genellikle estetik bir görüntüye sahip olmamalarına rağmen, erkek hegemonyası altındaki kalabalık kitleler içinde sayıca az olmalarından mütevellit hep dikkat çekmişlerdir.
(bkz:
eva carneiro/@pilgrim)
bu en çok teniste göze çarpıyor.
örnek verecek olursak
mariya şarapova,
ana ivanovic gibi yüz güzelliği olan kadın tenisçiler bir dönem bayağı popüler olmuşlardı.
oysa geniş omuzları, küçük memeleri, kalın uyluk ve baldır kasları ile fiziksel olarak kadın estetizminden çok uzaklar.
yıllardır spor yapmanın sonucu, çalışan büyük kasların salgıladığı
testosteron hormonunun altında şekillenen vücutta tabiki erkek morfolojik görünümünün baskın olması normal.
yine sporcu kadınlarda amenore
* denilen menstrual siklusun oluşamamasından ötürü
östrojen gibi kadın seks hormonları eksik kalıyor ve bu da maskülen görüntünün bir diğer nedeni oluyor.
öyle ya da böyle, patlayıcı efor gerektiren spor dalları bence kadınlara yakışmıyor.
futbol, basketbol, voleybol, tenis, yüzme, jimnastik vs vs...
yok abi hiçbirinde kadın zerafeti yok yani.
bence kadınlar için kas gücünün değil de misal
bale gibi kas geriliminin, bağ esnekliğinin ön planda olduğu sanat-spor türevi faaliyetler daha uygun.
1896 yılında ilk kez düzenlenen olimpiyat oyunlarının fikir babası olan
pierre de coubertin abimiz demiş ki “kadınların spor yapması, insanın görebileceği en çirkin şeydir”.
yıllar önce spor bu kadar gelişmemiş ve etrafta profesyonel kadın sporcular fazla yokken, muhteşem öngörüsü ile bu durumu farkedip duygularıma tercüman olmuş resmen.
önünde saygıyla eğiliyorum gubert abimizin, senin t.şklarını olimpik kadın sporcular yesin bea.