adem büyük'ün sahadaki alameti farikası kaostur. nerede ne yapacağı belli olmaz. bir yere girer, ayak sokar, kafa sokar, teklikeli yerden serbest vuruş alır. bir kıvılcım lazım olur, horozlanır. yere yatar kalkmak bilmez, rakibin sinirlerinin sınırlarıyla oynar. (tecrübeliyiz vesselam bu konuda, biz de "kalksana lan!" diye az bağırmadık.)
başka bir açıdan bakınca başka bir avantajı daha var. geçen seneki antalyaspor maçını hatırlayalım. donk'un donk diye kafayı vurduğu maçtan bahsediyorum.
şimdi o mevzuyu, o senaryoyu gelecek sene için bir düşünelim. serbest vuruş kazanmışsınız. hava topunda etkin olabilecek oyuncularımızı (luyindama, marcao, babel, donk, takımda kalırsa kostas ve diagne, gelirse falcao vesaire) rakibin uzun boyluları almış. adem büyük'e ise doğru düzgün bir savunmacı kalmamış. o kafayı sokar mı? sokar. o sürpriz kafacı olmayı hep başardı.
onun dışında kendisinden yararlanabileceğimiz hareketli oyun içi bir kurguyu ben hazırlık döneminde maalesef göremedim.
bir de şunu söylemek isterim. bildiğiniz gibi kendini çabuk yere bırakan bir futbolcu. bizim yarı sahamızda böyle olursa, çok canımızı sıkabilir bu durum. çünkü bazen faul olmayan pozisyonlarda da kendini bırakıp kalkmayabilirken, bazen hakemler düpedüz faulü görmeyebiliyor. örnek mi? (bkz:
14 nisan 2019 fenerbahçe galatasaray maçı) (bkz:
nabil dirar'ın sofiane feghouli'ye yaptığı faul)