• 30
    benden anne ve babamı 9 yaşındayken almis olan deprem diyeceğim ama yanlış olacak. çünkü o bir doğa olayı, olması garip değil. bunun sorumlusu deniz kumundan kaleler yapar gibi ev yapan paraya aç heriflerdi. bu konularda akıllanmak soyle dursun daha da geriye gittik. deprem toplanma alanlarına evler diktik. artık hiç deprem görülmeyen bir ülkede yaşasam da türkiye için özellikle bu konuda üzülüyorum. umarım başka felaketler yaşanmaz.
  • 53
    üzerinden 22 yıl geçen deprem. travması bugün bile geçmedi...

    yalnız bu büyük afete rağmen aradan geçen yıllarda yeni depremlere karşı önlem alınmayan yıllar...

    deprem öldürmez, demiri çalınmış, deniz kumundan yapılan, dere yatağına yapılan, denizin üzerine yapılan evler öldürür insanı, insanı insan öldürür.

    bu elim olayda hayatını kaybedenlere allah'tan rahmet, yakınlarını kaybedenlere ise tekrar sabırlar diliyorum.
  • 54
    üzerinden 23 yıl geçen elim hadise. oturduğumuz binanın duvarlarındaki deliklere parmağımı sokar, genişletir ve deniz kumundan yapılıp yapılmadığını öğrenmek için deniz kabuğu, midye arardım. abim nasıl sağlam mı bina diye sorduğunda ise dalgıç çıktı dalgıç taşınalım buradan derdim. belli ki idrak bile edememiştim olayın vehametini.

    hasta annemi yalnız evde bırakamadığım için taşındığım o ev hala yerinde duruyor, içinde insanlar yaşıyor. annem artık yerinde değil ama.

    " mecburiyet " kadar acı bir cevap yok şu hayatta. kimi çığlık atar, kimi nasihat verir, kimi vaat eder. bu sıralamayı da para ve güç belirler. yazık...

    bilim yaşanacağını belirtse de bir daha böyle bir olayın yaşanmamasını umut etmekten başka çarem yok. çünkü tedbiri alabilecek yeterlilikte gücüm mevcut değil. o gücü olanlar var mıydı? elbette...
  • 40
    vefat edenlere allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

    aradan geçen 20 seneye rağmen, hala istanbul'da "inşaatta kullanılması gereken demirin 10'da 1'i kullanılmış", "yine bir bina çöktü" gibi haberleri görüp yaklaşan yıkımı görmemek için kör olmak gerek.

    felaket tellallığı yapmak gibi olmasın ama çok kötü günler bekliyor bizi.
  • 26
    memur ailesinden gelen bir çocuk olarak kocaeli'nin darıca ilçesinde bizzat yaşadığım korkunç depremin hatırlamak istemediğim kara günü. biz körfezin diğer yakasında olduğumuz için ve de biraz daha "insaflı" müteahhitlerin inşa ettikleri evlerde yaşadığımız için evlerimiz çökmeden arabalarımızın, misafirhanelerin içinde konakladığımız 2 ay geçirmiştik. fakat marmara bölgesinde yaşayan birçok masum insan o kadar şanslı değildi...

    ruhları şad olsun. deniz kumundan inşa ettikleri evlerde binlerce insanın yitip gitmesine sebep olanların da allah belasını versin!
  • 35
    büyük istanbul depreminin demonstrasyonu şeklinde cereyan eden doğa olayı. görevli bulunduğu fabrikanın önünde oluşan yarığa düşen 1 gece bekçisi vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. resmi verilere göre 18372 vatandaşımızın ise hırsızlık, arsızlık ve tedbirsizlik gibi haklı gerekçelerle hayatları ellerinden alınmıştır. yine aynı haklı gerekçeler geride 50 bine yakın fiziki yaralının yanı sıra ruhen yaralı üç şehir dolusu insan bırakmıştır. her ülkeden gelen yardımlar ve deprem vergisi adı altında yapılan kesintiler sonrası 2001'de yaşanan ekonomik krizinin aslında 2 yıl kadar gecikmesine sebep oluşu ise yıllar sonra ortaya çıkabilen tarafsız analizler vesilesi ile öğrenebildiğimiz bir detay olmuştur.

    o günden günümüze doğru gelirsek tabi ki bu millet ve devlet bu felaketten gereken dersleri fazla fazla çıkarmıştır. 7.4 yetmedi mi gibi son derece yerinde bir soru ile depremde sevdiklerini ve ruh sağlıklarını yitirenlere hesabını sormuş, geçici olarak hayatımıza girmesine rağmen katlanarak toplanmaya devam eden deprem vergilerini itibardan tasarruf olmaz diyerek çar çur etmiş, deprem sonrasındaki yaşamı da düşünerek memleketteki tüm deprem toplanma alanlarına alışveriş merkezleri dikmiş, kentsel değişim adı altında halk argosunda çantacı denilen açgözlü şark kurnazlarının kısa yoldan servete ulaşmasını sağlamıştır.

    1999 depreminde kırılan körfez segmentini bir kenara bırakırsak istanbul'un altından geçen beş tane fay hattı var. daha doğrusu meşhur kuzey anadolu fay hattının beş segmenti bulunuyor. her ne kadar tarihsel verilere göre istatistik tutmak içinde hata payı barındırsa da bunların 4 tanesi tarihsel olarak deprem üretme periyotlarının doldurmuş durumdalar. buna ek olarak 1930 erzincan depreminden bu yana kuzey anadolu fay hattı üzerinde yaşanan bir deprem fırtınasının batıya doğru ilettiği enerji de istanbul'un altına kadar gelip dayanmış durumda. değil üç yıl beş yıl sonra, üşenmeden okuyorsanız siz bu entryi okumayı bitirene kadar dahi bir büyük istanbul depremi'nin yaşanması süpriz değil.

    peki istanbul ve türkiye bu büyük depreme hazır mı, elhamdülillah...

    güzel istanbul, içinde bir türlü sığamayıp kazıp beton dökmekten bıkmadığımız istanbul bu faciaya hazırdır. tek kat bina temeli üzerine çıkılmış kondu apartmanlarıyla, daha uçak inmeden çöken havalimanı pistiyle, aynı teknikle doldurulmuş sahilleriyle, dış kaplaması ve manzarasına milyon lira sayılan ekonomik ömrünü tamamlamış deniz kumundan villalarıyla, deprem sonrası vatandaşlar sıkılmasın diye avmlerle donatılmış toplanma alanlarıyla, normal günde bile aksayan ulaşım altyapısıyla, sırf sosyal ve siyasi konularda laf ediyor diye mühendis odalarından alınıp paragöz taşeronların insafına bırakılan inşaat sektörünün durmadan diktiği binalarla gayet de hazırdır.

    nüfusunun %30'unu bu saatli bombanın üzerine yığmaya devam eden, hemen her sektörünün merkezini ve üretim kapasitesinin yarıdan fazlasını yine burada tutmaya devam eden, pohpohlama dışında her yorum ve kritiği "hain dış güç" diyerek savuşturan türkiye'miz de fazlasıyla hazırdır bu felakete karşı.

    19 sene önce bugün yaşanan deprem yaklaşık 2 milyon nüfusun yaşadığı bir alanı doğrudan etkilemişti. bu bölgelerde o zamanki istatistiklere göre kilometrekare başına düşen nüfus 600 kişi civarında hesaplanıyordu. yine resmi rakamlara göre enkaz altında kalıp ölen vatandaş sayısı 18372 olmuştu. istanbul o depremden, deprem dalgalarının kesişip yansıdığı yerde bulunan avcılar haricinde hasar almadan kurtulmuştu. yanıbaşındaki felakete her anlamıyla yardıma koşabilmiş, yurt dışından gelen yardımların da iletilebilmesine imkan vermişti.

    istanbul'un 2017 yılındaki tahmini(!) nüfusu 15 milyon. bu tahmini nüfusun kilometrekare başına düşen sayısı ise 2900 civarında. her ne kadar 1999 sonrası düzenlenen tse yönetmelikleri ciddi iyileştirmelerde bulunsa da bu "tahmini" 15 milyon nüfusun ne kadarı 18 yaş altındaki binalarda oturmaktadır, bu 18 yaşın altındaki binaların ne kadar yönetmeliğe uygun yapılmıştır tam bir muamma... bunun yanında istanbul'un meşhur yedi tepesinin arasında kalan kısmının jeolojik durumu, hiç durmadan devam eden inşaat ve harfiyat faaliyetlerinin zemin karakteristiğinde yaptığı tahribat da göz önüne alınması gereken ve depremde bina sağlam kalsa bile yıkıma ve ölümlere sebep olabilecek kriterler.

    ortalamanın biraz üstü bir yağışta bile istanbul içinde bir yerden bir yere gitmek ciddi sorun haline gelirken olası bir yıkımda ulaşımın nasıl sağlanabileceği, zaten nüfus orantısından dolayı yeterli sayıda olamayacak yardım ekiplerinin ihtiyaçlılara nereden nasıl ulaşabileceği, kurtulan yaralıların hangi hastaneye nasıl gideceğini, hele ki civarında şehirlerde 6-7 milyon nüfus bulunan 15 milyonluk istanbul'un elden nasıl doyurulacağı konularnı falan düşündükçe insanın içi daralıyor...

    bir kez daha hayatını kaybedenlere rahmet, hayatı dışındaki herşeyini kaybetmiş olanlara sabır dilerim...
  • 9
    izmitliyim ama depremde yoktum burda, şanslıydım işte denk gelmedi. bir uyandım telefon bangır bangır izmitte deprem olmuş. uzaktan davulun sesi hoş geldi tabi. anlayamadım, kavrayamadım. sonra döndüm memlekete her yerde çadırlar, millet hep beraber muhabbette falan, gecenin üçünde beşinde. deprem iyice kötü yönlerini göstermez oldu. birbirini sevmeyen insanlar bile birlik olmuş çadırlarda, sinemalar tıklım tıklım, bir organizasyon oluyor ve herkes moral için orda. artık nerdeyse geç geldiğim ve güzel şeyler gördüğüm için iyi birşey sanacakken bunu "erkan öldü" dediler. erkan? hani şu kimya hocasının suratına bakıp bakıp gülmekten kendini alamayan ve bizi kahkahaya boğan erkan? hani koskoca sınıfta değişik renk ceketi olan tek çocuk? hani okuldan kaçınca hep bir daha kaçmam ben diyip ilk gelen çocuk? ...evet o erkanmış, deprem çok kötü birşeymiş, ihmalkarlık yapanlar iğrenç insanlarmış hatta insan değillermiş. unutmadık, unutturmayacağız ve istesekte zaten unutamayızki...
  • 27
    18 yıl önce bugün tam da bu zaman diliminde yaşadığımız resmi rakamlara göre 18.373 insanın hayatını kaybettiği,48.901 insanımızın da yaralandığı büyük deprem felaketinin yıldönümü olan tarih. doğup büyüdüğüm ve hala yaşamakta olduğum kocaeli' nin gebze ilçesinde tanık oldum bu büyük felakete. sadece hayatını kaybedenler ve yaralananlar olmadı ne yazık ki akıl sağlığını bir daha hiç kazanamayacak şekilde kaybeden insanlarımız oldu. allah hepsinin şifasını versin. ne desem bilemiyorum sözlük. ne yazık ki hala ders alamadık ülkece bu deprem felaketinden. en çok canımı yakan da o dönem büyük fedakarlıklarla enkaz altında kalan birçok insanı kurtaran, yaşama dönmelerinde büyük pay sahibi olan arama kurtarma derneği'nin (bkz: akut) başkanı olan nasuh mahruki gibi değerli bir insanın uğradığı haksızlıklar oldu.
  • 44
    20.yılında büyük üzüntüyle andığım ve aynı zamanda benim için hayırlara vesile olan depremdir.
    5 yaşında bir çocuktum ve beylikdüzü'ndeki villamızda yakalanmıştık depreme. kardeşim doğuştan böbrek tıkanıklığı ile doğmuştu. depremin korku ve stresi sonrası hastalığı bir anda düzelivermişti. günlerce tuvaletine çıkamayan ve henüz 6 aylık olan bir bebek düşünün. depremden sonra tuvaletine çıkmaya başlamıştı ve ameliyat olmasına gerek kalmadan düzelmişti.

    keşke diğer vatandaşlarımız da bizim kadar şanslı olsaydı diyorum. avcılar hele ki...

    neredeyse sağlam bina kalmamıştı depremden sonra. haftalarca ölüm koktuğunu söyler babam ne zaman deprem konusu açılsa.

    depremde hayatlarını kaybedenlere rahmet, yakınlarına ise baş sağlığı dilemek boynumuzun borcudur.

    allah rahmet eylesin. daha kötüsünden korusun inşallah...
  • 31
    öyle bir felaketti ki deprem bölgesi ile alakamız olmadığı halde bile tüm şehir sokaklarda veya arabaların içinde yatıyordu. insanların gözlerinin içininde korku ve panik vardı. umarım bir daha 17 ağustos depremi gibi bir felakete uğramayız. ama şu da bir gerçek ki bilim yalan söylemez. önümüzdeki 10 yıl içinde yine böyle bir felaket istesek de istemesek de yaşayacağız. buna ne kadar hazırlıklı olursak o kadar iyidir. hayatlarını kaybedenlerin ailelerine tekrar tekrar çok geçmiş olsun.
  • 13
    sıradan bir tarih.

    sıradan bir tarihten çok daha fazlası olması için o anlar bir daha yaşanmasın diye gereken önlemlerin alınması gerekirdi. biz de "evet 17 ağustos'ta çok can verdik ama en azından dersimizi aldık" diyerek yas tutardık. yarın yine yıkıcı bir deprem olsa 18 ağustos'u anacağız, 25 ağustos'u anacağız, olmadı 5 eylül'ü anacağız. önemli olan duvardaki takvim yaprağı malesef.
  • 45
    (bkz: depremi unutma, unutturma)

    17 ağustos gölcük ve 12 kasım düzce depremi'ne düzce'de tanık olmuştum. 98' yılının başında ev arayışındaydık. düzce'nin karaca mahallesi'nde ev arıyorduk. karanfil sokak adında bir çıkmaz sokağı çok sevmiş babam, henüz çocuk olan benim ve birkaç ay sonra doğacak kardeşimin rahat rahat oynayabileceğini, dışarıda dolaşabileceğini düşünmüş. birkaç ev bulmuş, birinin kirası konusunda ev sahibiyle anlaşamamış, sonrasında da aynı zamanda üst komşumuz olan ishak amca'nın dairelerinden birini tutmuş. ishak amca ve şehnaz yenge, annemi ve babamı hiç olmayan çocukları, beni ve kardeşimi de torunları gibi gördüler hep. iki dedesini ve babannesini hiç görmeyen benim için çok önemli insanlardı. ve düzce yıkıldı, önce 17'sinde ağustos'un, sonra 12'sinde kasım'ın...

    20 yıl oldu, dün gibi hatıralarımda o gece duyduğum uğultu, çığlıklar. karşı apartmanda hemşire bir abla vardı. uefa kupası'nı kazandığımız akşam balkonda bağırıyordum rerere rarara gassaray gassaray cimbombom diye. babam içeri sokmaya çalışıyor beni, "oğlum silah atarlar, gel içerde bağır" ama yok sevda bu. karşı balkondan o hemşire abla yetişti babamın imdadına, "hadi içeri gir..." ikiletmedim onun sözünü. çok sonra öğrendim ki uyanamamış o gecenin sabahına. bir dizi apartman birbirinin üstüne yatınca göçük altında kalmış.

    ağustos sonunda o apartmandan taşındık, eve ufak çatlaklar dışında bir şey olmamıştı ama korkmuştuk. mahalleyi terk edip bir köyde, bahçe seviyesinde bir eve taşındık. altımızda toprak, üstümüzde çatı olan bir eve. biz mahalleyi terk ederken babamın o ev sahibiyle anlaşamadığı için tutmadığı ev de veda ediyordu bize. 4 katlı apartmanın ilk iki katı yoktu, en üst katı ise neredeyse 30 derece eğilmiş, duvarları yok. içinde zar zor ayakta duran buzdolabı gözüküyor. o apartmandan kimse sağ çıkamamış. o apartmanın fotoğrafı ise hala babamın evinde. bazen yaşamak sadece bizim kararlarımıza bağlı olmuyor.

    çok zor bir geceydi, daha kötü ne olabilir ki diyorduk. sadece üç ay beklememiz gerekiyormuş daha kötüsü için... karanfil sokakta hiç dışarı çıkıp oynamadım. bilmiyorum niye ama orada oturduğumuz kısa süre boyunca hep camdan izlemekle yetindim sokakta oynayan çocukları. kardeşim zaten bebekti oradan ayrıldığımızda. babamın hayal ettiği gibi olmadı hiçbir şey. bugün ailem hala düzce'de yaşıyor, kardeşim istanbul'da okuyor, bense ankara'dayim. korkmadığım bir gün bile olmadı şu son yirmi yıl boyunca. zor...
  • 58
    merkez üssünde yaşadığım depremin tarihi.
    bizim için tam anlamıyla korku filmi gibi olmuştu. evimiz ağır hasar almıştı ama yıkılmamıştı. evden dışarı çıkamamıştık çünkü kapı kilitlenmişti ve açılmıyordu. dışarı da toz bulutları, karanlık ve çığlıktan başka bir şey yoktu. artçı depremler oluyor ve olacaktı ama biz hasarlı evden çıkamıyorduk. yardım falan da gelmiyordu. zaten sesimizi duyanlar da bizim apartmana girmeye korkuyor geçip gidiyordu. adeta ölüm bekleyişinin içindeydik. tan vakti geldiğinde asıl acı tablo ortaya çıktı. bizim bölge enkazlar içindeydi. insanlar kıyameti yaşamıştı resmen.

    6 şubat 2023 depreminde aynı bizim durumu yaşayan, hasarlı evlerinden kapı kilitlendiği için çıkamayan ve yardım diliyen onlarca kişinin tweetini gördüm. çok üzücü. insanın içi parçalınıyor :(

    yitip giden onca hayat, aile...
    99 depreminden yaklaşık 24 yıl geçti ama değişen pek bir şey yok. aynı acı senaryo, aynı yıkım, bir türlü ders almıyoruz. birinci sınıf malzeme, deprem yönetmeliğine uygun denilen yeni evler bile yıkılıyor. ne desem artık bilemiyorum. büyük rezalet.

    istanbul depremini de aynı şekilde izlemek istemiyorum ben ya. radikal bir şeyler yapılmalı artık. insan hayatının bu kadar ucuz olmasını kabul edemiyorum. türkiye'de birçok yerin ağır deprem bölgesi olduğunu bildiğimiz halde deniz kumundan ev yapmaya devam mı? kalitesiz malzemelere devam mı? kentsel dönüşüme ve doğru denetime önem vermemeye devam mı? takdiri ilahi demeye devam mı? çok yazık!

    maalesef artık sözcüklerin kifayetsiz kaldığı yerdeyiz.
    hayatını kaybeden herkesin ruhu şad olsun. yaralılara da acil şifalar diliyorum.
  • 38
    19 sene gecti , değişen birsey yok. o zaman da 9 yasındaki kız cocugunun uyurken basında unuttugu tokasının beton blogun darbesiyle kafasına saplanmasına "allahın topluma cezası", diyen vicdansızlar vardı.

    bugun de fıtrat deniyor, kader deniyor, en ucuzundan makinist diyorlar, ya da yangın kapısını kapalı tutan hademe diyorlar..

    o kadar cok olay oldu ki, unuttuk gittik hepsini. hicbir zaman gercek sorumlulara ulasılmasını engelleyen o meshur duvarı da asamadık ..

    hersey halı altı ....
  • 52
    depremin, fay hattının değil insanın öldürdüğü gün.

    denizden ganimet çıkmış paslı düz demirden, deniz kumundan "yüreği gık bile demeden" bina yapan müteahitlerin çoğu bugün ülkenin sayılı zenginlerinden oldu. hatta bir tanesinin ismi çok değil birkaç yıl öncesine kadar zenginliğin zirvesi anlamında kullanılıyordu bu ülkede.

    bugün kaldırıma bile dökülmesine müsade edilmeyen betonla boş bulduğu arsaya bina konduran, "kaldırır kaldırmaz" diye diye o konduyu apartmana çevirip köşeyi dönen şark kurnazlarının hepsi müteahit oldu, köşeyi döndü.

    1999'da enkazlarda can çekişen insanları kurtarmak yerine bileğinden ziynet eşyasını çalan, "ben akrabasıyım" diye ağır hasarlı evlere dalıp bulabildiğini toplayıp kaçanlar esnaf oldu. dışardan organize şekilde gelip yardım konvoylarını kendine "ihtiyaçlı" süsü verip talan edenler, ya da gelen yardımların tutulduğu depoları kilitleyip stokçuluk yapanların bugün market zincirleri oldu. devlet de gelen dış yardımlara deprem vergisi adı altında yürürlüğe konan vergileri ekleyip ekonomik krizi 2 yıl kadar erteledi. geçici olarak yürürlüğe giren o vergiler hala toplanıyor. karşılığında ne yapılabildiği her daim tartışma konusu...

    son 15 yılda ülkede inşaatın bir ekonomik balon olurcasına patlayan bir sektör olması, bu ülkenin 17 ağustos 1999'u ne kadar anladığı ya da ne kadar hatırladığıyla ilgili en önemli göstergedir aslında. devlet ne inşaata ağırlık vermeyi bir ekonomik model olarak benimsediği için, ne devlet iradesine yakın insanlar inşaat sektöründen olduğu için, ne de devlet erkanımız betonu demiri çok sevdiği için inşaat patladı bu ülkede.

    insanımız bu kadar pervasız olduğu için inşaat patladı. fındık işçileri, çay işçileri kalıpçı oldu. hayvancılar, arıcılar demirci oldu. 5 sene amelelik yapan taşeron oldu. 5 sene taşeronluk yapan müteahit oldu, 5 sene müteahitlik yapan patron oldu. eskiden boş bir arsaya bir gece kondurup ara ara üzerine ekleye ekleye kat çıkıp satarak zengin oluyorlardı. şimdi toplanma alanlarına,yeşil alanlara, sit alanlarına çökerek zengin oluyorlar.

    20 sene önce deniz kumundan beton döken zihniyet şimdi betonu sulandırarak ya da sınıfıyla oynayarak kar peşinde koşuyor. düz paslı demirin üzerine bina yükü veren zihniyet şimdi de "döküm hatası" adı altında çapının altında dökülmüş demiri kullanıyor. benim memurum işini bilir denilen ülkede elbette herkes işini bir şekilde biliyor...

    işini iyi niyetle, dürüstçe ya da gereğince yapan pek çok insan var elbette ama bugün türkiye'deki inşaat şirketi profili çok çok kötü bir yerde. hazır beton, nervürlü demir, yapı denetim, projelendirme vs. geçmişle kıyas kabul etmeyecek kadar iyi durumda elbette...

    20 yıl öncenin çürük demirle deniz kumuyla boş arsaya taşır mı taşımaz mı diyerek apartman dikip zengin olan zihniyeti bugün koca koca şirketlerde, kurumsal kimliklerde, janjanlı isimli ihalelerde yaşamaya devam ediyor. mühendisine sadaka denecek maaşı döve döve veren, işçisini tahtakurusuyla dolu koğuşta aç karnına yatırıp işe süren şirketler tüm kurallara uyuyor mudur? ciddi bir ikilem...

    17 ağustos bir fragmandı. filmin kendisi büyük istanbul depremi olacak. eğer hayatta olursak şahit olacağımız dram daha büyük olacak, acı ve yıkım da çok daha büyük olacak...

    boğaz'in iki yakasındaki doldurma alanlar, istanbul'un güneyindeki semtlerinin tıklım tıkış ötesi plansız programsız mahalleleri, "iyi muhit" diye dünyanın parası ödenen 25-30 yıllık deniz kumundan ama kaplaması güzel binalar....

    5.8'lik depremde felç olan istanbul'u vuracak olan 7.5+'lık bir deprem...

    allah korusun...

    zaten başka da bir ihtimal yok...
App Store'dan indirin Google Play'den alın