayırmaca ve nankörlük derecesine göre gidelim:
yekta kurtuluş çok talihsiz bir sakatlık belası sebebiyle* bir sene boyunca takımdan uzak ve yedek kaldıktan sonra ilk kez ilk 11'de maça çıkar*, bu maçta orta saha hallaç pamuğuna döner, ama bu yazarlarımız ilk yarıda 3 gol bulduğumuz için bunu görmezden gelir; bu defa da sakatlığından ve cezasından ötürü aynı maçta forma giyemeyen felipe melo'ya sallamaya başlar..
bu felipe melo'dur ki; 11/12 sezonunun en formda oyuncularından biridir, ama yönetim transfer döneminde kendisini tekrardan takıma katmak için 3 ay boyunca beklemek suretiyle adamın göbek bağlayana kadar tatil yapmasına sebebiyet vermiştir ve ertesi sezonda henüz form tutamamasının faturası hala yalnızca kendisine kesilmektedir.. bir de bu dönemde galatasaray taraftarının adamın twitter'ını "nolur gel, yalvarırım gel" diye aylarca işgal edecek kadar; hatta bir yazarımızın*, arkadaşının boğazına ekmek bıçağı dayayarak spor gazetelerine sürmanşet olacak kadar bu transferi istemesini, imparatorun da yaz boyunca defalarca verdiği "melo'yu bir an önce takımda görmek istiyorum" demeçlerini unutmayalım..
altyapıdan yetişen semih kaya savunmada ne kadar büyük hatalar yaparsa yapsın yine de hoş görülür, kendisine dünya kadar zaman tanınır.. semih hakkında şunu söylemeliyim ki; kendisi hakkında ben de sonuna kadar sabredilmesi, ne olursa olsun ilk 11'deki yerinin sürekli garanti olması taraftarıyım..
ama semih'e gösterilen bu uçsuz bucaksız müsamahaya rağmen, 11/12 sezonunun en çalışkanlarından olan ve semih ile aynı ölçüde gelecek vaadeden emre çolak'a her hatalı hareketinden sonra ilk fırsatta acımasızca giydirilmektedir..
selçuk inan'ın formsuzluğunun nedeni sadece ve sadece abdullah avcı'nın yanlış kararlarına ve melo'nun uyumsuz ve bencil hareketlerine bağlanır.. burada yine araya gireyim; abdullah avcı selçuk'u milli takımda oynatmamakla haksızlığın, gafilliğin, kendini bilmezliğin, çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalmanın allahını yapmıştır, affı yoktur.. ama selçuk'un kolayca kırılan narin kalbi, aşırı duygusallığı katiyen eleştirilmez, görmezden gelinir..
nordin amrabat çoğuna göre dokunulmazdır; forma şansı bulduğu istisnasız her maçın ikinci yarısında oyundan düşmesine ve de sol kanadımızın tüm maç boyunca koridor olmasına rağmen, arkasında riera'nın oynadığı maçlarda bile amrabat kesinlikle ilk tercih olmalıdır..
albert riera'dan hala ümit kesilmez, bitmez tükenmez bir kredisi vardır onun, söz konusu riera olunca birdenbire polyanna kesilir bu yazarlar başımıza, iyimserlikler ve güzel umutlar besleyeceği tutar hepsinin..
yeteneklerinin sınırlı olduğu yıllardır bilinen hakan balta hemen her yanlışında hakaretlere maruz kalır, 'kazandığı para haram' denir, kendisinin yerine adam gibi bir sol bek almayan teknik ekip ve yönetim neredeyse eleştirilmez bile..
engin baytar ne halt yerse yesin; candır ciğerdir bu yazarlara göre.. niye mi? çünkü deli gibi koşturur maçlarda.. bazen öyle delirir, öyle gözü döner ki; rakibe tekmeler sallar, fener derbisi öncesi umarsızca kırmızı kart görür, hakemin yakasına yakışıp adamı metrelerce iteler ama bu yazarlar "yürüyedur aslanım", "sahadaki biz" gibi aymaz yorumlar yapmaya meyleder..
sağ kanadın formsuz ismi emmanuel eboue candır, ciğerdir.., hamit altıntop'tan çok daha formsuz olmasına karşın kara oğlandır o, dansı meşhurdur.. hamit'e gösterilmeyen tölerans kendisine fedadır, konusu bile açılmaz, bir maçta bir asist yapsa bu alemlerin kralı olacaktır, övgüler sıralanacaktır, bir sezonu kurtaracaktır taraftar nezdinde..
takımın en kariyerli ve tartışmasız en deneyimli, en profesyonel oyuncusu hamit altıntop her fırsatta yerin dibine sokulur.. yerin dibine sokulması için sahada en kötü performansı gösteren oyuncu olmasına falan gerek yoktur, ceza hemen kendisine kesilir..
buradan itibaren nankörlüğün sınırları iyice esnetiliyor, dikkat:
burak yılmaz; attığı onca gole, gösterdiği onca efora rağmen acımasızca linç edilir.. ama bu linç esnasında kendisiyle ilgili dikkat çekilen sıkıntılar; kaçırdığı gollerden sonra aşırı abartılı/üzüntülü tepkiler vermesi, attığı gollerden sonra ise gereksiz artistlikler/tripler yapması gibi saçmasapan, alakasız boyutlara indirgenir.. 33 gol atan adam için 'bitiriciliği yok' denir, topsuz alanda doğru pozisyon alabilme açısından avrupa'daki sayılı forvetlerden biri olması, altın ayakkabı yarışında üst sıralarda yer alamamasının yegane sebebinin ligimizin düşük puan katsayısından ibaret olması bu yazarların umrunda değildir.. şampiyonlar ligi ve avrupa ligi'nde şampiyonluğa oynayan takımların yıldız forvetleriyle karşılaştırılır, 'avrupa için yetersiz' denir, "sana kim dedi ki yedi sene sonra şampiyonlar ligi'ne katılır katılmaz zirveye oynayacaksın" diye sorsan ne cevap verecekleri bilinmez.. sanki takımdaki diğer forvetlerimizin hepsi birer falcao, birer suarezmiş gibi utanmadan atletico, liverpool gibi takımların golcüleriyle kıyaslanır burak.. üstüne üstlük bu diğer forvetlerimizin burak kadar sık gol pozisyonuna girebilme gibi bir becerisi olmamasına rağmen hala baros'un ölüsüne övgüler dizilir, bitiriciliği burak'ın yarısı kadar olan elmander'in formsuzluğu göz ardı edilir, laf söylenmez.. buna karşın burak'ın derbide kendini yere atıp haksız penaltı yaptırması veya trabzon'da oynarken türlü bahaneler uydurarak galatasaray'a karşı forma giymemesine değinilmez bile.. niye mi? çünkü bu yazar arkadaşların işine gelmez bunları söylemek, ahlaki açıdan tartışmaya açık bu gerçekleri dile getirmek çıkarlarına terstir, sırf bunları söyleyebilme cesaretini gösteremedikleri için lafı dolandırır, "bu adamı bi türlü sevemedim yea" gibi seviyesiz muhabbetlere girerler..
ve "oha amk" denilen yer, tek cümle kuracağım bu konu hakkında:
fatih terim'in hocalığı sorgulanır amk..
'özgür eleştiri hakkı' kisvesi altında adam kayırılır da kayırılır, nankörlük yapılır da yapılır..
bu öyle bir sorundur ki; bazı yazar arkadaşlarımızın tepkilerinden anlaşıldığı üzere aklı gidik, değerlendirme yetisi bozuk, gözü dönük bazı taraftarların sözlük yazarı olduğuna delalettir..
nispeten anlaşılabilir değerlendirmelerden "oha amk" dedirten eleştirilere doğru tarafgirlik ve tatminsizlik/adam kayırmaca ve nankörlük derecesine göre gidelim:
yekta kurtuluş çok talihsiz bir sakatlık belası sebebiyle* bir sene boyunca takımdan uzak ve yedek kaldıktan sonra ilk kez ilk 11'de maça çıkar*, bu maçta orta saha hallaç pamuğuna döner, ama bu yazarlarımız ilk yarıda 3 gol bulduğumuz için bunu görmezden gelir; bu defa da sakatlığından ve cezasından ötürü aynı maçta forma giyemeyen felipe melo'ya sallamaya başlar..
bu felipe melo'dur ki; 11/12 sezonunun en formda oyuncularından biridir, ama yönetim transfer döneminde kendisini tekrardan takıma katmak için 3 ay boyunca beklemek suretiyle adamın göbek bağlayana kadar tatil yapmasına sebebiyet vermiştir ve ertesi sezonda henüz form tutamamasının faturası hala yalnızca kendisine kesilmektedir.. bir de bu dönemde galatasaray taraftarının adamın twitter'ını "nolur gel, yalvarırım gel" diye aylarca işgal edecek kadar; hatta bir yazarımızın*, arkadaşının boğazına ekmek bıçağı dayayarak spor gazetelerine sürmanşet olacak kadar bu transferi istemesini, imparatorun da yaz boyunca defalarca verdiği "melo'yu bir an önce takımda görmek istiyorum" demeçlerini unutmayalım..
altyapıdan yetişen semih kaya savunmada ne kadar büyük hatalar yaparsa yapsın yine de hoş görülür, kendisine dünya kadar zaman tanınır.. semih hakkında şunu söylemeliyim ki; kendisi hakkında ben de sonuna kadar sabredilmesi, ne olursa olsun ilk 11'deki yerinin sürekli garanti olması taraftarıyım..
ama semih'e gösterilen bu uçsuz bucaksız müsamahaya rağmen, 11/12 sezonunun en çalışkanlarından olan ve semih ile aynı ölçüde gelecek vaadeden emre çolak'a her hatalı hareketinden sonra ilk fırsatta acımasızca giydirilmektedir..
selçuk inan'ın formsuzluğunun nedeni sadece ve sadece abdullah avcı'nın yanlış kararlarına ve melo'nun uyumsuz ve bencil hareketlerine bağlanır.. burada yine araya gireyim; abdullah avcı selçuk'u milli takımda oynatmamakla haksızlığın, gafilliğin, kendini bilmezliğin, çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalmanın allahını yapmıştır, affı yoktur.. ama selçuk'un kolayca kırılan narin kalbi, aşırı duygusallığı katiyen eleştirilmez, görmezden gelinir..
nordin amrabat çoğuna göre dokunulmazdır; forma şansı bulduğu istisnasız her maçın ikinci yarısında oyundan düşmesine ve de sol kanadımızın tüm maç boyunca koridor olmasına rağmen, arkasında riera'nın oynadığı maçlarda bile amrabat kesinlikle ilk tercih olmalıdır..
albert riera'dan hala ümit kesilmez, bitmez tükenmez bir kredisi vardır onun, söz konusu riera olunca birdenbire polyanna kesilir bu yazarlar başımıza, iyimserlikler ve güzel umutlar besleyeceği tutar hepsinin..
yeteneklerinin sınırlı olduğu yıllardır bilinen hakan balta hemen her yanlışında hakaretlere maruz kalır, 'kazandığı para haram' denir, kendisinin yerine adam gibi bir sol bek almayan teknik ekip ve yönetim neredeyse eleştirilmez bile..
engin baytar ne halt yerse yesin; candır ciğerdir bu yazarlara göre.. niye mi? çünkü deli gibi koşturur maçlarda.. bazen öyle delirir, öyle gözü döner ki; rakibe tekmeler sallar, fener derbisi öncesi umarsızca kırmızı kart görür, hakemin yakasına yakışıp adamı metrelerce iteler ama bu yazarlar "yürüyedur aslanım", "sahadaki biz" gibi aymaz yorumlar yapmaya meyleder..
sağ kanadın formsuz ismi emmanuel eboue candır, ciğerdir.., hamit altıntop'tan çok daha formsuz olmasına karşın kara oğlandır o, dansı meşhurdur.. hamit'e gösterilmeyen tölerans kendisine fedadır, konusu bile açılmaz, bir maçta bir asist yapsa bu alemlerin kralı olacaktır, övgüler sıralanacaktır, bir sezonu kurtaracaktır taraftar nezdinde..
takımın en kariyerli ve tartışmasız en deneyimli, en profesyonel oyuncusu hamit altıntop her fırsatta yerin dibine sokulur.. yerin dibine sokulması için sahada en kötü performansı gösteren oyuncu olmasına falan gerek yoktur, ceza hemen kendisine kesilir..
buradan itibaren nankörlüğün sınırları iyice esnetiliyor, dikkat:
burak yılmaz; attığı onca gole, gösterdiği onca efora rağmen acımasızca linç edilir.. ama bu linç esnasında kendisiyle ilgili dikkat çekilen sıkıntılar; kaçırdığı gollerden sonra aşırı abartılı/üzüntülü tepkiler vermesi, attığı gollerden sonra ise gereksiz artistlikler/tripler yapması gibi saçmasapan, alakasız boyutlara indirgenir.. 33 gol atan adam için 'bitiriciliği yok' denir, topsuz alanda doğru pozisyon alabilme açısından avrupa'daki sayılı forvetlerden biri olması, altın ayakkabı yarışında üst sıralarda yer alamamasının yegane sebebinin ligimizin düşük puan katsayısından ibaret olması bu yazarların umrunda değildir.. şampiyonlar ligi ve avrupa ligi'nde şampiyonluğa oynayan takımların yıldız forvetleriyle karşılaştırılır, 'avrupa için yetersiz' denir, "sana kim dedi ki yedi sene sonra şampiyonlar ligi'ne katılır katılmaz zirveye oynayacaksın" diye sorsan ne cevap verecekleri bilinmez.. sanki takımdaki diğer forvetlerimizin hepsi birer falcao, birer suarezmiş gibi utanmadan atletico, liverpool gibi takımların golcüleriyle kıyaslanır burak.. üstüne üstlük bu diğer forvetlerimizin burak kadar sık gol pozisyonuna girebilme gibi bir becerisi olmamasına rağmen hala baros'un ölüsüne övgüler dizilir, bitiriciliği burak'ın yarısı kadar olan elmander'in formsuzluğu göz ardı edilir, laf söylenmez.. buna karşın burak'ın derbide kendini yere atıp haksız penaltı yaptırması veya trabzon'da oynarken türlü bahaneler uydurarak galatasaray'a karşı forma giymemesine değinilmez bile.. niye mi? çünkü bu yazar arkadaşların işine gelmez bunları söylemek, ahlaki açıdan tartışmaya açık bu gerçekleri dile getirmek çıkarlarına terstir, sırf bunları söyleyebilme cesaretini gösteremedikleri için lafı dolandırır, "bu adamı bi türlü sevemedim yea" gibi seviyesiz muhabbetlere girerler..
ve "oha amk" denilen yer, tek cümle kuracağım bu konu hakkında:
fatih terim'in hocalığı sorgulanır amk..
'özgür eleştiri hakkı' kisvesi altında adam kayırılır da kayırılır, nankörlük yapılır da yapılır..