1926
marsilya'da oynadığı son sene* takımını uefa'da final oynatmış, 32 gol atmış, 11 golle avrupanın en çok gol atan oyuncusu olmuş, ligue 1'de en iyi 11'e seçilmiş. peki neden ayrılmış? bu kadar başarılı bir oyuncunun transferini hepimiz daha büyük bir kulübe gitmek istemesi olarak yorumlarız. fakat didier için durum böyle değil. belgeselin sırf şu kısmı bile bizim gibi bir kulüp için ne kadar uygun bir oyunu olduğunu gösteriyor.
--- alıntı ---
d*: taraftarın oyunculara sıkıca bağlı olduğu birçok kulübe gittim. fakat buradaki tutku... çok sıkıydı. hep marsilya'da kalmak istiyordum. kariyerimi orada sürdürmek istiyordum. maldini gibi. marsilya'nın beni ingiltere'ye veya başka bir ülkeye satmak gibi bir düşüncesi vardı. fakat marsilya her şeyden önce geliyordu. hiçbir yere gitmek istemiyordum.
y*: benim kulübe gelişimden 1-2 hafta sonra chelsea'den harika bir teklif geldi. fakat teklif benim masamda değildi. kulübün asıl sahibi r.l. dreyfus'un masasındaydı. drogba'ya gelen teklifi hiç düşünmeden kabul etti.
m*: didier marsilya'ya çok bağlıydı. ona ne önerirseniz önerin, kabul etmeyecekti.
d: onlara teklifi umursamadığımı söyledim. belki bazı insanlar ve chelsea taraftarları şok olmuştu. fakat ayrılmak istemiyordum.
y: didier marsilya'ya gelmeden çok kısa bir süre içinde velodrome'un kralı oldu. marsilya'nın kralı oldu. kendisinin farkındaydı. takımın lideriydi. o marsilya'da çok az insana nasip olacak bir şekilde seviliyordu. zeki bir çocuktu. oraya gidiyor fakat orada ne bulacağını bilmiyor. gerçek şu ki: ayrılıyordu.
d: zamanında chelsea'ye gitmemek için çok saçma şeyler yaptım.
-ne gibi
sağlık kontrolünde dizimde veya ayağımın bir yerinde bir problem bulsalar diye dua ediyordum.
-gerçekten mi?
evet, öyledi.
-sınırları zorladın?
-evet.
y: maaşı katlanacaktı, büyük isimlerle mukayese edilecekti. bunlar gerçekti. fakat bunlar onu marsilya'dan ayırmak için yeterli değildi.
d: beni marsilya'dan para ayıramazdı. beni gitmem için ikna etmeye çalıştılar.
-gitmen için baskı yapıldığını mı söylüyorsun?
bilmiyorum.
antrenörümün beni yüksek bir bedelle başka bir kulübe satmanın şu an için en iyisi olduğuna karar verdiğini düşündüm. eğer gitmezsem kulüp para kaybedecekti. bu yüzden ayrılmaya karar verdim. eğer bu şekilde düşünüyorlarsa artık burada gereksizim diye düşündüm. gitmeliydim.
m: imzadan önce londra'ya gitmek için hazırlanıyorduk. uçak biletimiz hazırdı. her şey planlanmıştı. görüşmeler bitmişti ve saat 4 civarıydı. televizyonun karşısında kanepede oturmuş birisini gördüm. çocuk bana dedi ki: ''konuşmamız gerek.''
d: hayır, hayır ayrılmak istemiyorum. ayrılmıyorum. bana dedi ki ''zor biliyorum fakat artık geri dönüş yok.'' ben de dedim ki ''umrumda değil. ayrılmak istemiyorum.''
m: ona ''ne yapıyorsun'' dedim. anlayamıyordum. bana dedi ki ''hiçbir yere gitmiyorum.'' ona sakin olmasını söyledim, her şeyi açıkladım ve sabah gittik.
(chelsea'ye imza attıktan sonra)
d: bezmiş ve yorulmuştum. inanabiliyor musunuz chelsea'ye imza atıyorsunuz ve artık bezmişsiniz. çok az oyuncuya böyle olur.
-zor anlaşılır bir durum.
-evet öyle, çünkü insanlar genelde işin ekonomik ve sportif tarafına bakıyor. benim için bu kadar önemli değildi. mutlu değildim.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
d*: taraftarın oyunculara sıkıca bağlı olduğu birçok kulübe gittim. fakat buradaki tutku... çok sıkıydı. hep marsilya'da kalmak istiyordum. kariyerimi orada sürdürmek istiyordum. maldini gibi. marsilya'nın beni ingiltere'ye veya başka bir ülkeye satmak gibi bir düşüncesi vardı. fakat marsilya her şeyden önce geliyordu. hiçbir yere gitmek istemiyordum.
y*: benim kulübe gelişimden 1-2 hafta sonra chelsea'den harika bir teklif geldi. fakat teklif benim masamda değildi. kulübün asıl sahibi r.l. dreyfus'un masasındaydı. drogba'ya gelen teklifi hiç düşünmeden kabul etti.
m*: didier marsilya'ya çok bağlıydı. ona ne önerirseniz önerin, kabul etmeyecekti.
d: onlara teklifi umursamadığımı söyledim. belki bazı insanlar ve chelsea taraftarları şok olmuştu. fakat ayrılmak istemiyordum.
y: didier marsilya'ya gelmeden çok kısa bir süre içinde velodrome'un kralı oldu. marsilya'nın kralı oldu. kendisinin farkındaydı. takımın lideriydi. o marsilya'da çok az insana nasip olacak bir şekilde seviliyordu. zeki bir çocuktu. oraya gidiyor fakat orada ne bulacağını bilmiyor. gerçek şu ki: ayrılıyordu.
d: zamanında chelsea'ye gitmemek için çok saçma şeyler yaptım.
-ne gibi
sağlık kontrolünde dizimde veya ayağımın bir yerinde bir problem bulsalar diye dua ediyordum.
-gerçekten mi?
evet, öyledi.
-sınırları zorladın?
-evet.
y: maaşı katlanacaktı, büyük isimlerle mukayese edilecekti. bunlar gerçekti. fakat bunlar onu marsilya'dan ayırmak için yeterli değildi.
d: beni marsilya'dan para ayıramazdı. beni gitmem için ikna etmeye çalıştılar.
-gitmen için baskı yapıldığını mı söylüyorsun?
bilmiyorum.
antrenörümün beni yüksek bir bedelle başka bir kulübe satmanın şu an için en iyisi olduğuna karar verdiğini düşündüm. eğer gitmezsem kulüp para kaybedecekti. bu yüzden ayrılmaya karar verdim. eğer bu şekilde düşünüyorlarsa artık burada gereksizim diye düşündüm. gitmeliydim.
m: imzadan önce londra'ya gitmek için hazırlanıyorduk. uçak biletimiz hazırdı. her şey planlanmıştı. görüşmeler bitmişti ve saat 4 civarıydı. televizyonun karşısında kanepede oturmuş birisini gördüm. çocuk bana dedi ki: ''konuşmamız gerek.''
d: hayır, hayır ayrılmak istemiyorum. ayrılmıyorum. bana dedi ki ''zor biliyorum fakat artık geri dönüş yok.'' ben de dedim ki ''umrumda değil. ayrılmak istemiyorum.''
m: ona ''ne yapıyorsun'' dedim. anlayamıyordum. bana dedi ki ''hiçbir yere gitmiyorum.'' ona sakin olmasını söyledim, her şeyi açıkladım ve sabah gittik.
(chelsea'ye imza attıktan sonra)
d: bezmiş ve yorulmuştum. inanabiliyor musunuz chelsea'ye imza atıyorsunuz ve artık bezmişsiniz. çok az oyuncuya böyle olur.
-zor anlaşılır bir durum.
-evet öyle, çünkü insanlar genelde işin ekonomik ve sportif tarafına bakıyor. benim için bu kadar önemli değildi. mutlu değildim.
--- alıntı ---