çok şey yazıldı, çizildi bu süreçle ilgili ama kimse perde arkasını yazmadı.
sabredip sonuna kadar okuyacak arkadaşlar için fonda çalacak müzik önerim yine; (bkz:
emre belözoğlu'nun galatasaray ajanı olması/#962050)ndaki gibi
http://www.youtube.com/watch?v=K-g6luvmU6M daha cumhuriyet kurulmadan önceki tarihlerden bu yana türkiye toprakları üzerinde büyük oyunlar oynayan
masonlar, son darbeyi vurup ülkeyi her yönden sömürgeleştirmek için düğmeye bastılar.
işin ilk ayağı
28 şubat'tı. bu post-modern darbeyle
milli görüşü tasfiye ettiler. ettiler etmesine ama ülkedeki muhafazakar kesimin büyüklüğünün ve onların tam desteğini almadan bu topraklara tam manasıyla hükmedilemeyeceğinin farkındaydılar. bu nedenle hem muhafazakar kimlik taşıyan, hem de kucaklarında büyüttükleri
akp hükümetini iktidara taşıdılar.
her şeyin bir anda kendileri lehine değiştirilmesinin planlarını alt üst edeceğini bilen
cemaat destekli masonlar adımları tek tek atmaya karar verdiler. en başta ekonomiye el attılar.
2001'de çıkardıkları
kriz nedeniyle zaten allak bullak durumda olan ekonomik kanadı ele geçirmek zor olmadı.
ımf,
özelleştirmeler,
gümrük birliği vs. derken ekonomiye tam manasıyla hakim oldular.
adalet mülkün temeliydi ve mülk temelinden sarsılmazsa ele geçirilemezdi. bunu çok iyi bilen
ermeni diasporası destekli masonlar ardarda çıkan yargı paketleriyle, sözde reformlarla adalet mekanizmasını tamamen kontrol altına alıp, terazideki dengeyi kendilerine çevirdiler.
sonraki hedefleri
orduydu. allah aşkına son 10 yılda gelişen bu furya hangimizde inandırıcı geldi ki? ülkenin politikalarında önemli rol oynayan yüksek rütbeli subayları darbe bahanesiyle birer birer içeriye aldılar ve bunu zaten ellerinde olan yargıyla kolayca gerçekleştirdiler.
ergenekon'du,
balyoz'du, eldiven'di, ayışığı'ydı derken askeri kanat tamamen çökertildi ve savunmasız hale getirildi.
2002'deki
3 kasım seçimleriyle güdümlerine aldıkları yasamaya, 2007'deki
cumhurbaşkanlığı seçimiyle yürütmeyi de tamamen ekleyen
amerika'daki yahudi lobisi destekli masonlar, yargıyı da adım adım ele geçirmişlerdi. milli savunmanın belini kıran masonlar, 1980 sonrasından bu yana, 4. erk olarak gösterilen
basına da hakimdiler.
devletin sinir merkezlerini ele geçirip ülkeyi tam anlamıyla kuşatma altına alan masonlar, bu arada kendilerini de -sözde- şeffaflaştırıp zararsız ve tehlikesiz bir sosyal kuruluş gibi göstermeyi de ihmal etmiyordu. öyle ki, tarih boyunca gizlenmiş
mason localarının 33. dereceden üstadı televizyona çıkıyor, şirin şirin açıklamalar yapıyor, sözde tarafsız basın, locadaki toplantılardan görüntü alıyordu. perde arkasında işler tıkırındaydı tabi!
oyunu başlatan, kuralları koyan ve oyunun sonuna kendi istedikleri gibi giden bu
kan emici güruh artık son noktayı koymaya hazırlanıyordu. işte 2011 yılı, bu büyük oyunun final yılıydı. öncelikle
12 haziran seçimleri yapıldı. akp iktidarı kendi rekorunu kırıp kudretinin sınırlarını genişletince son büyük adım için de hiçbir engel kalmamıştı.
3 temmuz günü geldiğinde bu derin iç hesaplaşmanın son büyük düellosu da başlamıştı. şimdi geriye dönüp bir bakalım.
batık bankalar... hepsi bir türk takımı olduğu için ve bu payenin en çok yakıştığı kulüp olduğundan fenerbahçe'ye kredi veriyor, kolaylık sağlıyordu. susturulan veya batırılan iş adamlarının hepsi fenerbahçeliydi. böylelikle fenerbahçe, günümüz endüstriyel futbol dünyasında kolu kanadı kırılmış, mali açıdan köşeye sıkıştırılmış vaziyete düşürüldü.
yargı... makamından indirilen savcıların, hakimlerin ve hatta görevinden alınan emekçi
mübaşirlerin bile hepsi fenerbahçeliydi. yerlerine getirilen
mason destekli cemaat abilerinin hangi kulübün politikalarına hizmet ettiğini söylemeye gerek var mı?
ordu... incelendiğinde görülecektir ki içeriye atılan subayların, generallerin hepsi sarı-laciye gönül vermiş insanlar. darbe kılıflı bu operasyonların ardında yatan gizli gerçek bu. böylece türkiye'nin en çok güven duyulan bu kurumunda fenerbahçe adı anılmaz oldu. hatırlayın, eski genelkurmay başkanlarımızdan biri sırf kadıköy'de aziz yıldırım'la beraber maç izledi diye,
sırf fenerbahçeli diye yerin dibine sokulmadı mı? basın organlarında çirkin ithamlara maruz bırakılmadı mı?
yaklaşık on yıla yayılan bu operasyonlar çemberi iyice daraltmıştı. her şey o son darbeye, asıl hedefi, fenerbahçe'yi yok etmeye yönelik son hamleye kalmıştı. işte 3 temmuz böyle gelişti.
türk devletinin temel taşı, bu mozağin en değerli parçası ve giderek büyüyen halk gücü fenerbahçe ele geçirilmeden operasyon başarıya ulaşabilir miydi? bilakis hedefin ta kendisi fenerbahçe'ydi. ve çok büyük bir yıkım operasyonu başlattılar.
fakat yanıldıkları bir nokta vardı. nasıl ki çin imparatoru,
kürşad'ın bir avuç adamıyla sarayını basacağını düşünememişti, nasıl ki diyojen,
alparslan'ın fersah fersah küçük ordusuyla bizans ordsusu'nu berhava edip kendisini esir edeceğini aklına bile getirmemişti, nasıl ki koskoca bizans,
fatih'in gemilerini karadan yürütebileceğine ihtimal vermemişti, nasıl ki amiral hamilton
çanakkale'yi geçip 5 çayını boğaziçi'nde içmeyi hayal ederken uğrayacağı bozgunu tahayyül bile edememişti; işte köklerini bu tarihten alan yegane kulüp olan fenerbahçe'nin de direneceğini, asla pes etmeyeceğini düşünemedi masonlar.
karşılarına diktikleri
fransız masonlarının takımı,
iktidar yalakası cemaat piyonu galatasaray'ı halka şirin göstermek için yine kendi kuruluşları olan uefa eliyle avrupa kupası aldırttılar (ki bu durum fransız localarının önde gelen üstatlarından
platini döneminde fenerbahçe'ye verilen cezalarla iyice ayyuka çıktı),
cemaatin önde gelen abilerinden haluk ulusoy eliyle türkiye'de rekorlar kırdırdılar ama bilmedikleri bir şey daha vardı. fenerbahçe büyüklüğü ne kupa büyüklüğü, ne de başka bir şeydi, o bambaşka bir şeydi.
bugün fenerbahçe'nin direnci, türkiye'nin direncidir. mazallah bu direnç bir kırılırsa ülkenin birliği ve bütünlüğü tehlike altına girebilir. bu mücadele
namustur. devam ediyor...
hem hababam sınıfı da, emel sayın'ı kaçıran grup da fenerbahçeliydi tamam mı???
*