yaptıklarını ve yapamadıklarını bu entry'de kenara bırakıp
burak yılmaz'ın duygusallığı üzerine bir kaç satır yazmak istiyorum.
öncelikle kazandığı para, yaptığı sözleşme dillere sakız edilmiş gidiyor. sözleşmesi şu şekildeydi bir hatırlayalım:
- 2014-2015 sezonu için 2.750.000 euro sabit transfer ücreti ve 25.000 euro maç başı ücret
- 2015-2016 sezonu için 2.800.000 euro sabit transfer ücreti ve 25.000 euro maç başı ücret
- 2016-2017 sezonu için 2.850.000 euro sabit transfer ücreti ve 25.000 euro maç başı ücret
- 2017-2018 sezonu için 2.900.000 euro sabit transfer ücreti ve 25.000 euro maç başı ücret
- 2018-2019 sezonu için 2.950.000 euro sabit transfer ücreti ve 25.000 euro maç başı ücret
yeni getirilen yerli kuralı öncesi, bana kalırsa o dönemin şartları için iyi sözleşmeydi. türkiye gibi bir memlekette 10 senede 1 yerli forvet yetiştirildiği düşünülürse, en iyisini elden kaçırmak büyük bir ahmaklık olurdu. hal böyle olunca da karşınızdaki ikna için her geçen sene ufak da olsa sözleşmesinde bir iyileştirme yapılması doğaldı. aldığı paranın, kenidisi takımın en önemli 4. veya 5. ayağı olduğu için önündekilerin hemen ardından gelmesi gerekecek ve alt kısım ile üsttekiler arasında bir mertebede olması gerekecekti. öyle de oldu. yalnızca bu kontrat direkt değil de opsiyonlu olarak yapılabilirdi, yapılmalıydı.
bugün bir çoğumuz adamın aldığı parayı, yapıtğı sözleşmeyi konuşuyoruz ancak o dönem şartlarında kötü bir sözleşme değildi bu zira burak'ın da 5 sene diye direttiğini düşünmüyorum. burada eğer bir hata varsa o hata dönemin yönetiminde ve buradan burak'a salyalar saçarak saldırmak çok yanlış. bugün delilercesine eleştirdiğimiz burak, 2 sene önce ne oynuyorsa bugün de aynı topu oynuyor, oynamaya çalışıyor. mancini-prandelli dönemlerinde ciddi bir form düşüklüğü söz konusuydu, yeniçeri ilan edildi, belki haklıydı ilan edenler belki gerçekten yabancılarla anlaşamadı ancak şunu hatırlamakta fayda var burak'ı parlatan da bir yerli hoca olan şenol güneş'ti. o güne kadar burak kimle çalıştıysa kendini gösteremedi, yüceltemedi, sıradan bir oyuncu olarak kaldı. şenol hocayla birlikte hangi yerli hocayla çalıştıysa da hep istatistik yaptı tabelaya etki etti.
burak'tan fenerbahçeliler evlerinde, ellerindeki şampiyonluğu aldığı için nefret ediyorlar;
beşiktaşlılar emek hırsızı diye kıçlarını yırtıyor, eski oyuncularının bu kadar parladığını gördükleri için kendisinden nefret ediyorlar;
trabzonlular en iyi, en şaşalı döneminde büyük bir kulübe gitmek için trabzon'a sırtını döndüğü için kendisinden nefret ediyorlar;
bugün ben de dahil olmak üzere bir çoğumuz burak'a sırtımızı dönüyor, durmadan kendisini eleştiriyoruz. sonra da bu adamın duygusal olmasından dem vuruyoruz. bu adam her fırsatta, her üstüne gittiğimizde gerçekten kendisini buraya ait hissederek "ben galatasaray'ın neferiyim", "burası benim yuvam" diyor, bizlerse ilk fırsatta burak'ı nasıl yok ederiz onu kovalıyoruz. her oyuncu hep oynamak ister, iç çekişmeler her zaman olur, zaman zaman bu çekişmeler yüze ve hareketlere de yansır ancak özellikle hamza hoca sonrası
** kendisini harcayan, paralayan bir burak sahada oldu hep. dediğim gibi oyununu bir kenara bırakıyorum, ancak burak sevilmese de saygıyı bence hak ediyor.
şu günlerde kendisinin, sahada ya da kulübede nerede olursa olsun desteğe ihtiyacı var. galatasaray dışında neredeyse tüm ülke tarafından sırt çevrilen, nefretle bakılan bir oyuncunun sevgiye ihtiyacı olup, duygusal davranmasından daha doğal bir şey yok. o da insan bizler de insanız. bizim belki eskisi kadar burak'a ihtiyacımız yok, ancak burak'ın kesinlikle şu an galatasaray'a ihtiyacı var. onu tekrar şahlandıracak, ona yeniden mutlu hissettirecek kişiler biziz. bırakın tribini atıyorsa atsın, ancak sizler de özellikle tribünde ona sırtınızı dönmeyiniz.
her ne olursa olsun burak son 3 yılda galatasaray'a verdikleriyle saygıyı hak ediyor.