2009-10 Türkiye Süper Lig 14.Hafta Maçı
20:00 Bursa Atatürk Stadyumu
1 - 0
  • 176
    tarihi anektod açısından;

    1-teknik direktörümüz frank rijkaard'ın (hayat arkadaşının üzücü rahatsızlığı nedeni ile) galatasarayımızın başında çıkmadığı ve yerine neeskens'in takımın başında çıktığı ilk maç.

    2- ligde en son 1989 daki monaco maçından zaferle dönüşten sonra bursa'ya deplasmana gidip 1-0 gibi bir skorla yenilmiştik. aramızdaki maçlar hep bol gollü geçiyordu. on yıl sonra ilk defa bursa da 1-0 lık yenilgi yaşadık.

    gelelim maça;

    allah biliyor, manisa maçındaki teknik direktör faciasından (bkz: #244151) sonra bir hafta boyunca bursaspor maçı ile yatıp, bursaspor maçı ile kalktım.

    14 maçlık ilk yarı periyodumuzda bursaspor galatasarayımın oynayacağı üçüncü ciddi rakipti. ilk ciddi rakip olan eskişehirspor ile ali sami yen de berabere kalıp fenerbahçe'ye kadıköyde yenildik. gerçi arada sikko bir ankaragücü yenilgisi alıp haybeye bir 3 puan kaybetmiştik ama olsundu. arada olurdu böyle trafik kazaları.

    ve galibiyet bile beklemiyordum. bu maçtan alınacak bir beraberlik lig şampiyonluğu yolunda çok önemliydi.

    maçtan evelki gece yarısı rijkaard'ın eşinin başına gelen üzücü olay nedeni ile acilen hollandaya gittiğini ve maça neeskens ile çıkacağımızı öğrenince maç hakkında umutlarım biraz çoğaldı.

    rijkaard'ın teknik direktör olarak performansından memnun değilim. neeskens onun yokluğunda farkını göstermeye çalışabilir ve takıma tempolu baskıcı bir futbol oynatarak bursaspor'un geride kalmasına ve bu baskıya dayanamayarak en az bir gol ile galip gelmemize neden olabilirdi. o da olmazsa berabere bile bitirebilirdik.

    maç başladı;

    geride servet ve gökhan zan'ı bırakıp 2-4-4 yapmıştı hocamız. baroş veya nonda gibi nokta santroforumuz yoktu. (bunu eleştirmiyorum. olabilir, tercihidir. saygı duyarım) bloklar arasındaki mesafe mümkün olduğunca daralmıştı. gerçi rakibin uzun topları tehlike yaratıyordu ama bu tarz bursaspor'un geride kalmasına neden oluyordu. bu baskı ile bursaspor'u bunaltıp ayağa top yaparak veya duran top kombinasyonu ile bir gol bulmamız işten bile değildi. ayağa top yapmadık, geriden şişirilen toplarla ilk yarıda bir-iki pozisyon da bulduk ama değerlendiremedik.

    birinci yarı böyle bitti.

    ikinci yarıda bu sistemle oynamaya devam ederken ilk çeyrekte kademe hatasından yediğimiz bir gol ile 1-0 mağlup duruma düştük.

    bu da olabilir. normal bir şeydir;

    ama o allahın belası top hala yere inmedi. 60 dakika havadan toplarla onsekizi yoklama isteğinde bulunan normal bir teknik direktör, (hele total futboldan anladığı iddiası var ise -ki total futbol "ayağa pas" ile oynanır-) takımı 1-0 geriye düştüğünde durumu kavrayıp o allahın belası topun yere indirilmesi ve bu allahın cezası futbol denen şeyin ayağa paslarla oynanması gerektiğinin farkına varır. bu durum; rakip takım kalabalık ve senin futbolcularına göre uzun boylu adamlarla savunma yapıyor demektir. bırak demeyi, takım sahada oynarken görünen bir gerçekti zaten bu.

    onu da geçtim;

    adam nonda'yı oyuna sokmak için, orta sahadan birisini çıkaracağına, onsekize doğru dürüst top taşıyabilecek en kaliteli iki adamdan biri olan keita'yı çıkardı.

    kimse kusura bakmasın; nonda'yı oyuna sokarken keita'yı oyundan çıkaran, benim gözümde hoca-moca değildir. takım 1-0 mağlupken nonda niye giriyor o maça! orta-saha da ebegümeci toplamaya mı!

    ve maç bitene kadar o top yere inmedi. ikinci yarıda da pozisyon filan bulamadan maçı bitirdik.

    henüz hiç bir şey için geç değil ama bu maçın sonucunun önemi, #244635 no.lu entry de bahsettiğim üzere lig şampiyonu olabilmek için sözü geçen 6 mağlubiyet hakkımızın üçünü ligin 14.haftasında kullanmış olmamız ve geriye 20 hafta kalmış olmasıdır.

    bu teknik ekipten avrupa kupalarında ve ligde hiç umutlu değilim. inşallah beni yanıltırlar.

    son olarak neeskens'e gelsin;
    (bkz: #249099)
  • 178
    galatasarayımı ilk kez sahada izleyebildiğim maç. bayram ziyareti sebebiyle ilçemizden merkeze gelmiştik ailecek.bayram gecesi kuzenimle internette gezerken biletix'e girmek aklıma geldi. misafir tribünü biletlerinin maç günü satıldığını okuduğumda bir telaş sardı kalk dedim gidiyoruz. bir şekilde ikna ettim ve el bile öpmeden çıktık. sabaha karşı 5ti saat yamulmuyorsam.minibüsle stadın oraya geldik kalabalığı görüp yanlarına gittik fakat tüm biletler dağıtılmıştı. o zamanlar işleyişi de bilmiyorum tabi. yukarı yürürken 500 metreden ben karaborsacıyım diye bağıran bir adam tuttu bizi bilet vermeye kalktı 40 liradan. dedim yok abi o kadar para. tamam dedi 25e veriyorum.aldık biz bende bir mutluluk. eve dönüp formamı giydim kuzene bir kaşkol verdim döndük yine stada ama daha 10 saat vardı maça. stada çevresinde dolana dolana yedik o zamanı. özcimbomlu sezgin'in geldiğini gördüm vay be dedim ben 17 yaşıma geldim bir izin kopartamadım o buralara gelmiş. sebo reis'i gördüm aha dedim lan harbi maçtayız. girdik stada. yol yordam bilmiyorum hoplayıp zıplıyorum tam bir liseliydim *. sonuca gelince.. yenildik tek golle ama ben o kadar mutluydum ki...

    şimdilerde istanbul'da üniversitemi kazanmış kombinemi almış pegasus'ta takımıunı destekleyen biriyim. hayalimdeki konuma geldim diyebilirim.

    bu arada deplasmanda,bizim stadda veya salonlarda ne zaman hoplayıp zıplayan tribünü bilmeyen birini görsem o ilk halimi hatırlar gülerim. güzel anlardı benim için. unutulmayacak..
App Store'dan indirin Google Play'den alın