26
papila kartalın anasını sik tezahüratına konu olan maç. özellikle son kırmızı kart stadda ve takımda oluşan havanın etkisiyle isteyerek alınmış hatta tribünler her ikili mücadelede ooo çekerek yaklaşık 10 dakika kırmızı kartlık hareketi beklemiştir.
bu maçta yaşananlar ve çıkan cezalar kısa bir süre sonra izmit'te oynanan maçta tescili şikeci adnan sezgin'in önderliğinde teşvik primini indiren istanbulspor'a karşı aldıkları mağlubiyetle birleşince oluşan panik havası beşiktaş'ı bir anda tepetaklak etti. müthiş ikramlarına ek olarak bilmemkaç puan gerideki fenerbahçe de devre arasında transfer edilen nobre'nin leblebi gibi golleri sıralamaya başlaması ve takımın da ona ayak uydurmasıyla şampiyonluk ipini göğüslemişti.
samsunspor'un belki de son iyi kadrolarından biri oynamıştı bu maçta. bu kadroyu da birkaç sene daha muhafaza ettikten sonra küme düşüp bir daha da toparlanamadılar. arada tekrar lige dönseler de o sert deplasman havasını yakalayamadılar, asansör takımı oluverdiler. altın gülüşlü shorumnu, şimdilerde meydan boş kalınca galatasaray efsanesi olan evren turan, topu sağ ayağıyla kaldırıp soluyla ortalaması portekizli bir çomar olmadığı için trivela kadar reklam olmayan celil, kel kafası ve hatırı sayılır futboluyla hatırlanan kirita, adnan-müslim can-mehmet nas hatta serkan dökme gibi o sezonları izlemiş futbolseverin hatırlayabileceği isimler ve tabi bir dönem jardel'le birlikte forvet hattımızda görev yapmış serkan aykut...
beşiktaş'ın kadrosu da yabana atılır bir kadro değildi aslında. her ne kadar bir önceki sezon sayısız federasyon iteklemesiyle şampiyon olsalar da ligi bir şekilde rahat götürüyorlardı. cordoba-guinti-tayfur-zago-ahmet yıldırım beşlisinden oluşan kale gibi bir savunma hatları vardı. son demlerini yaşayan sergen yalçın, kariyer zirvesinde dolaşan ilhan-tümer ikilisi ve ertesi sezon kadıköy panteri olacak olan pancu ile hücum tarafı da çok güçlüydü. galatasaray zaten kabus bir sezon yaşıyordu fenerbahçe ise bir önceki sezon yaşadığı kabustan sonra toparlanmış ve aslında 35 gibi hiç de yabana atılmayacak bir puanla ilk yarıyı bitirmişti ama beşiktaş namağlup bitirdiği ilk yarıda sadece 4 beraberlikle 43 puan toplayınca 8 puan farkla devre arasına spor kamuoyuna göre "şampi" olarak girmişti.
ancak ikinci yarya böyle manyak bir maçla başladılar. eski inönü yıllarını hatırlayanlar bilir, beşiktaş taraftarının hakeme sardığı nice maçlar olurdu böyle sezon ortası dönemlerde, sezon sonuna doğru da "ne zaman şampiyonluk diye bağırsak kursağımızda kalıyor" zamanları gelirdi. şimdilerde beşiktaşlı ağlaklığı diye literatüre giren şeyden öte bir şartlanmışlıktı bu. aslında ilk 45 dakikanın sonunda skor 1-1 sahada ise 8-11'di durum. standart bir hakeme sövme maçıydı. çünkü kartların sayısı dışında şaşırtıcı bir durum yoktu. hatta ilk 15 dakikada gelen karşılıklı birer gol sonrası yarım saati berabere tamamlamak beşiktaş'ın da taraftarın da direncini bir nebze arttırmıştı. ancak ikinci yarının ilk 20 dakikasında bir anda skor 4-1'e dönüp beşiktaş 7 kişi kalınca olayların rengi iyiden değişmişti. nitekim maçın bitimine birkaç dakika kala ilhan mansız doğrudan kırmızı kart görüp maçı noktalanmıştı.
ilk yarıda 13-4-0 yapan beşiktaş bu maçla başlayan süreçte 2-2-1 yapmış, zaten daum yönetiminde işlerin iyi gittiği fenerbahçe devre arasında gelen nobre'nin de katkılarıyla vites yükseltip 4-1-0 yakalayınca bir anda puan farkı üçe kadar inmişti. nitekim ligin 23, ikinci yarının 6. haftasında beşiktaş bu maçtan gelen cezası sebebiyle izmit'te istanbulspor ile karşılaşırken biz de kadıköy'de fenerbahçe'ye konuk olmuştuk. gündüz oynanan maçta beşiktaş 1-0 öne geçtiği maçı 2-1 kaybetmiş, biz de 85 dakika 1-1 götürdüğümüz derbide bariz faulle çalınan topa devam kararı verilince yediğimiz golle 2-1 fenerbahçe'ye kaybedince sadece 6 hafta öncenin "şampi" beşiktaş'ı ikinciliğe inivermişti.
o gün de aslında ayrı bir yazı konusu olsa da aziz yıldırım'ın şov yaptığı günlerden biriydi. istanbulspor'un genel menejeri adnan sezgin'di o dönemlerde. kısa bir süre sonra uzan grubunun yaşadığı süreçte istanbulspor tmsf'ye geçince bu maçın oynandığı haftanın ortalarında "transfer ücreti" adı altında bir takım fahiş paraların istanbulspor'a gönderildiği ortaya çıkmış, ancak olay "kitabına uydurulduğu" için sadece ayyuka çıkmakla yetinmişti. akşamın kadıköy'de bir önceki sezon yaşanan travmaya ve ligdeki formsuz durumuna rağmen aslan gibi mücadele eden galatasaray 85. dakikaya 1-1 berabere girmişti. gel gelelim 85. dakikada orta sahada atak başlangıcındayken prates'in bileğine göstere göstere basıp topu kapan tuncay şanlı'ya faul düdüğü gelmeyince dengesiz yakalanmış, maç boyu taraftarının küfrettiği mehmet yozgatlı'nın golüne engel olamamıştık...
kalan 11 haftada fenerbahçe 25 puan toplarken beşiktaş sadece 11 puan alabilmiş, ikinci yarıya beşiktaş'ın 12 puan gerisinde başlayan trabzonspor'un 28 puanlık performansı da bizim 33. haftada sezonun futbolunu oynayıp avni aker'de 4 gol atmamıza takılmıştı. her ne kadar lig bizim araya girmemizle bir hafta önce bitse de fenerbahçe'nin son hafta maçında laylaylom havada çıkıp yenildiği malatyaspor'u muhtemelen yenip yine şampiyon olurdu. ya da belki 2006'da başlayan son maçta kaybetme huyu o zamanlara taşınırdı bilemiyorum... beşiktaş'ın son haftalarda ligin dibindeki takımlara aldığı seri mağlubiyetler küme düşen bursaspor camiasının tepkisini çekmiş, beşiktaş-bursaspor rekabetinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu...
uzun lafın kısası. puan farkı ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun, rüzgar nerden eserse essin; matematik bitmeden bu iş bitmiyor işte...
bu maçta yaşananlar ve çıkan cezalar kısa bir süre sonra izmit'te oynanan maçta tescili şikeci adnan sezgin'in önderliğinde teşvik primini indiren istanbulspor'a karşı aldıkları mağlubiyetle birleşince oluşan panik havası beşiktaş'ı bir anda tepetaklak etti. müthiş ikramlarına ek olarak bilmemkaç puan gerideki fenerbahçe de devre arasında transfer edilen nobre'nin leblebi gibi golleri sıralamaya başlaması ve takımın da ona ayak uydurmasıyla şampiyonluk ipini göğüslemişti.
samsunspor'un belki de son iyi kadrolarından biri oynamıştı bu maçta. bu kadroyu da birkaç sene daha muhafaza ettikten sonra küme düşüp bir daha da toparlanamadılar. arada tekrar lige dönseler de o sert deplasman havasını yakalayamadılar, asansör takımı oluverdiler. altın gülüşlü shorumnu, şimdilerde meydan boş kalınca galatasaray efsanesi olan evren turan, topu sağ ayağıyla kaldırıp soluyla ortalaması portekizli bir çomar olmadığı için trivela kadar reklam olmayan celil, kel kafası ve hatırı sayılır futboluyla hatırlanan kirita, adnan-müslim can-mehmet nas hatta serkan dökme gibi o sezonları izlemiş futbolseverin hatırlayabileceği isimler ve tabi bir dönem jardel'le birlikte forvet hattımızda görev yapmış serkan aykut...
beşiktaş'ın kadrosu da yabana atılır bir kadro değildi aslında. her ne kadar bir önceki sezon sayısız federasyon iteklemesiyle şampiyon olsalar da ligi bir şekilde rahat götürüyorlardı. cordoba-guinti-tayfur-zago-ahmet yıldırım beşlisinden oluşan kale gibi bir savunma hatları vardı. son demlerini yaşayan sergen yalçın, kariyer zirvesinde dolaşan ilhan-tümer ikilisi ve ertesi sezon kadıköy panteri olacak olan pancu ile hücum tarafı da çok güçlüydü. galatasaray zaten kabus bir sezon yaşıyordu fenerbahçe ise bir önceki sezon yaşadığı kabustan sonra toparlanmış ve aslında 35 gibi hiç de yabana atılmayacak bir puanla ilk yarıyı bitirmişti ama beşiktaş namağlup bitirdiği ilk yarıda sadece 4 beraberlikle 43 puan toplayınca 8 puan farkla devre arasına spor kamuoyuna göre "şampi" olarak girmişti.
ancak ikinci yarya böyle manyak bir maçla başladılar. eski inönü yıllarını hatırlayanlar bilir, beşiktaş taraftarının hakeme sardığı nice maçlar olurdu böyle sezon ortası dönemlerde, sezon sonuna doğru da "ne zaman şampiyonluk diye bağırsak kursağımızda kalıyor" zamanları gelirdi. şimdilerde beşiktaşlı ağlaklığı diye literatüre giren şeyden öte bir şartlanmışlıktı bu. aslında ilk 45 dakikanın sonunda skor 1-1 sahada ise 8-11'di durum. standart bir hakeme sövme maçıydı. çünkü kartların sayısı dışında şaşırtıcı bir durum yoktu. hatta ilk 15 dakikada gelen karşılıklı birer gol sonrası yarım saati berabere tamamlamak beşiktaş'ın da taraftarın da direncini bir nebze arttırmıştı. ancak ikinci yarının ilk 20 dakikasında bir anda skor 4-1'e dönüp beşiktaş 7 kişi kalınca olayların rengi iyiden değişmişti. nitekim maçın bitimine birkaç dakika kala ilhan mansız doğrudan kırmızı kart görüp maçı noktalanmıştı.
ilk yarıda 13-4-0 yapan beşiktaş bu maçla başlayan süreçte 2-2-1 yapmış, zaten daum yönetiminde işlerin iyi gittiği fenerbahçe devre arasında gelen nobre'nin de katkılarıyla vites yükseltip 4-1-0 yakalayınca bir anda puan farkı üçe kadar inmişti. nitekim ligin 23, ikinci yarının 6. haftasında beşiktaş bu maçtan gelen cezası sebebiyle izmit'te istanbulspor ile karşılaşırken biz de kadıköy'de fenerbahçe'ye konuk olmuştuk. gündüz oynanan maçta beşiktaş 1-0 öne geçtiği maçı 2-1 kaybetmiş, biz de 85 dakika 1-1 götürdüğümüz derbide bariz faulle çalınan topa devam kararı verilince yediğimiz golle 2-1 fenerbahçe'ye kaybedince sadece 6 hafta öncenin "şampi" beşiktaş'ı ikinciliğe inivermişti.
o gün de aslında ayrı bir yazı konusu olsa da aziz yıldırım'ın şov yaptığı günlerden biriydi. istanbulspor'un genel menejeri adnan sezgin'di o dönemlerde. kısa bir süre sonra uzan grubunun yaşadığı süreçte istanbulspor tmsf'ye geçince bu maçın oynandığı haftanın ortalarında "transfer ücreti" adı altında bir takım fahiş paraların istanbulspor'a gönderildiği ortaya çıkmış, ancak olay "kitabına uydurulduğu" için sadece ayyuka çıkmakla yetinmişti. akşamın kadıköy'de bir önceki sezon yaşanan travmaya ve ligdeki formsuz durumuna rağmen aslan gibi mücadele eden galatasaray 85. dakikaya 1-1 berabere girmişti. gel gelelim 85. dakikada orta sahada atak başlangıcındayken prates'in bileğine göstere göstere basıp topu kapan tuncay şanlı'ya faul düdüğü gelmeyince dengesiz yakalanmış, maç boyu taraftarının küfrettiği mehmet yozgatlı'nın golüne engel olamamıştık...
kalan 11 haftada fenerbahçe 25 puan toplarken beşiktaş sadece 11 puan alabilmiş, ikinci yarıya beşiktaş'ın 12 puan gerisinde başlayan trabzonspor'un 28 puanlık performansı da bizim 33. haftada sezonun futbolunu oynayıp avni aker'de 4 gol atmamıza takılmıştı. her ne kadar lig bizim araya girmemizle bir hafta önce bitse de fenerbahçe'nin son hafta maçında laylaylom havada çıkıp yenildiği malatyaspor'u muhtemelen yenip yine şampiyon olurdu. ya da belki 2006'da başlayan son maçta kaybetme huyu o zamanlara taşınırdı bilemiyorum... beşiktaş'ın son haftalarda ligin dibindeki takımlara aldığı seri mağlubiyetler küme düşen bursaspor camiasının tepkisini çekmiş, beşiktaş-bursaspor rekabetinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu...
uzun lafın kısası. puan farkı ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun, rüzgar nerden eserse essin; matematik bitmeden bu iş bitmiyor işte...