27
birçok fenerbahçelide -en azından kendi çevremdekiler-, trabzon taraftarının "hepimiz zokorayız" diyerek kafalarına taktıkları siyah poşet ile emre'yi protesto etmek istemeleriyle dalga geçmek istemişler düşüncesi hakim. * kabul edilebilir yanı yok hem yapılanın, hem savunmanın. bütün fenerbahçelilerden bahsetmiyorum, bu düşünceye hakim olanlardan bahsediyorum; sadece fenerbahçeliler de değil hatta kim varsa savunan onlardan.
ırkçılık kanser gibidir, usul usul sokulur. öyle hemen anlayamazsın. "türkiye'de ırkçılık yok" goy goyu herkesin dilinde olmasına ve birçok çevre tarafından buna inanılmak istense de durum böyle değil, maalesef. sadece iki kız ve bir x tarafından "negro" kelimesi kullanıldı diye değil. etrafımıza bakmak kafi. genel anlamıyla içten içe bir sızma var insanımızın içine. bilmiyorum belki amerikan kültürünün -daha çok diziler ve filmler aracılığıyla- içimize soktuğu bir olgu gibi görülebilir. en azında "negro" meselesinde.
kadıköy'de starbucks'da otururken esmer arkadaşına "fucking nigger" diyen bir kız çocuğuna kulak misafiri oldu bu kulaklar. kötü bir şey olduğundan habersizdir büyük ihtimal. yaşı itibariyle böyle düşünmek istiyorum en azından. bir kültür karmaşası yaşıyor gibiyiz. amerikan dizilerinde duymaya alışık olduğumuz -ve daha çok birbiriyle şakalaşırmış gibi gösterilen- bu iki kelime bize ne kadar uzak olarak görülse de aslında bir o kadar da yakın olmaya başladı. izlemesinler mi? haşa, öyle bir şey söyleyemem. fakat bilinçli izleyici ve dinleyici olmak önemli, futbolda da. ve her konuda.
futbolun aslında genel itibariyle sporun; sosyolojik bir tarafı da vardır. futbol adına okuduğum iki kitaptan biri olan peter pericles trifonas'ın "umberto eco ve futbol" kitabını önerebilirim bu konuda. bir taraftar ve futbol izleyicisi olarak çok hoşuma gitmese de iyi kitaptır.
neyse anlatmak istediğim tam olarak bu değildi, bu kadar da uzatmayacaktım giriş kısmını fakat uzadıkça uzadı. futbol ve spor içinden bir mesel vardı, o'nu aktarmak için girmiştim. daha doğrusu bir blog yazısını alıntılamak için.
aslında olayların ilk çıktığı zaman paylaşmak isteği vardı içimde ama o zamanlar yazar olmamam hasebiyle ve fenerbahçe taraftarının da rahat duramamasıyla şimdi paylaşabiliyorum. http://kafcamus.blogspot.com/ adlı blogdan 16 nisan 2012 tarihli ve "pis emre'ye karşı zokora olmak" başıklı blog yazısından;
--- alıntı ---
yanlış mı hatırlıyorum dedim, yok doğru hatırlıyorum: treviso'ydu o takımın adı...
sene 2001. italya'da treviso'nun deplasmandaki ternana maçında trevisolu taraftarlar bir pankart açıyorlar: "takımımızda siyahi oyuncu istemiyoruz!" (aç parantez ekleyelim: şehrin o dönemki belediye başkanı da, giancarlo gentilini; fakir güneyin yükünden kurtulmak arzusundaki, ırkçılığıyla da bilinen kuzey ligi partisi'nin bir üyesi. kapa parantez) istemedikleri takımdaki nijeryalılar. maçın trajik yönü var treviso için, kaybedip 3. lige düşüyorlar; maçın ironik yönü var treviso için o maçta attıkları tek golün altında ırkçı saldırılara maruz kalan omolade gibi bir başka nijeryalı'nın, adeshina'nın adı yazıyor.
ertesi hafta trevisolu oyuncular, bu sefer kendi evlerinde sahaya çıktıklarında tribünler öylece kalakalıyor: sahadaki herkes "zenci"! trevisolu futbolcular, arkadaşlarına yapılan saldırının altında kalmıyorlar. omolade gollerden birinini adı.
http://gss.gs/JNi
gentilini, "küme düştükleri için utançtan boyamışlardır yüzlerini" diye pişkinlik yapadursun, ki bir ırkçının alameti farikası "pişkinliktir", trevisolu oyuncuların yaptığı "güzel iş" silinmemek üzere orada tarihte duruyor işte.
bu hikaye nereden aklıma geldi: tarih, biraz böyle bir şeydir: yapılanı asla unutmaz; yapılmayanı çoklukla dikkate almaz, hatırlamaz da zaten. "bu topraklarda ırkçılık falan olmaz yeaaa" demeden, tuttuğun takımın rengine bakmadan emre-zokora hikayesinde bir şeyler yapanların/söyleyenlerin tarafında olmak, "yürü git lan 'pis' emre" demek şart.
zira gündelik hayata böyle çaktırmadan sızan ırkçılık bu toprakların damarlarında o kadar usul usul, o kadar derinlerden akıyor ki, aslında capcanlıyken olmayan bir şey sanılıyor. tarihine bakmak zor geliyorsa, etrafına biraz daha bu gözle bak neler neler göreceksin...
akademik olsun, doğru söz olsun, archetti&romero'nun şu tespitini kat'a unutmayacaksın işte: “futbol sahici bir sosyal gerçeklikle, kendince bir bağ kurar. futbol içi bağlamlarda meydana gelen hareket ve olaylar, daha geniş bir sosyokültürel sürecin aynasından ibaret olarak değil, bir toplumun, kendi merkezindeki ahlaki, siyasi ve varoluşa dair meseleleri ortaya koyma sürecinin bir parçası gibi değerlendirilmelidir.”
--- alıntı ---
*
ırkçılık kanser gibidir, usul usul sokulur. öyle hemen anlayamazsın. "türkiye'de ırkçılık yok" goy goyu herkesin dilinde olmasına ve birçok çevre tarafından buna inanılmak istense de durum böyle değil, maalesef. sadece iki kız ve bir x tarafından "negro" kelimesi kullanıldı diye değil. etrafımıza bakmak kafi. genel anlamıyla içten içe bir sızma var insanımızın içine. bilmiyorum belki amerikan kültürünün -daha çok diziler ve filmler aracılığıyla- içimize soktuğu bir olgu gibi görülebilir. en azında "negro" meselesinde.
kadıköy'de starbucks'da otururken esmer arkadaşına "fucking nigger" diyen bir kız çocuğuna kulak misafiri oldu bu kulaklar. kötü bir şey olduğundan habersizdir büyük ihtimal. yaşı itibariyle böyle düşünmek istiyorum en azından. bir kültür karmaşası yaşıyor gibiyiz. amerikan dizilerinde duymaya alışık olduğumuz -ve daha çok birbiriyle şakalaşırmış gibi gösterilen- bu iki kelime bize ne kadar uzak olarak görülse de aslında bir o kadar da yakın olmaya başladı. izlemesinler mi? haşa, öyle bir şey söyleyemem. fakat bilinçli izleyici ve dinleyici olmak önemli, futbolda da. ve her konuda.
futbolun aslında genel itibariyle sporun; sosyolojik bir tarafı da vardır. futbol adına okuduğum iki kitaptan biri olan peter pericles trifonas'ın "umberto eco ve futbol" kitabını önerebilirim bu konuda. bir taraftar ve futbol izleyicisi olarak çok hoşuma gitmese de iyi kitaptır.
neyse anlatmak istediğim tam olarak bu değildi, bu kadar da uzatmayacaktım giriş kısmını fakat uzadıkça uzadı. futbol ve spor içinden bir mesel vardı, o'nu aktarmak için girmiştim. daha doğrusu bir blog yazısını alıntılamak için.
aslında olayların ilk çıktığı zaman paylaşmak isteği vardı içimde ama o zamanlar yazar olmamam hasebiyle ve fenerbahçe taraftarının da rahat duramamasıyla şimdi paylaşabiliyorum. http://kafcamus.blogspot.com/ adlı blogdan 16 nisan 2012 tarihli ve "pis emre'ye karşı zokora olmak" başıklı blog yazısından;
--- alıntı ---
yanlış mı hatırlıyorum dedim, yok doğru hatırlıyorum: treviso'ydu o takımın adı...
sene 2001. italya'da treviso'nun deplasmandaki ternana maçında trevisolu taraftarlar bir pankart açıyorlar: "takımımızda siyahi oyuncu istemiyoruz!" (aç parantez ekleyelim: şehrin o dönemki belediye başkanı da, giancarlo gentilini; fakir güneyin yükünden kurtulmak arzusundaki, ırkçılığıyla da bilinen kuzey ligi partisi'nin bir üyesi. kapa parantez) istemedikleri takımdaki nijeryalılar. maçın trajik yönü var treviso için, kaybedip 3. lige düşüyorlar; maçın ironik yönü var treviso için o maçta attıkları tek golün altında ırkçı saldırılara maruz kalan omolade gibi bir başka nijeryalı'nın, adeshina'nın adı yazıyor.
ertesi hafta trevisolu oyuncular, bu sefer kendi evlerinde sahaya çıktıklarında tribünler öylece kalakalıyor: sahadaki herkes "zenci"! trevisolu futbolcular, arkadaşlarına yapılan saldırının altında kalmıyorlar. omolade gollerden birinini adı.
http://gss.gs/JNi
gentilini, "küme düştükleri için utançtan boyamışlardır yüzlerini" diye pişkinlik yapadursun, ki bir ırkçının alameti farikası "pişkinliktir", trevisolu oyuncuların yaptığı "güzel iş" silinmemek üzere orada tarihte duruyor işte.
bu hikaye nereden aklıma geldi: tarih, biraz böyle bir şeydir: yapılanı asla unutmaz; yapılmayanı çoklukla dikkate almaz, hatırlamaz da zaten. "bu topraklarda ırkçılık falan olmaz yeaaa" demeden, tuttuğun takımın rengine bakmadan emre-zokora hikayesinde bir şeyler yapanların/söyleyenlerin tarafında olmak, "yürü git lan 'pis' emre" demek şart.
zira gündelik hayata böyle çaktırmadan sızan ırkçılık bu toprakların damarlarında o kadar usul usul, o kadar derinlerden akıyor ki, aslında capcanlıyken olmayan bir şey sanılıyor. tarihine bakmak zor geliyorsa, etrafına biraz daha bu gözle bak neler neler göreceksin...
akademik olsun, doğru söz olsun, archetti&romero'nun şu tespitini kat'a unutmayacaksın işte: “futbol sahici bir sosyal gerçeklikle, kendince bir bağ kurar. futbol içi bağlamlarda meydana gelen hareket ve olaylar, daha geniş bir sosyokültürel sürecin aynasından ibaret olarak değil, bir toplumun, kendi merkezindeki ahlaki, siyasi ve varoluşa dair meseleleri ortaya koyma sürecinin bir parçası gibi değerlendirilmelidir.”
--- alıntı ---
*