3
bu psikolojinin adı nasıl konur pek bilmiyorum ancak küçük ve hakir görülen, haksızlığa uğradığını düşünen hem takımın hem de taraftarın psikolojisidir.
özellikle medya pompalamasıyla, kamuoyu üzerinde söz konusu kulübün zor durumda olduğu ve başarı kazanmasının imkansız olduğu dikte edilir.
ancak bu baskı ve görüşler genellikle geri teper, veya tersi gerçekleştiğinden hatırlarda imkansızı başaranlar diye yer eder.
ilk örnek, 16 dakikada gelen şampiyonluğumuz. o sene futbolcular alacakları ödenmediği için antrenmanı boykot etti ve teknik direktörü gönderdi.
ardından medyada oluşan kanı artık galatasaray'ın dağılacağı yönünde idi.
burada dikkat çeken unsur, futbolcuların ve taraftarın artık saha dışı olayları yüzünden başarısızlığı önemsememesi, dolayısıyla takımın üzerindeki baskının azalmasıydı.
bunun yanı sıra, medyada ve fenerbahçeliler arasında ortaya çıkan parasızlar, fakirler gibi küçük düşürücü edebiyatın etkisi çok büyüktü.
sanırım milliyet gazetesinde, para atışı yapan hakemin madeni parasını havada kapan hakan şükür veya hasan şaş'ın karikatürü bile yayınlanmıştı.
bu tip yorumlar, futbolcuların ve taraftarın kendilerine savaşacak bir düşman yaratmalarını sağladı.
hakan şükür -sevilir veya sevilmez, ancak güçlü karakteri olan bir futbolcuydu- gibi bir liderin etrafında kenetlenen grup, oyuna konsantre oldu ve sonuçta şampiyonluk geldi.
ikinci örnek, geçen sene fenerbahçe'nin gösterdiği mücadele, ki bence ikinci olmaları gerçekten bir başarıydı onlar için.
geçtiğimiz sene, herkesin hatırlayacağı gibi gün aşırı medyada, sanal ortamlarda fenerbahçe düştü düşecek, bitti bitecek haberleri yapıldı.
futbolcuları yurtdışına, başkan ve yöneticileri hapse gitti.
burada yine, fenerbahçe tarafından devlet, cemaat, diğer takımlar gibi sayısız düşman yaratıldı.
aykut kocaman, liderliğini gösterdi, haksızlığa uğradıklarını her fırsatta dile getirdi ve takımı toparlayarak son dakikaya kadar ciddi mücadele verdi.
son örnek ise geçen haftaydı.
beşiktaş, tarihinin en bünalımlı dönemini geçirirken gerek yazılı ve görsel medyada, gerekse sana alemde fazlaca ti'ye alındı.
karşılaşmayı izlerken futbolcu ve taraftarların yüz ifadelerinden kendilerinin ne kadar hafife alındığını ve ne kadar bilendiklerini görebilirsiniz.
burada yine sanki galatasaray beşiktaş'ı ciddiye almıyormuş gibi bir algı yaratıldı.
üzerine beşiktaş yöneticilerinin galatasaray'a kırgınız, gelmesinler gibi ifadeleriyle bizi düşman olarak gösterdiler.
galatasaray 5 atarmış, tarihi hezimet olurmuş vs. derken, beşiktaş çıktı, iyi veya kötü oynadı ama son ana kadar fazla konsantrasyonla mücadelesini verdi.
sonuç olarak, bu psikolojiye bürünen takımlar karşılaşmalara ekstra konsantre olup, performanslarını çabucak üst seviyeye çıkarabiliyorlar.
bizlerin en azından taraftar olarak, basın tarafından bu kadar çok rehavete sokulmamamız, futbolun da üç sonuçlu bir oyun olduğunu, maçların oynanmadan kazanılmadığını unutmamamız gerekir.
aksi takdirde, pazartesi günkü gibi, "fatih terim'in yaptığını aykut kocaman yapmazmış", "hamit düz adammış", "burak sahtekarmış" gibi, bu rehavetin yarattığı ters etkiyle yazılan yorumları okumaya devam ederiz.
özellikle medya pompalamasıyla, kamuoyu üzerinde söz konusu kulübün zor durumda olduğu ve başarı kazanmasının imkansız olduğu dikte edilir.
ancak bu baskı ve görüşler genellikle geri teper, veya tersi gerçekleştiğinden hatırlarda imkansızı başaranlar diye yer eder.
ilk örnek, 16 dakikada gelen şampiyonluğumuz. o sene futbolcular alacakları ödenmediği için antrenmanı boykot etti ve teknik direktörü gönderdi.
ardından medyada oluşan kanı artık galatasaray'ın dağılacağı yönünde idi.
burada dikkat çeken unsur, futbolcuların ve taraftarın artık saha dışı olayları yüzünden başarısızlığı önemsememesi, dolayısıyla takımın üzerindeki baskının azalmasıydı.
bunun yanı sıra, medyada ve fenerbahçeliler arasında ortaya çıkan parasızlar, fakirler gibi küçük düşürücü edebiyatın etkisi çok büyüktü.
sanırım milliyet gazetesinde, para atışı yapan hakemin madeni parasını havada kapan hakan şükür veya hasan şaş'ın karikatürü bile yayınlanmıştı.
bu tip yorumlar, futbolcuların ve taraftarın kendilerine savaşacak bir düşman yaratmalarını sağladı.
hakan şükür -sevilir veya sevilmez, ancak güçlü karakteri olan bir futbolcuydu- gibi bir liderin etrafında kenetlenen grup, oyuna konsantre oldu ve sonuçta şampiyonluk geldi.
ikinci örnek, geçen sene fenerbahçe'nin gösterdiği mücadele, ki bence ikinci olmaları gerçekten bir başarıydı onlar için.
geçtiğimiz sene, herkesin hatırlayacağı gibi gün aşırı medyada, sanal ortamlarda fenerbahçe düştü düşecek, bitti bitecek haberleri yapıldı.
futbolcuları yurtdışına, başkan ve yöneticileri hapse gitti.
burada yine, fenerbahçe tarafından devlet, cemaat, diğer takımlar gibi sayısız düşman yaratıldı.
aykut kocaman, liderliğini gösterdi, haksızlığa uğradıklarını her fırsatta dile getirdi ve takımı toparlayarak son dakikaya kadar ciddi mücadele verdi.
son örnek ise geçen haftaydı.
beşiktaş, tarihinin en bünalımlı dönemini geçirirken gerek yazılı ve görsel medyada, gerekse sana alemde fazlaca ti'ye alındı.
karşılaşmayı izlerken futbolcu ve taraftarların yüz ifadelerinden kendilerinin ne kadar hafife alındığını ve ne kadar bilendiklerini görebilirsiniz.
burada yine sanki galatasaray beşiktaş'ı ciddiye almıyormuş gibi bir algı yaratıldı.
üzerine beşiktaş yöneticilerinin galatasaray'a kırgınız, gelmesinler gibi ifadeleriyle bizi düşman olarak gösterdiler.
galatasaray 5 atarmış, tarihi hezimet olurmuş vs. derken, beşiktaş çıktı, iyi veya kötü oynadı ama son ana kadar fazla konsantrasyonla mücadelesini verdi.
sonuç olarak, bu psikolojiye bürünen takımlar karşılaşmalara ekstra konsantre olup, performanslarını çabucak üst seviyeye çıkarabiliyorlar.
bizlerin en azından taraftar olarak, basın tarafından bu kadar çok rehavete sokulmamamız, futbolun da üç sonuçlu bir oyun olduğunu, maçların oynanmadan kazanılmadığını unutmamamız gerekir.
aksi takdirde, pazartesi günkü gibi, "fatih terim'in yaptığını aykut kocaman yapmazmış", "hamit düz adammış", "burak sahtekarmış" gibi, bu rehavetin yarattığı ters etkiyle yazılan yorumları okumaya devam ederiz.