• 4
    at yarışları yüzlerce yıl boyunca bizans'taki hayatının merkezi olmuştu. heyecan ve adrenalin dolu bu spor, rekabet ve gruplaşmayı da beraberinde getirmişti. farklı siyasi, askeri, dini ve ekonomik sınıflar farklı takımların bayrakları altında toplanınca, bu takımlar kişilerin ekonomik ve sosyal kimliklerini temsil eder konuma erişti.

    aslında her şey basit bir sebepten başladı. roma'da yarışlar yapılırken kim geride kim önde karışmasın, seyirciler rahatça ayırt edebilsinler diye yarışmacılar iki renk giyinmeye başlar; kırmızı ve beyaz. daha sonra bu iki takım adına spor kulüpleri kuruldu, augustus döneminde maviler ve yeşiller de rekabete katıldı. o zamanlar bu grupların temsil ettikleri gayet masumaneydi. yeşiller toprağı, maviler suyu, kırmızılar ateşi ve beyaz da havayı simgeliyordu. ilerleyen zamanlarda morlar ve altın renginin de katıldığı rekabet, az kazanan diğer takımların mavi ve yeşil takımlara katılmasıyla boyut değiştirdi. mavi ve yeşil takımların popülaritesi bizans'ta da aynen devam edecekti.

    doğu roma'da zenginler tarafından finanse edilen kulüpler, aynı zamanda üyelik sistemi ile aidat toplar, bu sayede para konusunda sıkıntı yaşamazlardı. kulüp, üyelerin seçtiği denmark adı verilen bir yönetici ve imparator tarafından seçilen demokrat denilen başka bir yönetici tarafından birlikte yönetilirdi. takımların bunlardan başka notari denilen ve sözleşmeleri kaleme alan, chautulari denilen bu sözleşmeleri saklamakla mükellef yöneticileri, şair ve şarkıcıları da bulunurdu. en popüler kişiler ise büyük paralara transfer olan yarışçılardı.

    gelelim asıl konumuza, yani bizans'taki mavi (venetoi) ve yeşil (prasinoi) rekabetine. romadaki kulüp olgusundan çok farklı olarak, bizanstaki takımlar siyasi bir parti halini almıştı. maviler siyasal anlamda saray eşrafına daha yakındı. büyük toprak sahipleri, roma kökenli senato üyeleri ve aristokratlardan daha çok destek gören maviler, bir taraftan da devletin dini ideolojisi olan, kadıköy konsilinde kabul edildiği şekliyle ortodoksluğu savunuyorlardı. yeşiller ise halkın takımıydı, ticaret ve üretim alanında bulunan kişiler bu takımın sempatizanlarıydı. loncalar ve esnafın finanse ettiği yeşiller, bazıları tarafından sapkın bulunan monofizit düşünceyi destekliyordu ( monofizit düşünceye göre isa peygamber tek tanrıdır ve meryem de tanrının annesidir).

    bir mavi veya yeşil taraftarı ilk bakışta ayırt edilebilirdi. kılık ve kıyafetleri, hatta saç şekilleri ile birbirinden ayrılan bu gruplar farklı bir moda yaratmışlardı. prokopius'un aktardığına göre, bazı fanatik mavi taraftarları, hunlar gibi saçlarının şakaklarına kadar olan kısmını kesip gerisini uzatır, bıyık ve sakallarına ise hiç dokunmazlardı. ayaklarına ise barbar kavimlerinkine benzer sandaletler giyerlerdi. kendi takımlarının rengindeki pelerinler ve baş bantları ise her iki grup için de vazgeçilmezdi.

    taraftarların sahiplendiği semtler de değişiyordu. galatasaray - beyoğlu, beşiktaş - beşiktaş semti, fenerbahçe - kadıköy örneklerinde olduğu gibi yeşiller halkedon'u ( bugünkü kadıköy), maviler ise blahernai ( bugünkü ayvansaray ) bölgesini kendi evleri olarak görüyordu.

    hayat görüşleri, ekonomik durumları ve hatta dini inançları bile birbirinden farklı bu iki grup arasında sürtüşme ve kavgalar kaçınılmazdı. hatta iş bazen daha da tehlikeli bir hal alabiliyordu. sadece konstantinopolis değil, diğer kentler de bu rekabet ve kavgalardan nasibini almıştı. antakya'da greek ve yahudi kavgasına dönüşen mavi - yeşil rekabeti, efes ve iskenderun gibi kentlerde hayatın doğal akışında da kendisine yer bulabiliyordu. bu kentlerdeki mavi ve yeşil taraftarlarıyla diğer kentteki taraftarlar arasında da organik bir bağ vardı. mesela konstantinopolis mavileri, tarsus'taki mavilere kötü muamele yapan bir kontu öldürmüşlerdi.

    yenilen takım taraftarların mağlubiyeti ağırbaşlılıkla karşıladığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. mağlubiyet sonrası elinde hançerle sahaya girip rakip takım sürücüsüne saldıran kimseler, bazen de imparatoru taraf tutmakla suçlarlar, yarışın adil olmadığını savunurlardı. pek haksız da sayılmazlar gerçi. birçok imparator destekledikleri takımı açıklardı. mavilerin saraya yakın tutumu ve resmi ideolojiyi sahiplenmeleri hasebiyle olsa gerek, imparatorluk locasında en çok sempati beslenen takım mavilerdi. claudius, marcus aurelius ve caracalla mavileri desteklediğini açıkça ifade etmişti. roma'nın deli imparatoru neron ise yeşillere hayranlığını dile getirmişti. kimi imparatorlara mavi ve yeşil diye lakap takıldığı da görülmüştür.

    takımlar zor zamanlarda devletin yardımına koşmuşlardı. 378 yılında got istilasında edirne önlerinde omuz omuza düşmanla çarpışırken 558 yılında avarlarla olan savaşta da imparatora yardıma koşmuşlardı. yine atilla balkanlarda doğu ve batı roma ordularını bozguna uğratdığı sıralarda bir de istanbul'da büyük bir deprem yaşanınca, yıkılan surlar ve olası bir kuşatma ihtimaline karşı bu iki gruptan yardım istenmişti. canla başla çalışan bu iki grup, surları eskisinden daha sağlam hale getirmekle kalmayıp hendekler kazmış, yeni gözetleme kuleleri dikmişlerdi. bunun karşılığını da hastahanelerde tedavi önceliği gibi bir takım haklar verilmişti bu gruplara.

    bu gruplar bizans'ın otoritesini kaybettiği anlarda haydutluğa soyunurdu. özellikle mavilerin geceleri estirdiği terör prokopius'un anlatılarında kendine yer bulmuştur. insanları geceleri evinden dışarı çıkamayacak kadar bezdiren mavilerin çeteci grubu, zenginleri soyar, "ölü kişi masal okumaz" diyerek soyduklarını öldürürlerdi. görevlilere para yedirerek satın aldıkları için kimse onlara ilişmezdi. kiliseler bile güvenli değildi artık. düğünde dernekte adam öldürür, kimsenin gözünün yaşına bakmazlardı. artık holiganlık sınırlarını da aşmışlardı.

    yeşiller de az değildi. 610 yılında yeşil holiganlar veya artık partizanlar demek daha doğru olur, imparator fokas'ın mavileri desteklemesi ve yarışta mavilerin hile yaptığını düşünmeleri üzerine mavilerin bulunduğu oturma gruplarını ateşe verdi. çıkan büyük yangında can kayıpları yaşansa da bu hadise nika isyanın yanında bir hiçti. yazıyı daha fazla uzatmamak adına o konuyu başka bir yazımda işlemeye karar verdim.

    kimi zaman haydutluk yapmış, kimi zaman yurdunu savunmuş, kimi zaman da ihtilallere kalkışmış, isyanlar çıkarmış maviler ve yeşiller bizans tarihine adlarını silinmez bir şekilde kazıdılar. imparatorlar ve kimi zaman da soylular onların bu halk gücünü kendi çıkarlarına kullanmak için takımlarla iyi ilişkiler geliştirdiler. gittikçe daha fazla güç kazanan bu iki grup iv. haçlı seferine kadar varlığını sürdürmüş, sonrasında ise tamamen unutulmuşlardır.

    görsel materyaller için: http://bugraderci.blogspot.com/...abet-maviler-ve.html

    meseleyi daha iyi anlayabilmek için aşağıdaki linklere bakabilirsiniz.

    at meydanı, nami diğer hipodrom ---------------> http://bugraderci.blogspot.com/...iger-hippodrome.html
    bizansta at yarışları ---------------> http://bugraderci.blogspot.com/...s-ve-at-yarslar.html
    bizansın efsane yarışçısı; "yenilmez porphyrios"---------------> http://bugraderci.blogspot.com/...yarscs-yenilmez.html
    istanbul'un altındaki şehir ---------------> http://bugraderci.blogspot.com/...-altndaki-sehir.html
  • 7
    efsane oyun gta vice city'nin bir bölümünde kısıtlı imkanlarla da olsa oynanabilen spordur;

    http://static2.wikia.nocookie.net/...Track-GTASA-race.jpg

    http://www.youtube.com/watch?v=trqDjiF-zb4

    oyun içinde oyun amk :(

    lisede internet kafeye gittiğimizde sırf taşağına özellikle bunu oynardık, internet kafenin sahibi olmasına rağmen bilgisayardan pek de anlamayan orta yaşlı, kır saçlı bir fatih ağabeyimiz vardı, kulakları çınlasın, göz ucuyla görünce gerçek zannedip ayağa fırlayarak yanımıza gelmiş ve kendini kaptırarak adeta huşu içerisinde monitöre "yürrü be oğlum! yürrü be oğlum!" çekmeye başlamıştı. müthiş bir andı... at tutkusunda sergen yalçın'ı da, ibrahim akın'ı da cebinden çıkarırdı :(
  • 9
    araba yarışları ilk defa m.ö. 680’de olimpiyat oyunlarında bir kategori olarak kabul edilmiştir.

    hıristiyanlığın yayılması ile birlikte ölümüne yapılan gladyatör oyunlarını yasaklanınca halkın en büyük eğlence kaynağı olmuş at yarışları. romalı yazar juvenal’e göre bedava dağıtılan ekmekten sonra halkı en çok mutlu eden şey araba yarışlarıdır.

    yavaştan o atmosfere sokayım sizleri; benhur filmindeki at yarışı sahnesi https://www.youtube.com/watch?v=JTXzIPgR_zw

    konstantinopolis halkı da at yarışlarına büyük ilgi gösterirdi. yarışların yapıldığı hipodrom, şehir halkı için en büyük eğlence kaynağıydı. yarışların yapıldığı günler tatil ilan edilir, girişler ücretsiz de olunca halkın katılımı büyük ölçüde sağlanırdı. yarış aralarında halkı eğlendirmek için dansçılar, drama oyuncuları, akrobatlar birer birer hünerlerini sergilerdi.

    gladyatör dövüşleri kadar şiddet içermese de rakibi sıkıştırmak, duvara çarpmasını sağlamak, yolunu kapatmak gibi saldırgan bir tutum kurallara aykırı olmadığı gibi takdir edilirdi. justinyen döneminde fair-play namına büyük bir adım atılarak yarışçıların birbirlerine küfür etmeleri yasaklanmış olsa da şike ve arabaların mekaniklerinde gizlice yapılan oynamaların önüne geçebilmişler midir büyük merak konusu. tabi bunlar gladyatör dövüşlerinin yanında çok masum sayılır.

    at yarışları 5. yüzyılda altın çağını yaşarken birinci gelenlere büyük ödüller veriliyor, kendilerini temsilen hipodromda heykelleri dikiliyordu.

    allianoi antik kentinde bulunan ticari bir anlaşma metninde anlatılana göre, işçi yevmiyesi 25 dinarken, bir köle 25.000 dinara satılırken, eğitimli bir yarış atının 90.000 dinar etmesi, bu dönemde at yarışı çılgınlığını gözler önüne seriyor.

    yarış günlerinin tatil edildiğini söylemiştik. roma’da marcus aurelius (161-180) döneminde olduğu gibi bir yılın içerisinde 135 günün yarışlar sebebiyle tatil edilmesi çok uç bir örnektir. yılın 66 tatil gününde, sabah ve öğleden sonra olmak üzere günde 8 yarış tertip edilirdi. toplumun sosyal hayatındaki değişiklikler tatil günlerinin de değişmesine neden oluyordu.mesela antik dönemde kutlanan lupercia bayramı, hıristiyanlık sonrası yerini paskalya bayramına bırakmış, sezonun ilk yarışları bu tarihe konulmuştu. yine de kentin kurulduğu gün olan 11 mayıs ve yeni yılın ilk günü yani 1 ocak’ta kesinlikle yarış düzenlenirdi.

    at yarışlarının kurallarına bakacak olursak yarışlar üç farklı klasmanda yapılırdı 17 yaş altı, 17-20 yaş arası ve 20 yaş üzeri.

    saat yönünün tersine yedi tur atılır, son turda kathisma önünden önde geçen sürücü birinci olurdu. kazanan şampiyonluk tacının yanında para ödülleri ve hediyelere boğulurdu. zenginler at yarışlarını karlı bulmuş olacaklar ki, en iyi sürücüleri kendi takımlarına çekebilmek için büyük transfer ücretleri ödemekten çekinmediler.

    bazen günün sonunda ise diversium denilen son bir yarış yapılır, günün galibi ile ikincisi atlarını değiştirerek mücadele eder, bu yarışta şampiyon yeniden kazanırsa galibiyetini pekiştirirdi.

    12. yüzyılda latin istilası sırasında hipodromun yağmalanması ve konstantinopolis’te kurulan latin krallığı, araba yarışları geleneğinin sonunu getirmiş ve at yarışları tüm şaşalı ve gürültülü tarihine tezat bir şekilde, sessizce tarih sahnesinden çekilmiştir.

    görsel materyaller için; http://bugraderci.blogspot.com.tr/...s-ve-at-yarslar.html
  • 12
    4 haziran 1923 tarihinde new york'un doğusunda bulunan belmont park'ta yapılan koşu dramatik bir olaya şahitlik ediyor. asıl mesleği seyislik olan frank hayes jokeyliğe başlıyor ve onlarca yarışa çıkıyor. 4 haziran tarihinde sweet kiss* isimli atıyla çıktığı yarışın ikinci bölümünde kalp krizi nedeniyle hayatını kaybediyor. eyer üzerinde kalan jokeyin atı bu şekilde yarışa devam ediyor ve 1. oluyor. ilk birinciliğini göremeyen jokeyin ölüm nedeni ise standartlara uymak için verdiği kilolar olarak gösteriliyor.

    yarışı kazanan at ise bu olayın ardından sweet kiss of death olarak anılmaya başlanıyor.

    https://gss.gs/F3H.jpg
App Store'dan indirin Google Play'den alın