şakası, şukası, gıcıklığı ve tavır alması bir kenara; tıpkı selefi emre belözoğlu gibi kaçırdığı fırsatların hırsıyla hayatı kendine de çevresindekilere de zindan etmiş futbolcu.
emre belözoğlu 12 yaşında bir çocukken zeytinburnu sahasında gazetelere kafasında topla poz verdiği zaman muhtemelen hayatının kurtulduğundan başka bir şey düşünmüyordu. 6 sene sonra ılık bir sami yen akşamında
* dört kişinin arasından topla geçip beşiktaş derbisini kazandıran golü attığında ise tüm türkiye'nin gözünde yeni hagi olmuştu bile. oysa sadece 3 yıl sonra
süper bücürler ekibinin bir parçası olarak bir çeşit defansif orta saha oluvermişti.
o yıllarda her transfer dönemine açgözlü bir şekilde giren inter'in kanca attığı futbolculardandı. o dönemin türkiye'sinde ihanet gibi görülse de transferindeki tek hata biraz aceleyle ilk gelen teklifi kabul etmesiydi aslında. bir sezon önce transfer olan hakan şükür'ün yanına üstelik manevi abisi okan buruk ile gitmek mantıklı bir hamleydi belki ama inter'in hücum hattında emre'ye yer yoktu. forvet hattı
ronaldo luis nazario de lima -
christian vieri -
alvaro recoba üçlüsüne sahipti. orta sahada ise
stéphane dalmat ve
clarence seedorf gibi isimler vardı.
bu kadro içinde hücuma yönelik bir rol ile sürekli forma giymesi imkansızdı. süper bücürler döneminden üzerine yapışan "pres yapan orta saha" etiketiyle kendine bir yer bulduğunda artık pozisyonu championship manager tabiriyle
defansive midfielder center olmuştu. inter'den sonraki durağı newcastle united'da bu etiket daha da yapıştı üzerine. zaten ilk vukuatları da ingiltere döneminde ortaya çıkmaya başladı. galatasaray'da yerine birilerinin koştuğu, hoca dahil herkesin saygı duyup ayağına baktığı bir ismin yerine geçecekken milletin arkasını toplamak için fazla fazla koşturmanın yükü ağır gelmeye başlamıştı. hatta kariyeri boyunca peşini bırakmayan pubis sakatlığı da ingiltere'de iyice kendini belli etmeye başlamıştı yanılmıyorsam...
2008 yazında ise aziz yıldırım'ın geleneksel galatasaray şampiyonluğunu unutturma şenlikleri kapsamındaki durağı fenerbahçe oldu. imzasının ardından geçmişteki "sağlık için spor yapmıyoruz" beyanatları ortaya çıkarıldıysa da çocukluğundan beri fenerbahçeli olduğunu iddia edip durdu. yarım sezonluk atletico madrid arası hariç 7 sene forma giydi fenerbahçe'de. saha içindeki "pislik" tavrı artık karikatürize edilecek kadar keskinleşmişti. zokora ile yaşadığı olay başta olmak üzere diğer vukuatları da cabası...
35 yaşından sonraki 4 yıllık başakşehir kariyerinde ilerleyen yaşına rağmen profesyonel olması ve kendine iyi bakması ile ilgili övülüp durdu. 38. ve 39. yaşında başakşehir forması ile iki galatasaray şampiyonluğu daha gördü, hatta bir tanesini bizzat kendisi galatasaray'ın sahasında kaybetti. ertesi sezon fenerbahçe ile "last dance" hesabı tekrardan imzaladı. galatasaray'ın üst üste 3. şampiyonluğunu belki de covid-19 engelledi. 4 sene kendini yırttığı başakşehir onun ayrıldığı sezon şampiyonluk ipini göğüsledi. o sezonu da futbolcu mu, menajer mi hoca mı olduğu belli olmayan bir konumda ve pandemi yasakları sebebiyle sessiz sedasız bitirerek kariyerini noktaladı. ali koç yönetiminde şube sorumlusu gibi bir rolü de denedi ama irfan can kahveci transferinde 2 katı teklifle çalım attık diye caka satarken gedson fernandes hamlesi gelince yavaş yavaş misyonunu doldurmuş oldu.
futbolu bırakalı henüz 2 sene oldu ama yeteneklerinden ya da "fenerbahçeliliğinden" bahseden pek biri kalmadı. genelde "büyük profesyonel" ve "saha dışında çok farklı" diye güzellemeler yapılıyor kendisi hakkında.
başlıkta adı geçen arkadaşımızın adının duyulması da aslında 2003-4'lü yıllara dayanır. sabri sarıoğlu'nun a takıma çıkışı sonrası "gümbür gümbür geliyor" denilen isimlerden biriydi. özhan canaydınlı, acılarla yüreğimizi kararttınlı garip guraba yıllarımızda tek avuntumuz altyapıdan gelen isimlerdi. adamlar anelka'larla appiah'larla şov yaparken biz de işte geçmişle, kültürler, altyapıdan gelecek gençlerle kendi kendimizi ayakta tutmaya çalışıyorduk.
2004-05, 2005-06 ve 2006-07 sezonlarında 3 sene üst üste şampiyon olmuştu galatasaray paf takımı. bu takımın kamuoyuna tanıtıldığı maç ise
12 ekim 2004 galatasaray aek maçı idi. arda'nın da a takım formasını ilk giydiği maç, o jenerasyonun pek çok ismi gibi aek maçıydı. o sezon izmit'te petre'ye edilen küfürlerle hatırlanan bursaspor kupa maçında ve ligin son haftasındaki formalite denizlispor maçlarında son 25 dakikada oyuna girdi. 2005-2006 sezonunun devre arasında o sezonun istim üzerinde ekiplerinden manisaspor'a kiralık gitti.
o yaz florya'ya geri döndüğünde artık "hot prospect for future" olmuştu. birkaç ay sonra, sıcak bir sami yen akşamında ise gelecek zamandan şimdiki zamana geçti.
9 ağustos 2006 galatasaray mlada boleslav maçı'nda kaleciye çalımı atıp kaleye yuvarladığı top tıngır mıngır içeriye giderken yeni ve dünya çapında bir yıldız transferi kadar heyecan uyandırmıştı.
o sezonun takımın dalgalı performansına rağmen grafiği hep yükseldi.
16 mart 2007 konyaspor galatasaray maçında sakatlandı, sulu derbi'de ayağında neredeyse alçı gibi bir sargıyla oyuna girene kadarki dönemde forma giyemedi. 2007-2008 ise kariyerinin altın sezonlarından biriydi. tarihinin en güçlü fenerbahçelerinden birine karşı
11 metin felsefesiyle şampiyon olan takımın genç yıldızıydı. euro 2008'de yarı final oynayan takımının da önemli parçalarından biriydi.
o yıllarda
aziz yıldırım istifa şenlikleri geleneği henüz başlamamıştı. o yıllarda gündem değiştirme aracı transferlerdi. 2006 şampiyonluğu sonrası
tümer metin transferiyle havayı dağıtıp taraftarın gazını almaya çalışmıştı. 2008 yazındaki hamlesi
emre belözoğlu oldu. bir sonraki yaz ise
mehmet topuz mücadelesi yaşanacaktı. işte bu ortam içerisinde arda turan ile ilgili transfer söylentileri doruk noktadaydı.
kadıköy'e giderim ancak deplasmana diyerek o kapıyı net bir şekilde kapattı. ışıl alben'in
sürünsem de fenere gitmem lafı ile birlikte o yıllardaki en büyük taraftar avuntularından biriydi ki sırf bu cevaplar yüzünden bizim sözlükte bile ikisinin evlenmesi yönünde bir başlık açılmış olması aslında fenerbahçe'nin o "los galacticos" hali karşısında camia olarak ne hallerde olduğumuza dair önemli bir donedir.
2008-2009 sezonunda işler galatasaray açısından o kadar da iyi gitmedi. ilk yarı biterken şampiyonluk yarışı içinde olsak da ligin bitiminde güç bela avrupa vizesi alabilmiştik. "saraçoğlu'nda uefa'yı alacağız galatasaray" motivasyonu da
jose paolo guerrero'ya takılınca bu sezon da galatasaray'ın kayıp sezonlarından biri olarak tarihteki yerini almıştı. gel gelelim arda turan taraflı tarafsız tüm kamuoyunun sempatiyle yaklaştığı, galatasaray'ın geleceği olarak görülen bir yıldız olarak kariyerini inşa etmeye devam ediyordu. çeşitli anketlerde en çok sevilen sporcu olarak seçiliyordu, örneğin
24 mayıs 2009 beşiktaş galatasaray maçında seramoniye çıkan şanslı çocuklar onunla yürümek için neredeyse kavga ediyordu. sinem kobal ile ilişkisi de o dönemlerde başladı, kulüp etkinliklerinde sinem kobal'ın sunuculuk yapması gibi son derece sevimli olaylar yaşanıyordu.
nitekim 2009 yazında, henüz 22 yaşında metin oktay'ın forması denilerek 66 numaradan 10 numaraya ve kaptanlığa terfi etti. o sezona da frank rijkaard ve haldun üstünel etkisi ile bomba gibi başladıysak da sonunu yine getiremedik. ali sami yen stadı'nda başlayıp aslantepe'de bitirdiğimiz 2010-2011 sezonu ise 46 puanla modern tarihteki en kötü performansımıza sahne oldu. bu çalkantılı dönemlerde takımın kaptanı olarak arda'nın paratoner görevi gördüğü de çok oldu, dönem dönem polemiklerin içinde yer aldığı da. yine de dönem dönem basının üstüne gitmeleri ve taraftarın da ara sıra bu dolduruşlara binmesiyle yıpratılsa da taraftarın gözünde hala daha kıymetliydi. bir şekilde takım iyiye gidecekse bu dönüşümü başlatanlardan olacağına dair inanç da vardı...
2011 yılının 19.05'inde açıklanan
üçüncü fatih terim döneminin başlaması ve
3 temmuz 2011 sabahı yaşanan gelişmeler türk futbolundaki gündemi de camia içindeki havayı da tamamıyla değiştirdi. o yaz pek çok nokta ve kaliteli transfer yapılarak takımın çehresi epey bir değişmişti. selçuk inan ise o sezonun ligde en önemli yerli transferiydi. arda turan ile manisa günlerinden ev arkadaşı olmaları daha da bir heyecan vericiydi taraftar için. "prime" selçuk inan takviyesiyle 2008'deki arda turan'ın neler yapabileceği yeni sezona dair önemli konulardan biriydi...
şike soruşturması kaynaklı hengameden dolayı eylül ayına ötelenen fikstürün boşa çıkardığı ağustos ayı başlarında ise biraz da sürpriz şekilde arda turan'ın atletico madrid'e transfer olduğu haberi geldi. 2011 yazı başlarında olsa aslında o kadar da sürpriz olmayacak bir haberdi ama hem kadro kalitesinin yükseldiği, hem tüm orta sahanın üzerine yapıldığı bir galatasaray'dan ayrılmak biraz şaşırtıcıydı. yine de transfer gerçekleşti, kulüp de 10 küsur milyon euro gibi galatasaray tarihinin hatırı sayılır bonservis gelirlerinden birini elde etti. arda veda ederken de tepkiden çok duygusallık hakimdi, ikinci takımımız atletico madrid demek biraz abartı olur ama "galatasaray'ı temsil edecek" gibi bir düşünce hasıl olmuştu camiada.
daha 2008'li 2009'lu yıllardan itibaren medyada patron olarak yeni yeni filizlenen acun ılıcalı başta olmak üzere pek çok isimle samimiydi. rıdvan dilmen de örneğin o yıllarda televizyon yorumculuğundan yavaş yavaş sıyrılıp şimdiki konumuna doğru yola çıkmıştı. bu sebeple "ardalı atletico" sempatisi televizyonlarda da fazlasıyla yer buldu kendine. galatasaray o sezon "iki kere" şampiyon olurken arda da atletico madrid ile uefa kupasını ve süper kupayı kazandı. iki tarafta da işler yolunda gidiyordu.
2013-2014 galatasaray için yorucu bir sezondu. ardalı atletico ise 2004 şampiyonu valencia'dan 10 yıl sonra barcelona ve realm madrid'in elinden ligi alabilen ilk takım olarak tarih yazmıştı.
17 mayıs 2014 barcelona atletico madrid maçıyla önlü-arkalı oynanan
17 mayıs 2014 galatasaray kayseri erciyesspor maçı öncesi koridorda sabri sarıoğlu'nun "ardalar şampiyon olmuş oğlum" diye sevindiği görüntüler falan vardı.
bu arada kariyeri hep ileriye doğru giderken özel hayatında çalkantılı dönemlerden geçiyordu. sinem kobal ile devam eden, magazin tabiri ile, "uzatmalı" birlikteliği sona ermişti. işte o dönemde aslında ciddi şekilde kendini dağıttı saha dışında. 2015 yılındaki barcelona transferi bir türk futbolcusunun hem maddi hem manevi anlamda zirvesiydi ama yetemedi işte. sinem kobal sonrası dönemde çok bocaladı aslında insani anlamda. barcelona'dayken bir ayağı istanbul'da olması, barcelona'daki takım arkadaşlarının bile telefon emojisi ile tarif ettiği bir halde olması, o dönemin modasına ayak uydurarak sağa sola dökülen "ifşa"ları futbolundan daha çok gündemi meşgul etti.
tabi 2013 - 2016 arası ülkenin karışık zamanlarıydı bir yandan da. 2013 gezi parkı olayları, bu olaylar sırasında ortaya çıkan twitter üzerinde devletin aldığı tedbirlerin sonucu olarak sosyal medyada bilinçli yapılan kutuplaştırma, 17-25 aralık olayları, iki seçim arası patlayan bombalar ve sonunda 15 temmuz 2016 darbe girişimi... bu süreçte yaşanan dönüşümde arda'nın piyasaya ilk çıktığı zamanlar "abi" dediği, karşılıklı sempatiklikler yaptığı insanlar çok farklı roller ve görevler üstlenmeye başladı.
2008'de "sempatik bir ekran yüzü" olan acun ılıcalı neredeyse tekel haline gelen büyük bir medya patronu oldu. "usta yorumcu" rıdvan dilmen'in kolunun bacağının nereye uzandığı artık tam kestirilemiyor. "türk futbol ailesi" denen yapının içinde karanlık ve önemli bir yeri var ama net değil. tabi o dönemin el üstünde tutulan pek çok şahsı şimdilerde hain oldu, hainler el üstünde tutulur oldu. istenenler istenmeyen, istenmeyenler ise sevilir sayılır oldu.
zaten duygusal anlamda zor bir süreç geçiren arda bir de bu hengameli sürecin içerinde daldan dala savruldu durdu. isteyerek ya da istemeyerek pek çok siyasi olayda taraf aldı. rıdvan abisi, acun abisi ve daha pek çok insanın etrafında dolanmaya devam etti, sırf duygusal olarak düştüğü boşluktan çıkıp hayata tutunabilmek için. bazı doğrudan siyasi konularda rol aldı, bazen de ülkede yaşanan kutuplaşmanın da etkisiyle yer aldığı etkinlikler siyasi bir konuma oturmuş oldu. 2015-2018 arası dönemde bir yandan türkiye'de aleyhine kamuoyu yükselmeye devam etti, bir yandan barcelona'da hocası tarafından kesik yedi, bir yandan da luis enrique'nin kararına türkiye'deki repütasyonunun yedirilmesiyle ispanya'da da aleyhine ciddi bir kamuoyu oluştu.
bu zorlu süreç tabi arda'nın var olan defolarını daha ortaya çıkardı. aynı zamanda pek çok hareketinin de daha farklı anlamlarla büyütülüp köpürtülmesine sebep oldu.
2017-2018 sezonu başlarken arda turan'ın imajı aşağı yukarı şuydu.
https://www.youtube.com/watch?v=5Ccj5HibKZw 2018 ocak ayında başakşehir futbol takımı tarafından "bizim çocuk boşta kalmasın" denerek barcelona'daki sözleşmesi bitene kadar, 2 yıllığına kiralandı. barcelona'ya transferinde türk havayolları'nın etkisi tartışılıyorken, bir de kadro dışı kaldığı barcelona'dan her zaman tartışma konusu olan başakşehir'e transferi de tüy dikti. imzanın ertesi günü twitter'dan bir iki şirinlik yapmaya çalıştıysa da tepkilerden sonra onu da bıraktı.
4 mayıs 2018 başakşehir sivasspor maçında yan hakemi darp edince 16 maç ceza aldı, sonra rica minnet 10 maça indirildi. bu cezayı çektiği dönemde sabaha karşı silahla hastane basmalı berkay olayı yaşandı.
bu arada evlendi, çoluk çocuğa karıştı. başakşehir ile sözleşmesinin bitimine 2 ay kala oynanan
22 kasım 2019 galatasaray başakşehir maçından önce yedek kulübesine gelip fatih terim'in elini öptü. hoca başkana istifa resti çekip taraftarın önüne atmak pahasına transfer ettirmek istediyse de başaramadı. mustafa cengiz'in dik duruşu ve hocanın geri adım atmasıyla sezonun ikinci yarısını boşta geçirdi. pandemi sonrası ağustos ayında başkanın kanserle uğraştığı dönemlerde yaşanan karambolde "bedava" sosuyla ısıtılıp bir şekilde florya'nın kapısından içeri girdi.
fatih hocaya tapan taraftar ve hoca ile içli dışı olan "camianın ileri gelenleri" tarafından çok parlatılıp cilalanmaya çalışıldı. "herkes hata yapar"dan tut da "hayatında hiç hata yapmamış mükemmel insanlar tarafından eleştirilen" gibi deli saçması argümanlarla savunulmaya çalışıldı. yine de
eleme turları şifreli kanaldan izlenen kupaların sahibi gibi nadide çıkışlarla beklentilerin altına düşmedi.
dördüncü fatih terim döneminin bitişiyle aslında bileti çoktan kesilmiş oldu. hocaya yakın diye florya'da bahçıvanın bile kovulduğu bir dönemde kendisinin forma giymeden para almasına devam etmesine rağmen mağdur edilmiş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor inatla.
terim özel haraket kafasıyla yaşanan tüm bu sosyal medya manyaklığı arasında, bir türlü gelmeyen seçimin ikliminde başkana laf çakmak isteyenlerin son dayanağı oldu. güya izin verilmeyen jübilesi ile...
bir zamanlar "kardeşim" dediğim futbolcuydu. yamyam fener medyasına, aziz yıldırım'a hatta bazen bizim taraftara karşı savunduğumuz bir isimdi. galatasaray tarihinin en genç 4. kaptanı oldu, türk futbol tarihinin en kariyerli futbolcusu olmaya kadar gitti. çok hataları oldu, çok yanlış anlaşılmaları da oldu. yüzlerce binlerce kere yazıldı, daha da yazmanın alemi yok.
günün sonunda artık 35 yaşına gelmiş, eşi ve iki çocuğu ile yeni bir hayata atılmaya çalışan bir adam. elbette dünyanın en masum adamı da değil, en suçlu adamı da. ancak samimiyeti hala tartışmalı olsa da beyaz bir sayfa açmaya çalışması insani açıdan sevindirici onun adına. eski günlerin üzerine sünger çekmeye çalışması, bir ailenin sorumluluğunu üstlenip hatalarından arınabildiği kadar arınıp yoluna bakmaya çalışması elbette güzel şeyler. hatta çoluğundan çocuğundan utanıp da belli bir dönemi tamamen yok sayıp eski güzel günlerdeki gibi konuşması bile güzel.
arda'yı mutlu edecek olan üçüncü fatih terim dönemini yaşamaktı aslında. o eleme turları şifreli kanalda yayınlanan kupayı kazanırken "en kariyerli türk futbolcu" olsa da aslında aklı buralardaydı. dördüncü fatih terim dönemi yaşanırken başakşehir'in twitter hesabına "yarın antrenman kaçta" diye mention atmak onun için bir eziyetti. belki iç dünyasında yaşadığı pek çok sorunun ve saha dışı vukuatlarının altında yatan da buydu. kim bilir...
ancak arada yaşanmışlıklar, kırgınlıklar, en çok da ötekileştirmeler var. bunların bir kısmı arda'nın hataları, bir kısmında aslında hatası bile yok, bir kısmının etkileri ise doğrudan onun elinde olan şeyler değil. yakın çevresi hatta belli bir ölçekte uzak çevresinde geri dönüşü elbette daha kolaydır. ancak kamuoyu gözünde çok kolay değil tamiri bunların. zaten bu etkileşim devam ettiği sürece imkansız gibi görünüyor.
fathi terim'in elini öpmesi elbette galatasaraylılık bakımından insanın içini gıdıklayan bir hareketti. ama 3.5 sene maç temposunda uzak kalmış, 2 ay sonra sözleşmesinin sonuna gelecek olan 33 yaşında göbekli biri yapınca o kadar da masum algılamak kolay değil. özellikle ilk sezonun başında, ekim ayı civarı yaşadığı sakatlığa kadarki dönemdeki çabası beklenenin üzerindeydi ancak o yaştan sonra güç bela toplanmışken tekrardan bir sakatlık yaşamak işleri çok daha zorlaştırıyordu. yine de bir golle kaçan şampiyonluk bize gelseydi, beşiktaş maçında attığı golle birlikte efsane bir geri dönüşün kahramanı olacaktı. son sezonu ise yakın tarih. yine de gelecekte okuyacaklar için çok da oyuna dahil olamadan geçirdiğini söyleyip geçelim...
aslında dünyanın en saçma magazin olaylarından olan berkay'la kavgası dahil yaptığı şeylerin hiçbiri affedilmez değil. belki bunlardan birkaç tanesini yapmış olsaydı sadece, dönüşü daha kolay olabilirdi. hatta sık tekrarlanan bir argüman doğru, fatih terim'in gençliğinde bunun kadar vahim maceraları vardı. bugün fatih terim imparator olabiliyorsa, arda'yı bu kadar hakir görmek(!) tezat bile sayılabilir...
ancak tüm bu içinden geçtiğimiz süreçleri algılamak ve hazmetmek pek kolay değilken bir de her fırsatta "kabadayılığı" tutan sakallı bir adamı da hoşgörmek, uzun yılları kapsayan bir dönemi yok saymak kolay değil. mümkün de olmadı zaten, en azından kendi açımdan...
yine de en son açıklamalarındaki pişmanlık itiraflarının samimi olduğunu varsayarsak, tablo o kadar da kötümser değil onun için. hatalarından yana günah çıkarırken benzer hataları tekrarlamaması gerekiyor. doğru duracağım derken kabadayılık yapmaması gerekiyor. mümkün mertebe kontrolsüz şekilde insanlarla muhatap olabileceği sosyal medyayla ilişkisini düzeltmesi gerekiyor. belki bir miktar yüzünü eskitip yeni kariyerini inşa etmesi gerekiyor.
arda'nın futbolculuk kariyerinde planlama ve yönetim açısından şansı hiç yaver gitmedi. öyle ya da böyle, tarihin en iyi futbol takımlarından birinde forma giymiş bir adam. futbol zekası zaten tartışılmaz. fatih terim'in mirası gibi mirası da devralma şansı var. yani aslında bayrağı devralıp muazzam bir modeli ortaya çıkarıp galatasaray'ın gelecek 10, 20 belki 30 yılını kurtarma şansı var. buna niyet bile ederse, yavaş yavaş o algıyı ve insanlarda uyandırdığı reaksiyonu değiştirebilirse bile gerçek bir galatasaraylılıktan ve samimiyetten bahsedip buzları eritme şansı var.
bu noktada kararı vermesi gereken ve ona göre bir yol haritası çizmesi gereken kendisi.
ben de, tıpkı kendisinin yaptığı gibi, bazı yılları ve olayları yaşamamış olmayı çok isterdim. bundan 15 yıl önce sözlüğe yazdığım gibi kardeşim diye içime sinerek bağrıma basmayı isterdim. ama yine de insanlar önemsemediği ya da bir zaman sevmediği kimse için bu kadar uğraşmaz. boş boş negatif basmak için bile uğraşmaz.
bir gün keşkeleri ve amaları aradan kaldırmayı başarabilir umarım...