doping mevzusu hakkında yiğiter uluğ mükemmel bir yazı yazmış.
---
alıntı ---
güzel türkçemizin gözünü seveyim… sözcükler arasına ne de güzel görünmeyen sınırlar koymuştur. gündelik kullanımda onları pek fark etmeyiz de, birinin ağzından yanlış bir şey çıktığında sağdan-soldan itirazlar yükselir. sözgelimi gerçek ve hakikat. ilk bakışta aynı şeyden söz ediyor ikisi de, ama öyle mi? gerçek ile hakikatin aynı anlama geldiğini, hayatımızda bire bir aynı yerleri doldurduğunu kim söyleyebilir?
gerçek şimdiki zamandır, hakikat geniş zaman… gerçek bir kabulleniştir, hakikat sürekli bir arayış… birinin ayaklarını yere basmasını istediğimizde “gerçekçi ol” deriz mesela… ama “hakikatçi” olunmaz. hakikatin peşinden koşulur sadece…
yaklaşık üç buçuk aydır içinde debelenip durduğumuz doping çukurunu düşününce, sözcükler arasında böylesi kılcal farklara daha çok ihtiyaç duyduğumuza inanıyor insan…
modafinil: amerika’da serbest, avrupa’da yasak
her şey 13 kasım 2010 günü başladı. o gün fenerbahçe kadın basketbol takımının istanbul üniversitesi ile oynadığı maçtan sonra doping kontrolü vardı. kurada 12 ile 13 numaralar çıktı ve sarı-lacivertlilerin bu numaraları giyen iki oyuncusu, anna vajda ile diana taurasi’den idrar numuneleri alındı. her zaman olduğu gibi, numuneler kargo yoluyla ankara’ya, hacettepe üniversitesi doping merkezi’ne gönderildi. aralık ayında taurasi’nin fenerbahçe maçlarında forma giymediğine şahit olduk. sakatlığı yoktu ama oynamıyordu. “takım içinde bazı sorunlar var” dedikoduları yayılırken, 23 aralıkta bomba patladı: doping!
o noktadan sonra her şey çok hızlı gelişti. b numunesi de pozitif çıktı, basketbol federasyonu durumu fenerbahçe’ye bildirdi ve oyuncuyu tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk etti, bu tip durumlarda verilen cezanın iki sene olacağı öne sürüldü… ve avrupa’da şampiyonluk hedefiyle yola çıkan sarı-lacivertli kulüp en önemli kozundan vazgeçti, ocak ayı başında taurasi’nin sözleşmesini feshetti. taurasi’nin takımdaki en iyi arkadaşı penny taylor da bir haftaya kalmadan istanbul’u terk etti.
analiz sonuçları, taurasi’nin modafinil adlı uyarıcıyı kullandığını söylüyordu. bu amerika’da reçetesiz satılmayan ama özellikle jet pilotları arasında kullanımı yaygın bir ilaç. dikkati yoğunlaştırıyor. bir özelliği daha var: taurasi’nin yazları oynadığı wnba ligi’nin yasaklı ilaçlar listesinde yer almıyor!
taurasi ilk günden itibaren kesinlikle böyle bir ilaç kullanmadığını ve bir hata yapıldığını söyledi. doğrusu, ben de yüreğimin bir yanıyla hep ona inandım. karşımızda “günümüz kadın basketbolunun michael jordan’ı” diyebileceğimiz, olağanüstü bir yıldız vardı ve böyle büyük bir sporcunun böyle küçük bir hataya kurban gitmesi hiç akla yakın gelmiyordu.
krizi yönetmek
fenerbahçe yönetimi, taurasi’nin yalvarışlarından etkilenmemiş olacak ki, iki hafta gibi kısa bir sürede kontratı feshetme yoluna gitti. aslında onları eleştirmek de kolay değil çünkü peş peşe zorlu maçlarla dolu bir takvimleri vardı. daha da önemlisi, geçmişte adı dopinge karışan sporcularıyla hemen yolları ayırmışlar ve bunu kulübün yazısız bir kuralı haline getirmişlerdi (kambala örneği). ancak şu soruları da sormak mümkün: taurasi sakatlansa, diyelim kasında bir yırtık tespit edilse ve 3-4 hafta sahalardan uzak kalmak durumuna düşseydi, fenerbahçe onun yerine birini arayacak mıydı? madem ki, en çok güvendiğiniz sporcunuz masum olduğuna kuvvetle inanıyor ve vereceği mücadele sonunda haklı çıkacağını söylüyor, ona birkaç haftalık bir süre verilemez miydi? o sürede taurasi antrenmanlarını istanbul’da sürdürse, penny taylor kaçar mıydı? günlük kaygılar ve panik sonucu krizin iyi yönetilemediği aşikâr. basketbol federasyonu’nu suçlamak da yersiz çünkü wada tarafından kabul edilmiş 35 laboratuardan biri “doping testi pozitif çıkmıştır” derken, o oyuncunun sahaya çıkmasına değil turgay demirel, muammer kaddafi bile izin veremezdi.
bu kısa zaman diliminde taurasi’nin avukatı howard jacobs ile bu dava için özel olarak tuttuğu ünlü anti-doping uzmanı lauren vivier, ankara’ya geldiler, hacettepe yetkilileriyle beraber b numunesini tekrar incelediler, sonra da teşekkür edip gittiler. ardından, jacobs wada’ya bir itiraz dosyası gönderdi, içine vivier’in “modafinil analizinde numunede üç noktadan ölçüm yapmak gerekiyor. oysa hacettepe, bu ölçümü tek noktadan yapmış ve elde ettikleri veri ile rapor sonucu uyuşmuyor” görüşünü de koydu.
sonrası malum… wada, hacettepe’ye “raporunuzu geri çekin” dedi, onlar da çekti. türkiye’nin en saygın bilim ve spor adamlarından uluslararası olimpiyat komitesi üyesi ve hacettepe üniversitesi rektörü prof. dr. uğur erdener, 21 şubat günü ne yazık ki hiçbir şeyi açıklayamayan açıklamalar yaptı ve hatayı kabul etti. bu arada hacettepe cephesinden “a ve b numunelerinde varılan sonuçlar doğru. ancak prosedürde hata yaptığımız için raporları çekmek zorunda kaldık” cümleleri de duyuldu.
kargoda geçen 9 gün
dopingle mücadele ekibi’nin, diana taurasi’den idrar numunesini aldığı 13 kasım cumartesi günü, türkiye uzun bir tatile adım atmıştı. 16 kasım salı günü kurban bayramı’nın ilk günüydü. pazartesine denk gelen arife günü pek çok yer gibi hacettepe doping merkezi de kapalı olduğu için, kargoyu istanbul’dan ankara’ya taşıyan şirket teslimatı yapamadı. numuneler, bayram tatilinin bittiği 22 kasıma kadar kargo şirketinde kaldı.hangi koşullarda bekletildiği belli olmayan bu numuneler üzerinden hacettepe’nin analizde sağlıklı sonuçlara ulaşamayacağını söyleyenler var. ancak taurasi’nin avukatı jacobs’un itiraz dilekçesi bu teze dayanmıyor.
baştan başlamak mümkün mü?
geldiğimiz noktada iki ayrı tez çarpışıyor…
birinci grup, fenerbahçe’nin bir komplo ile karşı karşıya olduğu görüşünde. doping kurulu’nun taurasi-taylor ikilisini özellikle baskı altına almaya çalıştığını, basketbol federasyonu resmi açıklama yapmadan doping haberlerinin ve bu durumda verilecek olası cezaların medyaya sızdırıldığını, hacettepe’nin de hatasıyla resmi tamamladığını öne sürüyorlar. onlara göre, federasyonun şu anda taurasi’nin dönüşüne özel izin (çünkü fenerbahçe’nin yabancı hakkı dolmuştu) vermesi bile timsah gözyaşlarından başka bir şey değil. zaten takım avrupa’dan elendi. üstelik olup bitenlerden sonra taurasi’nin istanbul’a dönmesi de düşük bir olasılık.
karşı görüş, öncelikle taurasi’nin masum olmadığına inanıyor. kontrolde bir hata varsa, aynı gün numune veren anna vajda’da niye bir şey çıkmadı? üstelik hacettepe, bir yöntem hatası yapmışsa, bu hatadan dönmek mümkün. neticede numuneler hâlâ ellerinde. taurasi’yi suçlayanlar, amerika’da kadın basketbolunun sevilmesinde, yayılmasında ve para kazanmasında büyük pay sahibi olmuş, wnba’in marka değerine katkı yapmış bu yıldızın, ülkesinin gücü sayesinde kollandığı görüşünde. taurasi’nin sportif saygınlığını koruması, gelecek yıl göğsünde “usa” yazılı formayla olimpiyatlarda yer alabilmesi, bizim şu an içinde bulunduğumuz kayıkçı kavgasından daha “derin” bir mevzu. amerika, yetiştirdiği en büyük sporculardan birinin, adını telaffuz bile edemedikleri bir “üçüncü dünya laboratuarı” tarafından verilen raporla iki yıl zorunlu tatile çıkarılmasına razı olmadı. wada’ya bastırdılar, o da hacettepe’yi sıkıştırdı. çalınan minareye de uygun bir kılıf bulundu. bilimsel anlamda hacettepe’nin başına “çuval geçirildi.”
***
peki, bunca toz dumanın ortasında hakikati istiyor muyuz? cevabınız evetse taurasi’den alınan numuneler hâlâ orada, hacettepe’nin kilitli kasalarında duruyor. ister orada, ister başka bir merkezde bu defa analizi doğru yöntemle yapıp, hakikate ulaşmak mümkün. numuneler bozulmuşsa ve analize uygun değilse, en azından bir bilim adamı tarafından yapılacak tatmin edici bir açıklamayı hak ediyoruz herhalde…
yok, “hayatın gerçekleri, dünyanın güç dengesi çok başka, onlara karşı çıkmak bize mi kaldı?” diye düşünüyorsanız hakikatle alâkanız yok demek ki…
---
alıntı ---
http://salsabasket.blogspot.com/...giter-ulug-yazs.html