• 27
    tarih: 18 ekim 2006,
    saat: 21:45,
    mac: galatasaray - psv eindhoven "cl maci".

    bu maca gitmeyi 1 hafta öncesinden planlıyorum ve ne olursa olsun gideceğim diyordum.
    mactan önce ki gün olayi babama söylüyorum ve izin alamiyorum.
    ne yalvarmalar, ne dil dökmeler ama malesef izin verilmiyor.
    ama babamin bilmedigi birsey var.
    biletler coktan alinmis otobüste yer ayirtilmis ve sadece prosedür icabı izin almam gerekiyor.
    bide fazladan harclik tabiki. *
    babaya yag cekmeler söz vermeler ise yaramiyor, olaylar beklenilenin aksine gelisiyor ve izin cikmiyor.
    oysa o kadar istiyordum ki o maca gitmeyi, hemde babamin izin vermesiyle gönül rahatligiyla gitmeyi.
    simdi bir tarafta baba diger tarafta ise esi benzeri olmayan bir sevgiyle bagli oldugum takim.
    babanin gözüne son bir kez bakiliyor ve iki dudak arasindan 1 cift sözcük cikiveriyor.
    "ben gidiyorum."
    simdiye kadar böyle bir atar, gider ve sekile maruz kalmamis baba bir anda dumurlardan dumur begenmektedir.
    daha sonra "yok canim, daha neler, nereye gidiyor." demis ise de icinden kusura bakmasin cok yanlis tanimistir oglunu.
    neyse gel gelelim gözü kara oglan cantasini coktan toparlamis icine kat kat giyinmistir ve son olarak arkadasina haber vermistir.
    telefonda:
    "olum ben cok sinirliyim, disari cikiyorum, gel iki muhabbet ederiz, sigara icelim." der ve kapiyi vurup disari cikar.
    disarida buz gibi bir hava ve aglamakli iki gözle sigarasini yakmaya calisan ben yavas yavas yürüyordum.
    arkadasim ozan'in yanina gittigimde;
    o-ne oldu olum neyin var ne bu hal canta filan ?
    g-ben gidiyorum.
    o-nereye olum manyak mısın ?
    g-gidiyorum lan iste.
    o-olum bi dur sakin ol nereye gidiceksin ne oldu bi anlat ?
    g-istanbula gidicem.
    o-ne yapicaksin istanbulda ?
    g-maca gidicem.
    bir anda soguk ankara aksaminda derin bir sessizlik meydana gelmistir.
    ve arkasindan birkac saniye sonra;
    o-* olum ne adamsin sen ya deli misin nesin bunun icin mi bu kadar parcaladin kendini ?
    g-gidicem olum bana ne. cektim ciktim kapiyi disarda kalicam sabaha kadar. sonra atlicam otobüse gidicem.
    o-iyi gitte olum sabaha kadar bu sogukta geberirsin burada. yürü hadi bize gidiyoruz.
    der ve ozan önde ben arkada "masum bir cocuk gibi" eve gittik.
    evde hemen bir tikinma faliyetinden sonra biraz muhabbet ve uyku.
    malum sabah erken kalkilacak.
    yastiga kafa konuldugu anda yarin ki mac hayal edilmeye baslanmistir.
    transa gectikten 1-2 dk. sonra gözler kapanmis ve uykuya dalinmistir.

    -sabah-

    artik sabah olmustur ve otobüsün kalkmasina yaklasik 45 dk. vardir.
    israrla calan telefon sesi kisik oldugu icin duyulmuyordur.
    ben sabahin köründe en tatli rüyami görürken bir silkeleme, bir sarsma gözlerimi acmami ve "ne oluyoruz" dememi sagliyor ve iyikide oluyor.
    o-olum kalk hadi uyuya kalmisiz. erhan ariyor "daha uyanmadi mi o?" diyor.
    ben daha ne oldugu anlamadan ozan bir anne özverisiyle beni uyandirip, olayin anlam ve önemini beynimde bir anda belirtiveriyor.
    ben saat kac diye sormamla yataktan firliyorum ve isik hizinda giyinmeye basliyorum.
    hic kaybedicek zamanim yok ve ozanla vedalasip hemen yola koyuluyorum.
    disari kosar adimlarla cikiyorum, ankara'da insanin icini titreten bir sabah ayazi.
    hemen apartmanin önünden gecen dolmusu el, kol, islik durduruyorum ve biniyorum.
    daha 17 yasindayim ve taa ankara'dan istanbula mac izlemeye gidicem.
    yol boyunca aklimdan hep bu düsünceler, sarkilar, tezahüratlar ve dün gece ki dialoglar geciyor.
    ama hersey bir yana, icimde acayip bir heyecan, özgür olmanin verdigi bir hiperaktiflik var.
    yolda sürekli saate bakiyorum. 20 dk. kala bilkent köprüsünde iniyorum ve hemen köprünün oradaki taksi duragindan taksiye biniyorum.
    artik yetisememe gibi bir durumum olmadigi icin bir anda rahatliyorum.
    bulusma noktasi yani otobüslerin kalkicagi yere vardigimda in cin top oynuyor.
    ortada kimsecikler yok. hemen telefonla erhan'i ariyorum ve dogru yerde bekledigimi ögreniyorum.
    ama hala icimde bir kusku var.
    en sonunda erhan'in taksiden indigini görünce rahatliyorum.
    bilkentli aslanlar binanin ön tarafinda dersten cikanlari bekliyorlarmis.
    hep beraber fotograflar cekildikten, tezahüratlar yaptiktan sonra otobüsler geliyor.
    hemen cantamdaki bayragi cikarip otobüslerin önüne ve arkasina asiyoruz.
    ve bundan sonra yolculuk basliyor.
    icimde az da olsa pismanlik ve inanilmaz büyük bir heyacan var.
    yolculuk girgir samata ve tezahüratlarla devam ediyor.
    2. molamizdan sonra yolda bir kac ultraslan kafilesiyle karsilasiyoruz.
    onlarla karsilikli bagirmalar, hoplamalar, ziplamalar filan tekrar otobüse biniyoruz ve yola devam ediyoruz.
    yolda ön taraflardan bir anda "hadi opera yapalim" diye süper bir fikir geliyor.
    bende o zaman enteresan olsun diye "saklanin koltuklarin arkasina" diyorum ve video basliyor.

    * * www.youtube.com/watch?v=2CzoBVY38pA

    bu video cekildikten ve sona erdikten bir süre sonra "ne yaptik lan" biz dedik.
    otobüs bolu dagini inmeye baslamisti ve otobüste yarattigimiz hareketleri, hoplamalari, ziplamalari disariya baktiktan sonra düsünmek bile istemiyorduk.
    bolu dagindan asagiya ucma tehlikesiyle bir opera yaptiktan sonra yol sen sakrak devam ediyordu.
    istanbul il sinirlari icine girdikten sonra trafikte yavas yavas yogunluk artiyordu.
    e-5'te yolculugumuz devam ederken aksam trafigine yakalanmistik ve kaptani gaza getirerek emniyet seridini kullanmaya zorlamistik onu.
    trafik her durdugunda trafik polislerine ragmen saga inanılmaz bir hamle, inanilmaz bir sürat ile emniyet seridine cikiyor ve allah ne verdiyse yapistirip gidiyorduk. * * * *
    yolda bircok maca giden galatasaray taraftari ile karsilastik ve aramizda camlar olmasina ragmen cok iyi dialoglar kurduk. *
    bir pilot bize birseyler ima etmeye calisti ve arabasinin önünde duran dikdörtgen, üzerinde galatasaray armasi bulunan bir kagit gösterdi. ama anlamamiz biraz gec olacakti. *
    bunun yani sira yolda bir fenerli cocukla da karsilastik ve hala aklima geldikce kahkahalarla gülmekteyim.
    cocuk sessiz sakin bir minibüs'ün ön koltugunda babasiyla yolculuk etmekteydi ve yaninda durmustuk.
    bogaz köprüsüne cikmamiza az bir zaman kalmisti. cocuk otobüsün tekerlerine bakiyor ama kafasini bir türlü yukariya kaldirmiyordu. cocugu görmemle bütün otobüsün yan camlarina yigildik. cocugun yukariya bakmasiyla bir samata, bir gürültü, camlara vurmalar filan, cocugun bizi görmesiyle yüzünün burusup gözlerinin dolmasi bir oldu. bir fenerli daha agliyordu. *
    yolda bircok taraftari otobüsümüzde misafir ettik yolda arabasi kalanlar, otobüsten pankartlarini düsürenler *, otobüsleri ariza yapanlar vs.
    en sonunda bogaz köprüsünü de gecmistik ve stat yoluna yönelmistik.
    bir süre sonra atatürk olimpiyat stadi karsidaki bir tepenin üzerinde parlayan isiklariyla belirdi.
    biz disaridaki firtina ve soguktan habersiz icimizden bir "ohaaa" cekmemizle otobüsün trafik polisleri tarafindan durdurulmasi bir oldu.
    tam benzin istasyonlarinin orada otobüs durmustu ve stat yoluna park belgemiz olmadigi icin giremiyorduk.
    bu kartlar yönetim tarafindan dagitilmisti ve mactan 1 hafta önce de duyurulmustu.
    yolda karsilastigimiz galatasaray'li pilot'un bize anlatmak istedigi tam da buydu iste. *
    biz otobüsten indik, saatlerimize baktik ve bir de stada giden yola göz ucuyla bir bakiverdik.
    daha 2 saate yakin bir zaman vardi ve yürünebilecek bir yol diye düsünüp bizim guruptan kopup erhan'la beraber yürümeye basladik.
    yol asagiya dogru kivrilmaya, döne döne zifiri bir karanligin icine inmeye basliyordu.
    biz "burasi neresi, nasil bir yer" derken vadi de ilerlemeye devam ediyorduk.
    arkamizda ve karsi tarafta yürüyen birkac taraftar daha vardi.
    onlar da olmasaydi zaten geri dönerdik orasi kesin. *
    arkadan bir minibüs geliyordu ve otostop cekelim mi diye düsünürken durdu ve gelin dedi.
    bir baba ogul hemen bizle beraber bu arkasinda pvc tasiyan minibüse atladi.
    bizi stadin biraz disarisinda biraktilar ama sagolsunlar cok hayir duamizi aldilar. *
    büyük cileler, büyük fedakarliklar sonrasinda bir kahraman gibi artik olimpiyat stadina ayak basmistik.
    simdi tek rakibimiz soguk hava, rüzgar ve psv eindhovendı.
    stada girerken kapida büyük camiamizin dagittigi 50.000 civari kumanyadan birer tane alarak, ne kadar basitte olsa "helal olsun" diyerek ufak bir tebessümle yedik.
    stadin icinde yerimizi aldiktan sonra, arkamizdan ensemize ve bilimum acik kalan yerlerimize dolan soguk bizde "en az 1 hafta hasta yaticaz" havasi yaratsa da o atmosferin sicakligiyla tezahüratlara avazimiz ciktigi kadar eslik ediyorduk.
    ultraslan'a o macta 400-500 civarindaki dev bayraklarinin sopalarina takilmasi, bantlanmasinda da üsenmeden görev alarak yardim etmistik. * * *
    artik serenomi ve süper tribün sovunun ardindan beklenen an gelmisti.
    mac düdügüyle beraber basliyan üclü soguk havaya karsilik olarak herkesin icini isitmisti.
    mac rüzgara karsi oynamamiza ragmen güzel gidiyordu ve beklentileri az cok karsliyordu.
    ilk yarida golümüzü atmistik ve ikinci yarida rüzgari arkamiza alip kesin bitiririz bu isi diyorduk.
    icimizi bir rahatlik, bir sevinc kaplamisti ve ikinci yari da baslamisti.
    ikinci yarida olan oldu ve beklenmedik, olmayacak, olmamasi gereken hatali iki gol yedik.
    bu goller de büyük payi olan mondragon bizi üzmüstü ama ikinci golden sonra ki taraftarimizin bir anlik siniriyle yönetimi istifaya cagirmasi kadar degildi.
    gözlerimiz artik hüzünlü ve bos bir sekilde sahanin icinde ucusan yedigimiz kumanya kartonlarini, filmler de gördügümüz teksas'da cölde ziplayarak ilerleyen ot topluluklarini, mavi cöp posetlerini ve birkac taraftari takip ediyordu.
    evet sahaya taraftarlar girmisti ve deli gibi kosup kaleye girmeye calisiyorlardi.
    hatta kaleye giren taraftarin arkasindan ilk "gooolll" diye bagiran statta bendim. * *
    ve bir taraftar var ki bir kale arkasindan cikip diger kale arkasina kadar kosmus, kaleye gol olmus ve diger kale arkasi tribünlerine yakalanmadan kacmistir ve bizde büyük saygi uyandirmistir.
    bu olaylardan sonra ankara'dan 2 adet mesaj gelmisti telefonlarimiza.
    bana gelen mesaj da: "gökhan olum hadi atla sende sahaya görelim senide televizyonda."
    erhana gelen abisindendi ve söyle yaziyordu: "erhan sakın sahaya girmeyi aklından bile gecirme." *
    daha sonrasi zaten malum bir 3. gol daha yemek üzereydik ama olmadi.
    biz mac bitiminde boynumuz bükük grubumuzu ararken bir yandan da bu otobüslere nerden binicez diye düsünmeye baslamistik.
    cünkü o yolu yürüyecek gücümüz yoktu.
    stadin yanindaki iett servislerinden bakirköy yazanina önemsemeden bindik.
    nereye götürürse götürsün umrumuzda degildi o anda.
    otobüs tiklim tiklim dolmustu. o sirada kim var, kim yok, nerede oturmusum hic farkinda degildim.
    basim agridan catliyordu. ve kafami yasladigim camdan disariya bakiyordum.
    bir anda biz nereye gidiyoruz diye düsündüm ve kaptana bir anlik bos bulunmakla ve saflikla bagirdim;
    -kaptan bakirköy'e mi gidiyor bu otobüs biz ankara'ya gidicez...?
    otobüste bir dumur havasi ve bizim kafile de hakkaten biz ne bok yiyoruz havasi ile hep beraber bir kahkaha koptu.
    daha sonra iett bakirköy servisini yapan kaptanla dialoga gectik.
    bizi en uygun yerde indirmesini ve otobüslerimizi aramayi planladik.
    heralde tem'de bir yerde indirdi bizi ve yol kenarındaki cimlere gecenin bir vakti 2 otobüs insan yayildik.
    yolda kafiledeki kizlara sarkmak icin duran arabalarla, minibüslerle vb. sekilde bizi taciz etmeye, dalga gecmeye calisan insanlarla cebellestik.
    daha sonra telefon edildi, yer tespiti yapildi, koordinatlar verildi ve otobüsler bizi 5 dk. sonra yaklasik 500 m. ilerde üst gecidin altinda bekliyordu. kosar adimlarla otobüslere gittik.
    bu stadi yapan ilgili kisilerin kulaklarini yol boyunca cinlattik ve hala cinlatmaktayim.
    yolda gece boyunca herkes uyurken moralimizi düzeltmek icin baya bir sacmaladik erhanla.
    ama sonunda uykuya yenik düstük.
    gözümü gün agarirken ankara yakinlarinda alakasiz, bos, tircilarin, kamyoncularin bile durmayacagi bir benzin istasyonun da actim.
    uykudan uyanmis sinirli halimle ve inanilmaz bir bosaltim istegiyle muavine ac su kapiyi diye bagirdim ve gidip icten bir "ohhh" ve "sssiirrr" sesiyle titreyiverdim. *
    tekrar yola ciktik ve tekrar uyku.
    daha sonrasi ankaraya vardik daha fazla uzatmaya gerek yok.
    ne kadar yenilmis olsakta, ne kadar üzüntülü, kötü bir gün olsa da ve ne kadar olimpiyat stadindan nefret etmis olsam da benim icin güzel bir ani olarak kalacak o gün.
    yeterince uzun sacmaladigimi farkettim ve bu kadarinin kafi olacagini düsünüyorum. gecenin bu saatinde inanilmaz desarj oldum ve cok rahatim.
    bu yaziyi okuyarak eziyet ceken herkese simdiden tesekkürler. *

    * (u: "ve") (u: "sonra") * * * * *
  • 29
    esen güçlü rüzgarı hesaplayıp türübünleri düşük maliyetle soğuyabilen nükleer enerji santrali yerine, tribünde götümüzün donduğu, sahadaki futbolcuların top hakimiyetinin sıfır olduğu, çevremizdeki zayıf insanları uçmasınlar diye kemerle birbirine bağlayarak maç seyredebilidiğimiz,
    futbol stadyumu olarak inşa edilmiş mühendislik harikası.
    sonradan rüzgar panelleri yapılmış, ama ilk rüzgarda yapılanların hemen hepsi uçmuştur. ibb maçlarında gidip eski anılarımızı tazelemekteyiz.

    ben samiyen çocuğuyum dağ başını neyleyim
    buraya stad yapanın ......... ............
  • 35
    tribünlerin çoğunluğunun dolduğu nadir maçlardan birinde, iki tribün karşılıklı sarı kırmızıyapmaya niyetlenirsiniz. kapalıya doğru tüm gücünüzle sarı dersiniz. kapalıdaki yumrukların hareketini görürsünüz. ama o da ne ses yok. tam sövmeye başlarsınız, bu kadar adamdan ses çıkmıyorsa diye. cümleniz tam ortasından kırmızııı diye bölünür. işte öyle bir yer.
  • 36
    henüz olimpiyatlar için bırakın ev sahipliğini kazanmayı, daha tam olarak adaylığımız bile olmadığı halde, ** dünyanın parası verilerek, dağın taşın içine yapılmış bir abide gibi dikilmiştir. merakla beklenmektedir biz ne zaman ev sahipliği yapacağız diye. *

    en büyük ekşını liverpool - milan şl maçına ev sahipliği yapmış olmasıdır. zaten en büyük kazığı da onlar yemişlerdir. taksi şoförlerinin ha babam istanbul turları attırmalarına maruz kalan bu insanlar birde zaten dağın başında olan stadın etraftaki tüm taşların yapısı inceletilecek şekilde dolaştırılmasına neden olmuştur.

    (bkz: aha stadı gördüm)(u: ingilizcem "0")
    (bkz: gelmedik mi hala)
    (bkz: yok daha etrafını 3 kez daha dolanacağız)
  • 46
    halkalı ovalarının ortasına inmiş bir ufo görüntüsünü andıran devasa yapı. futbol dışında neredeyse hiçbir spor dalının takip edilmediği bir ülkede olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapması amacıyla inşa edilmiş ancak neredeyse yılın 365 günü derecelerin çoğunun geçerli olmamasını sağlayacak şekilde rüzgar alabilecek bir doğrultuda konuşlandırılmıştır. şehire, hatta insan elinin temas etti bölgelere uzaklığı bir kenara medeniyet ile stad arasındaki yollar* çok kısıtlıdır. stadın bulunduğu bölge balkanlardan gelen soğuk hava dalgaları tarafından dinlenme tesisi olarak kullanılır. istanbul'un merkezi sayılabilecek yerlere sulu kar yağarken stadda kar kalınlığı santimetrelerle ölçülecek boyuta gelmiş olur. stadla ilgili yapılan en bilindik esprilerden biri de kışın oraya kurtların ineceğidir. hatta karlı buzlu bir havada oynanan konyaspor maçı sırasında kale arkası tribünde bazı yabani kurtların dolaştığı rivayet edilir durur.

    http://static.panoramio.com/...original/7597796.jpg
App Store'dan indirin Google Play'den alın