*

resim
Naci Özkaya
Görev:-
Doğum:30.11.1921
Ölüm:07.03.2007 (85)
Uyruk:Türkiye
  • 1
    (alinti: 1923 yılında, trabzon’da dünyaya gelen naci özkaya, futbola 22 yaşında ankara demirspor’da başlar. 1945-46 sezonunda o takımda gündüz kılıç’la birlikte forma giyen özkaya, önce ankaragücü’ne oradan da “sarı naci” olarak nam salacağı galatasaray’a transfer olur. geldiğinde galatasaray şampiyonluğa hasrettir. bülent-reha eken, gündüz kılıç ve koçi kandidis’li kadronun sağ beki naci özkaya’nın geldiği sezon 1931’den beri beklenen olur; galatasaray istanbul ligi’nde şampiyonluğunu ilan eder. gerçek hayatında nazik ve kibar bir beyefendi, yani tam bir centilmendir. ama sağ kanatta, hırçın, rakibine adeta geçit vermeyen bir aslan kesilmesiyle tanınır özkaya. ilk kez, 23 nisan 1948’de yunanistan’ı 3-1 mağlup ettiğimiz maçta milli formayla tanışan futbolcu, aktif sporu bırakana dek 16 kez daha giyer ay-yıldızlı formayı… galatasaray’da geçirdiği altı yılın ardından, 1954’te yine sarı kırmızı formayla futbola veda eder. ama bu veda bir son değil; antrenörlük ve idarecilik günlerinin başlangıcı olur…

    kıbrıs günleri
    31 yaşında, futbolu bıraktığında daha da oynayabilecek gücü ve kuvveti vardır. ama farklı bir hayata yelken açar. önce, o yıllarda ingiliz hükümetinin yönetimindeki kıbrıs’a gider. ada’da renkleri sarı kırmızı olan bir kulüp kurar. kurucusu, ilk antrenörü hatta futbolcusu olur çetinkaya spor kulübü’nün. ailesi de onunla birliktedir kıbrıs’ta. özkaya’nın kızı betül doğan, o kulüpte halen babasının “kurucu” sıfatıyla dev bir resminin asıldığını bilmesine rağmen bir türlü gidip, göremediğini söyler… rahatsızlığı nedeniyle bir hayli çöken babasının o yıllardan kalma halini görmeye yüreği elvermez çünkü. kıbrıs’ta sadece futbolla da ilgilenmez sarı naci. en büyük keyfi yemek olan özkaya, bir de lokanta açar orada. akdeniz’in ortasında geçirdiği altı yılın ardından, kader yeniden birleştirir yollarını galatasaray’la sarı naci’nin.

    rollerin değiştiği zaman
    kıbrıs dönüşü bir süre galatasaray’da görev yaptıktan sonra, yurdun dört bir yanındaki farklı takımlarda antrenörlük yapar. tabii galatasaray’la olan bağını asla koparmaz… çünkü bir tutkudur naci özkaya için galatasaray ve futbol. futbolcuları evladı gibi görür. kimi zaman evlatlarından da üstün. betül hanım, sporla iç içe geçmiş aile yaşantılarını anlatırken kimi zaman mahzunlaşsa da, her zaman babasıyla gurur duyduğunu yineler: “annem 10 ameliyat geçirdi yoktu; bizler doğum yaptık yoktu… galatasaray her zaman birinci sıradaydı onun için. hiçbir futbolcusunu ayırmazdı. galatasaray spor kulübü’nde babamın emeğinin geçmediği birşey yok”.

    sadece galatasaray’la sınırlı değildir onun futbolcularına olan düşkünlüğü. giresun, iskenderun ya da bolu’da antrenörlük yaptığı dönemlerde birlikte çalıştığı oyuncularına da aynı ilgi ve alakayı gösterir. kimin düğünü, cenazesi ya da eşinin doğumu varsa, o her zaman yanlarındadır.

    galatasaraylı futbolcuların askerlik, sağlık ya da transferleriyle bizzat ilgilenir. çünkü futbol takımı’nın idari menajeri olmuştur. fatih terim’in adana’dan getirilmesinden tutun da, basında “yılan hikayesine döndü” diye başlıklar atılan metin yıldız’ın transfer anlaşmasının imzalanmasında da her zaman o vardı. kimi zaman ailesini, hayatında ikinci plana atmasıyla da gazetelere konu olur naci özkaya. öyle ki, bir beşiktaş maçı öncesi doğan torununu ancak maç bittikten sonra görmeye gider. yine de betül doğan, birçok özel günde yanlarında olmasa da, tüm çocuklarına dört dörtlük babalık yaptığını söyler naci özkaya’nın. hem o olmasa da özkaya ailesi’nin koruyucuları her zaman vardır: “bir derdimiz, hastalığımız olsa ilkyardım hastanesi’ne gider, ‘ali amca ben geldim’ derdim. bizimle çok ilgilenirlerdi ama asla kulüp başkanı olarak değil. rüçhan ağabeyim, ali uras, hepsi… biz babamın ismi ve şahsiyetiyle, onlarla büyüdük”.

    unutulmazlar
    naci özkaya, hayatı boyunca sayısız futbolcuyla birlikte oynayıp, birçoğunun antrenörlüğünü yapar. ama baba gündüz ve fatih terim’in yeri onun için daima özeldir. 1980’de gündüz kılıç’ı zamansız kaybetmenin acısını çok çeker özkaya. hem takım arkadaşı, hem de idareciliği sırasında birlikte çalıştığı teknik direktörüdür o. kılıç’ın vefatının ardından, ilk maç ordu’yla deplasmanda olur. sarı naci, o gün gündüz kılıç’ın yıllar boyu giydiği 9 numaralı formasını hiçbir oyuncuya vermez. santra çizgisine konulan bir sandalye üzerine asar özenle. yanında da genç bir futbolcu vardır, elinde sarı kırmızı çiçeklerden bir buketle… fatih terim’dir o. biri kadim dostunu, diğeri öğrenecek çok şeyi olan bir duayeni; ama ikisi de büyük bir galatasaraylı’yı kaybetmenin üzüntüsünü yaşar. yıllar sonra futbolcu fatih, bu kez teknik direktör fatih olarak tekrar gelir galatasaray’a. o yıllarda çalışma hayatının son günlerini yaşayan naci özkaya, çok sevdiği fatih terim’i görmek için florya metin oktay tesisleri’ne gider defalarca. bu ziyaretlerin birinde terim, “naci ağabey, bizim oturacağımız hiçbir yer yok. ileride biraraya gelirsek nerede toplanacağız” der. sağlığı elverse bunu da eminiz çok sevdiği fatih terim’in bu dileğini de yerine getirmeye çalışırdı sarı naci…

    sporcu aile
    sadece kendi değil, üç evladı da sporla uğraşır sarı naci’nin. kızları voleybol, isim babası gündüz kılıç olan oğlu gündüz de futbol oynar. genç takım’da forma giyen gündüz özkaya için adaşı baba gündüz, “ben belki gideceğim ama adaşım gündüz kalacak. ben görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” satırlarını yazmış olsa da hiçbir şey ikna etmez sarı naci’yi. ve genç gündüz’ün futbol macerası fazla devam etmeden, sona erer.

    düşler gerçekleşti
    80’lere geldiğinde, sarı naci için hayatta iki önemli şey vardır. biri, tuğlasından, harcına her yerinde emeği olan ve uzun süre müdürlüğünü yaptığı florya tesisleri; diğer ise büyük uğraşlar sonucu 1986’da kurup, “onur başkanı” sıfatını taşıdığı galatasaraylı eski sporcular dayanışma ve yardımlaşma derneği… ama bu iki önemli proje ve yaşadığı yoğun tempo onun sağlığından eder. 1988’de by-pass ameliyatı geçirir. ama yine de yılmaz özkaya. iyileşir iyileşmez galatasaray için çalışmaya devam eder. gerek futbolculuk, gerekse idari ve teknik kadroda görev yaptığı yıllarda ulvi yenal ve selahattin beyazıt gibi dönemin başkanları ile birlikte çalışan naci özkaya, ameliyat sonrası bu kez de alp yalman’a yardımcı olur. ama her güzel şeyin bir sonu vardır. 1996 yılında alp bey’in başkanlığı bırakmasıyla, naci özkaya’nın da galatasaray spor kulübü’ndeki görevi sona erer…

    “altın sağ bek” sarı naci
    belki spor hayatına son noktayı koymuştur naci özkaya ama bu onun geçmişte yaptıklarının unutulacağı anlamına gelmez. 1998’de, cumhuriyet’in ilan edilişinin 75. yılında her alanda olduğu gibi futbolda da “cumhuriyet’in altın karması” seçilir. türk sporuna hizmet etmiş, yön vermiş 123 kişilik dev jürinin titiz çalışması sonucu 33 kişilik altın, gümüş ve bronz kadrolar oluşturulur. altın 11’de o yıllarda aramızda olmayan “taçsız kral” metin oktay cumhuriyet tarihinin en iyi santrforu seçilirken; en iyi sağ bek de sarı naci olur. bu gurur tablosunda yer almak onu çok mutlu eder. unutulmamış, yıllar geçse de değeri bilinmektedir. o günün hatırası gazete kupürlerini, son birkaç yıldır kaldığı nezih yaşlı bakımevi’ndeki odasının baş köşesine asar. bir yanda milli takım formasıyla fotoğrafı, diğer yanda divan üyeliği beratı ve asla boynundan çıkarmak istemediği galatasaray madalyası da her zaman yanındadır… yaşadığı güzel günlerin hatıralarını misafirleriyle paylaşmak adına… )
    * *
  • 2
    2007 yılında kaybettiğimiz efsane futbolcu.hayatının son beş yılını alzheimer hastası olarak geçirdiğinde cocuklarının bile ismini hatırlamazken unutmadığı tek şey galatasaray ve galatasaray'a olan aşkıydı.

    --- alıntı ---
    g.saray aşkı kızının bile adını hatırlamayan türk futbolunun efsanelerinden sarı naci, formasını görür görmez gözleri doldu ve başladı galatasaray marşını söylemeye. kızı betül, “bir forma babama dünyaları verdi” dedi naci özkaya ile önceki gün yaptığımız röportajda da “yıllarca hizmet verdiğiniz kulübünüzden bir isteğiniz var mı” diye sorduk. “tek isteğim galatasaray forması” dedi. türk futbol tarihine adını altın harflerle yazdıran galatasaraylı özkaya’nın bu isteğini de bir gazeteci olarak değil, bir insan olarak yerine getirmeyi bir görev bildik. alzheimer hastası olan naci özkaya yanında oturan kızı betül hanım’ı bile hatırlamazken, formasını görür görmez gözleri doldu ve başladı galatasaray marşını söylemeye. bakıcılarına “bununla yatacağım” diyen naci özkaya’nın mutluluğu görülmeye değerdi.
    --- alıntı ---

    http://i44.tinypic.com/wb5e7k.jpg
  • 4
    ruhu hala daha yeşil çimlerde sarı-kırmızı formanın peşinde koşan güzel insan, kocaman yürek. galatasaray özlemiyle kurduğu, üzerine amblem basılmış galatasaray formaları ile mücadele eden, çetinkaya cuma günü ligin bitimine iki hafta kala şampiyonluğu kucaklamış; çok sevdiği galatasaray ise aynı maç haftasının sonunda ligin bitimine 4 maç kala en yakın rakibinin 7 puan önüne geçmiştir. her ne kadar hakkıyla anlatamasam da aziz ruhu; iki takımın neredeyse her seferinde kesişen şampiyonluklarında vücut bulmaktadır.*
  • 5
    --- alıntı ---

    bu cümle kimilerine klişe gelebilir. ama naci özkaya ya da diğer adıyla “sarı naci” gerçekten de hayatını, birçoğunu bir daha asla yaşayamayacağı özel anlarını galatasaray uğruna hiçe saymış bir futbol adamı. 1948’de adım attığı galatasaray camiasında futbolculuktan divan üyeliğine, menajerlikten florya tesisleri müdürlüğüne kadar sayısız görev yapan naci özkaya ve kızı betül doğan’la, özkaya’nın rahatsızlığı sonrası kalmaya başladığı nezih yaşlı bakımevi’nde biraraya geldik...

    1923 yılında, trabzon’da dünyaya gelen naci özkaya, futbola 22 yaşında ankara demirspor’da başlar. 1945-46 sezonunda o takımda gündüz kılıç’la birlikte forma giyen özkaya, önce ankaragücü’ne oradan da “sarı naci” olarak nam salacağı galatasaray’a transfer olur. geldiğinde galatasaray şampiyonluğa hasrettir. bülent-reha eken, gündüz kılıç ve koçi kandidis’li kadronun sağ beki naci özkaya’nın geldiği sezon 1931’den beri beklenen olur; galatasaray istanbul ligi’nde şampiyonluğunu ilan eder. gerçek hayatında nazik ve kibar bir beyefendi, yani tam bir centilmendir. ama sağ kanatta, hırçın, rakibine adeta geçit vermeyen bir aslan kesilmesiyle tanınır özkaya. ilk kez, 23 nisan 1948’de yunanistan’ı 3-1 mağlup ettiğimiz maçta milli formayla tanışan futbolcu, aktif sporu bırakana dek 16 kez daha giyer ay-yıldızlı formayı… galatasaray’da geçirdiği altı yılın ardından, 1954’te yine sarı kırmızı formayla futbola veda eder. ama bu veda bir son değil; antrenörlük ve idarecilik günlerinin başlangıcı olur…

    rollerin değiştiği zaman
    kıbrıs dönüşü bir süre galatasaray’da görev yaptıktan sonra, yurdun dört bir yanındaki farklı takımlarda antrenörlük yapar. tabii galatasaray’la olan bağını asla koparmaz… çünkü bir tutkudur naci özkaya için galatasaray ve futbol. futbolcuları evladı gibi görür. kimi zaman evlatlarından da üstün. betül hanım, sporla iç içe geçmiş aile yaşantılarını anlatırken kimi zaman mahzunlaşsa da, her zaman babasıyla gurur duyduğunu yineler: “annem 10 ameliyat geçirdi yoktu; bizler doğum yaptık yoktu… galatasaray her zaman birinci sıradaydı onun için. hiçbir futbolcusunu ayırmazdı. galatasaray spor kulübü’nde babamın emeğinin geçmediği birşey yok”.

    sadece galatasaray’la sınırlı değildir onun futbolcularına olan düşkünlüğü. giresun, iskenderun ya da bolu’da antrenörlük yaptığı dönemlerde birlikte çalıştığı oyuncularına da aynı ilgi ve alakayı gösterir. kimin düğünü, cenazesi ya da eşinin doğumu varsa, o her zaman yanlarındadır.

    galatasaraylı futbolcuların askerlik, sağlık ya da transferleriyle bizzat ilgilenir. çünkü futbol takımı’nın idari menajeri olmuştur. fatih terim’in adana’dan getirilmesinden tutun da, basında “yılan hikayesine döndü” diye başlıklar atılan metin yıldız’ın transfer anlaşmasının imzalanmasında da her zaman o vardı. kimi zaman ailesini, hayatında ikinci plana atmasıyla da gazetelere konu olur naci özkaya. öyle ki, bir beşiktaş maçı öncesi doğan torununu ancak maç bittikten sonra görmeye gider. yine de betül doğan, birçok özel günde yanlarında olmasa da, tüm çocuklarına dört dörtlük babalık yaptığını söyler naci özkaya’nın. hem o olmasa da özkaya ailesi’nin koruyucuları her zaman vardır: “bir derdimiz, hastalığımız olsa ilkyardım hastanesi’ne gider, ‘ali amca ben geldim’ derdim. bizimle çok ilgilenirlerdi ama asla kulüp başkanı olarak değil. rüçhan ağabeyim, ali uras, hepsi… biz babamın ismi ve şahsiyetiyle, onlarla büyüdük”.

    unutulmazlar
    naci özkaya, hayatı boyunca sayısız futbolcuyla birlikte oynayıp, birçoğunun antrenörlüğünü yapar. ama baba gündüz ve fatih terim’in yeri onun için daima özeldir. 1980’de gündüz kılıç’ı zamansız kaybetmenin acısını çok çeker özkaya. hem takım arkadaşı, hem de idareciliği sırasında birlikte çalıştığı teknik direktörüdür o. kılıç’ın vefatının ardından, ilk maç ordu’yla deplasmanda olur. sarı naci, o gün gündüz kılıç’ın yıllar boyu giydiği 9 numaralı formasını hiçbir oyuncuya vermez. santra çizgisine konulan bir sandalye üzerine asar özenle. yanında da genç bir futbolcu vardır, elinde sarı kırmızı çiçeklerden bir buketle… fatih terim’dir o. biri kadim dostunu, diğeri öğrenecek çok şeyi olan bir duayeni; ama ikisi de büyük bir galatasaraylı’yı kaybetmenin üzüntüsünü yaşar. yıllar sonra futbolcu fatih, bu kez teknik direktör fatih olarak tekrar gelir galatasaray’a. o yıllarda çalışma hayatının son günlerini yaşayan naci özkaya, çok sevdiği fatih terim’i görmek için florya metin oktay tesisleri’ne gider defalarca. bu ziyaretlerin birinde terim, “naci ağabey, bizim oturacağımız hiçbir yer yok. ileride biraraya gelirsek nerede toplanacağız” der. sağlığı elverse bunu da eminiz çok sevdiği fatih terim’in bu dileğini de yerine getirmeye çalışırdı sarı naci…

    --- alıntı ---

    http://www.sabah.com.tr/...atasarayin_tarihi/20
App Store'dan indirin Google Play'den alın