1
16 ocak 2022 hatayspor galatasaray maçının sabahında, linkteki video eşliğinde aklıma düşen maç.
https://www.youtube.com/watch?v=WdEtmEXK5cI
2005-2006 sezonunu anlatmaya gerek yok. hatıraları ve hissiyatı bir kenara, 83 gibi üç puanlı 18 takımlı lig tarihinin en iyi ikinci performansı ile gelen bir şampiyonluk vardı. o sezonun ardından yine erik gerets yönetiminde dalgalı bir sezon. ligde daha eylül sonlarında bir sami yen akşamında* sami yen tribünlerinin alkışları altında gelen konyaspor'un beraberlik golüyle o sezonun sonu az çok belirir gibi olmuştu. üç sezon sonra katılabildiğimiz şampiyonlar ligi'nde de son hafta formalite maçında gelen liverpool zaferi hariç bir türlü sonuç alamayınca ilk turdan elenmiştik.
diğer tarafta ise 100. yılını kutlayan bir fenerbahçe. belki de tarihinin saha içi olsun saha dışı olsun en güçlü zamanlarını yaşayan fenerbahçe. 2006 mayıs'ında yaşanan "kaza"ya rağmen henüz o kazanamama ruh hali esir almamış. ezeli rekabette ise durum facia, koca bir yıl, tüm branşlardaki tüm maçlarda yenilmiştik. galibiyeti geçtim beraberlik bile yoktu.
öyle bir ortamda tüm türkiye'ye kar yağdığı bir hafta sonu oynanmıştı bu maç. henüz o kadar da küresel ısınılmamış, yağıyordu her tarafa. okullarda da tatil zamanına denk gelince tayfa harici de hatırı sayılır bir katılım olmuştu bu deplasmana. o yıllarda anadolu takımları henüz %5 tarifesine geçmemişti "üç büyükler"le oynadıkları maçlarda. eski kayseri stadının, tıpkı bizim eski açık gibi staddan ayrı takılan bir kale arkası vardı 7-8 bin kişilik. her sene orayı doldurma yarışı olurdu iç anadoludaki "üç büyük" taraftarının.
nitekim o gün de, her türlü hava koşulunu hesap edip erkenden kayseri'ye varan istanbul otobüslerinin yanı sıra civardaki galatasaraylılar yine doldurmuştu kale arkasını. boktan bir futbol, alınan beraberlik ve puan farkının 5'ten 7'ye çıkması ile sonuçlanmıştı o soğuk akşam. biz galiba parçalı formayla oynamıştık, belki kayserispor da beyaz formasıyla oynamıştır. şimdiki gibi alttan ısıtma da yok, buz tutup çözünüp tekrar buz tutmuş sarı otların üzerinde saçma sapan bir maçtı.
o maçın çıkışında kayseri sınırları içinde bir yerde çekilmiş bir video bu. o zaman tabi daha çok takip ediyorduk böyle şeyleri. o zamanlar şimdiki gibi herkes hem futbolcu, hem teknik direktör, hem yardımcı hoca, hem yönetim kurulu üyesi, hem başkan, hem divan kurulu üyesi, hem iletişim departmanı, hem gazeteci, hem scout değildi. taraftarın sadece üstüne düşeni, gerektiği anda, gerektiği yerde yapmakla yetinebildiği son naif zamanlardı.
2007 yılının teknolojisini düşününce görüntü kalitesine bakılırsa cep telefonuyla değil de dönem yavaş yavaş sıradan vatandaşın alabileceği fiyatlara inen dijital fotoğraf makinelerinden biriyle çekilmiş gibi. istanbul'dan 800 km uzakta, eksi bilmemkaç derece havada, başka bir coğrafyada bir grup insan. bok gibi bir sezon, bok gibi bir takım, bok gibi bir maç. berduş bir tanburinin etrafında bir şeyler mırıldanıp bir yandan da kameraya çekiyorlar. tesislerin kapısına gidip kulüp başkanına "ananın amı" diye tempo tutulan zamanlardan bakınca söyledikleri bestenin içeriği fazlasıyla naif.
dayıyla mı dalga geçiyorlar, kendi halleriyle mi belli değil. tek belli olan şey iki hafta sonra yine bir yerlere gidecekleri...
bu zamanlarda, bu şartlarda, bu olaylar zinciri sonrası böyle bir yerde böyle bir çekim olsa ne söyleneceğini düşünmek bile garip. en "cefakar" taraftar bile instagrama bir "deplasman sefaleti" postu yapıp altına da futbolculara atarlı giderli bir cümle yazıveriyor.
gerçi üzerinden de 15 sene geçmiş, bir türlü kabullenemedik zamanın geçişini...
https://www.youtube.com/watch?v=WdEtmEXK5cI
2005-2006 sezonunu anlatmaya gerek yok. hatıraları ve hissiyatı bir kenara, 83 gibi üç puanlı 18 takımlı lig tarihinin en iyi ikinci performansı ile gelen bir şampiyonluk vardı. o sezonun ardından yine erik gerets yönetiminde dalgalı bir sezon. ligde daha eylül sonlarında bir sami yen akşamında* sami yen tribünlerinin alkışları altında gelen konyaspor'un beraberlik golüyle o sezonun sonu az çok belirir gibi olmuştu. üç sezon sonra katılabildiğimiz şampiyonlar ligi'nde de son hafta formalite maçında gelen liverpool zaferi hariç bir türlü sonuç alamayınca ilk turdan elenmiştik.
diğer tarafta ise 100. yılını kutlayan bir fenerbahçe. belki de tarihinin saha içi olsun saha dışı olsun en güçlü zamanlarını yaşayan fenerbahçe. 2006 mayıs'ında yaşanan "kaza"ya rağmen henüz o kazanamama ruh hali esir almamış. ezeli rekabette ise durum facia, koca bir yıl, tüm branşlardaki tüm maçlarda yenilmiştik. galibiyeti geçtim beraberlik bile yoktu.
öyle bir ortamda tüm türkiye'ye kar yağdığı bir hafta sonu oynanmıştı bu maç. henüz o kadar da küresel ısınılmamış, yağıyordu her tarafa. okullarda da tatil zamanına denk gelince tayfa harici de hatırı sayılır bir katılım olmuştu bu deplasmana. o yıllarda anadolu takımları henüz %5 tarifesine geçmemişti "üç büyükler"le oynadıkları maçlarda. eski kayseri stadının, tıpkı bizim eski açık gibi staddan ayrı takılan bir kale arkası vardı 7-8 bin kişilik. her sene orayı doldurma yarışı olurdu iç anadoludaki "üç büyük" taraftarının.
nitekim o gün de, her türlü hava koşulunu hesap edip erkenden kayseri'ye varan istanbul otobüslerinin yanı sıra civardaki galatasaraylılar yine doldurmuştu kale arkasını. boktan bir futbol, alınan beraberlik ve puan farkının 5'ten 7'ye çıkması ile sonuçlanmıştı o soğuk akşam. biz galiba parçalı formayla oynamıştık, belki kayserispor da beyaz formasıyla oynamıştır. şimdiki gibi alttan ısıtma da yok, buz tutup çözünüp tekrar buz tutmuş sarı otların üzerinde saçma sapan bir maçtı.
o maçın çıkışında kayseri sınırları içinde bir yerde çekilmiş bir video bu. o zaman tabi daha çok takip ediyorduk böyle şeyleri. o zamanlar şimdiki gibi herkes hem futbolcu, hem teknik direktör, hem yardımcı hoca, hem yönetim kurulu üyesi, hem başkan, hem divan kurulu üyesi, hem iletişim departmanı, hem gazeteci, hem scout değildi. taraftarın sadece üstüne düşeni, gerektiği anda, gerektiği yerde yapmakla yetinebildiği son naif zamanlardı.
2007 yılının teknolojisini düşününce görüntü kalitesine bakılırsa cep telefonuyla değil de dönem yavaş yavaş sıradan vatandaşın alabileceği fiyatlara inen dijital fotoğraf makinelerinden biriyle çekilmiş gibi. istanbul'dan 800 km uzakta, eksi bilmemkaç derece havada, başka bir coğrafyada bir grup insan. bok gibi bir sezon, bok gibi bir takım, bok gibi bir maç. berduş bir tanburinin etrafında bir şeyler mırıldanıp bir yandan da kameraya çekiyorlar. tesislerin kapısına gidip kulüp başkanına "ananın amı" diye tempo tutulan zamanlardan bakınca söyledikleri bestenin içeriği fazlasıyla naif.
dayıyla mı dalga geçiyorlar, kendi halleriyle mi belli değil. tek belli olan şey iki hafta sonra yine bir yerlere gidecekleri...
bu zamanlarda, bu şartlarda, bu olaylar zinciri sonrası böyle bir yerde böyle bir çekim olsa ne söyleneceğini düşünmek bile garip. en "cefakar" taraftar bile instagrama bir "deplasman sefaleti" postu yapıp altına da futbolculara atarlı giderli bir cümle yazıveriyor.
gerçi üzerinden de 15 sene geçmiş, bir türlü kabullenemedik zamanın geçişini...