futbolun tarihi gelişiminde belli başlı kırılma noktaları vardır. ofsayt kuralının değişmesi, bosman kuralları, calciopoli skandalı, sabri'nin futbolcu olmaya karar verdiği gün gibi... bunlardan biri de real madrid'in makelele'yi chelsea'ye satmasıdır. los galacticos'u büyüteceğiz, diye makelele'yi satıp yerine beckham'ın geldiği o sezondan sonra uzun yıllar gün yüzü göremeyen real madrid, o mevkiyi doldurmaya yaptığı yönelik transferlerde de (gravesen) başarısız olmuştur. makelele ise gittiği chelsea'nin dev bir kulüp haline gelmesine yardımcı olmuş 2 tane şampiyonluk yaşamıştır. velhasıl tarih real'in yaptığı bu hamlenin tam bir "mallık" olduğunu göstermiştir. zidane: “why add another layer of gold to the bentley when you are losing the entire engine?” (elindeki bentley'nin tüm motorunu sattıktan sonra altın kaplamanın üstüne bir altın kaplama
* daha yaptırmak ne mâna?) diyerek; fernando hierro ise "takımın en önemli oyuncusunun makelele olduğunu hepimiz biliyorduk." diyerek bu satışı eleştirmişler, yerden yere vurmuşlardır.
arsene wenger makelele'yi "anti futbolcu" diye tenkit ededursun, şu futbol dünyasında çok az futbolcunun sahip olduğu bir şeyi başarmıştır makelele. bir futbol mefhumunun isim babası olmuştur tıpkı cruyff dönüşü, panenka penaltısı, servet çetin balgamı gibi:
the makelele role. peki nedir bu "makelele tiplemesi"? ya da daha taksanomik adlandırmalarıyla anchor man
*/holding mildfielder? bir analoji üzerinden gidelim. roberto carlos frikik kullanacak ve sen de barajdaki oyunculardan birisin. tabii olarak ellerin koruma amacıyla takım taklavata gider, o üçlüyü zırh gibi sarar değil mi? hah, işte buradaki takım taklavatı iki stoper/bir kaleci; elini ise anchor man ya da makelele olarak düşünebiliriz. kısacası bu roldeki bir oyuncu, stoper tandeminin rakip hücumcularla muhatap olmasını elinden geldiğince engeller. bu pozisyon bilgisi kısmıydı. topla oyunda ise iki asli görevi vardır: 1- top çal ve en yakınındakine pas ver, 2- top rakipteyken pres yap. çok basit gözüküyor değil mi? değil işte.
her ne kadar fener'i bile çalıştırmış olsa da carlos alberto parreira büyük taktisyendi, 4-6-0 denilen sistemin ilk uygulayıcılarındandı. işte parreira amcamın futbolcun geleceğine yönelik bir kehaneti vardı. kabaca diyordu ki, gelecekte futbol takımları 4 kişilik müdafaa ve 6 kişilik yaratıcı hücum oyuncularından oluşacak. kehaneti kısa bir süreliğine tutmuş olsa da günümüzdeki futbol daha başka bir bloklaşmaya gidiyor/gitti. artık bekler kös kös geride beklemiyor, her an oyunun içindeler. hatta maicon, patrice evra gibi oyun kuranları bile var. yani artık modern beklere defans oyuncusu demek namümkün. bu da sağlam bir kontratak takımına karşı oynuyorsan büyük handikap. bu 2 stopere bir de emniyet sübabı lazım. işte çapalar burada işin içine giriyor. yeri geliyor ilk akını karşılıyorlar yeri geliyor beklerin açıklarını kapatıyorlar (mehmet topal, caner ve gg ileride kaldığında bunu çok iyi yapıyordu). bazen de stoperlerin arasına girip tandemi anlık olarak üçlüyorlar. yani çapalar halis muhlis birer savunma oyuncusu olarak seyrediyorlar maç boyunca. zaten istatistikler de bunu gösterir. misal makelele'nin 600 küsur maçlık kariyerindeki attığı gol sayısı sadece 14. çoğu stoper bu rakamı ikiye katlar. neyse, görüldüğü üzere artık bloklar 4'e 6 değil; 3'e 7.
florentino perez denen kabzımalın, makelele satışından sonra gelen tepkilere karşı yaptığı buram buram hıncalizm kokan bir açıklama vardır. "makelele'yi özlemeyeceğiz. tekniği ortalamaydı, takımı yavaşlatıyordu, verdiği pasların yüzde doksanı ya yana ya da geriyeydi. toplara kafa vuramazdı
* ve genelde üç metreden öteye pas atmazdı." der. şimdi 2002 şl finalinde real'in bayernleverkusen karşısına çıkardığı kadroya bakalım:
https://i.hizliresim.com/bbkB4m.png iki tane konvansiyonel santrfor: raul, morientes.
iki tane klasik açık: figo, solari.
bir tane nev-i şahsına münhasır ofansif orta saha: zidane
bir full back: salgado
bir bağlasan durmaz wing back: carlos (ki zidane'ın attığı o efsane golün ortasını da carlos açmıştır)
bir çapa: makelele
leverkusen'in orta sahasındaysa ballack ve yıldıray gibi iki tane box to box ve üstüne cila olarak ön liberoda ramelow var. normal şartlar altında leverkusen'in orta sahasının maçı sürklase etmesi, real'i dövmesi gerekir ama gerçekte öyle olmamıştı. makelele tek başına kale kapısında küffarı bekleyen battal gazi gibi orta sahayı tutmuş ve doğal olarak o kadar çok yorulmuştu ki sonlara doğru conceicao yerine girmişti. kısacası, makelele oyundan çıkana kadar 6 hücumcunun yükünü çekmişti. işte perez'in kafasının basmadığı mesele buydu. gösterişsiz oynuyor diye eleştirdiği adam aslında diğer oyuncuların gösterişli oynamasının bir numaralı sağlayıcısıydı. zaten makelele gittikten sonra üç aşağı beş yukarı yine aynı taktikle çıktığı büyük maçların hemen hepsinde eline almıştır real madrid. ziya paşa'nın meşhur bendinden alıntılarsak, bu terazi bu kadar sikleti çekememiştir.
mourinho ise makelele'yi daha değişik ve verimli kullanmıştır. hatta şöyle der: "benim 4-3-3'üm klasik bir 4-4-2'ye karşı her daim üstündür. çünkü benim orta sahamda her zaman ekstra bir adam bulunur. en geride makelele ve onun önünde iki merkez orta saha olur. top makelele'deyken rakibin iki merkez orta sahasından biri makelele'nin üstüne gelir ki o zaman benim merkez orta sahalarımdan biri boşa çıkar ya da rakibin merkez orta sahaları benim merkez orta sahalarımla eşleşir ve bu kez de makelele'ye önünde kullanabileceği ve tüm sahayı görebileceği bir boşluk açılmış olur. şayet rakibin açıklarından biri merkez orta sahalarına yardım etmeye gelirse bu sefer de onun kanadı boşalır. özetle klasik bir 4-4-2'nin bu açmazdan kurtulabilmesine imkan yoktur."
makelele ise üstlendiği rolün inceliklerini şöyle açıklar: "her oyuncuya biçilen bir görev vardır. benimki de takımın dengesini korumak. lampard yerini kaybederse orayı kapatırım, ballack başka bir yerdeyse orada biterim. bir oyuncu yerini kaybettiğinde başkasının orayı kapatması gerekir. benim pozisyonumda oynuyorsan yaptığın işten zevk alman gerekir. cüssesizsen senin kurtarıcın doğru zamanlama olmalıdır. rakip benden uzun veya güçlü olabilir ama ben de doğru zamanlamayla bu açığımı kapatırım. her şey zamanlamayla alakalı."
gelelim bugüne. aynı başlıkta yazdığım önceki entry'de klasik regista'ların yok olmaya yüz tuttuğunu nedeni ve nasılıyla anlatmaya çalışmıştım. bu değişim çapalarda da sirayet ediyor. misal busquets de top çalıyor, adam kovalıyor, stoper üçlüyor ama aynı zamanda bir regista gibi pas yapıp ileri oyun da kurabiliyor. ha keza matiç de öyle. artık futbolcu rolleri arasında çok keskin farklar yok, modern bir futbolcudan istenen de bu zaten. yalnız bunun 15-16 sezonunda bir istisnası gerçekleşti: ngolo kante. makelele'nin reenkarne olmuş hali gibi oynadı herif. istatistiklerinden bir kuple:
maç başı pas ortalaması: 38
maç başı kestiği atak: 4,06
maç başı çaldığı top: 3,27
pas ortalaması modern bir orta saha oyuncusu için çok düşük -gerçi leicester'ın oyun tarzıyla da alakadar bu durum- lakin defansif özellikleri de bir o kadar muhteşem. çevikliğini borçlu olduğu 1,69'luk pigmeden hallice boyuyla hava toplarında her ne kadar yetkin olmasa da bu bücürlüğü sayesinde makelele'nin bahsettiği o doğru zamanlama için gerekli çevikliği de haiz. hani pes'in kariyer modunda emekli olan futbolcuların yetenekleri taze futbolcularda vücut bulurdu ya makelele de adeta kante'nin içine girmiş gibi oynuyor.
hülasa regista veya çapa olsun bir defansif orta saha takımının en önemli mevkisi haline gelmiş durumda. hele bu iki rolü aynı potada eritebilirse işte o zaman tadından yenmez bir hale geliyor. bakınız:
jorginho. bakmayınız:
donk.