4
radikal gazetesi'nde 'çare' bu yüzden drogba... başlıklı bir yazı yazmış arkadaş. valla ben maç esnasında çok da dikkat edemedim, ama öyle olsa; burak pek tabi ki sneijder'in golünde sağa çekip kaleye vurabilirdi. farkeden varsa paylaşssın da aydınlanalım.
"gaziantepspor maçının 50. dakikasında burak yılmaz “bu penaltıyı ben atacağım” derken, neden kendimi kötü hissettim?
kaleciyle çarpıştıktan sonra yerden kalkar kalkmaz hakemi takdir eden o başparmak hareketinde bir eğretilik bulmuştum gerçi. bir gol sevincinden sonra ronaldo’yu taklit eden o büzülmüş dudaklar ve iki yana tayyare kanadı gibi salladığı ellerinde de aynı eğretilik vardı. hatta bu ikincisi için gelin sakillik diyelim.
bir futbolcu, üstelik sezonun her ilk maçı gibi önemli bir maçında neden başka bir oyuncu belirlenmişken penaltıyı atmak ister? maçtan sonraki yorumlara bakıyorum. burak’ın moral kazanmak için penaltı atmak istediği, melo’nun da burak’a jest yaptığına ilişkin görüşler, pek revaçta. hatta melo’nun “yine istese yine veririm” dediğine de hep birlikte gördük, duyduk. ne yalan söyleyeyim, bu sözler bana bir şey anlatmıyor. burak, bir sayının, bir istatistiğin, bir skorun peşine düştü. içinde bulunduğu ruh hali her ne ise bunu tetiklemiş olabilir. bu gerçekten doğruysa, aynı istatistiğin diyelim ki melo’dan ne götürdüğünü pek umursamıyor. bir golün burak’a kaç yüzbin dolar kattığı, melo’dan da bir o kadar götürdüğü, olabilir, endüstriyel futbolun rakamlarıdır. ama işte burak, bir rakamın parçası olduğu için, hiçbir zaman futbolun gerçek anlamı olan dayanışmanın bir parçası olamayacak. bakmayın siz onun şu anda assolist, batuhan karadeniz’in de uvertür olduğuna. ikisinin de öz kardeş olduğuna dair hissiyatımı anlamaya çalışın. umarım yanılıyorumdur.
maçın 50. dakikasındaki asıl görüntü drogba’nın hemen vaziyet alıp melo’yu uzaklaştırmasıdır. burak’ın hiçbir zaman drogba olamayacağını anlatan bu resmi okumak için, insan psikolojisinin derinlerine vakıf olmaya gerek yok. burak, bir skor oyuncusu olmak istediği, sadece skor yaptıkça egosunu tatmin edeceğine inandığı için drogba olamayacak. drogba’nın neden ‘çare’ olduğunu da, galiba bu nedenle hiç anlamayacak."
"gaziantepspor maçının 50. dakikasında burak yılmaz “bu penaltıyı ben atacağım” derken, neden kendimi kötü hissettim?
kaleciyle çarpıştıktan sonra yerden kalkar kalkmaz hakemi takdir eden o başparmak hareketinde bir eğretilik bulmuştum gerçi. bir gol sevincinden sonra ronaldo’yu taklit eden o büzülmüş dudaklar ve iki yana tayyare kanadı gibi salladığı ellerinde de aynı eğretilik vardı. hatta bu ikincisi için gelin sakillik diyelim.
bir futbolcu, üstelik sezonun her ilk maçı gibi önemli bir maçında neden başka bir oyuncu belirlenmişken penaltıyı atmak ister? maçtan sonraki yorumlara bakıyorum. burak’ın moral kazanmak için penaltı atmak istediği, melo’nun da burak’a jest yaptığına ilişkin görüşler, pek revaçta. hatta melo’nun “yine istese yine veririm” dediğine de hep birlikte gördük, duyduk. ne yalan söyleyeyim, bu sözler bana bir şey anlatmıyor. burak, bir sayının, bir istatistiğin, bir skorun peşine düştü. içinde bulunduğu ruh hali her ne ise bunu tetiklemiş olabilir. bu gerçekten doğruysa, aynı istatistiğin diyelim ki melo’dan ne götürdüğünü pek umursamıyor. bir golün burak’a kaç yüzbin dolar kattığı, melo’dan da bir o kadar götürdüğü, olabilir, endüstriyel futbolun rakamlarıdır. ama işte burak, bir rakamın parçası olduğu için, hiçbir zaman futbolun gerçek anlamı olan dayanışmanın bir parçası olamayacak. bakmayın siz onun şu anda assolist, batuhan karadeniz’in de uvertür olduğuna. ikisinin de öz kardeş olduğuna dair hissiyatımı anlamaya çalışın. umarım yanılıyorumdur.
maçın 50. dakikasındaki asıl görüntü drogba’nın hemen vaziyet alıp melo’yu uzaklaştırmasıdır. burak’ın hiçbir zaman drogba olamayacağını anlatan bu resmi okumak için, insan psikolojisinin derinlerine vakıf olmaya gerek yok. burak, bir skor oyuncusu olmak istediği, sadece skor yaptıkça egosunu tatmin edeceğine inandığı için drogba olamayacak. drogba’nın neden ‘çare’ olduğunu da, galiba bu nedenle hiç anlamayacak."