73-54 kazandığımz maç. jefferson 16, macaulay 12, sinem 11 sayı attı. gerisi için de gsbasket'te yazdığım yazıyı ekliyorum. tatsız, tutsuz, biraz da umutsuz bir maç günü olsa da kanlı canlı galatasaray görüp yaşamak herşeye rağmen güzeldi...
---
alıntı ---
ahmet cömert spor salonu 2000'lerin başında, galatasaray basketboluna yeni yeni ilgi duymaya başladığım yıllarda hep özenerek izlediğim bir mekandı. bir şekilde 4 tarafında da portatif mortatif tribünler vardı ve tribün anlamında da güzel anılar vardı. galatasaray basketbolu ile ilgilenmenin kendi içinde bir havasının olduğu enteresan zamanlardı diyecem, aradan geçen zamanda bir ara değişse de yine aynı gerçekle yüz yüzeyiz.. 10 küsur sene sonra sakin bir cumartesi sabahı içine girmek nasipmiş. hatta murat sağolsun bayağı saha içine falan girip dolaşmak kısmet oldu. tabi biraz da biz büyüdük ve kirlendik dünya durumları, 15 sene önceki heycanlı çocuk bi yerden sesleniyor sana ama gördüklerin ve kendi ruh halinle çelişince garip bir his oluyor...
bütün yaz negatif yönde konuşup biz mi kendimizi şartlandırdık yoksa gerçekten mi öyle, biraz ikilemdeyim ama çok tatsız bir maçtı. cumartesi öğlen 1 gibi bir saatte, ahmet cömert gibi çorak ve çıplak bir salonda, bir avuç insanın izlediği bir maç. bir önceki akşam 30 bin kişinin izlemeye gittiği takım da galatasaray, dün sahadakiler de... ben buna bir türlü anlam veremiyorum, içinden çıkamıyorum. belki de biraz bu yüzden böyle deli gibi kalkıp gelebiliyorum... ultraslan'ı, üzerinde eşofmanla gelen yaş grubu takımlarını, tribünün sol kenarında oturan çoğunluğu oyuncuların akrabası olan izmit'lileri falan bir kenara bırakırsak gerçekten takım için gelip oturan münferit insan sayısı karşı taraftaki görevli sayısıyla kafa kafayaydı herhalde. bu yeni olan bişey değil her zaman böyle ama gerçek anlamda heves kırıcı... insanların yüzünde, hareketlerinde, vücut dilinde falan görüyorsun bunu...
galatasaray adına, formasına, armasına en iyisini layık görüyoruz ama yazıldığı gibi okunmuyor malesef.... bu sene daha da zorlu bir sene olacak diye bağırıp çağıran bir gün oldu. ekrandan nasıl göründü bilmem ama tribünün en ön sırasından bile bişeye benzemeyen bir oyun vardı sahada, iki takım için de geçerli. bu maçta işte şimdiki durumlara göre birebir rakibimizi yendik alt sıralar adına. izmit adına tek umut kırıntısı mosby'ydi zaten, o da bir pozisyonda yere inerken sakatlanınca zorlanmaya başladı. rotasyona önemli bir rol yükledikleri marina da 10 şutta 0 çekince fazla bir şansları kalmadı. isınmada atılan turnikelerde potadan seken topu bile iki defada tutabilen grygalauskayte'nin pota altı oynadığı galatasaray'dan daha az ribaund çeken bir takım zaten fazla bir laf bırakmıyor geriye...
bizim takımın ne oynadığını söylemek zor. herkesin yapmaya çalıştığı bişeyler var ama ortaya bir takım ya da oyun çıkarabilmek zor. ha optimizasyon konusunda ne kadar limitimiz var, o çok ciddi bir soru işareti. moriah biraz daha form tutarsa 20 sayı ortalamasına yaklaşır belki. macaulay kısalarımızla uyum sağlarsa biraz daha iyi bir seviyeye çıkabilir. onun dışında eda'nın isteği eforu kayda değerdi özellikle savunmada. çarpa çarpa çarpıp geçmeyi de öğrenecek zaman içinde. nedendir bilmem ayrı bir sempatim var ona belki o yüzden umut bağlıyorum. kaptan da henüz bu hengameyi, karmaşayı çözebilmiş değil, üzerine bir de şut sokamadığı bir gün olunca biraz kayıp göründü. yoğun ve turnuvada çok da iyi geçmeyen bir yazı atlattı. neredeyse 2 sezondur doğru dürüst ara vermeden devam ediyor. en azından bu sene alperi'nin varlığı onu da dinlendirecektir. alperi konusunda söylenecek çok şey var belki de, allah sakatlık kaza bela vermezse bu sezonun hatta gelecek sezonların transferi olabilir. isınmada falan epey şut soktu, bileği gayet düzgün. maçta da korkmadan kaldırıp atabilecek hem kondüsyon hem de mental seviyeye gelir umarım. bir de kamikaze ile penetre arasındaki farkı öğrenebilirse bir türk basketbol efsanesi olmaması için hiçbir sebep yok önünde...
---
alıntı ---