*

  • 27
    cine5'in 5'in yarısını sarı yarısı kırmızı yaparak verdiği galatasaray'ımızın uefa şampiyonluğuna doğru gittiği maçtır. evde cine5 olmadığı için bir tanıdığın evine gidip bilgisayar ekranından izlediğim maçlardan biriydi. o zamanki heyecan, ellerin terlemesi, hakan şükür ve capone'nin attığı gollerden sonra ses kısılana kadar gol diye bağırmak... ali sami yen'deki coşkunun evdeki tezahürü gibiydi be. bugün malesef ki ne tribünlerde ne de 17"" monitörlerin başında böylesi bir heyecan kalmadı sanki...
  • 28
    yeni acik tribunden sahaya dogru baktigimizda, tribunun en saginda kalan, numaralari tribunle yeni acigi ayiran tellerin tam dibinden seyrettigim mac. uefa kupasi yari final macini, hem de aslanlarin macini canli seyretmis bir ali sami yen dolusu galatasaray`li kadar sansliydim. her gol oldugunda tribunun en ustunden en altina kadar nasil indigimi hatirlamiyorum bile. iste böyle buyuk bir coskuydu bu mac...

    (bkz: yuruyedur)
  • 29
    lise 2. sınıfta izmir'den bir arkadaşımla okulu ekip geldiğimiz, maç öncesi olaylarıyla annemin yüreğinin ağzına gelmesine sebep olan, ali sami yen'deki yerimizi tam 7 saat önceden aldığımız, önü, sırası ve sonrasında yaşananlarla hiç bir zaman unutulmayacak karşılaşma. benim ise sevgiliyle ikinci buluşmam, ilki için:

    (bkz: 15 eylül 1999 galatsaray hertha berlin maçı)
  • 30
    hakan şükür'ün attığı golün, son vuruş haricinde neredeyse 2 mart 2000 borussia dortmund galatasaray maçında attığı golün kopyası olduğu maç. arif erdem sol çizgide rakipten sıyrılışı ve topu ortalayışı dejavu yaşatmıştır. dortmund deplasmanında topla dönerek rakibini ekarte eden kral, bu sefer kafayla topu ağlara göndermiş, ercan taner'i "alman ingiliz ispanyol hiç farketmez" diye bağırtmıştır.
  • 31
    bir gece öncesinde taksim civarında yaşanan, literatürde cimbombomun erkekleri taksimlerde destan yazdı olarak da anılan ve iki ingiliz taraftarın hayatını kaybettiği olaylar sebebiyle iptal edilmenin kıyısından dönen; sonrasında düzenlenen basın toplantısında fatih terim'in "keşke o iki insan aramızda olsaydı da biz 2-0 kaybetseydik" şeklinde demeç verdiği maç.
    (bkz: christopher loftus)
    (bkz: kevin speight)
  • 35
    ilkokuldaydım. bi atkı almıştı annem, eski nostaljik atkılardan, üzerinde ali sami yen stadyumunun resmi olanlardan. okul bitmiş, akşam yemeği yenmiş, maç saatini bekliyorduk ailecek. sanki bayramdan önce bir akrabamızı bekliyoruz, sanki yılbaşı çekilişinde son rakama kaldık, son rakamda ikramiyeyi tutturcaz. ailecek hazırlanıp dışarı çıktık maçı izlemeye. nasıl stresliyiz ama. kimse konuşacak birşeyler bulamıyor. sivas'tan kuzenlerim de gelmiş, onlar tabi büyükler, takımların taktiklerini konuşuyorlar, ben sadece abi hakan şükür'e orta gelirse affetmez diyebiliyorum. hakikaten de öyle oluyor, hakan affetmiyor.

    ne günlerdi be. ailelerin en büyük heyecanıydık. komşuların birbirlerinde maçları izleyip kaynaşmalarını sağladık. belki de maç sırasında tanışıp evlenenler bile olmuştur.
  • 40
    başlık normal olarak yıldönümünde hortlayınca direkt tümünü göster butonuna gitti elim. her entry'i okudum o güzel günlere döndüm. ve yine kendime nasıl olur da o uefa finaline bir şekilde gitmedim diye kızdım. beynime şıçayım aferdersiniz.
    13 yaşındaydım izmirde yaşıyorduk: o sezon kasım ayında bologna'yı eleyip 4.tura çıktıktan sonra zor bela annemleri ikna edip cine5 aldırmıştım. her maçı çok şükür rahat rahat izleyebildik evde ailecek, büyük heyecan ile. çoğu zaman da hınca hınç.
    o eşleşme sonrasında ise klasik bir şekilde ingilizlerin yan topların çok tehlikeli olduğu ve bizim bu konuda hastalığımız olduğu konusu medyada yazıldı çizildi.
    maç öncesi de bunu sürekli konuştuk, ve nedenini inanının hatırlamasam da biricik annem leeds her korner kazandığında tv karşısında bildiğiniz yere boylu boyunca yattı. ilk maçtaki bu totem işe yaradı. sonrasında tabii ki 20 nisanda da aynı taktiği uyguladı. bakke'nin kornerden gelen golüne engel olamasa da tur bizim oldu.
    ve rövanş sonrası finale çıktıktan sonra ilk lig maçı denizli ile içerdeydi. tam hatırlamıyorum tarihini. 2-2 beraber kalmıştık. golleri hagi ve marcio atmıştı. hagi bir penaltı kaçırmış, yusuf şimşek ise kendisini sezon sonu fenere getirecek futbolunu oynamıştı.
    bu maç sami yen'deki ilk maçımdı, hatta anne baba oğul olarak gittiğimiz tek maçtı. yeni açık alttaydık. aklımda ise şu tezahürat kaldı o günden;
    avrupada destan yazar bizim aslanlar
    rakipler duyunca adından korkar
    göklerde yıldızdır gönüllerde ay
    kupayı alacaksın galatasaray.

    ulan diken diken oldu tüyler yeminle.

    not: arsenal maçında da totem işe yaradı. iyi ki varsın annecim.
  • 41
    bu maç değil de bu maçın rövanşı çok gerilimliydi bana göre. ilk maçta alınan 2-0'lık galibiyet ve dahası 2 ingiliz vatandaşının ölmesi, rövanşta takımımıza ve teknik kadroya inanılmaz bir gerilim yaşatacaktı. özel timin yedek kulübesi çevresinde konuşlanması ve stattaki seyircinin nefret dolu bakışları ve sahaya yakınlığı vs unutulmaz.

    (bkz: 20 nisan 2000 leeds united galatasaray maçı)
  • 44
    (bkz: tarihte bugün)

    yaşım yetmediği için canlı tanıklık edemediğim maç.
    babamın metro marketten almış olduğu, 4 cd'den oluşan, unutulmaz maçlar isimli belgesel sayesinde özetini izleme fırsatı bulmuştum.

    hakan şükür'ün kafası, capone'nin arka direk golü, hep o golden önce hızlanan arka plan müziğiyle belirir zihnimde. müziksiz canlandıramıyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=uUZFkemCYjw
  • 45
    galatasaray'ımızın kırmızı çorap-kırmızı şort-çubuklu forma, leeds united'ın ise tepeden tırnağa beyaz renk kreasyonu ile arz-ı endam ettiği mücadele. maçtan bir gece önce cimbombom'un erkekleri taksimlerde destan yazdı diye tezahüratı olan, kevin speight ve christopher loftus isimli iki ingilizin hayatını kaybedip birçok kişinin de yaralandığı malum olaylar yaşanmıştı.

    o günlerde ilkokul son sınıfa giden heyecanlı bir galatasaray taraftarı olarak heyecanla uyanmıştım maç sabahında. ancak haberlerde olayları görünce çok kafam basmasa da üzüntüyle beraber biraz hayal kırıklığı hissettiğimi hatırlıyorum. çünkü maçın oynanmaması, hatta galatasaray'ın turnuvadan ihraç edilmesi gibi über ihtimallerden bahsediyordu sabahın köründe yayınlanan sabah haberlerinde.

    o gün yoğun bir diploması trafiği yaşanmış, bir şekilde leeds united takımı da maça çıkmaya ikna olunca öğlene doğru maçın oynanması kesinleşmişti. 2 aralık 1998 galatasaray juventus maçı'ndan sonra müteveffa mabedin gördüğü en büyük güvenlik önlemleri alınmıştı. kapalının sol tarafında ise kocaman bir "no fear" pankartı vardı. şu meşhur kapalı tribün fotoğrafı da bu maçta çekilmişti.

    https://3.bp.blogspot.com/..._E/s280/GS-leeds.jpg

    saha içine gelirsek yoluna dolu dizgin devam eden bir galatasaray vardı. ligde üst üste dördüncü şampiyonluğa gidiyorduk. bir önceski sezon biraz statüye biraz da sen mames çamuruna takılmıştı. bu sezon artık avrupa kupasında şampiyonluk olmasa da dişe dokunur bir başarı beklentisi doruğa çıkmıştı. şampiyonlar ligi'nde milan-chelsea-herta berlin grubundan işler beklendiği gibi gitmese de son 2 maçta hatta son 1.5 maçtaki 7 gollük performansla uefa kupasına katılmaya hak kazanmıştık. üçüncü turda bologna, dördüncü turda borussia dortmund, çeyrek finalde de real mallorca'yı elemiştik. özellikle turnuvanın gizli favorilerinden mallorca'ya karşı deplasmanda alınan 4-1'lik galibiyet sonrası yavaş yavaş dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı galatasaray dış basında da...

    leeds united ise 1. turdan başlamıştı yolculuğuna. sırasıyla partizan, lokomotiv moskova, spartak moskova, roma, slavia prag'ı elemişlerdi. özellikle iç sahada dominant oyunuyla dikkat çekiyordu. 3 kere turu iç sahada aldığı galibiyetin farkıyla kazanmışlardı. bu sebepten bu maçın tur açısından önemi daha büyüktü. david o'leary yönetiminde bir arada oynadıkça büyüyen bir kadroları vardı. o sezon premier ligi 3. sırada bitirdiler. ertesi sezon şampiyonlar liginde yarı finale kadar çıkıp valencia'ya eleneceklerdi.

    maça gelince aslında iki takım da birbirini iyi çözmüştü. yine de galatasaray ilk yarıda attığı iki golle galibiyete ulaşmıştı. hakan şükür'ün attığı ilk gol borussia dortmund deplasmanında attığı golün neredeyse aynısıydı. tek farkı sol kanattan bindirme yapan arif'in ortasının bu sefer hakan'ın kafasına gelmesiydi. ikinci gol ise "arka direk" lakaplı capone'un imza gollerinden biriydi. nigel martin'in hagi'nin vurduğu ve direk dibinden çıkardığı füze, arif'in direk dibinden çıkan kafa vuruşu, ikinci yarının başlarında yanılmıyorsam kewell'ın bir an boş kalıp vurduğu ve taffarel'in kurtardığı top maçın akılda kalan diğer pozisyonlarıydı.

    maçtan sonra fatih terim "keşke o iki insan aramızda olsaydı ama biz bu maçı kaybetseydik" demişti. ingiiz kamuoyu leeds united yönetimini maça çıkmayı kabul ettikleri için biraz suçlamıştı. diğer yarı final maçında da arsenal'in avantajlı skoru almasıyla duble fırsatını kaçırdıklarından falan bahsediyorlardı. o ceddin dede nettin baba baba havası içinde fark edilmese de leeds united deplasmanına karşı çok da iyi bir skor değildi aldığımız. ancak orda almamız gerekeni bir şekilde alacaktık...

    ayrıca;
    (bkz: alman italyan ispanyol ingiliz hiç farketmez)
  • 47
    maçın tamamını nerden bulabileceğimi merak ettiğim maç. aynı zamanda finaldeki arsenal galibiyetimizden sonra uefa kupası yolundaki en önemli galibiyetimiz olarak gördüğüm maçtır.
    baştan sona tekrar izlemek isteyenler için de entry'i editleyeceğim bulabilirsem.

    edit: footballia.net sitesinde nerdeyse tüm güzel avrupa maçlarımız var bazıları yabancı spiker bazıları türkçe. yeni keşfettim. eğer daha güzel bir site varsa bildiğiniz mesaj atabilirsiniz.
  • 49
    bilet bulabilmek için 4 döndüğümüz maçlardan biriydi. maçtan günler önce biletler satışa çıktığında hemen ali sami yen gişelerine (o zamanlar biletler biz sıradan kişiler için sadece buradan temin edilebilirdi.) koştuk ama farklı farklı 3 gün gitmemizi karşılık biletleri alamadık. ya, bu günlük satışlar bitti deniyordu ya sıra gelmiyordu ya da açık istiyorsak sadece kapalı tribün kaldı deniyordu. ne yapsak etsek yasal yollarla bilet alamıyorduk. gişeden bize bilet verilmeyeceği kesin olarak anlaşıldıktan sonra neyse bizde karaborsasal yollara meyletmek durumunda kaldık. ancak oranın piyasası uçmuştu. diyelim ki bugünün parasıyla 200 tl'den satılıyor kulüp tarafından yeni açık biletleri, blackmarket piyasası ise 600 tl'den başlıyordu fakat bizim öğrenci halimizle o paraları vermemiz zordu. neyse ki, asy'nin hemen yanındaki kapalı otoparkın civarında halden anlayan öğrenci dostu bi' karaborsacıya denk geldik! bize -biraz pazarlıkla-hemen üzerine atlayacağımız bi' fiyata -300 tl gibi düşünüyorum- verdi. 4 kişi gidecektik maça, sözkonusu 1200 tl'yi adama verdik ve 4 adet biletimizi adeta adamın elinden kaparcasına alıp mutlu mesut 202 numaralı taksim-bostancı otobüsüne binip eve döndük. neyse, maç günü geldi biz olacakları önceden tahmin ettiğimiz en geç saat 15'te statta olacak şekilde yola çıktık ve planladığımız saatte de orada olduk ama çevrede daha o saatlerde inanılmaz bi' kalabalık vardı. yine de 1, 1-5 saat o kalabalıkla cebelleştik sonunda kapılara yanaşabildik. sıra bize geldi en öndeki arkadaş bileti uzatıp sorunsuz geçti. arkasından ben geçtim, sonra diğer arkadaş benim arkamdan geldi üst araması bölümüne . 4 numaralı arkadaş biletini görevliye uzattı. ancak görevli, bileti elinde biraz gezdirdikten sonra ''bilet sahte'' adamı dışarı atın dedi. biz daha durun falan demeye kalmadan bizimkini karga tulumba dışarı attılar. tabii, epey şakınlık geçirdik ama yapacak bi' şey de olmadığından tribüne yollandık ancak hepimiz biletleri aynı kişiden aldığımıza göre biletlerin ya tümü sahte olmalıydı ya da hiçbiri. üstelik 4-5 seneden beri maçlara gidip geliyorduk çok çok büyük çoğunluğu stat gişesinden alınma olurdu biletlerimizin. leeds maçı için satın aldığımız bu biletlerde herhangi bi' sahtelik emaresi filan da yoktu. karaborsasal adamın ''dur araya 1 tane sahte atayım.'' demeyeceği düşündük. allahtan cep telefonu icat olmuştu hatta yaygınlaşmaya başlamıştı da bizim bahtsızı yeni açığın en üst kısmından stadın dışındaki aşağı bölüme, iletişimin mümkün olduğu yere çağırdık. dönüş paramızı belki de 1-2 ufak tefek simit-su parasını kenara ayırıp kalanını ona, aşağı attık. bizim, yanımıza gelebileceğinden pek umudumuz yoktu ama ona verdiğimiz parayla bilet satın almadan-ki ona verdiğimiz parayla karaborsa bilet alması mümkün değildi- yanımıza birkaç saat içinde dönmeyi başardı. tabii, üstüne maçı da kazanınca bu anı benim için bu maçla ayrılmaz olagelmiştir hep.
  • 50
    öncesinde yaşanan ve iki ingiliz'in hayatını kaybettiği olaylar sebebiyle 2 aralık 1998 galatasaray juventus maçı ile birlikte ali sami yen stadyumu'nun gördüğü en büyük polis kalabalığına ev sahipliği yapan efsanevi maç. oynanıp oynanmayacağı başlaması planlan saatten birkaç saat öncesinde kesinleşmiştir. dönemin dışişleri bakanı, büyük galatasaraylı ismail cem bu süreçte nüfuzunu epey kullanmıştır...

    hava harp okulu öğrencilerinin yeni açık tarafındaki "gökyüzünde biz sahada siz" pankartı, kapalının tam göbeğinde apar topar yaptırılan kocaman "no fear" pankartı, capone'nin "arka direk" lakabına selam çakan golü, o sezon artık imza haline gelmiş *"arif-hakan a.ş." ortaklığı gol, hiç fark etmez hiç fark etmez alman italyan ispanyol ingiliz hiç farketmez repliği, kapalı tribünün artık meşhur bir fotoğraf haline gelmiş o hırs dolu gol sevinci, fatih terim'in maçtan sonra "keşke biz bu maçı 2-0 kaybetseydik ama o 2 insan aramızda olsaydı" demeci bir çırpıda aklıma gelen detaylar...

    sonrasında milliyetçilik rüzgarına iki ülkenin de leş medyası çanak tutmuştur. star'ın two size manşeti bir kenara toplumun her kesimi olayı bir "milli dava" gibi sahiplenmiş, ingiliz medyası ise leeds united taraftarının tuttuğu matemi günlerce sayfalarında yer verip köpürtmüştür. tüm bunların neticesinde rövanş maçında sadece 80 kişilik bir yer verilmiştir galatasaray'a.
App Store'dan indirin Google Play'den alın