takım saçma bir düzenle oynuyor, oyuncular panik halinde.
hücumda topu dolaştırmıyoruz, dolaştırdığımız zamanlarda da rezalet bir yüzde ile oynadığımız dış atışlarda şansımızı deniyoruz. ve bu mecaz değil, cidden şansımızı deniyoruz, şansına salıyoruz potaya. oyunun başındaki ilk hucumda 4 ribaund aldık, 4'ünü de pota altıdan denedik, sonra aynı şey bir kaç kere daha oldu. oysa oyuncuların 4 kere pota altından oynamak yerine 3. ve 4. denemelerde hücum süresi sıfırlanmışken oyunu açmak için oyun kurucuya dönmesi gerekiyordu. bu gibi ısrarlar bizim hem pota altı tehdidimizi ortadan kaldırdı, hem de pota altı tehdidi oluşturamadığımız için dış alan savunmasını daha rahat yapması için rakibe fırsat vermiş oldu. dış atışlarda da boş adamı bulmamıza rağmen, şut denemeyerek ya da ekstra pası yapma şansımız varken yanlış şutu kullanarak saçmalama alışkanlığı edindik maç içerisinde. yani hücumda sürekli yanlış tercihler yapıyoruz ve bu yaptığımız yanlış tercihler oyuncuları doğru tercihleri yapmamaya şartlıyor, doğru tercihi deneme cesaretini kırıyor.
gelelim savunmaya; sinan güler'e zaten savunma için laf eden çarpılır ama bir kişi ile nereye kadar savunabilirsin ki? üstelik hücumda bu kadar kısır kalmamız defansta rakibimizin daha rahat bir kafayla hareket etmesine yol açıyor. adamların hızlı hücum yeme korkusu yok. dolayısyla bizim hücumdaki başarısızlığımız ile ritmini bulan rakibimiz de iyi kötü yolunu buluyor.
edit: hücumda birazcık hareketlenince rakibimiz de hücum edemez oldu. basketbolun güzelliği, hızlı oynanan bir oyun olduğu için defans ve hücumun birbirine etkisinin azami miktarda olduğu bir spor. birinden birini toparlarsan diğeri de hemen düzeliyor.
bir de ergin atamanın 3. periyot teamülü var tabi.
*