405
kimse kendini kandırmasın, o yayında mustafa cengiz'i filan sevmediniz. sevdiğiniz şey nefret ettiğiniz kişiyi ekranda rezil eden galatasaray kulübü başkanıydı.
5 şubat 2018 trt spor yayınında konuşan maalesef kendisi değil "papermoon" tayfasıdır. isterdim ki galatasaray başkanı çıktığı zaman kendi projelerini, planlarını, yol haritasını anlatsın bize. bizim yayında dinlediğimiz ise "papermoon tayfası"nın yemekte içkilerini yudumlarken konuşulanlardı. bu arada hatırlatmakta fayda var bu gurubun kalemşörleri erhan telli, fatih altaylı gibi adamlardır. son zamanlarda bu kalemlerden veya medya grubundan çıkan haberleri kafanızdan bir geçirip sorgulayın.
galatasaray başkanı "şöyle olmuş diyolar, bakıcaz", "böyle yapmış diyorlar, araştırıcaz" dememeli. gereğini yapıp açıkça ortaya koymalı. çıkıp divan'da belgesiyle kişilerin yüzüne vurmalı. lafların havada uçuşması "dursun özbek sendromu" daha çok taze taraftarda büyük etkiler bırakabilir, kişiyi kahraman da gösterebilir. bunun daha önce örneklerini çok gördük. taraftara oynayıp gönlünü kazanan sonra ortadan kaybolanları unutmamışızdır henüz. hıncal uluç'tan nefret ederiz ama nefretimizi kazanan birine sallarsa çok severiz, "kulak sorunlu" kahraman yöneticimiz şikecilere hadlerini bildirince süperman ama sonrası tıssss.
burada mustafa cengiz'i çok eleştiremem. aday olarak doğru bir reflex göstermişir. adaylığını da "papermoon" tayfasının güdümüyle değil galatasaray sevgisiyle yapmıştır. ancak onu başkan yapan kendi ismi veya vizyonu değil, dursun özbek nefreti, "papermoon" entrikaları ve "mayıs seçimi" vaadiydi. eğer mayısta başkanlığa tüm camianın desteğini alacak birisi çıkmazsa galatasaray kulübünü "papermoon" tayfasının elinde "yabancı yatırımcı" arıyorken bulacağız. hani şu "olsun gelsinler transferler havada uçuşur" sevdasıyla sıcak bakılan yada "kendi şirketi gibi bakar kulübün parasını çarçur etmez" teziyle sıcak bakılan yabancı yatırımcı. unutulan şey ise kulübün artık senin olmadığı güzel kardeşim. artık galatasaray hiç senin olmayacak.
oldum olası "genelin" kulağına hoş gelen süslü laflardan hoşlanmamışımdır. belki mustafa cengiz'de beni rahatsız eden şey "ben" ile başlayan cümleleri fazla kurmasıdır. çoğunluğun tersine trtspor'da verdiği söyleşi beni fazlasıyla rahatsız etmiştir. galatasaray sevgisi veya dürüstlüğünü tartışacak değilim ancak galatasaray gibi bir devin başkanı olacak yeterlilikte değildir. kendi vaadi mayısta seçime gidecek olmasıydı ve görünen o ki başkanlığı boyunca yapacağı tek büyük icraati bu olacaktır. mesela bildiğim kadarıyla şubat sonu gibi florya'nın ihalesi var. burada çıkıp "hayır yaptırmıyorum bu ihaleyi, ben ihaleyi iptal edip daha fazla kazandırıcam" derse takdirimi kazanır. yaptığı şeyin doğru veya yanlış olmasından ötürü değil ortaya bir irade koyduğu için takdirimi kazanır.
bazı arkadaşlar için ağır kaçmış bir yazı olabilir peşinen özür dilerim. onlara tavsiyem dursun özbek nefretini artık bir kenara bırakıp olaylara daha geniş perspektifden bakmalarıdır. zira sırf bu yüzden doğru ile yanlış birbirine karışabilir. bu arkadaşlara dustin hoffman'ın başrolde olduğu 1992 yapımı "hero" filmini tavsiye ederim, güzel filmdir.
herşeye rağmen ve hep söylendiği gibi "mayıslar bizimdir".
5 şubat 2018 trt spor yayınında konuşan maalesef kendisi değil "papermoon" tayfasıdır. isterdim ki galatasaray başkanı çıktığı zaman kendi projelerini, planlarını, yol haritasını anlatsın bize. bizim yayında dinlediğimiz ise "papermoon tayfası"nın yemekte içkilerini yudumlarken konuşulanlardı. bu arada hatırlatmakta fayda var bu gurubun kalemşörleri erhan telli, fatih altaylı gibi adamlardır. son zamanlarda bu kalemlerden veya medya grubundan çıkan haberleri kafanızdan bir geçirip sorgulayın.
galatasaray başkanı "şöyle olmuş diyolar, bakıcaz", "böyle yapmış diyorlar, araştırıcaz" dememeli. gereğini yapıp açıkça ortaya koymalı. çıkıp divan'da belgesiyle kişilerin yüzüne vurmalı. lafların havada uçuşması "dursun özbek sendromu" daha çok taze taraftarda büyük etkiler bırakabilir, kişiyi kahraman da gösterebilir. bunun daha önce örneklerini çok gördük. taraftara oynayıp gönlünü kazanan sonra ortadan kaybolanları unutmamışızdır henüz. hıncal uluç'tan nefret ederiz ama nefretimizi kazanan birine sallarsa çok severiz, "kulak sorunlu" kahraman yöneticimiz şikecilere hadlerini bildirince süperman ama sonrası tıssss.
burada mustafa cengiz'i çok eleştiremem. aday olarak doğru bir reflex göstermişir. adaylığını da "papermoon" tayfasının güdümüyle değil galatasaray sevgisiyle yapmıştır. ancak onu başkan yapan kendi ismi veya vizyonu değil, dursun özbek nefreti, "papermoon" entrikaları ve "mayıs seçimi" vaadiydi. eğer mayısta başkanlığa tüm camianın desteğini alacak birisi çıkmazsa galatasaray kulübünü "papermoon" tayfasının elinde "yabancı yatırımcı" arıyorken bulacağız. hani şu "olsun gelsinler transferler havada uçuşur" sevdasıyla sıcak bakılan yada "kendi şirketi gibi bakar kulübün parasını çarçur etmez" teziyle sıcak bakılan yabancı yatırımcı. unutulan şey ise kulübün artık senin olmadığı güzel kardeşim. artık galatasaray hiç senin olmayacak.
oldum olası "genelin" kulağına hoş gelen süslü laflardan hoşlanmamışımdır. belki mustafa cengiz'de beni rahatsız eden şey "ben" ile başlayan cümleleri fazla kurmasıdır. çoğunluğun tersine trtspor'da verdiği söyleşi beni fazlasıyla rahatsız etmiştir. galatasaray sevgisi veya dürüstlüğünü tartışacak değilim ancak galatasaray gibi bir devin başkanı olacak yeterlilikte değildir. kendi vaadi mayısta seçime gidecek olmasıydı ve görünen o ki başkanlığı boyunca yapacağı tek büyük icraati bu olacaktır. mesela bildiğim kadarıyla şubat sonu gibi florya'nın ihalesi var. burada çıkıp "hayır yaptırmıyorum bu ihaleyi, ben ihaleyi iptal edip daha fazla kazandırıcam" derse takdirimi kazanır. yaptığı şeyin doğru veya yanlış olmasından ötürü değil ortaya bir irade koyduğu için takdirimi kazanır.
bazı arkadaşlar için ağır kaçmış bir yazı olabilir peşinen özür dilerim. onlara tavsiyem dursun özbek nefretini artık bir kenara bırakıp olaylara daha geniş perspektifden bakmalarıdır. zira sırf bu yüzden doğru ile yanlış birbirine karışabilir. bu arkadaşlara dustin hoffman'ın başrolde olduğu 1992 yapımı "hero" filmini tavsiye ederim, güzel filmdir.
herşeye rağmen ve hep söylendiği gibi "mayıslar bizimdir".