2012-13 EuroCup 4.Hafta Maçı
20:15 Abdi İpekçi Spor Salonu
76 - 52
  • 133
    bu kadar yürekten oynayan, iyi savunma yapan, hücumda ikili oyunlarla potaya gitmeye çalışan, savaşan galatasarayımın gerçek bir maçta rakibine nefes aldırmadığı , şampiyonun nasıl bir basketbol oynaması gerektiğini uleb yetkililerine göstererek kazandığı maçtır. hakemlerin son saniyelerde david hawkins'e üstüste 3 faul yapılmasına rağmen görmek istememeleri sonucunda ikili averajda geri düşmüş olabiliriz ama bu takım şampiyon olacak dostlar...
  • 135
    basket maçlarının ne kadar kondisyon istediğini bana hatırlatan galibiyetimiz. ne ses kaldı ne hal maç sonrası. hocanın maç sonunda tribünlere dönüp iki yumruğunu havaya kaldırması maçın ve atmosferin özetidir. ne olursa olsun, tribün ile takım tek vücut olup savaştığı sürece boynumuz bükük kalmaz. ayrıca isteyince +20 yapmak nedir arkadaş, helal olsun size..
  • 136
    takımımızla gurur duyduğum maçtır. maçla ilgili de söylenecek pek birşey yok. takımımız ne gerekiyorsa onu yaptı ve eze eze galip geldi. hakemler kuban'a destek çıkmasa fark çok daha fazla açılabilirdi. ama önemli de değil. biz bu kupayı alacağız diyorsak, diğer grubun birincisini de eze eze yeneriz. henry domercant'in sakatlığı yaşanmasaydı her açıdan mükemmel bir akşam geçirmiş olacaktık. inşallah bir sağlık problemi çıkmaz. grup maçlarında olmasa da final niteliği taşıyan maçlarda kendisine çok ihtiyacımız olacak.
  • 140
    çok fazla seyirci olmamasına rağmen salonda atmosfer müthişti. hele son dakikalardaki ıslıklamamız olağanüstüydü. calathes denilen ibne nasıl o kadar soğukkanlı davrandı aklım almadı. halbuki maçın başlarında baya afallamıştı.

    bu arada dip not olarak söyleyeyim. maç öncesi ısınmalarda cenk akyol sayabildiğim kadarıyla 12'de 12 üçlük atmıştır. saymaya başlamadan önce attı mı orasını bilmiyorum. ben farkettikten sonra 12 basket saydım.
  • 141
    yankılanıyor,
    sesimiz salonlarda yükseliyor !

    “galatasaray’a hizmet eden adama saygı duyulur”, yıllar önce böyle dedi babam, hamza hamzaoglu’na kötü bir şekilde bağırdığım için kapalıda, 9-10 yaşındaydım, çok kötü bir orta açmıştı, hamza zaten kötü ortalar yapardı..

    babam beni hiç basketbol maçına götürmedi, biraz uzun sürdü o yüzden bu güzel şubemizle tanışmam. ortaokul yıllarında ipekçi yollarına aşındırmaya başlasam da, şimdi evimiz dediğimiz yerin kırmızı bir renk üzerinden tasvir edilmeye başlamasına hayli zaman vardı.

    bazı imgeler var tabii, bu uğurda bize yardımcı olan, en başta “kırmızı”, sonrasında “yenilmez armada” ve en tabii “son topa kadar”. seviyoruz biz bu mücadeleyi, son ana kadar rakibi ısıracağını bildiğimiz bir takıma sahip olmayı.

    dün bir “geri dönüş” yaşanırken, bir hayli işlevsel, yine son topa kadar verilen bir mücadele olması o parkede, muhtemelen önemli sayılabilecek cinsten bir lütuftu bize sunulan. bu sefer müsabakayı çok önceden koparmasına rağmen maç içinde kendisine yeni bir hedef koyabilen takımımıza eşlik ettik, sesimizi itinayla yükselterek.

    takımımızın geçtiğimiz yıl şahit olduğumuz olağanüstü mücadelesine önemli bir ekleme yapıldı bu sezon. kendisine o rol biçilen ve fakat nedense bir türlü hakkını veremeyen jaka lakovic’in yerinde, bu sefer layıkıyla yerine getiren bir “winner” oyuncumuz mevcut.

    kariyerinin ilk dönemlerine göre muazzam bir sıçrama yaşayan david hawkins, bu sezon elimizde kupalar da kalkacağının teminatıymış gibi pozlar kesiyor parke üstünde. çünkü çok önceden, taa peter naumoski zamanlarından öğrendiğimiz üzere, muharebeleri değil ama savaşları büyük adamlar kazanıyor.

    başlangıç ise sayın ergin ataman içindi. aşk üzerinden tarif ediyoruz ya genelde galatasaray’a olan sevgimizi, en kutsal olanından. lakin kişisel hayatımız dahilinde, giden her sevgilinin ardından, dilediğimiz kadar el sallayıp, yerini senelerce doldurmama hakkımız varken, konu kırmızı sevdamız olunca böyle bir lüksümüz yok.

    bayrak değişiyor, yeni bir çift el taşımaya başlıyor o güzel armayı. bize ise galatasaray’a hizmet etmeye niyet etmiş ve şimdiye kadar gördüğümüz üzere, bunu da kallavi bir şekilde yerine getiren adama saygı duymak düşüyor, hatta biraz da sevmek.

    kişisel notum ise, ilk kuban maçına dair yaşadığımız krizi ve kaos ortamını çok güzel yönettiği için sayın ataman’a teşekkür etmek olacak. çünkü bildiğimiz üzere, liderler krizleri doğru şekilde yönettiği sürece bu üst düzey mücadelede var olabiliyor.

    sesimiz salonlarda, kavgamız omuzlarda,
    sen sevdamızın adı, hayatın tek anlamı..

    çok şükür,
    biraz geç olsa da,
    hoşgeldin ergin ataman..
  • 143
    maçın teknik kısmıyla ilgili konuşulacak çok fazla bir şey yok aslında. inanılmaz bir dirençle kuban'a akıllı hücum etme şansı vermeyen bir müdafa, hawkins'in düşük yüzdesine rağmen skora kritik katkılar yapan dudley ve n'dong... bunların yanında salonda hissedilen bir ruh, yaratılan bir psikoloji var ki, abdi ipekçi tribünlerinin benim için tt arena'dan daha güzel olmasının sebebi bu. müthiş bir duygu.

    her ne kadar çoğu futbol seyircisi olsa da, salonda artık yavaş yavaş basketboldan anlayan bir seyirci kitlemiz oluşuyor. son 2 dakikada nevizade söylense de maç içinde doğru yerde doğru reaksiyonu gösteren bir grup olma yolunda iyi ilerliyoruz.

    salonda olmakla televizyon başında olmanın farkı elbet çok büyük. televizyonda izleyenlere çok "koymamış" olabilir bu maçın skoru ancak; fark 24 sayı ile lehimizeyken engin atsür'ün attığı üçlükte birbirinin üstüne yıkılan insanlar olunca, maç sonunda 26 sayı fark atamamanın üzüntüsü gerçekten derinden yaşanıyor. henry domercant sakatlanıp ellerini ve yüzünü yukarı çevirip "ne günahım vardı" dercesine yüzünü asınca, o adamla beraber senin de dizin ağrıyor. senin dizinde de ödem oluyor sanki. maç bitiminde ergin ataman'ın yayıncı kuruluşa ne söylediğini duymuyorsun ama, orta yuvarlakta takımı topladıktan sonra tribünün gözlerinin içine bakarak iki yumruğunu sımsıkı havaya kaldırıp sallarken tüm vücudunun da yanaklarıyla beraber titrediğini gözlerince tüylerin diken diken oluyor. üzüntünü kenara bırakıp takımla gurur duymaya başlıyorsun. grupta ikinci olunca karşı taraftan unics kazan, st. petersburg, kim gelirse gelsin koyarız demeye başlıyorsun. ntvspor "yetmedi" diye başlık atınca veya teknik taktik konuştuğun adamlar "abi unics kazan da şöyle zor, böyle zor" deyince gülüp geçiyorsun. soyunma odasına giden takım tekrar sahaya çağırılınca, hawkins'in o tünele bakıp oyuncuları nasıl geri döndürdüğünü, furkan'a üçlü çektirmesi için nasıl direktif verdiğini gözlerinle görünce, bu takımdan asla umudun kesilmeyeceğini tekrar hissediyorsun. bunu bilmene rağmen tekrar hissetmek çok farklı, çok.

    o yüzden salona gelen herkesin ellerine, ayaklarına, yüreklerine, ses tellerine, her yerlerine sağlık. geçen sene euroleague'de yaratılan atmosferleri abdi ipekçi'de yaşamak ve yaşatmak dileğiyle.
  • 144
    bütün futbol maçlarına giderim ve birçok kez basket maçına gitme teşebbüsünde bulundum ama ilki bu maça denk geldi. çok keyifliydi basket maçında taraftar olarak bulunmak. tezahüratlarda çok organize olunuyor ve sürekli rahatsız olduğum tezahüratların arkamızdan atlı kovalıyormuş gibi kelimeler yutularak söylenmesi burada olmadı her şey kıvamındaydı bir dakika oturmak ve susmak gelmedi içimden, ergin ataman'ın aldığı molalar bana da molaydı sanki(u: malum kuban molalarında bagırmaya konusulanlar anlasılmasın diye devam ediliyordu ). henüz basket maçında bulunmayan varsa şiddetle tavsiye ederim ve bende gitmek için şartlarımı daha çok zorlayacağım bundan sonra.
  • 145
    tribünde yer aldığım için kendimi şanslı hissettiğim nadir maçlardandır. maç öncesinde ergin hocanın yaptığı çağrıyla büyük gaza gelmiştim. tribünlerin yarısının boş olduğunu görmemle geçici bir hayal kırıklığı oluştu.

    az ama öz bir taraftar vardı. toplasan 3-5 bin kişiydik ama çok etkili, coşkuluyduk. ilk yarı bittiğinde bile çıkmayıp 5 dakika

    'teker teker geçiyoruz turları, avrupada alacağız kupayı.' tezahüratını ses tellerimizi orda bırakırcasına söylemiştik. yanlış hatırlamıyorsam 25-26 sayı fark atmamız gerekiyordu. son saniyelere 26 sayı önde girerken calathes ibnesinin basketiyle 24 sayıya düştü ve öyle bitti. 24 fark attığımız halde maçtan üzülerek çıkmıştım.

    dün gibi aklımda. zaman ne çabuk geçiyor be :(
App Store'dan indirin Google Play'den alın