• 2
    çok kaliteli bir kalem ve dop dolu bir yaşam öyküsünün sahibidir hasan cemal. memleketin yıllardır nabzını tutan ve her anlamda kendini geliştirmiş çok ciddi okumaları olan bir kalem. 2 sene evvel kendisiyle tanışma fırsatım oldu insani özelliklerini de kısa süreliğine gözlemledim. çok beyefendi ve alçak gönüllü bir karakter. galatasaraylılığına ise diyecek söz bulamıyorum tek kelimeyle kusursuz bir galatasaray taraftarı.

    allah kendisine ömür verdikçe yazılarını okumaya devam edeceğim...
  • 8
    --- alıntı ---

    ayrıca unutmayın, futbolda kendi başımıza değiliz. tıpkı insan hakları alanında olduğu gibi, futbolda da avrupa kuralları var. futbolumuzu kirden arındırmayı gerçekten, samimiyetle istiyorsak, yürekli ve ilkeli davranmak zorundayız. tersi, çıkmaz sokaktır.

    yine futbolumuzun halleri... aklım almıyor. diyorsun ki:
    “ben temizim ama küme düşme cezası kalksın!”
    temizsen, kirli bir işe bulaşmadıysan, korkacak neyin var?
    ceza seni neden korkutsun ki?
    eğer şike yapmadıysan...
    teşvik primi vermediysen...
    şikeye teşebbüs de etmediysen...
    teşvik primine dair herhangi bir niyet beyanın da olmamışsa...
    çekindiğin nedir?
    bazı fenerli dostlara göre, fenerbahçe’ye karşı bir komplo kurulmuş durumda...
    bu komployu ‘fethullahçılığa kadar’ götürebilenlere rastlanıyor.
    ve deniyor ki:
    “bir komplo yüzünden küme düşürme cezası vermek, yalnız fenerbahçe’ye değil, türk futboluna da çok büyük darbe olur, özellikle maddi bakımdan...”
    n’olacak bu durumda?
    “biz kötü bir şey yapmadık ama yargı kötü ellerde...”
    öyle mi?
    eğer öyleyse ve yarın aynı ‘komplo’ fenerbahçe’nin değil de, ‘çemişkezekspor’un başına gelirse, ne olacak?
    onlar da derse ki, “bu bir komplodur, bizim bir günahımız yok!” onlar da futbol federasyonu’ndan ‘bir defaya mahsus af’ isterse...
    olmuyor.
    ne adalete, ne vicdana sığıyor.
    önce şike yasası apar topar değiştirildi mecliste. cezalar aşırı bulundu, indirildi.
    şimdi de, küme düşürme kaldırılarak bir ceza iskontosuna daha gidilmek isteniyor.
    futbol federasyonu genel kurulu 26 ocak’ta olağanüstü toplantıya çağrıldı.
    öyle anlaşılıyor ki, şike halinde küme düşürme cezasını öngören ‘58. madde’nin ‘bir defaya mahsus’ olmak üzere değiştirilmesi gündemde...
    inanılır gibi değil.
    futbol böyle temizlenmez.
    türk futboluna bulaşmış olan kir yeni değil, uzun yıllar öncesine gidiyor.
    geçen sezon da bundan payını aldı.
    bu işlerin içinde olup da bu acı gerçekleri bilmeyen ya da inkar eden de yok.
    ama bunu bile bile, “bir defacık bunu affedelim, yoksa futbol batar!” mantığı sakat bir mantıktır.
    asıl böylesine bir mantık, türk futbolunu iyiliğe değil, kötülüğe götürür.
    yazıktır.
    ben bir futbolseverim.
    çocukluğumdan beri iyi ki futbol var diyen bir insanım.
    ama futbolun ‘derin kulisi’ni fazla bilmem.
    fakat, bu derin kuliste yazılmış bir ‘mizansen’ sanki şu sıralar sahneleniyor gibi bir hissiyat içindeyim.
    öyle ki:
    bu mizansende herkes kendine düşen ‘rol’ neyse oynamaya soyunmuş durumda. kimi nalına kimi mıhına konuşuyor, kimi ‘yan cebime’ demekle yetiniyor.
    böylesine mizansenlerle türk futbolu temizlenmez, türk futbolu daha beter kaybeder.
    ayrıca unutmayın.
    kendi başımıza değiliz.
    bir de uefa var.
    yunanistan’da futbol federasyonu, şike yapan kulübü kümeden düşürmeyince, uefa derhal cezanın ucunu göstermişti:
    5 yıl boyunca avrupa kupalarından men!
    bunun üzerine yunan federasyonu geri basmış, amatör kümeye düşürme cezasında karar kılmıştı.
    evet yineliyorum.
    futbolda kendi başımıza değiliz. tıpkı demokraside, hukukta, insan haklarında, olduğu gibi, futbolda da avrupa kuralları var.
    futbolumuzu kirden arındırmayı gerçekten, samimiyetle istiyorsak, yürekli ve ilkeli davranmak zorundayız.
    tersi, çıkmaz sokaktır.
    ipe un sermek olmaz.
    kimse de bunu yemez.

    --- alıntı ---

    30 aralık 2011 tarihli yukarıdaki yazıyı da yazmış siyaset yazarı büyük galatasaraylı. onun da bu şike mevzuuna eğilmesi, içime nedense müthiş bir güven ve umut aşıladı.
  • 9
    milliyet gazetesi'ndeki köşesinde bugün old trafford'u yazmış olan, galatasaraylı yazar.

    ---alıntı---

    old trafford’da tarih yazmak!

    takımlar tünelin ucunda gözüktü. old trafford, geçen yüzyılın başında ingiliz işçilerinin kurduğu manchester united takımının asırlık futbol mabedi uğulduyor. ama nasıl bir uğultu, altında kalabilirsin, ezilebilirsin. 76 bin taraftar hep bir ağızdan manchester united’i destekliyor.

    manchester

    old trafford, geçen yüzyılın başında ingiliz işçilerinin kurduğu manchester united’in asırlık futbol mabedi uğulduyor.

    ama nasıl bir uğultu.

    altında kalabilirsin, ezilebilirsin. 76 bin taraftar hep bir ağızdan takımlarını destekliyor.

    takımlar tünelin ucunda gözüktü.

    sir alex ferguson...

    kendinden gayet emin adımlarla kulübeye doğru yürüyor, tabii ağzında maç boyunca cak cak çiğneyeceği pabuç kadar sakızıyla...

    old trafford’a erken geldim.

    manchester united’in, ingiliz futbolunun efsanesi bobby charlton’ın düşler sahnesi diye tarif ettiği old trafford’ın bir köşesinde, kutsal üçlü diye anılan george best-denis law-bobby charlton’ın heykelleri.

    ve sir matt busby anıtı.

    ikinci dünya savaşı sonrası takımın başına geçip ilk kupaları kazandıran bir başka efsane futbol adamı...

    busby’yi seyrederken o uçak kazasını hatırlıyorum.

    çocuktum.

    1958 yılı olmalı.

    gazeteler birinci sayfalarından koca koca fotoğraflarla büyük haber olarak vermişti. münih’te karlı bir kış günü, o feci uçak kazasında manchester united’in sekiz oyuncusu ölmüştü. ama kazadan sağ olarak kurtulan matt busby, gençlerden kurduğu yeni takımıyla bir kaç yıl sonra yine kupa kaldıracaktı.

    galatasaray istanbul’dan her zamanki gibi “biz zoru severiz!”, “kükre be aslan!” manşetleriyle uğurlandı.

    ama kulis farklıydı.

    fark yiyebiliriz havası...

    bir gece önce manchester united’in başkanı, bizimkilere verdiği yemekte kendini tutamamış, “bu yıl avrupa’da bu kupayı kimseye vermeyiz. üzülmeyin, kırılmayın ama size fark atabiliriz” deyince bizim yöneticilerin canı fena halde sıkılmış. bu üslubu ingiliz centilmenliğine yakıştıramamış bizim başkan...

    manchester united’lı oyuncular yeşil sahaya yayılıyorlar. halleri biraz sinirime dokunuyor.

    bu ne kasıntı, kibir.

    bizimkileri küçümsüyorlar sanki...

    hele o büyük golcüleri, trikosunun yakasını kaldırmış, tavus kuşu gibi kabara kabara yürüyor.

    basın tribünündeyim. bağıramıyorum. ama içim içimi yiyor.

    o her zamanki duygu heyecanla birlikte yükseliyor içimde.

    tarih yazmak!

    neden olmasın ki, kaç kez yazdık.

    haydi bastır cimbom!

    ama düdükle birlikte bastıran biz değil manchester united. sağlı sollu öyle geliyorlar ki. bizim kale tam anlamıyla abluka altında.

    derken ilk golü yiyiyoruz. bir kaç dakika sonra bir daha...

    aman allahım!

    14 dakikada 2-0. tarih yazmaktan tarihi hezimete doğru mu yoksa?..

    eziliyoruz.

    şu yeşil sahanın ortasında bir çukur açılsa da içine girip kaybolsam hissi...

    hadi çocuklar, bastırın.

    artık kaybedecek bir şeyiniz kalmadı. ya tarihi bir fark yiyeceksiniz ya da bu maçı çevireceksiniz, koparacaksınız.

    futbol böyledir.

    bazen mucizelere bel bağlamaktan başka çaresi yoktur.

    ve futbol her sonuca açık olduğu için de ‘güzel oyun’dur.

    işte gelmeye başladık.

    o ne müthiş bir sağ vole! top ampul gibi tam doksana takılıyor.

    derken bir gol daha, 2-2.

    çıldırmak üzereyiz.

    olmaz böyle şey. manchester united şaşkın, felç oldular. sir alex ferguson’ın o pembe yanakları biraz daha kızarmış durumda. sakızı öylesine cakcaklamaya başladık ki...

    ve bir gol daha, 2-3...

    olacak şey değil.

    delirmiş durumdayız.

    * * *

    hayal mi görüyorsun?

    hayır.

    manchester united’le devler ligi maçı yarın akşam değil mi?

    evet.

    eeh o zaman, neyi anlatıyorsun?

    20 ekim 1993’deki maçı.

    yazdıklarımın hepsi aynıyla vaki. manchester’a gelmeden dvd’sini seyrettim. seyrederken de ayşe’ye yakalandım ve yine benim deli olduğuma hükmetti.

    dvd’nin yapımcısı ünal aysal’dı, sunan da mehmet ali birand.

    1993’deki başkanımız alp yalman ve yöneticilerimiz mehmet cansun’la adnan polat mehmet ali’ye o maçta yaşadıkları duygu fırtınalarını anlatıyorlar.

    maçı 2-0’dan 3-2’ye getiren iki futbolcumuz, arif’le kubilay’ın bu iş bitti derken attıkları gollerle takımlarını old trafford’da nasıl dirilttiklerini kendi ağızlarından dinlerken, bir futbolsever olarak, elbette bir galatasaray’lı olarak nasıl keyiflendiğimi itiraf etmeliyim.

    old trafford’da yarın gece de neden tarih yazmayalım ki?.. unutmayın, 2000 ruhu kapımızı yeniden çalmış durumda!

    ---alıntı---

    http://gss.gs/JEz
  • 12
    t24 internet gazetesinde çıkan son yazısı;

    keşke aziz yıldırım da, yıldırım demirören de istifa etseler!

    aziz yıldırım’ın ruh halini anlamaya çalışıyorum ama… ortada bir değil, iki mahkeme ile uefa’nın kararları var. bunları haksız bulabilirsiniz, ama hiçbir şey olmamış gibi hareket edemezsiniz.

    aziz yıldırım’ın 3 temmuz’u bu kadar siyasileştirmesi ve istifa yerine konuyu meydanlara taşıması kendisine de, çok şey verdiğine inandığım fenerbahçe’sine de, türk futboluna da zarar veriyor.

    bugüne kadar sorunları halının altına süpürmüş olan futbol federasyonu yönetiminin de bir an önce istifa etmesinin yine türk futbolunun hayrına olacağına inanıyorum.

    futbolu seven ve meşin yuvarlağın peşinde koşturmayı güzel oyun olarak belleyenler şu günlerde mutsuz.

    nasıl mutlu olsunlar ki?

    çünkü türkiye’de futbolun tadı her geçen gün kaçıyor. bir futbolsever olarak benim de keyfim yok.

    öncelikle bu ülkede futbolla ilgili olan, futbolu seven herkes elini vicdanına koyup aşağıdaki soruları bir kez daha şöyle bir düşünsün:

    türkiye’de futbol hiç temiz oldu mu?

    yoksa hep kirli miydi?

    şikesiz futbol var mıydı?

    futbolumuzda maça göre hakem değiştirme oyunları oynanmadı mı?

    futbola mafya, yeraltı dünyası bulaştı mı, bulaşmadı mı?

    futbol gerek federasyon, gerekse kulüp düzeyinde iyi yönetildi mi? yoksa hep günü mü kurtarmaya çalıştık?

    şahıs kulüpleri, şahıs yönetimleri…

    kulüplerin şahıs kulübü haline gelmelerinin futbol açısından ne kadar sakıncalı olabileceği konusunu ne kadar sorgulayabildik?

    kulüp ve federasyon yönetimlerinin ‘futbol medyası’na sızmalarına karşı ne kadar uyanıklık ve duyarlık gösterebildik?

    futbolu ‘avrupa standartları’na yükseltmek için bugüne kadar yeterince kafa yorduk mu, sistemli çalıştık mı?

    futboldaki ‘bozuk düzen’den kurtulabilmek için futbolu hem federasyonlar, hem kulüpler düzeyinde özerk bir yapıya, bağımsız bir yönetime kavuşturmak gibi hedeflere ne kadar kilitlendik?

    siyasetin de, mafyanın da karışamayacağı, yani ‘futbol dışı menfaatler’in devre dışı kalacağı özerk, bağımsız bir yapılanma olmadan türkiye’de futbolun güzel oyun sıfatını kazanamayacağına ne kadar kafa yorduk?

    bu soruların yanıtları olumlu değildir. dün de değildi, bugün de değil.

    derin futbol kulisi…

    iki yıl önce 3 temmuz olayı patlak verdiğinde de benzer soruların çerçevesini çizdiği ilk yazımda şu satırlar vardı:

    “güzel oyun ne kadar güzel sorusu bugüne kadar futbolumuz peşini hiç bırakmış değil.

    ne yazık ki öyle.

    ‘derin futbol kulisi’yle ilgilendiğiniz vakit, kulağınıza bazen güzel olmayan şeyler çalınır.

    ‘şike’dir, ‘maç satın almak’tır, ‘şaibe’dir hiç eksik olmaz.

    ‘güzel oyun’un daha çok kirlenmesini önlemek için eğitim ve kültür çıtasını yükseltmek zorundayız.

    kulüp yönetimlerinin ‘ağalaşması’na değil, profesyonelleşmesine çalışmak lazım.

    kulüplerle mafya ilişkilerini kesmek şart. tribünleri sportmenleştirmek, kulüp yönetimlerini şeffaflaştırmak, yönetimleri hukukla daha çok tanıştırmak da yaşamsal adımlardır.
    bütün bunları başarmak zorundayız eğer futbolu gerçekten seviyorsak…

    çok güç bir sürece girildi!

    ama belki bu bir fırsattır, ülkemizde futbolu güzel oyun deyişine layık hale getirmek için...” (4 temmuz 2011, milliyet)

    iki yıl geçti, bu fırsatı kullanabildi mi?

    tek kelimeyle hayır.

    yine hiçbir şey olmamış gibi davrandık, günü kurtarmaya çalıştık, sorunları halının altına süpürmekle işlerin düzeleceğini sandık.

    aziz yıldırım ve istifa kurumu…

    iki yıl önce 3 temmuz patlak verdiğinde, bugün de hâlâ önemsediğim bir noktaya işaret etmiştim yazımda:

    “futbolumuzu uzun yıllardır çok yakın takipte tutan bir dost, ‘fenerbahçe hiç beklemeden genel kurula gitmeli ve yeni bir yönetim seçmeli. eğer bir kulüpse başka çaresi yok’ dedi ve arkasından, ‘ama fenerbahçe eğer aziz yıldırım’ın kulübüyse, bunu yapamayabilir’ diye ekledi.”

    iki yıl geçti, bugün de aynı noktadayım.

    aziz yıldırım iki yıl önce başkanlık görevini bırakıp yargı süreci kesinleşinceye kadar kenara çekilmeliydi. masumiyetine bu kadar inanıyorsa, yargı sürecinin sonunu istifa ederek beklemeliydi.

    doğru olan buydu.

    böyle bir gelişme hem fenerbahçe, hem türk futbolu için hayırlı olabilirdi.

    iki mahkeme ve uefa…

    bugün de farklı düşünmüyorum.

    ortada bir değil, iki mahkeme kararı var. uefa’nın kararları var. bunları eleştirebilirsiniz, haksız bulabilirsiniz, ama hiçbir şey olmamış gibi hareket edemezsiniz. operasyon diyerek, komplo diyerek, ‘kuvayi milliye ruhu’na sığınarak yol almak aklın yolu değildir, bence çıkmaz yoldur.

    aziz yıldırım’ın ruh halini anlamaya çalışıyorum. “herkes yaptı, peki neden sadece ben?” diye düşünüyor olabilir. belki de böyle bir noktadan hareketle, kendisine karşı operasyon düzenlenmiş olabileceği noktasına gelmiştir.

    bilemiyorum.

    aziz yıldırım’ın 3 temmuz’u bu kadar siyasileştirmesinin ve istifa yerine konuyu meydanlara taşımasının kendisine de, çok şey verdiğine inandığım fenerbahçe’sine de, türk futboluna da zarar verdiği görüşünü taşıyorum.

    futbol federasyonu da istifa!

    bu arada, bugüne kadar sorunları halının altına süpürmüş olan futbol federasyonu yönetiminin de, başkan yıldırım demirören’in de bir an önce istifa etmesinin yine türk futbolunun hayrına olacağına inanıyorum.

    ve yazımı, iki yıl önce 3 temmuz patladığı zamanki yazımın son bölümüyle noktalıyorum:

    “yıllar önce, 1973’te şöyle der rahmetli islam çupi şike konusunda:

    ‘futbolda ileri gitmiş, gerek fanatizmi gerekse her türlü korkuları atıp bir cesaret bağımsızlığı elde etmiş ülkeler, ağır cezalar vererek bu derdi nispeten tecziye etmektedirler.
    türkiye’de ise şike, futbol güçlerinin mücadele edemeyeceği bir irilikte statlarda kol gezip dolaşmaktadır.’

    1973’ten 2011’e.

    sevgili islam çupi;

    aradan geçen 38 yıl, ama şike gölgesinden ne yazık ki hâlâ kurtulamadı statlarımız.

    bakalım üç maymunu oynama devri ne zaman, nasıl kapanacak bizim ülkemizde, bilemiyorum.

    ama kapatmak zorundayız.”

    bakalım, futbolseverlerin gücü yetecek mi kapatmaya?..

    http://t24.com.tr/...-istifa-etseler/6978
  • 16
    eleştirel gazeteciliği türk milletine düşmanlık sananlardan. bu güruhun en sevdiği meseleler: ermeni soykırımı, kürtlerin maruz kaldığı insan hakkı ihlalleri, 6-7 eylül olayları ve saire.

    fakat aynı kesimde 29 ocak 1990 tarihi 6-7 eylül kadar ilgi çekici değildir. etnik azınlık olmayan anadolu türklerinin sefaleti, devletin onlara karşı duyarsızlığı ellerinde silah olmadığı için müstehaktır. aynı şekilde utanmadan barış süreci diye bir kandırmacanın reklamını yapan bu "duayen" abimiz için devlet tüm operasyonları askıya almasına rağmen yüksekova'da çarşı izninde şehit edilen askerlerimiz büyütülmemesi gereken bir şeydir. dünyanın en sabırlı milletlerinden biri olan milletimizin yalan olduğunu bilmesine rağmen bu barış sürecinde yaşanan kepazelikleri sineye çektiğini fakat aynı dönemde terör sempatizanlarının nasıl hain planlar içinde olduğunu yazmadığı sürece gazetecilik kendisine ağır gelecek bir sıfat. tıpkı bugünün havuz medyası gibi halkı kandırma üzerine kurgulanmış basının diğer ucunda yer alıyor kendisi.

    recep tayyip ile arasındakiler ise beni zerre ilgilendirmiyor. eski sevgilidir, mahrem meseledir. kısacası erdoğan gibi aklı başında ve hesapsız her insanın eleştirebileceği bir adama muhalefetle kahraman olunmuyor. tayyip düşmanlığından öte bu ülkenin insanına bir kini var bu ve benzeri adamların.

    galatasaraylı olduğunu da yeni öğrendim. maalesef camiamızda bu tarz adamların sayısı fazla.
    insanımızıa vicdan satan entelektüellere tahammülüm kalmadıç belki lisenin pilav gününde yazılmayacak ama eminim anadolu insanı da bu tip adamlara her zaman sorarlarsa bizden değiller, diyecek. yazık.
  • 17
    yetmez ama evetçilerdense, barış süreci denen zırvaya destek veren liboş alıklardan biriyse başına gelenlere üzülmediğim çok büyük muazzam müthiş(!) galatasaraylı. galatasaraylı adam atatürkçü ve ileri görüşlü olmalıdır, zira yaşamış en büyük galatasaraylılardan tevfik fikret, fikirleriyle ulu önder'e ilham vermiştir. galatasaray'ı tutmak her yiğidin harcı değildir, dolayısıyla istediği kadar ateşli taraftar olsun kendisinin de değil. abdürrahim'in de olmadığı gibi mesela.

    söyleyeceklerim bu kadar.
  • 20
    çok ama çok iyi galatasaraylı olan yazar.. aynı zamanda her türlü siyasi baskıya çok da dik duruş sergileyen bir yazar..

    büyük çoğunluğumuz arda turan'ı sevmiyoruz, istemiyoruz..

    ama herkesin kendi bir görüşü var.. ardayı isteyenlerin kendilerine göre bir düşünceleri var.. her kim arda'yı istemiyorsa hain, siyasi yalaka vb yaftaları hakketmiyor.

    hele ki 60 küsür yıllık galatasaraylı, kendi düşünceleri ile siyasi baskıya rağmen görüşünüz değiştirmemiş, hapis cezası almış bir adam bu hakaretleri hiç hakketmiyor.

    arda turan nefreti saçmalatmaya başladı resmen..
  • 21
    internete “dönek gazeteci” yazdığınızda ilk çıkan isimdir kendisi. ben söylemiyorum, internet söylüyor.

    2002-2003 yıllarında abd ırak’ı işgal etmeye hazırlanıyordu, doğan medyası savaş çığırtkanlığı yaparken en çok çığıran da bu arkadaştı. neyse ki sağduyu hakim geldi ve tezkere geçmedi. hasan cemal gibiler milletten özür dilemedi.

    bir gün yazdığını diğer gün yazdığı tutmazdı. 80 öncesi solcuydu 80 sonrası liberal oldu, liberal olup muhafazakar bir partiye koşulsuz destek veren dünya üzerindeki tek gazetecidir kendisi.

    doğan medyadan muhalifler birer birer işten çıkarılırken sesini çıkarmamış, kovulma sırası kendine geldiğinde ise sesini çıkaracak kişi kalmamıştı.

    kendisi galatasaraylıdır, bugün arda’yı övme amaçlı yazdığı yazı biryerlere yaranma amaçlıdır, yoksa hiç bir aklı başında galatasaray’lı, arda gibi bitik bir adamı galatasaray’da görmek istemez. yarın rüzgar değişince arda’yı yeren bir yazı yazar. öyle de bir gazetecidir kendisi.
  • 22
    (bkz: galatasaray sözlük ve siyaset)

    kendisi hakkında bir şeyler yazmaya niyetliyim ama pilot olmak istemiyorum.

    çözüm süreci sevicisi, ergenekon ve balyoz döneminde malum kişilerle beraber en önde koşturan kişilerden. şimdi de arda turan güzellemeleri yapan en hafif tabirle şirazesi kaymış gazeteci.

    https://twitter.com/...977568652156928?s=20

    edit: link eklendi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın