• 1
    semavi olduğuna iman edilmiş üç dine benzettiğim futbol takımları. elbette her takımın tüm unsurları [yönetim şekli, başarı(sızlık)ları, taraftar profili v.s..] üç dinin tüm unsurları [inanç, ritüel, o dine mensup kişiler v.s..] ile paralellik arz etmeyebilir veya "aslında şu takımın şu özelliği şu dine daha uygun" denilebilir. ben ağırlıklı olarak benzeşim gösteren kısımlara göre tasnifleyeceğim.

    beşiktaş - musevilik. museviliğe iman eden kişi sayısı, sair iki dine iman edenlerden daha azdır. bu da -azınlık psikolojisinin de etkisiyle- "koruma ve sahiplik" duygusunu ortaya çıkarıyor. mesela galatasaray ve fenerbahçe taraftarlarının takıma desteği çoğunlukla işler iyi gittiği zamanda kendini gösterirken, beşiktaş taraftarı genelde kötü zamanlarda da takımının arkasında durmuştur. ligdeki konumlarından bağımsız olarak çoğunlukla içerde oynadıkları maçlarda tribünleri doldururlar. musevilikte misyonerlik faaliyetleri bulunmaz. yani hiçbir musevi dünyadaki herkesin musevi olmasını istemez. bilakis, kendilerini özel ve seçilmiş gördükleri için az kişinin bu yüksek mertebeye ulaşması düşünülür. bu yüzden de kendileri gibi olmayanları sevmezler. beşiktaş taraftarı da aynı şekilde çocuğu, yeğeni v.s dışında herkesin beşiktaşlı olmasını istemez. oysa islamiyete ve hristiyanlığa iman edenler bu uğurda yüzyıllarca savaş vermektedirler. galatasaray ve fenerbahçe taraftarı da herhangi birini galatasaraylı ya da fenerbahçeli yapmak için uğraşır, baskılar v.s.. diğer dinlere iman edenlere nispetle museviler en zeki, en yaratıcı, aklını en iyi kullanan insanlar olarak bilinir. beşiktaşlıların yaratıcılığı herkesin malumu. diğer takım taraftarlarına nispetle en doğru, tarafsız analiz yapabilme becerisine haizdirler. bununla beraber museviler yeryüzünün herhangi bir ikliminde yapılmış soykırımları ciddiye almaz ve kabul etmezler. onlara göre dünyada tek soykırım [holokost] kendilerine yapılandır. beşiktaşlılar için de böyledir. yıllardan beri dillerden düşmeyen "şerefli ikincilik"ler, çıkarılan beş kırmızı karttan dördünün tamamen doğru olduğu halde infial yaratılan samsunspor maçına, galatasaray'ın averajla şampiyon olduğu meşhur 8-0'ın yaşandığı ankaragücü maçına atıflar... [oysa aynı sezon beşiktaş da ankaragücü'nü 6-0 yenmişti. ayrıca 1985-86 sezonunda dünya futbol tarihinde bir ilk yaşandı ve bu hala tekrarlanmış değil: galatasaray , ligi namağlup 2. bitirdi. averajla beşiktaş şampiyon oldu. son haftadan bir hafta önce sakaryaspor ile yaptığı maçı 6-0 kazanmış [bu skor o sezon oynanan maçlar arasında en farklı skorla biten maçtır] ve averajı düzeltip ertesi hafta da şampiyon oldu.] onlara göre de hiçbir takım mağdur edilmemiştir, kendilerinden başka...

    fenerbahçe - hristiyanlık. hristiyanlıkta hakim öge "güç"tür. bu yüzden bazilikalar, kiliseler, katedraller görkemli bir şekilde inşa edilmiştir. fenerbahçede de hakim unsur güçtür. yönetim kurulu her dönem güç sahibi insanlar tarafından oluşur. nasıl ki hristiyanlık tarihinde "tek adam" yani "papa" [farklı mezhep gibi görünse de bugün ortodokslar da, protestanlar da papa'ya saygı gösterir, ellerini öperler] sorgulanamaz bir yere sahip ise, fenerbahçe'de de tek adam [bu durum sadece 20 seneden beri başkanlık yapan aziz yıldırım ile alakalı değil. 17 yıl başkanlık yapmış şükrü saraçoğlu ya da ali şen gibi isimler de sorgulanamaz yapıdaydı] hakimiyeti kendini gösterir. bir hristiyan ile her türlü sohbeti edebilirsiniz, bilim, sanat, felsefe v.s.. bu konularda son derece doyurucu yorumlar da yaparlar, hatta sizden daha da iyi yapabilirler. ve fakat konu hristiyanlığa geldiği zaman o az önce bilgi-birikimine hayran olduğunuz insan mala bağlar. bu tamamen fenerbahçeliler için de geçerlidir. sohbetinden keyif aldığınız kişi, konu fenerbahçe'ye gelince nasıl oluyorsa bambaşka buutlara yelken açıyor, iq seviyesi ayakkabı numarasının altına düşebiliyor.

    galatasaray - islamiyet. islam tarihi "dışardan" beslenmiştir. yani fetihlerden, cihattan. içeride adalet, düzen sağlamaktansa gözler hep "dışarı"ya kaymıştır. "i'la-yı kelimetullah" unsuru ile tarihte kendini göstermiş devletler, imparatorluklar "içeri"den çok, "dışarı"yı önemsemişlerdir. mesela anadolu'da osmanlı'dan kalma çok fazla eser bulunmaz. anadolu'da çok büyük adaletten söz etmek mümkün değildir. ama avrupa topraklarında sayısız osmanlı eseri bulunabilir. galatasaray'ın da kuruluş amacı "dışarı" merkezlidir. avrupa'da oynanan maçlar . [tabii son yıllarda bundan fersah fersah uzaklaşmış olsalar da] içerden daha önemli olmuştur. ne zaman islam tarihi üzerinde konuşulurken "neden hiç müslüman bilim adamı yetişmemiş", "neden hiçbir müslüman bilim adamı bir şey keşfetmemiş" diye sorunca mütedeyyin veya tarih seven biri çıkıp mutlaka "olur mu, bizim de ibn-i sina, ali kuşçu, farabi gibi adamlarımız vardı" deyip 1000 sene önceki kişileri örnek gösterirler. tıpkı galatasaray'ın son yıllardaki başarısızlıklarını sorguladığında da "ama bizim uefa kupamız var" diye nerdeyse 20 sene önce alınmış kupayı gündeme getirmesi gibi. yani her ikisi de "bugün"ü değil, "geçmiş"i över durur... bir müslüman, ritülleri gerçekleştirme konusunda nazlıdır. hocaya kızar camiye gitmez, cemaatten birine kızar camiye gitmez, su soğuk diye abdest almaz v.s.. galatasaray taraftarı da başkana kızar, teknik direktöre kızar, futbolcuya küser, yağmur yağıyor der, kar yağıyor der, çok güneş var der maça gitmez ya da izlemez.

    son olarak hristiyanlık [fenerbahçe] ile müslümanlık [galatasaray] öteden beri savaş halinde olsa da, ikisinin anlaştığı tek nokta "musevi/yahudi [beşiktaş] nefreti"dir. museviler [beşiktaş] ise ikisini de iplemez. onlar için önemli olan museviliktir /beşiktaşlılıktır.

    elhamdülillah galatasaraylıyım...
App Store'dan indirin Google Play'den alın