• 1
    --- express özel sayı: meşin yuvarlak - haziran 2002 ---

    --- küçük iskender in gözüyle futbol söyleşi: oray eğin ---

    sting e soruyorlar, hiç eşcinsel ilişkide bulundunuz mu? çook... diyor, eskiden her hafta maça giderdim. küçük iskender, samsun un fener i dörtlediği günden beri maçlara gitmiyor, futbolculara şiir yazıyor. merak ettik: onun gözüyle futbol alemine bakmak nasıl bir şey acaba? öyle yorumlar aldık ki, aklımız şaştı...

    - bir anda futbol guru su mu oldun şimdi?

    bir anlamda öyle tanımlanabilir. temelde ben futbolcu ile futbol arasındaki bağlantıyı yakalamaya çalışıyorum. çünkü herkes hayatı içinde sevdiği mesleğin peşinde değil. ve gerçekten sevdiği işi yapmıyor. sevdiği işi yapan insanın yüzüne o güzellik vuruyor.

    - zaten senin okur kitlenin de büyük dertlerinden biri bu değil mi?

    biz free olmak isteyen bir grubuz. bu freelikten kastım da tabiatla çok içiçe kalabilmek, tabiatın sunduğu bütün nimetlerden yararlanabilmek. bunun içinde tabii ki, bedenini bir anlamda disiplinle eğitmek diyebileceğimiz, spor diye adlandıracağımız o yapı var.

    - bu okur ve yazardan oluşan camiada, siz çok futbol konuşur musunuz?

    tabii ki. bizim aramızda en çok konuşulan spor dallarından biri. bu türkiye ye has ya da türkçe düşünmenin yarattığı bir sonuç değil. özellikle şairler futbolu çok sever. türk edebiyatı da bir futbol takımına benziyor. tıpkı ece ayhan ın dinar bandosu benzetmesi gibi. bana göre o çok batılı bir düşünce. oysa futbol, batı dan gelmişi olmasına rağmen, türkiye ye çok daha rahat uyarlanacak bir şey.

    - nasıl yani, türk edebiyatının bir 11 i mi var?

    gibi... bir defansı, bir forveti... her dönemde bu var. mesela ben 90 lı yıllarda forvettim belki, şu anda biraz daha orta sahada oyun kurucu olmayı tercih ediyorum.

    - bu bir düşüş değil ama, oyun kurucu beyindir anlamında mı?

    bir anlamda ustalaşmaya başlamak. bana göre en usta olmak kalede durabilmektir. kaleden sonra gelecek en önemli aşama da hakem olabilmektir. bu da türk edebiyatında duayen olmak gibi bir şey.

    - kim var şimdi forvette?

    şu anda pas attığım bir-iki forvet söyleyebilirim: nilay özer var, tuna kiremitçi var.

    - bilinen anlamda forvet parsayı toplayan, gol atan, yıldız olan değil midir?

    benimkiler pek uymuyor, çünkü benim kastım edebiyatı ve içinde bulunduğumuz kültür hareketini mümkün olduğu kadar ileriye götürebilmek. bir enis akın var mesela bunun içinde. çok gizli bir kişi.

    - gizli golcü?

    gizli golcü yani. ayrıca yetişen bir yıldız takım var. 15-16 yaşındaki insanlar ve çoğu da ege bölgesinden çıkıyor. takıma çok büyük faydası olacak.

    - sen mi antrenörüsün genç takımın?

    emre ye okan ne kadar abilik yapıyorsa, o kadar bir abilik yapmaya çalışıyorum.

    - (gbkz: emre demişken; senin futbolla özdeşleşmen emre şiiri sayesinde başladı sanılıyor. halbuki bir öncesi var bildiğim kadarıyla.)

    benim futbola ve futbolcuya olan düşkünlüğüm çocukluğumda top oynayamamamdan kaynaklanıyor. hem yeteneğim yoktu, hem de ilgim... ve genellikle defansa yerleştirilirdim mahalle maçlarında. kaleciyle çok konuştuğum için de sürekli gol yerdik! (gülüyor) zaman içinde bastırdığınız duyguya doğru büyük bir zaafınız ve eğiliminiz oluşur. futbola karşı ilgim ve sempatim bu noktalardan çok gelişti. çok matematiksel olduğuna inandım ve matematiği çok sevdiğim halde futbol oynayamamak bende futbol izlemek ve futbolcularla ilgilenmek isteği uyandırdı.

    - maça ne zaman gittin ilk kez?

    22-23 yaşlarında. son maçımda da çok büyük küfürler etmiş, lanet okumuştum. hafızam beni yanıltmıyorsa 4-0 ya da 5-0 yenildiğimiz bir samsun maçı vardı kendi sahamızda koyu fenerbahçeliyim ben. lanet okuduk ve çocuklar da ondan sonra çok büyük bir trafik kazası geçirdi. birkaç futbolcularını kaybetti. o gün bugündür sanki benim lanetimmiş gibi, maça gitmiyorum.

    - (gbkz: çocukken futbolla ilgilenmemek, beynimizin bizi zorladığı birtakım klişelerle açıklanabilir mi acaba: eşcinsel bir çocuk olmak, maço erkek oyunundan dışlanmak gibi?)

    çok fazla ona bağlı görmüyorum kendi hayatımda. ama tabii ki gay olmanın narinliği içinde daha vurdulu kırdılı, ya da daha sert bir spor olan futbolu, bir erkek aktivitesini eşcinsellerin başarıyla uygulayabileceği konusunda insanların endişesi olabilir. ben ona çok bağlamıyorum. sanki futbolcuların çoğunun eşcinsel eğilimi varmış gibi de gelir bana. işte bacaklarını traşlıyorlar, ya da o kadar kişinin gözünün önündeler, birlikte soyunuyorlar, birlikte duş alıyorlar, birlikte dışarı çıkıyorlar, birlikte eğleniyorlar, birlikte kaçamak yapıyorlar... bu yakınlaşma, örtüşme ister istemez bir cinsel birleşmeyi, bir seks aktivitesini getirmese bile erkek ilişkisinin yoğunlaşmasını getiriyor. birer gay fetişi olma durumları da söz konusu.

    - (gbkz: tabu diye bir japon filmi vardı. samurayları anlatıyordu ve yönetmenin yola çıkışı da "erkeklerin birarada yoğun olarak bulunduğu ortamlarda eşcinselliğin kaçınılmaz olacağı"ydı.)

    bana göre en homoerotik şeylerden biri ege deki efe oyunlarıdır. erkeklerin karşılıklı birbirlerine cesaret göstermesi, vücutlarını sergileyip bütün o ince çizgileriyle kendilerini ifade etmeye çalışmaları hem cesareti, hem sevgiyi, hem de kendini karşısındakine kanıtlama hikâyesi olduğu gibi homoerotiktir.

    - gol sevinçleri de bir yandan.

    gol sevinçleri de... beni en çok uyaran, etkileyen şeylerden biri golden sonra birbirlerinin üzerlerine atlamaları. keşke futbolcu olsaydım diyorum bazen.

    - (gbkz: bir yandan da bu alt metinlere rağmen maço kültür çok sahiplendiği için mi çok erkek egemen, çok sert bir şey olarak görülüyor futbol?)

    benim yıllar önce söylediğim bir şey var: ayna karşısına geçip de kendi bedenini beğenen her erkek eşcinseldir. aynada seyrettiği ve beğendiği şey bir erkek vücududur. aynaya yansıyan objeyle, kendi varoluşundaki obje birbirinden farklıdır. karşısındaki bir görüntüdür. insan kendini bir bütün olarak asla seyredemez ve göremez. aynada görür. aynada gördüğü erkek aslında başka bir erkektir. içeriden değil, dışarıdan bakıyordur. bana göre aslında erkek futbol seyircisinin çoğunda eşcinsel eğilim vardır. sonuçta gol atmak bir orgazmdır, kendi orgazmını başka bir erkek bedeninde görmek... maç seyretmek bu noktada birlikte grup seks yapmaktır.

    - (gbkz: ben ilhan mansız a da sormuştum "kendini aynaya baktığında beğeniyor musun" diye. o da bana "evet beğeniyorum" demişti. bir ek bilgi olarak vereyim.)

    bu konuda yorum yapmıyorum. ağzımdan laf alma! (gülüyor)

    - (gbkz: futbol dünyasında bir kapalılık, kendi kabuğunun dışına çıkamama hali de yok mu ama?)

    bütün futbolcularda bence eşcinsel eğilim var. yoksa niçin o kadar top peşinde koşsunlar? otomatikman top peşinde koşan bir kitleyle birlikteyiz. ve o top peşinde koşan futbolcuları seyreden, geniş bir sansasyonel grup var; taraftar dediğimiz. ve işte bir eşcinselin peşinde koşan, bizim digin dediğimiz, yani a/p mentalitesi içinde olan, futbolcuları izlemekten zevk alan, bunu bir pornografik mentaliteyle izleyen ve bunun orgazmını yaşayan, her golde ya da en küçük harekette binlerce seksüel ses çıkartan kitlemiz var. bu seksüel ses içinde küfür de barındırıyor. küfür futbolda çok yaygın, çünkü tamamen cinsel bir oyun: birbiriyle çarpışan bedenler, birbirini sanki yatağa atmak için yapılmış fauller ve amaç birinin bacaklarının arasından geçmesi amaçlanan top, beşlik atarak ağları delmek, içeri doğru, ağları zorlayarak şeyi içeri sokabilmek ve bunu onaylayan kapkara insan. o kapkara insan onaylasa da, onaylamasa da en küçük yanlışında eşcinsellikle suçlanıyor.

    - (gbkz: sahanın dışında en heteroseksüel, en aktif, en çok kadınla birlikte olanlar da futbolcular değil mi? üstelik en maço; araba, silah, kadın.)

    evet. çünkü futbol sokmak üzerine kurulu bir şey. alt kültür açısından dikkat ederseniz yakalanan bir taraftarın üzerinden asla bir tabanca çıkmaz. sürekli saplamaya yönelik bıçak gibi aletler çıkar. aktif olmakla, aktif bir cinsel organı taşımakla ilgili. mesela futboldaki en önemli pozisyonlardan biri roveşatadır. roveşatayla gol atan futbolcu çok önemli görülür. oysa bunun altında bana göre çok da cinsel bir şey var. çünkü o pozisyon tıpkı bir bacak omuza pozisyonudur! (gülüyor)

    - (gbkz: trabzonsporlu futbolcular silah ruhsatı için başvurdular mesela. bu bana kendi erkekliklerini kanıtlamakta yeni bir aşamaya varmak isteği gibi geliyor. 20 yaşında, kendi yaşlarının dışında davranan, davranmak zorunda bırakılan küçük erkekler: daha sonraki yaşlara aitmiş gibi görülecek hareketlerde bulunuyorlar. böylesi bir erkeklik bağlamında bakarsak; içeride erkek erkeğe oynarken dışarıda da birbirlerine ne kadar erkek olduklarını mı kanıtlıyorlar acaba?)

    bunu yapmak zorundalar. çünkü bu türkiye nin panoramasıyla ilgili bir şey. hangi eşcinsel dürüst bir şekilde çıkıp, coming out unu bütün topluma sosyolojik bir olgu olarak sunabiliyor ki? problemi yaşayan her futbolcu barındırdığı o latent eşcinsel uzantıları, ya da eşcinsel yaptırımları, benzetileri nasıl ifade edebilir ki? her futbolcu eşcinseldir demiyorum ama, bütün o kurumsallaşmış olan hiyerarşik yapıya ister istemez maço/maskülen bir bakış açısı getirmek zorunda. onu örtmek zorunda. futbolu her ne kadar farkında olmadan bir erkek sporu ya da erkekliğin varoluş koşullarından biri olarak gösterse dahi, ister istemez vücudunun bir kısmını soyuyor bütün sporlarda bu var zaten... olimpiyatlar nerden çıktı? yunanistan da bütün erkekler çıplaktı ve çıplak spor yapardı. nedeni de vücutlarının güzelliğini orada toplanmış insanlara sunabilmektir.

    - gol sevinçlerinde de ilk olarak forma çıkartılır.

    evet yani. ya da gidip bir futbolcunun şortunu aşağı indirme var. gazetelerde sakatlanmış olan futbolcunun konumuna çok dikkat ederim bir de ben. çok homoerotiktir. yerde yatan ve artık karşı koyamayan, kendini teslim etmiş bir futbolcu vardır. her tarafı açıktır. kendinden geçmiş, kendini huşu içinde teslim etmiş bir partnere benzer çoğu kez.

    - (gbkz: heteroseksüel erkekler arası rekabet var mı acaba? çok iyi arkadaş olsalar bile birbirlerine bir şeyler kanıtlamak.)

    mutlaka var. kendini daha iyi beğendirmek, kendini daha iyi sunabilmek... eşcinsel camiasında da böyledir. en yakın partnerler bile çekişebilirler. bana göre en önemli nokta kulüp başkanları veya antrenörlerdir. onların istedikleri futbolcular vardır. kulüplerine isterler. şairane olarak söylüyorum, bir fuhuş sektörü varmış gibi gelir burada. beğendiği erkeği satın alabilmek, bir tür rent boy mentalitesi var. ben bu futbolcuyu transfer edeceğim. ben bunu istiyorum... bir gay olarak beni en çok cezbeden budur. bir erkeği satın alıyorsun; bütün haklarıyla. ve senin malın haline dönüşüveriyor. bana göre hiçbir erkeğin aslında pek kabul edeceği bir şey değil. bunu bir gay belki bir derece kabul edebilir.

    - (gbkz: nasıl kabul ediyorlar peki? hiçbiri de gay olduğu iddiasında, imasında ya da yakınında bile değiller üstelik.)

    iki kelimeyle açıklayabilirim: himaye ihtiyacı.

    - erkeklerde bu çok büyük bir ihtiyaç galiba.

    uzun süreli olmadığı zaman da büyük bir tedirginliği doğuruyor. jübileye gitmek en acı şeydir futbolcu için. bu, terk edilecek bir sevgili havasındadır. çünkü artık miadın dolmuştur ve senin yerine daha genç, daha becerikli, daha yakışıklı, kitleleri daha çok harekete geçirecek biri gelmiştir...

    - daha enerjik.

    daha enerjik; yatakta ya da sahada fark etmez. ve sen omuzlarda orayı terk ederken ağlarsın. bu bir çöküşün başlangıcıdır esasında.

    - (gbkz: heteroseksüel erkekler arasında da, hiçbir şekilde gay eğilimleri olmamasına karşın, arkadaşları olduğunda onların sözünü dinlemek çok yaygın galiba. onların doğrultusunda ayakkabılarını değiştirirler, saçlarını kestirirler. ama sorulunca da hemen ibnelik diye bakar, nefret ederler... o anlamda bu himaye edilmek erkek doğasında var galiba.)

    doğasında olduğu gibi, eşcinsel dünyanın yarattığı bu aktif-pasif olayı; yani aktifin hafif sado-mazo mentalitesi çerçevesinde baskın, dominant olmasının başarılı bir ilişkiyi taşımasına en büyük örnek fatih terim dir. onun dominant olması ve öğrencilerinin genç, yakışıklı ve yetenekli olması sonucunda galatasaray yıllarca başarıya koşmuştur.

    - ama kim kimi himaye ediyor burada?

    sonuçta bu baskınlık nedeniyle bütün oyuncularını yeniden toplamıyor mu fatih terim?

    - (gbkz: bu kadar kampa girip çıkmanın, genç futbolcularla ilgili haber yapmanın sonucunda hep şunu gördüm: özellikle star olma aşamasında çok büyük bir rekabet var çocuklar arasında. sahanın dışındaki bir rekabet bu... bir yandan da bir fetiş rekabeti mi bu acaba?)

    evet yani. hiç kerhaneye gitmedik mi? kerhane kapısından baktığımız zaman orospuların kendi aralarında rekabeti vardır. ya da bir işyerinde barem atlama mücadelesi vardır. insanın varolduğu, kendi minik kurumlarının varolduğu her yerde o rekabet olacaktır. bu para nedeniyle olabilir, kendini tatmin nedeniyle olabilir. varoluşunun tatmini olabilir. bu arzu, bu istek, bu yükselme, bu beğenilme onlara farklı sonuçlarla dönüyor. para, başarı, gelecek olarak dönüyor. ve üstüne üstlük hayat olarak dönüyor; kızlar, gazetelerde resimlerinin boy boy çıkması, posterlerinin verilmesi olarak dönüyor.

    - (gbkz: çok da etkileniyorlar bundan. ben mesela resimlerinin çıkmasından artık etkilenmeyeceklerini, alışmış olacaklarını düşünürdüm. halbuki yıllanmış oyuncuların bile hoşuna gidiyor. büyümemeye işaret olabilir mi?)

    bu, büyümemenin ötesinde, dediğim o kendini aynada görme ve büyük mutluluk duymak meselesidir. ben de basında resimleri çıkan bir insanım. ben de kendimi televizyonda ya da gazetede gördükçe mutlu oluyorum. bu benim varolduğumu ve hayatta kaldığımı topluma ya da dünyaya belgeleyen bir şey. beğenildiğimin, istendiğimin, himaye edildiğimin, korunduğumun karşılığı olarak geri dönüyor. bir masöre kendimi teslim etmem gibi; beni mutlu da edebilir, kendimden geçmiş yatarken gırtlağıma sarılarak boğabilir de.

    - (gbkz: eski ekibi toplayan galatasaray da çerçevesini çizmeye çalıştığımız rekabet daha alt düzeyde mi olacak acaba?)

    galatasaraylı arkadaşlarımız kızmasın ama, bu, emeklilerin kahvede oturup pişti oynamasına benziyor. gençler okey oynar ve aralarında kavga çıkar. ama yaşlılar kendi aralarında keyifle ya bezik, ya pişti oynarlar. çayına falan... biraz daha naif bir hava olacağını tahmin ediyorum ve bunun bir tür kondisyon düşüklüğü olarak döneceğini tahmin ediyorum. yine başarılı olmakla beraber, çok yükseklerde değil de ortalarda bir yerde bitireceğini tahmin ediyorum.

    - böyle bir dernek havası var madem, dernek başkanına ne demeli?

    dernek başkanı ne yazık ki hababam sınıfı nın münir özkul u, kel mahmut durumunda. çok sevilen, ürkülen, ama her şeye rağmen o çıktığında şamatanın yapılabileceği bir nokta olarak duruyor. galatasaray da fatih terim başarılı olacak ama galatasaray ın düşmesini engelleme noktasında olacak bu başarısı.

    - (gbkz: fatih terim de tamamen istediklerini yapamamış bir erkeğin hırsını seziyor musun?)

    boşalamamış bir adam... yatakta boşalamamış bir adam siniri var. evet başarılı, çok erekte durumda, olayı kavramış ama şeye benziyor; yıllarca çok çapkın yaşamış, binlerce kadınla beraber olmuş bir adamın sonunda yavaş yavaş andropoza girme noktasındaki sıkıntıları varmış gibi geliyor. andropoz öfkesi...

    - bir futbol taraftarı olarak seni rahatsız ediyor mu?

    evet bana hafif gizli bir tehdit ve sindirme varmış gibi geliyor. bu sindirme ve tehdit ne yazık ki batı da kesmediği için fatih terim buraya döndü. çünkü türkçe öfkeleniyor o. türkçe öfkelendiği, evrensel bir öfkesi olmadığı için başarısız oldu batı da.

    - otoriter figürler nasıl yorumlanabilir?

    gay club sahipleri gibi gösterebiliriz bunu.

    - dünya kupası nı da bir gay parade, aşk yürüyüşü gibi görebilir miyiz?

    bir tür pride day işte. çünkü eminim ki birçok gay dünya kupası nı izleyecek. burada yanlış anlaşılmasın: oradaki erkekleri bir cinsel obje olarak alıp mastürbasyon malzemesi olarak kullanmak için değil, erkeğin bütün vücudunu, zekasını, kaslarını da aynı anda kullanabilmesini içeren bir şey futbol. dünya kupası da bunun en iyisini beceren insanların biraraya geldiği bir alan.

    - izleyecek misin?

    tabii ki, hepsini izleyeceğim.

    - eskiden beri de takılır mısın?

    özellikle hollanda her alanda tuttuğum bir ülkedir. bu sene yoklar. avrupa da ya da dünya kupaları nda hollanda yı izlemeye çalışırdım. ya da brezilya yı... hollanda, brezilya ve ispanya... dikkat ediyorum, birçok gay o civardan çıkıyor. bu kadar birbiriyle örtüşen iki alan olamaz. futbol ve gay mutlaka içiçe yaşıyor. futbolcular belki gay değil, ya da gaylerle ilişkiye girmiyor, ya da gayler futbolcuların peşinden koşsa bile sonuç elde edemiyor. ama gayler futbolculara ve futbola hem cinsel cazibe yüzünden, hem de hoşlarına giden spor dalı olarak yakın duruyorlar. futbolcuların da bundan gizli bir haz duyarak, her ne kadar çekinseler ya da kaçınsalar dahi bunun farkında olarak futbol oynadıklarını düşünüyorum.

    - senin şiirlerin türk milli takımı nı motive eder mi acaba?

    sanmıyorum. çünkü benim şiirlerim olsa olsa kötü oynayan bir milli takım ın taraftarını motive edecektir. küfüre dönüşecektir. ben de bundan ne yazık ki mutsuzum açıkçası. gay olmam ve birtakım futbolculara şiir yazmam nedeniyle farklı algılandığını düşünüyorum. bu hep istediğim sonuçlar açısından benim için güzel değil. üstelik o insanların benle tanışmasına engel olan bir faktör. hem ilhan hem de emre için yazdığım şiirler benim için önemliydi, fakat ikisiyle de bağlantı kuramadık. kuramamanın altında da homofobi değil, toplumsal sıkıntı yatıyor.

    - (gbkz: ama emre nin hakkını verelim. o çok kibar karşıladı senin şiirini. ilhan tüm o soğukluğuyla hiçbir şey demeyip, hiçbir şekilde görmemeyi tercih ederken emre "gurur verici bir olay," demiş, beğendiğini söylemişti.)

    ilhan ne yazık ki cevap dahi vermedi. ama bu beni şair olarak bağlamaz. çünkü ben ne kadar göz önündeysem medyada onlar da göz önünde. bu bir aşk teklifi değil, bir insanın bir insan karşısındaki duruşudur. o şiirler zaten benim onlara yazdığım aşk şiirleri değil, onların gözünden aşkın yorumlanmasıdır.

    - sen onları bir erkek olarak mı gördün, yoksa bir futbolcu olarak mı?

    ben onları her şeyden önce bir insan olarak algılamaya çalıştım. çünkü herkes futbol oynayabilir, herkes erkek olabilir, herkes bakkal olabilir, herkes dergici olabilir, herkes gazeteci olabilir... ben hiçbir zaman bir insana gazeteci olduğu için aşık olmam, hiçbir zaman da bir futbolcuya futbolcu olduğu için aşık olmam. ya da erkek olduğu için de aşık olma eğilimim yoktur. bu benim bir gay duruşumdur. ben bir erkeği erkek olduğu için sevmem. çünkü erkek olduğunu düşündüğüm takdirde erkeklik vasıfları ortaya çıkar: vücudunun yapısı, cinsel organının uzunluğu, kıl dökümü, memleketi... bunlar önemli değil, onun hayatta duruşu önemlidir.

    - emre aşık a yazacağın söyleniyordu ilk, böyle bir şey var mıydı?

    evet. aslında ilk sanıyorum ona yazılacaktı. beni iten belki çok farklı bir nedeni var: emre hakkında, yaklaşık altı-yedi yıl önce bir dedikodu çıkmıştı. o dönemde tam yazacakken biraz geri çekildim. hiçbir zaman bir eşcinsel eğilimi olmadığını tahmin ettiğim, ama olmasını istediğim insanlara yönelik şiirler yazdım. yatağa girmesi anlamında değildi. bizleri anlayabilecek insanlara yönelik şiirler yazmaktı amacım. dedikodulardan sonra emre anlamıştır, diye düşündüm. doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama, kaçındım ondan.

    - şimdi de serhat akın a yazacaksın.

    sanıyorum sonuncu şiir olacak futbolcular hakkında. aslında bir kareas çıkartmak istiyorum...

    - (gbkz: serhat gibi bir çocuğa şiir yazılır mı? türk futbolunda aksayan, ters giden, hoşlanmadığımız ne varsa onları temsil ediyor sanki serhat. o agresyon, aldatıcılık, kışkırtmalar... sen nasıl görüyorsun serhat ı?)

    serhat gibi bir çocuğa tabii ki şiir yazılır. bundan önce de söylemiştim sana: emre yle birahaneye gider oturur sohbet ederim, ilhan la bir club a giderim, ama serhat la varoş bir bölgede oturup trainspotting de olduğu gibi trenleri sayabilirim. aradaki farklar bunlar. belki sen bu alanda ürün verdiğin için onları daha futbol gözüyle görüyorsun, ben onların futbolculuklarının ötesinde şiire yansıyan kısmından bahsediyorum.

    - işte bana serhat ın şiirsel bir tarafı olamazmış gibi geliyor.

    o belki beni dolandırıp kaçabilir, o da bir film kahramanıdır. öbürü belki birahanede kavga çıkartabilir, diğeri club da beni bir kıza satıp gidebilir. hepsi her yerde beni satabilir, hepsi her yerde beni kazanabilir. bir tane kare as çıkartacaksam, bu üç as aynı anda bir hayat kumarbazı olarak benim de belki ceketimin kolunda sakladığım üç gizli astır. ben de onları bir şekilde kullanmış gibiyim: onlar aracılığıyla gazetelerin birinci sayfasından benim şiirim yayımlandı. ama benim sayemde de o şiirler onlara gitti. karşılıklı olarak hayatın bize sunduğu bütün puştlukları yerine getirmeye çalışıyoruz. ama keyifli yanıyla ama belki biraz dalaveralı yanıyla. serhat ı hiçbir zaman "aman şurada düşüyor, hakemi aldatıyor" diye düşünmedim. maç yaptıkları esnalar beni ilgilendirmiyor.

    - ürkmediler mi? ya da serhat okuduğunda ürkmeyecek mi?

    bu konuda bir fikrim yok. ama serhat gözüyle bakarsam... ilhan ın ve serhat ın fotoğraflarını sitede karşılaştırdığım zaman serhat ın en azından yatağa uzanmış, lap-top lı fotoğraflarını gördüm. bu biraz da, bir başka şairin dediği gibi, varoş çocuklarının, varoş duyarlılığının bize biraz daha yakın olmasının koşutu. açıkça söylemek gerekirse serhat belki de benim kimliğime daha yakın duran bir çocuk: hem fenerli olduğu için, hem de hissetmek açısından.

    - fatih terim in şiiri var mı sence?

    tabii. sağ tandanslı biri yazabilir. hilmi yavuz yazabilir.

    * * *

    not : sevgili iskender hoşgörüne sığınarak yazıyı bu başlığa kopyaladım. senin bu tür şeylere pek kızmadığını biliyorum ama ne yazık ki hala her eşcinseli ibne zannedenler var. sevgi ve saygılarımla..

    imza: "hiç" dergisinden gajobaro
App Store'dan indirin Google Play'den alın