13320
günden güne geriye giden ve orta saha rotasyonumuzda oyuna dahil olması için 2 veya 3 farkı bulmamıza dua ettiğimiz eski maestromuz.
selçuk geliyor, goool de geliyor.
2011 yılı yazına girilirken kurulan asker kadronun ana dişlisidir selçuk inan. yerlisinden yabancısına tüm takımın sempati duyduğu, güvendiği bir kaptandı. ilk iki yılındak muhteşem futbolunu süslediği frikikler, tek top uzun mesafeli asistleri ve muhteşem bir tempo termometresiyle tüm taraftarın güvenini kazanmıştı. ben her izmir - istanbul uçağına formamla bindiğimde diğer yolcuların "goller kimden bu akşam" sorusuna selçuk'un frikiği sağ üst köşeye dediğimi hatırlarım. öyle bir güven vermişti ki bana baskı altında top selçuk'a geldiğinde rahatladığımı hatırlarım. kısacası taraflı tarafsız herkesin saygısını ve kaptanlık rütbesini hakkıyla kazanmış bir oyuncuydu selçuk.
güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.
peki selçuk'un şimdiki formu, umarsız futbolu, formasına saygısızlık yapması diye sorarsanız işte yukarıdaki cümle selçuk için de geçerli. selçuk ilk geldiğinde takım için mücadele eden bir askerken, sonraki yıllarda sneijder - drogba gibi yıldızların gelmesiyle güç testini takım üzerinde uygulayan bir otoriteye dönüştü. dursun özbek'in 15 ağustos 2017 ntv spor yayınında söylediği bir cümle dikkatimi çekti "bazı oyuncular 4-5 yıl oynadıktan sonra takımı gereğinden fazla sahiplenip yönetimine karışıyorlar" minvalinde bir cümleydi. yerlilerin takımdaki hamisi konumuna gelmesi selçuk'u 55.000 kişi önündeki bir derbide formasını çıkarıp tugay'a atmasına, arsenal deplasmanı hezimetinden sonra basın önünde hocası prandelli'yi yalancı durumuna düşürmesine kadar itti.
gemiyi en son kaptan terk eder.
bana ak parti metaforu gibi geliyor selçuk. ilk yıllarında dümenini refaha - şampiyonluğa kuran bu ikili, avrupa birliği / şampiyonlar ligi başarıları kazandıkça özlerine dönüp kendi anadolu halkı / yerli futbolcu kitlelerine dönüp toplum / takım arasında hamaset çıkaran bir ikili oldular. işte burda edindikleri güç zehirlenmesi şimdiki potansiyellerini de verimli olarak kullanamamalarına neden oluyor. bu saatten sonra selçuk'un yapması gereken şey kabullenmek. emre - semih - sabri - burak - engin - umut gibi yerli kadronun temellerinin gitmesi selçuk'un da kaptanlığının sonuna gelindiğinin açık bir işareti. bu kadrdodaki oyuncular yetersiz veya kötü niyetli demiyorum ancak hepsinin miadının dolduğunu ve bu yüzden gittiklerini bizim gibi selçuk da biliyor.
her gemi kendi kaptanını seçer.
bu gemi artık selçuk'un gemisi değil ve yabacılarla dolu bu geminin dümenini en iyi muslera'nın devralacağını hepimizden daha iyi selçuk biliyor.
selçuk geliyor, goool de geliyor.
2011 yılı yazına girilirken kurulan asker kadronun ana dişlisidir selçuk inan. yerlisinden yabancısına tüm takımın sempati duyduğu, güvendiği bir kaptandı. ilk iki yılındak muhteşem futbolunu süslediği frikikler, tek top uzun mesafeli asistleri ve muhteşem bir tempo termometresiyle tüm taraftarın güvenini kazanmıştı. ben her izmir - istanbul uçağına formamla bindiğimde diğer yolcuların "goller kimden bu akşam" sorusuna selçuk'un frikiği sağ üst köşeye dediğimi hatırlarım. öyle bir güven vermişti ki bana baskı altında top selçuk'a geldiğinde rahatladığımı hatırlarım. kısacası taraflı tarafsız herkesin saygısını ve kaptanlık rütbesini hakkıyla kazanmış bir oyuncuydu selçuk.
güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.
peki selçuk'un şimdiki formu, umarsız futbolu, formasına saygısızlık yapması diye sorarsanız işte yukarıdaki cümle selçuk için de geçerli. selçuk ilk geldiğinde takım için mücadele eden bir askerken, sonraki yıllarda sneijder - drogba gibi yıldızların gelmesiyle güç testini takım üzerinde uygulayan bir otoriteye dönüştü. dursun özbek'in 15 ağustos 2017 ntv spor yayınında söylediği bir cümle dikkatimi çekti "bazı oyuncular 4-5 yıl oynadıktan sonra takımı gereğinden fazla sahiplenip yönetimine karışıyorlar" minvalinde bir cümleydi. yerlilerin takımdaki hamisi konumuna gelmesi selçuk'u 55.000 kişi önündeki bir derbide formasını çıkarıp tugay'a atmasına, arsenal deplasmanı hezimetinden sonra basın önünde hocası prandelli'yi yalancı durumuna düşürmesine kadar itti.
gemiyi en son kaptan terk eder.
bana ak parti metaforu gibi geliyor selçuk. ilk yıllarında dümenini refaha - şampiyonluğa kuran bu ikili, avrupa birliği / şampiyonlar ligi başarıları kazandıkça özlerine dönüp kendi anadolu halkı / yerli futbolcu kitlelerine dönüp toplum / takım arasında hamaset çıkaran bir ikili oldular. işte burda edindikleri güç zehirlenmesi şimdiki potansiyellerini de verimli olarak kullanamamalarına neden oluyor. bu saatten sonra selçuk'un yapması gereken şey kabullenmek. emre - semih - sabri - burak - engin - umut gibi yerli kadronun temellerinin gitmesi selçuk'un da kaptanlığının sonuna gelindiğinin açık bir işareti. bu kadrdodaki oyuncular yetersiz veya kötü niyetli demiyorum ancak hepsinin miadının dolduğunu ve bu yüzden gittiklerini bizim gibi selçuk da biliyor.
her gemi kendi kaptanını seçer.
bu gemi artık selçuk'un gemisi değil ve yabacılarla dolu bu geminin dümenini en iyi muslera'nın devralacağını hepimizden daha iyi selçuk biliyor.