iki olgu arasında gidip geliyorum bu maç hakkında yazı yazıp yazmama arasında.
birisi "söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil".
diğeri de "nasıl anlatsam, nereden başlasam? bodrum bodrum..."
daha önce şurada ciddi bir tablo çizmiştim. (bkz:
#3211938)
30 temmuzdan 6 ağustos'a bir şeyin değişmesini bekliyor muydum? ne yalan söyleyeyim beklemiyordum. ha bir tek rakip değişmişti, bize önde kompakt pres yapan psv yerine geride 5'li 6'lı falan bekleyen bu iskoç ekibi gelmişti. onun dışında sahada değişiklik vardı ama, biz o değişiklikleri de değiştirerek eskiye döndük.
demiş ya fatih terim maç sonunda "galatasaray değişe değişe değişecek" diye.
https://twitter.com/.../1423394398516170766 ben bu sözü anlamadım. gerçekten anlamadım. mustafa sarıgül'ün tv ekranında bir şeye bakıp "değişecek değişecek değişim" diyip sehpaya vurduğu tiktok videosu gibi cümle kurmuş sayın hocamız. ona da kabul ya, ne lafları sindirdik biz bunu da elbet (anlamasak bile) bir yerde kafamıza oturturuz.
peki, ne değişecek?
sağ bek değişmiş. kabul. sacha boey henüz eksikleri olan bir bek, ama kattığı dinamizm yadsınamaz. patrick van aanholt da aynı şekilde. berkan kutlu'ya hayran kaldım, tam ihtiyacımız olan adam. christian luyindama biraz daha iyi göründü ama rakip kötü olduğu için mi toparlıyor mu kestiremedim.
"değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" gibi bizde de değişmeyen tek şey ryan babel'di.
maç önü başlığına yazdığım entry: (bkz:
#3215077)
e nasıl değişecek? takımın oyununu baltalayan, üstelik bunu 1 maç 2 maç değil geldiğinden beridir her maç yapan, her topu ayağına bekleyen, ayağına gelmeyince oyuna katkı vermeyen ryan babel ile mi? madem öyle baştan söyleyeyim, ryan babel ile değişse değişse bir youtube kanalının izlenme oranı değişir, yüksek miktar yatırım yaparsa belki bitcoin değişir, bir clubhouse odasına girerse odadaki katılımcı sayısı değişir. bu kadar. babel'in başka değiştirebileceği hiç bir şey olamazken, elimizde geliştirmemiz, yetiştirmemiz tecrübe katmamız gereken barış alper yılmaz kenarda oturuyorsa orada değişim falan olmaz. bu kadar netim bak.
psv maçında sahaya atıyoruz çocuğu, elinden geldiğince bir şeyler yapıyor. 45'te çıkarıp babel'i koyuyorsun. bu maçta babel ile başlıyorsun 45'te çıkarıp arda turan'ı alıyorsun. demek ki bu mantıkla bir sonraki maçta arda turan başlayıp 45'te barış alper ile mi değişecek hocam, bir işaret mi vermeye çalışıyorsun ne yapıyorsun?
hadi onu geçtim. bir allahın kulu bana patrick'in çıkıp ömer'in girmesinin alamet-i farikasını anlatabilir mi? bırakın şimdi patrick antrenman yapmadı vs. safsatasını, vallahi de billahi de ömer'den daha hazırdı. en azından 60'ı çok net görürdü. 10 gün sonra ilk lig maçında da ömer bayram oynayacak o zaman patrick hazır değilse. ya da 10 günde mi hazırlanacak bu adam?
hadi bunu da geçtim, elinde geçtiğimiz sezon (kanat olmasına rağmen) senin orta saha merkezde kullandığın, daha delici ve hücumcu bir oyuncu olan emre kılınç var, sen neden aytaç ile bu maça çıkıyorsun? taylan zaten ön libero oynuyor, aytaç'ı da koyup savunmayı güvene almak mı? st johnstone'a karşı? adamlar şaşırmıştır. herkes senden hücum beklerken sen hücumda daha aktif olabileceğin adamı oturtup aytaç ile başlıyorsun. nedenini ben kafamda bulamıyorum, tek bulabildiğim aytaç'ın orta saha merkez oyuncusu olması. e herkesi yerinde kullanacağız, emre kılınç neden sağ kanatta başlayıp solda babel yerine kerem ile başlamıyoruz? yoksa o da mı hazır değil? e kim hazır?
ve benim için en önemli parça: mostafa mohamed ahmed.
neden her maç 11 başlayıp 45'te değiştiriyoruz bu arkadaşı? kötü mü oynuyor? kötü oynuyorsa neden 11 başlıyoruz? 11 başlayacak kadar fiziği iyi durumda mı? neden o zaman 45'te çıkıyor? ne olacaktı dün akşam diagne yerine mami devam etse? ya da diagne'nin oyuna katkısı oldu mu da? diagne mi daha iyi forvet mami mi? diagne ise mami'yi tutmayalım, mami ise diagne yedeği olacaksa ona göre hareket edelim. hepi topu gol kaçırdı. gol bu ya, kaçacak, olur. galatasaray tarihinin en büyük golcüsü hakan şükür neler kaçırırdı, ne çabuk unuttunuz? bırak adam oynasın, oynasın ki özgüvenini kazansın. adamın üstüne bindirdin stresi, diyorsun ki şimdi "oyna gol at". oldu. nasıl atacak? sürekli aklının bir köşesinde "45'te çıkacağım" varken sen bu adamdan nasıl verim alacaksın? o güveni vermeden nasıl oynatacaksın? her maç 45 dakika oynayacak birisi mi bu adam?
ve zurnanın son deliği, si bemol dediği yer: fernando muslera.
abi bu ne özgüven? psv maçı top geldi çalım atacağım diye yedirdin 5 oldu. bu maç top geldi, dizinle top kontrolüne yatıyorsun, eline alamazsın geri pas (ki alsan daha faydalıydı ama oraya hiç girmeyeceğim) ama neyin özgüveni o topa öyle saçma bir şekilde çıkıp dizinle top kontrol etmeye çalışmak? abi vurun taça gitsin ya, nedir bu taç korkusu? aytaç çizginin kenarında taça vursa rakip taçı kullanana kadar baskıya geleceğiz, kullanacaklar ve alacağız topu geri. hadi vurmadı geldi sana, sen vur. vur abi gitsin taça, ne olacak? hadi onu da yapmadın, top adamın önünde kaldı, bırak vursun atsın abi. yemin ediyorum bırak vursun atsın, yaptın o hareketi ne oldu? penaltı. yine yedik. sen kırmızı görmesen de yiyecektik penaltıyı. hayatımızda tek değişiklik senin çıkman, bir de yaptığından dolayı 10 kişi kalmamız ve kaleye berk'in geçmesi oldu, neden abi neden yapıyorsun orada o hareketi? neyin özgüveni ya? yapmasan o hareketi golü yesek yine 1-0 geriye düşeceğiz, sen sahada kalacaksın ve 11 kişi olacağız. bir de 2. maçı var bu işin, o maçta da yoksun şimdi, büyük olasılıkla fatih "çerçeyi tuttur yeter" öztürk oynayacak, daha beter. yani bir hareket her şeyiyle bu kadar anlamsız ve saçma olabilir mi? ve bunu yapan sensin ya, 100 taraftar toplayalım hepsine "takımda en güvendiğiniz oyuncu kim?" diye soralım 95'i seni söyler. eline alsan endirekt serbest vuruş olacak sarı göreceksin, vursan taça gitse böyle bir pozisyon bile olmayacak, bıraksan adam atsa 11 kişi kalma avantajımız halen bizde olacak, sen sahada olacaksın. sıfır mantık ya. her şeyiyle hata ya, komple hata ya.
değişe değişe değişecekmişiz ya, gelelim şimdi değişmesi gerekenlere:
bir oyun mantığımız olmak zorunda. öyle tesadüfi pozisyonlar sonrası "yakaladın mı atacaksın 1 pastan kaçırmayacaksın" falan demeyeceksin. o 1 pas dediğimiz yere maç içerisinde 10 kere 20 kere girersen 1 değil 5 de atarsın her rakibe. oraya nasıl daha fazla girmeyi düşüneceksin, 300 pas yapıp sağdan sola soldan sağa bomboş top gezdirip %60 topla oynamak yerine. %20 oyna topla ama oraya gir. girmezsen atamazsın, 1 kere girer kaçırırsın oyuncunu da bitirirsin.
oyun aklı olsun diye diye sahaya 30+ yürümeye mecali olmayan adamları atmayacaksın. gençlere oyun aklını kazandıracaksın, o tecrübeye sahip olacaklar. bak seni eleyen psv'ye, 20 yaşındaki kanat oyuncusu ile senin içinden geçti adamlar. babel'in kattığı oyun aklından ne olacak sanki, görüyoruz işte 3 senedir. arda o aklı katabilir belki ama artık ayakları gitmiyor, bitmiş. sen gençlere oyun aklı kazandırıp onları kazanacağına halen geçmişin isimlerine takılıp kalıyorsun. babel bu takımdan gönderilmeli, arda bu takımda olmamalı, falcao olmamalı, feghouli olmamalı. dinamizmi olan oyunculara oyun aklını kazandırırsan eğer o oyuncular seni alır götürür şampiyon da yapar. sen yeter ki kazandır bunu.
bir gol kaçırdı diye adamı silip atmamalıyız. bu adamlar bize lazım, mami bize lazım, kerem bize lazım, ali yavuz bize lazım, yunus akgün bize lazım, barış bize lazım. bu adamlar lazım bize, babel arda feghouli falcao falan lazım değil abi bize. oynayacak, hata yapacak, kaçıracak. 35'indeki falcao kaçıracağına ali yavuz kaçırsın ben razıyım. yeter ki o kaçıracağı yere kadar girsin. bunları yapmayı öğrensin, o tecrübeyi kazansın. nasıl vurunca kaçıracağını bilsin ki nasıl vurması gerektiğini öğrensin. babel psv maçında kerem'in 3 kişiden kurtulup verdiği topta dağa taşa vurdu, ne oldu? aynı topu bırak barış alper vursun, vursun ve öyle gitsin top. gitsin ki "ha ben buradan şut çalışmalıyım ya da buradan başka bir şey yapacak oyunu öğrenmeliyim" desin. babel der mi bunu akıl var mantık var.
oyuncuları mental olarak en iyi şekilde hazırlamalıyız. gerçek psikologlar katılmalı gerekiyorsa ekibe, oyunculara terapi seansları verilmeli, düşük ya da yüksek özgüven sorunları çözülmeli. mami düşük özgüvenden gol kaçırıyor, nando yüksek özgüvenden gol yediriyorsa bu takımda çözülmesi gereken ciddi psikolojik sorunlar da var demektir, futbol asla sadece futbol değil. insan bu çocuklar da.
artık yüzeysel problemleri "o çıksın bu girsin" ile çözmemizin bir katkısı olmadığını anlamışızdır herhalde. bu takımda sorunlar var, bu sorunların dibine, kaynağına inip bu sorunları çözmemiz gerekiyor.
acil servise sol kol uyuşukluğu için giden bir hastaya bunun için bir ilaç verir gönderirseniz o hasta kalp krizinden ölür gider. bizim kalp hastalığını tedavi etmemiz gerekir. biz temel hastalıklarıyla bu takımın hiç uğraşmıyoruz, önümüze gelen semptoma bakıp "a bunu şöyle yaparsak düzelir" diyip gönderiyoruz. ana hastalıklar olduğu gibi duruyor.
bu takımın komple bir check-up'a ihtiyacı var. öyle eylülde "ocağı bekleyin" şubatta "temmuzu bekleyin" ile olmaz bu iş. tamamen derinlemesine bir check-up yapılacak, tüm her şey öne dökülecek ve acilen tedavilere başlanacak yoksa biz bu hastayı kaybedeceğiz.
kim yapar bilmem, nasıl yapılır bilmem. ama yapılması gereken budur.