bu sezonda ensenin şimdiden karartılmasını benim de yanlış bulduğum futbol sezonu.
evet, bitmiş bir şey olmadığı gibi aksine geride 24 haftanın kaldığı, alınabilecek 72 puanın beklediği sezondur. ve uçuyor kaçıyor denilenler
bizden fazla mağlup olmuş, bizden fazla gol yemiş. uçup kaçmayı en iyi bilecek olan
kuş grubu medyası doğal olarak kimin uçup kaçtığını biraz abartıyor olabilirler özellikle 2018 - 2019 sezonunda
küme düşme hattından son anda uçmuş takımlar için.
neyse, konumuza dönelim.
evet, 72 puan var ve geçen sezon
sadece 69 puan ile şampiyon olmuş bir galatasaray var. puan baremi, kaçta biter vs. tartışmalarına girmiyorum çünkü beklentiler yükselse de
ligin kalitesindeki makas birbirine yaklaştıkça puan baremi düşüyor ve bu sene 10. haftada halen lider olan bir alanyaspor var, siz düşünün makas ne seviyede. ama bu 72 puandan maksimum puanı biz çıkarıp bu başlığı gerçek yapacaksak acil yapılması gereken aksiyonlar var.
1 - oyun planı + sistemi şu andaki kadromuza hiç ama hiç uygun olmayan 4-3-3 sisteminden bir an önce vazgeçmeliyiz. öncelikle bizim
kanattan topu ceza sahasına kolaylıkla taşıyabilecek kanat oyuncularımız yok. buna en yakın kanat oyuncusu elimizde
emre mor, o da fizik olarak çok güçsüz maalesef. orta üçlüde merkezde
nzonzi'yi geriye atıp savunmayı toparlamasını düşününce merkezden hücumu düşünen oyuncumuz da kalmıyor. bu da ceza sahası içindeki etkinliği, pozisyon zenginliğini ve atılan gol sayısındaki düşüşü beraberinde getiriyor.
radamel falcao gibi bir adam var elimizde, oynadığı maçları düşünün. bu adamı topla buluşturduğumuzda atar, kasımpaşa maçında da gördük fener maçında ofsayt olan pozisyonda da. bu adama top getirirsen atamayacağı pozisyon çok nadir. ama biz şu andaki kurgumuzla
beklerden neredeyse hücum katkısı almadan 4-3-3 oynamaya çalışıyoruz. ne dediğiniz önemli değil taktiğe ben 4-3-3 diyorum siz 4-2-3-1 dersiniz, diğeri 4-1-2-3 der.
bizim bu kadromuz için
ideal bir sistem bulmamız, beklere ve yapacağı (ya da şu andaki durumda yapamadıkları)
ortalara bağımlı kalmadan ceza sahası içinde topla buluşabileceğimiz bir sisteme ihtiyacımız var. kanatları etkin kullanamayan, ceza sahasına girmeyi düşünen her takım gibi de bizim bir
ofansif orta saha merkez oyuncusuna ihtiyacımız var. eskinin tabiri ile 10 numaraya.
şimdi 10 numara lazım dedim diye
faslısever ekip doluşacak da bir dinleyin önce. siz kendiniz de diyorsunuz zaten "10 değil 8 numara, 8.5 numara" falan diye. şimdi öncelikle şunu bir belirleyelim,
ayakkabı aramıyoruz ki sıksın ya da büyük gelsin. biz futbolcu arıyoruz ve
takımı hücuma götürecek,
gol + asist katkısı sunacak ve belki de en önemlisi
takım ileri çıkamadığı anlarda bile kilit açmanın yolunu arayacak bir isim benim bahsettiğim. bu isim olsun da
31 numara giysin, ne giydiği önemli değil
ne yaptığı önemli bana. merkezde böyle bir oyuncu eksikliğinden, kanatlar da işlemediği için biz hücuma çıkamıyoruz, çıksak da etkili olamıyoruz.
ömer bayram sol kanada kayarak bir şeyler yapma çabasında sadece ama o da yeteneği seviyesinde katkı veriyor ki bu da bize yeterli değil.
modern futbolda artık yeri yok kavramına da ben katılmıyorum. ofansif orta saha merkez olarak bilinen oyuncunun her dönem her futbol tarzında yeri vardır, olmalıdır. çünkü her takım psg değil, real madrid değil, city ya da bayern değil.
her takımın bekleri %60 - 70 seviyesinde katkı vermez, her takımın
kanatları dünyanın en hızlı futbolcularından oluşup o mevkiye ihtiyaç duymadan oynayamaz. biz böyle bir takımız, yani
elimizde mbappe - neymar var da ben "
illa 10 numara olacak hacı" mı diyorum sanki? bizim elimizdeki kanat oyuncularımız çok hareketli değil, daha durağan oyuncular. siz babel'den neymar performansı, feghouli'den mbappe gibi süratle adam geçmesi falan istiyorsunuz o zaman 10 numaranın modası geçti diyerek, tamam ver
500 milyon euro, ikisini getirelim senin dediğin oyunu oynayalım. mümkün mü? değil. o zaman
klasik futbol ile moderni karıştırmamız lazım ki ceza sahasında etkili olalım. bunun için de tekrarlıyorum,
ofansif orta saha merkez oyuncusu,
oyun kurucu,
takım beyni,
çilingir adam bize
lazım! başka yolu yok bu işin. bu adamı almadan şu anda denediğimiz sistemi oynamanın yolu kanatlar da bekler de değişecek ve
daha hareketli bir oyun oynayacağız. o zaman oyun beyni
lemina da olabilir
seri de
nzonzide. ama bu adamı
bulmadan, almadan olmaz.
bu adamı bulduktan sonra da
4-3-1-2 gibi bir sisteme dönmeliyiz. orta sahada rakibin oyununu kitleyecek, hücumda da merkezden
olabildiğince zorlayacağız. orta 3'ün kanatlara yakın ikisi kanatlara deplase olarak merkezde alan açmaya yardımcı olacak. başka yolu yordamı oluru biteri yok.
2 - doğru transfer stratejisi
yukarıda bahsettim, bir adet
ofansif orta saha merkez oyuncusu lazım bize. ya da alabiliyorsanız
iki adet süratli ve bitirici kanat. hücum için olmazsa olmazı bu. orta saha zaten yapılacak bir şey yok, elden gelenin en iyisine sahibiz. ama
bir sağ bir sol bekşart oğlu şart. marcao'yu da satabilirsek
bir de stoper. yani bu transfer döneminde
en düşük 4,
en fazla 6 transfer lazım bize. ama alınacak oyuncuların tanısı doğru konulmalı. ne ihtiyacımız olduğu bilinmeli, buna göre hareket edilmeli.
iki tane çok yönlü bek,
bir çilingir ve
bir de luyindama'nın iyi anlaşabileceğibir isim. bu 4 oyuncuya çok para harcamamız da gerekebilir, kiralık olarak çözülmesi çok olası gelmiyor bana bu 4 hamlenin. belki 1'i olabilir. ama
3 oyuncunun bonservisleri ile birlikte alınmaları lazım. 6 olursa yapılacak transfer de 2 olabilir kiralık. burada da iş
satışa bakıyor. belhanda satılacak büyük olasılıkla, bu dakikadan sonra ne o galatasaray'a faydalı olur ne galatasaray taraftarı onu benimser. olmuyor, tutmuyor bu bağ işte zorlamanın iki taraf için de hiç bir faydası yok. bunun dışında ben sanki marcao için de teklif gelirse satılabileceğini düşünüyorum, mariano satış değil de ayrılık olur para getirisi olmaz onun. ama işte bir sorun da burada ortaya çıkıyor, 3 yabancı gönderiyoruz yerine 4 oyuncu gelmesi lazım. ya
1 oyuncu yerli olacak ya da
eksik transfer yapılacak. hadi linnes kullanılsın, 3 transfer yapılsın desek yine 3'te 1 türk olmak zorunda. bir de bunlar bu kadar yabancı sınırlaması konuşuyor, yabancı sınırlaması da gelebilir. işin içinden çıkılması zor. yerli oyuncu pazarında da kimi bulabilirsin, hangi pozisyona bulabilirsin bu da çok sıkıntılı. bu bağlamda düşününce
kaan ayhan bana sürekli mantıklı geliyor, hem sağ bek hem stoper pozisyonlarında kullanabiliriz. hiç maçını izlemedim yalan yok ama 18 yaşındaki
orkun kökçü olabilir feyenoord'dan. belki antalya'dan
nazım sangare? bilmiyorum ama yerli oyuncu kesinlikle gelmeli bu ara transferde.
ya da diğer bir alternatif daha var, altyapı.
atalay 10 numaraya olabilir,
süleyman sol bek pozisyonuna olabilir,
gökay artık 20 yaşına geldi olacak mı olmayacak mı artık belirlenmesi lazım.
zaten bir sorun da burada. avrupa'nın en büyük kulüpleri bile 17 yaşındaki futbolculara güvenip sahaya koyuyor, biz 20 yaşına gelmiş halen gelişmesini bekliyoruz. neyin gelişmesi, koyalım sahaya bu çocukları. biz onlara güvenmezsek onlara kim güvenir? gerçi bizim taraftar profilinden korkulur,
ozan'da en büyük korkum buydu. ilk penaltısını yaptırdığında "eyvah dedim bittik bizim taraftar harcar bu çocuğu" ama beklediğimden çok daha farklı gelişti o hikaye. ama kupa maçında forvetin yuhlandığını, orta sahanın pres altında top kaybettiği için ıslıklandığını da bilirim. 16-17 yaşındaki çocuklar bunları yaşayanlar. taraftar olarak biraz daha bu çocuklara karşı ılımlı olabilirsek onlar da kendilerine daha fazla güvenir, daha rahat oynarlar. yeteneksiz diyebilir misiniz mesela atalay için? ama neden oynamıyor? kendisini gösteremiyor? bizim futbolumuzun sorunu da bu.
3 - teknik ekip + fatih terim
bu konudaki duruşum ve bakış açım net. fatih hocanın üzerindeki
baskının azaltılması gerekli. hocanın sadece takıma odaklanması, onun sorunları ile ilgili olması gerekir. geri kalan
tüm konularda (hakemler - rakip kulüp başkanları [ki bizden başka kulüpte göremezsiniz rakip kulüp başkanının bir takımın teknik direktörünün tazminatını her fırsatta konuşmasını] - rakip teknik adamlar - federasyon - hükümet kanadı vb. örnekler çoğaltılabilir)
yönetimin daha aktif olup
galatasaray'ı savunması gerekiyor artık.
suskun yönetim hocanın konuşmasını, hocanın konuşması da cezaları, cezalar da takımla ilgilenmemesini ve daha çok konuşmasını getiriyor. sonuç:
kısırdöngü.
hepimiz biliyoruz, başında terim'in olduğu her takım şampiyonluk adayıdır. 9 kez takımın başında olmuş, 8 kez şampiyon olmuş böylesine büyük bir karakter yok. ama işte hoca
saha dışıyla saha içinden daha fazla ilgilenmek
zorunda olunca sonuç da şu andaki sonuç oluyor. özellikle bu kadar belirgin cephe bir federasyon varken.
tüm teknik adamlar çizgiyi bırakın
saha çizgisinde geziyor ama
tek kart terim'eçıkıyor. bu size federasyonun cephesi hakkında bir bilgi verecektir.
teknik ekibin de birazcık toparlanması gerekiyor galiba. özellikle hangi oyuncuların net oynamaya hazır, hangilerinin kondisyona ihtiyacı var, hangisinin katkısı hangisinin zararı var bunlar çok basit incelemelerle, izlemelerle ve istatistiklerle ortaya koyulabiliyor. hocaya bu şekilde raporların daha sağlıklı gitmesi lazım bence.
4 - futbolcular
kendilerine uygun bir sistem olmayabilir, henüz oturmamış olabilir, birbirleriyle çok fazla maç oynamamış olabilirler. bunların hepsine kabulüm. ama yine de
sahada yenilgiyi kabullenen,
galibiyet için çabalamayan bir galatasaray olmaz.
olmamalı. bu galatasaray'ın dna'sına aykırı. galatasaray savaşmalı, galatasaray çabalamaktan asla vazgeçmemeli rakip kim olursa olsun. ki fatih hocanın da bu konuda biz sözü var; "galatasaray en az rakip kadar mücadele ettiğinde kalitesi ortaya çıkar" diyor hoca. şu andaki galatasaray galibiyet için
mücadele etmiyor. en azından ilk 11'lerde bunu görüyoruz. bireysel olarak isim vermenin, parmakla göstermenin kimseye faydası olmayacağını biliyoruz.
takım olarak mücadele etmeliyiz çünkü
takım olarak kazanacağız ya da takım olarak kaybedeceğiz. yani bir sezonda galatasaray şampiyon olamadığında ama gol + asist kralı galatasaray'dan çıktığında kimse ortaya çıkıp "olsun yine de gol kralı bizde" diye saçma bir argümanda bulunmaz. bu da taraftar / camia olarak bizim yapımız. bu yüzden
bireysel oynamak,
kendi istatistiklerini takımdan önde tutmak herkes için çok ciddi bir saçmalık.
öncelik takım olmalı. 1 sezon da burada olsanız, 3 sezon da burada olsanız, 10 sezon da. tüm sezonlarda başarı için çabalamalısınız. yolu budur bu işin, takım olmanın. öncelikle takım olmalıyız, sonra takım olarak savaşmalıyız.
bunu da size kimse veremez. evet teknik ekip kaynaşma konusunda yardımcı olabilir belki, ama siz birlikte takım olmalısınız çünkü ya
birlikte şampiyon olup tarihe adınızı yazdırıp boynunuza bir madalya, müzeye de bir kupa kazandıracaksınız ya da
unutulacaksınız.
isminiz de önemli değil, cisminiz de, ırkınız da, sülaleniz de, daha öncesinde ne yaptığınız da. bizim için sizin öneminiz
sırtınıza geçirdiğiniz parçalı ile başlar. o parçalı çıktıktan sonra nasıl anılacağınızı da o
parçalıyı giyerken yaptıklarınız belirleyecek.
5 - taraftar
abi biraz sakin ya. tamam, takımda nefretimizi hak edecek oyuncular var. hepimizin var.
ben birisinin adını bile anmıyorum artık düşünün. ama biraz sakin ya. başımızdaki hoca terim, takımdaki orta saha ligde başka kimsede yok, daha
emre akbaba var,
falcao iyileşecek,
emre mor biraz daha toparlayacak,
feghouli az daha dinlensin daha iyi olacak. eksikler de tamamlanınca zannediyor musunuz ki
bizim önümüzde durabilsinler?
birazcık bize düşen de sakin olmak kalıyor. ben demiyorum ki belirli bir
8.1253123 numaraya tepki göstermeyin. gösterin, ona da gösterin. ama
o arkadaşı satmadığımız sürece de bu eksikleri
tamamlayamayacağız maalesef.
sonuç: herkes birazcık kendisine gelirse ve biraz
hakan taşıyan gibi "napıyoruz biz ki?" diye sorarsa gerçekleşecektir bu şampiyonluk. yoksa işimiz (özellikle bu federasyon ve bu düzen varken) çok ama çok zor.