1
cumhuriyet gazetesindeki 18 ocak 2011 tarihli yazisinda cok dogru bir tespitle yasananlarin tarihe bir "donum noktasi" olarak gececeginin altini ciziyor.
--- alıntı ---
üç günden beri
galatasaraylıyım…
galatasaraylılar kömürü kabul etmediler…
bu nedenle üç günden bu yana galatasaraylıyım…
bir gurur yoksulluğunun ortasında, kim bilir kaç insan kendini galatasaraylı hissetti, o gururun ucundan-köşesinden bir parça tatmak için…
hani aç kalmış kuşların ekmek kırıntısına koşması gibi…
*
spor yazısı deyince, futbol camiasını ve taraftarı yıllarca “ülke sorunlarına duyarsızlıkla” suçlayan bir yazar olarak, ömrümde ilk kez taraftarım…
ve takımımı açıklıyorum:
“galatasaray…”
kimi yöneticileri ya da oyuncuları, kendi seslerinden korksalar dahi, galatasaray bir gecede halkın takımı oluverdi… bundan böyle takım gol yediğinde oturup ağlarım bile…
niçin?..
çünkü; üniversitesinden medyasına, ordusundan yargısına, aydınından halkına kadar herkesin sindirildiği ve susturulduğu bir zamanda, galatasaraylıların önlerine konulan 600 trilyonluk ikrama(!) kanmayıp, demokratik tepkilerini bir ağızdan göstermeleri az şey midir?..
“galatasaraylılığın centilmenliğine yakışmadı”, “misafire bu yapılmaz”, “spor ahlakına aykırı” gibi savlar normal zamanlar için doğru olsa bile; çıkar uğruna yalakalık, saygısızlıktan daha büyük suçtur…
ayrıca “bize stat yaptı… yan yolları da koydu…” diyerek türkiye’de olup bitenleri görmemezlikten gelmek… ve orada o kömür alanlardan farksız “türkiye seninle gurur duyuyor” diye zıplamak…
yakışır mıydı spor insanlarına?..
*
bu bir dönüm noktası da…
anı kitapları o geceyi, karşıdevrimin “kırılma yeri” olarak gösterecekler gelecek kuşaklara…
göreceksiniz…
bundan böyle kendi partisinin devşirme kalabalıkları ya da kapalı alanlar dışında hiçbir yerde huzur içinde konuşamayacaktır padişah…
çünkü…
çünkü “tribünler” diyordunuz…
işte tribünler…
--- alıntı ---
--- alıntı ---
üç günden beri
galatasaraylıyım…
galatasaraylılar kömürü kabul etmediler…
bu nedenle üç günden bu yana galatasaraylıyım…
bir gurur yoksulluğunun ortasında, kim bilir kaç insan kendini galatasaraylı hissetti, o gururun ucundan-köşesinden bir parça tatmak için…
hani aç kalmış kuşların ekmek kırıntısına koşması gibi…
*
spor yazısı deyince, futbol camiasını ve taraftarı yıllarca “ülke sorunlarına duyarsızlıkla” suçlayan bir yazar olarak, ömrümde ilk kez taraftarım…
ve takımımı açıklıyorum:
“galatasaray…”
kimi yöneticileri ya da oyuncuları, kendi seslerinden korksalar dahi, galatasaray bir gecede halkın takımı oluverdi… bundan böyle takım gol yediğinde oturup ağlarım bile…
niçin?..
çünkü; üniversitesinden medyasına, ordusundan yargısına, aydınından halkına kadar herkesin sindirildiği ve susturulduğu bir zamanda, galatasaraylıların önlerine konulan 600 trilyonluk ikrama(!) kanmayıp, demokratik tepkilerini bir ağızdan göstermeleri az şey midir?..
“galatasaraylılığın centilmenliğine yakışmadı”, “misafire bu yapılmaz”, “spor ahlakına aykırı” gibi savlar normal zamanlar için doğru olsa bile; çıkar uğruna yalakalık, saygısızlıktan daha büyük suçtur…
ayrıca “bize stat yaptı… yan yolları da koydu…” diyerek türkiye’de olup bitenleri görmemezlikten gelmek… ve orada o kömür alanlardan farksız “türkiye seninle gurur duyuyor” diye zıplamak…
yakışır mıydı spor insanlarına?..
*
bu bir dönüm noktası da…
anı kitapları o geceyi, karşıdevrimin “kırılma yeri” olarak gösterecekler gelecek kuşaklara…
göreceksiniz…
bundan böyle kendi partisinin devşirme kalabalıkları ya da kapalı alanlar dışında hiçbir yerde huzur içinde konuşamayacaktır padişah…
çünkü…
çünkü “tribünler” diyordunuz…
işte tribünler…
--- alıntı ---