yaklaşık beş sene evveldi bursa atatürk stadında türkiye kupası yarı final maçının rövanşında karşılaşıyordu bursa ile galatasaray. ev sahibi tribünler tıklım tıklım dolmuş, deplasman tribünde ise 4 yada 5 sarı kırmızılı taraftar vardı, sebebi de asgari ücretin o yıllarda 864 lira olduğu ekonomik iklimde galatasaray taraftarına reva görülen bilet fiyatı:800 liraydı. arkasında taraftarı olmayan galatasaraylı topçular maça fena da başlamamış ama kronik hale gelen "defans hataları" ile peşi sıra iki gol yeyip, mağlup duruma düşmüştü. ilk maç da sami yen'de 2-2 bitince ligde şampiyonluk yarışında gerilerde kalmış galatasaray'ın tek hedefi olan kupada final yapmak için en az iki gol atması gerekiyordu. olur muydu, olmaz mıydı derken, bursalılar final düşü kurar, sarı-kırmızılı taraftarlar mancini'ye söverken, sneijder diye bir adam çıkıyor ve hakem ilk yarıyı bitiren düdüğü çalmadan skorbordu değiştiriyor, galatasaray'ın genlerinde kolayca pes etmenin olmadığını hatırlatıyordu dosta düşmana...
soyunma odasından da sanki fatih terim oradaymışçasına çıkan sarı kırmızılılar, önce selçuk'un penaltıdan attığı golle beraberliği yakalıyor, ardından burak yılmaz'la öne geçiyordu. hal böyle olunca da ev sahibi takım "şoka giriyor", galatasaray burak ve melo'nun atacağı gollerle maçı 5-2 kazanıp final biletini alıyordu. final mi, onu da yine sneijder'in golü ile kazanıyordu galatasaray...
dün gece bursa'da maça iyi başlayıp, ardından yediği iki acemice golle yenik duruma düşen galatasaray'ı seyrederken, uzatma dakikalarında mariano'nun ortasında luyindama'nın kafayla yaptığı asistte n'diaye'nin kafa vuruşu ağlarla kucaklaşırken, birden yukarıda yazdığım maçı hatırlayıverdim... başakşehir deplasmanda puan kaybetmiş, şampiyonluk rüyasının devamı için mutlaka kazanılması gereken bu maçı neden çevirmeyelim ki? hele hele geri dönüşlerin ustası olan fatih terim soyunma odasında varken, inancım kat be kat arttı...
beklediğimiz gibi de oldu, galatasaraylı futbolcular büyük bir inançla çıktılar ikinci 45 dakikaya ve rakibin de dakikalar ilerledikçe fiziksel olarak oyundan düşmesiyle belhanda'nın liderliğinde oyun hakimiyetini ele alıp, önce belhanda'nın düşürülmesi ile kazanılan penaltıda diagne ile beraberliği yakaladılar, sonrasında da feghouli'nin jeneriklik golü ile öne geçtiler. bazı futbolcular bazı statları sever, ya da bazı statlar bazı futbolculara uğurlu gelir, mesela sneijder kayseri kadir has'tan boş dönmezdi, sofiane feghouli de bursa büyükşehir belediye stadyumunda "klas" goller atıyor, geçen sene de ayak içi plaseyle ceza sahası dışından avlamıştı harun'u...
maçın birden 2-0'dan 3-2 olması, küme düşme korkusu yaşayan bursaspor'lu futbolcuları "psikolojik" olarak da oyundan düşürünce, galatasaray'ın 2014 nisan'ındaki maça benzer bir skorla sahadan ayrılması "işten bile değildi" ama feghouli'ye yaptığı asist dışında sahada gezen, sürekli top ezen onyekuru çaprazda kaleci okan ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu diagne'nin önüne yuvarlamak yerine kaleye vurmayı seçti. "kasımpaşa'da o kadar gol atan diagne, bizde niye atamıyor, kasımpaşa bizi kazıkladı mı?" diye hayıflanan taraftara cevap bu anlattığım pozisyon. orada trezeguet olsun, eduok olsun, gözleri sürekli diagne'deydi ve golcülerini topla buluşturmak istiyorlardı, bizim sol açığımızın "kafası karışık"... yazmadan geçmeyelim, galatasaray'ın galibiyet golünde diagne'nin yeşil-beyazlı iki savunmacıyı üzerine çekip, feghouli'ye boş alan yaratması dikkatlerden kaçmasın...
ilk devre aytaç'ın penaltı noktası üzerinden vurduğu topu muslera'nın kornere çelmesine kadar özellikle sol kanattan emre taşdemir'in enerjisi ile pozisyonlar bulan galatasaray, emre'nin yine hücuma gittiği ve ev sahibinin kazandığı bir taç aşında yusuf'un getirdiği topta sakho'nun attığı golden sonra "bocalama" dönemine girdi. "yine mi deplasmanda puan kaybedeceğiz?" sorusu pek çok futbolcunun kafasını sinsi sinsi kurcalamaya başlamıştır eminim. bırakalım beraberlik golünü, rakip kaleciyi tehdit eden pozisyonları bulamamak, üstelik bir de saviet'ten haftanın golüne aday olabilecek bir gol yemek, tüm dengeleri bozar... futbolcu olmak kolay derler bir de, rakibinin bir kaç saat önce puan kaybettiği ve herkesin senin kazanmanı beklediği bir maçta daha ilk devre iki farkla geriye düşmenin baskısını kaç kişi kaldırabilir? kaç kişi mariano gibi o dakikalarda adrese teslim orta yapıp, gol asistin "asistini" yapar?
abdullah avcı bir kaç hafta evvel "galatasaray'ın kimyasını bozduk" şeklinde bir açıklama yapmıştı, sahada "öyle böyle" kazanırken, saha dışından da polemik yaratıp galatasaray'ı "yıpratmak" amacıyla bir söylemde bulunmuştu. evet, şampiyonluk yarışında haftalar tükenip, mayıs'a yaklaştıkça "psikolojik harp" da devreye girer de, galatasaray'ın "son düzlükte" iyi koştuğunu cümle alem biliyor. "galatasaray bitti demeden bitmez" sözü boşa söylenmemiştir. bursa gibi taraftarıyla bir olup, rakiplere sahayı dar eden bir takıma karşı deplasmanda 2-0dan dönmek, galatasaraylı futbolcular için büyük moral olurken, istanbul dönüşü maçı akıllı telefonları ve tabletlerinden seyreden ve "bir puanla döndükleri deplasmandan puan farkını dokuza çıkarmak hayalleri kuran" başakşehirli topçulara büyük yıkım olmuştur. abdullah avcı milli arada "kağıt, kalem, sayı, istatistik" işlerinin yanında bolca vaktini topçuların "yüreklerindeki korkuyu" silmeye ayıracaktık, ama o iş zor... o vesvese insanın içine bir kez girdi mi, tahta kurdu gibi oyar bünyeyi...
son üç söz: önce bursaspor taraftarının maç boyunca emre taşdemir'e olan tepkisini anlayamadım. samet aybaba çocuğu istememiş, çocuğun sözleşmesi fesh edilmişti. galatasaray da boşta olan ve fatih terim'in potansiyeline inandığı bu oyuncuyu transfer etti. hatta hocanın da maç sonu dediği gibi "bu transferden sonra çok papara yedi" terim kendi taraftarından da. ama emre çalıştı ve formayı kaptı, daha da iyisini yapacak... yeşil-beyazlı taraftarlar ne bekliyordu emre'den, sözleşmesi feshedildiğinde gencecik yaşta futbolu bırakmasını mı? eğer ıslıklanacak birileri varsa topçusundaki potansiyeli göremeyen samet aybaba ya da "emre taşdemir'in sık sık sakatlanmasının dermanını bulamayan" bursaspor sağlık ve fizik ekibi olmalıdır...
ve muslera... maçlardan sonra futbolcuların verdiği röportajlarda kullandığı sözcüklerden ziyade onların jest ve mimikleri maçın nasıl geçtiği, futbolcunun güne ve geleceğe bakışını daha iyi açıklar. dün gece muslera, tercüman mert çetin'le çıktığı röportajda uzun uzun konuştu, muhabirin sorduğu sorulara cevap verdi de ben mert'in çevirisine gerek duymadan uruguaylının bu seneki şampiyonluğa ne kadar konsantre olduğunu, bir kez daha kupa kaldırmaya ne kadar istekli olduğunu anladım. son haftalardaki formu da buna işaret ediyor zaten. umuyorum ki diğer arkadaşları da böyle konsantre çıkar maçlara ve yine fatih terim'in maç sonu "herkes galatasaray'ın önündeki tüm maçları kazandığında neler olacağını biliyor" dediği gibi, mutlu sona ulaşır galatasaray...
hakemle de bitirelim. maçtan sonra bursaspor resmi twitter hesabından karşılaşmayı yöneten suat arslanboğa'yı suçlayan bir paylaşımda bulundu. bunların yerine keşke taraftarının yaptığı sopalı pankartları, fatih terim'in maçtan önce çanakkale savunmasına atıfta bulunmak için hemişre kıyafetiyle sahaya çıkan minik kızı mutlu etmesi ve sonrasında bursaspor kulübesindeki kadın yöneticiye başarı dilemesini vurgulasalardı, zira hakemler konusuna girmek komik oluyor, hele galatasaray'ın kollandığı iması yaratmak, feci komik. emre taşdemir'in eline çarpan top vücudundan sekiyor ki bu sene başakşehir'in kayseri'de kazandığı penaltı dışından bu tip pozisyonlarda hiç penaltı verilmedi. oysa suat arslanboğa ve var'daki cüneyt çakır ilk devre belhanda'nın ceza sahasında düşürülmesine "kıllarını kıpırdatmazken", bursaspor'un ilk golü öncesi emre'ye yapılan faul da güme gitti. seyirci baskısından etkilenen hakemin de ilk gördüğü galatasaraylı futbolcuya çıkardığı sarı kartları da eklersek, "totalde" kim hakemden şikayetçi olmalı acaba?
kaynak ve maçtan fotoğraflar:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...r2-3galatasaray.html