140
el clasico
real madrid – barcelona : 1-1 dağ fare doğurdu
dağ fare doğurdu, çünkü morinho böyle istedi. aslında mourinho, brezilyalı futbolcu ismi gibi, iyi ki futbolcu olmamış, yoksa hem başarılı futbolcu hem de başarılı teknik direktör olup “iyi futbolcudan iyi teknik direktör olmaz” klişesine darbe olurdu, hoş olmazdı. evet, ama futbolcu değildi klişe geçerli diyenlere morinho’nun 8 puan önündeki takımın hocasının, nasıl bir futbolcu olduğunu araştırmalarını tavsiye ederim. tüyo da vereyim, xavi’nin bir benzeriydi, tıpkı kendisinden önceki bakero’ya benzediği gibi. ilginçtir bunların üçü de kaptandı barcelona’da.
maç sıkıcı olduğu için böyle ertem şener bilgileri vermek zorunda kaldım, kusura bakmayın.
maç başlayınca gördük ki mourinho bu sefer otobüsü orta sahaya park etmiş. alonso, khedira’nın yanına stoperden dönme pepe’yi koymuş. hımmm, iyi futbolcu kötü hoca hagi de neill’i böyle oynatıyordu. ama olsun o mourinho abicim, hagi hoca olarak onun yanında kimmiş ki. hem futbolcunun performansının konumuzla ne ilgisi var. ah ulan ah. adım captano olacaktı ki (gerçek adım yani) nerelerde yazmazdım şimdi. kısmet.
orta sahadaki tunç okan’ın otobüs’ü barcelona’ya fazla pas imkanı vermedi. pepe’nin stoperdeki agresifliğine alonso da eşlik edince, orta sahayı barsa için cehenneme çevirdiler. maç sırasında real’in ömer üründül’ün kulaklarını çınlatırcasına bloklar arası bağlantısını neredeyse cetvelle çizilmiş şekilde ayarlandığını görüyorduk. barcelona ise yine kural tanımaz bir şekilde ne blok ne diziliş olarak sahadaydı. orta saha cehennemmiş, aman o zaman kenardan dolanayım şeklinde bir kolaycılık içindeydi. topu kanatlara aktarıp durdular. ama real, barsa kanatlarını da tıkamıştı, di maria bazen dalıp alves’i kaçırsa da.
ilk devre golsüz bitti. guardiola da, mourinho da memnundu sanırım. barsa maç böyle biterse 8 puan farkı koruyacak, real ise ikinci devre galip gelmenin yollarını arayacaktı. mourinho açısından real kulübesindeki mesut bütün dengeleri değiştirebilecek bir silah olarak bekliyordu. zaten oyuna girdikten sonra ne kadar önemli bir adam olduğunu gösterdi. ben zamanında iliç için “takımın zeka seviyesini %70 arttırıyor” derdim. mesut aynı etkiyi real için yapıyor. bir de bu çocuğa burun kıvırmıyorlar mı, pes !
ilk devre doğru dürüst pozisyon yoktu. tam ismine yakışır şekilde barcelona klasiği oldu, topu aldılar kimseye vermediler. hakem bitiş düdüğünü çaldığında topçu guardiola’ya baktı, “topu istiyo bu kara gömlekli vereyim mi” gibilerden, “ver lan ver” bakışını alınca topu hakeme verdi.
maç öncesi şimdi futbol izleme zamanı demiştim ama futboldan çok mücadele izledik. “iyi mücadele ettik, haklarını yememek lazım rakibimiz de iyi mücadele etti, puan ya da puanlar almak için sahaya çıktık, valla pozisyonu görmedim akşam erman hoca yorumlar, bana göre faul yoktu, futbolcu arkadaşlarımı kutluyorum” klişelerinin havada uçuşması işten bile değildi.
ikinci devre yine aynı başladı. kontrol kontrol. toplam kalite yönetimi, sıfır hata falan filan. lan bunlar futbolu bir başka oynuyor. idmanda ne çalışıyorlarsa maçta aynısını oynuyorlar, ya da hoca mevzuyu değiştiriyoruz deyince ona göre oynuyorlar. halbuki memlekette maç dediğin spontane gelişir. bu yüzdendir bir hafta 5 atanın ertesi hafta 3 yemesi.
madem memleket dedik; rijkaard demiş ki “her şeyden biraz var, kalpten oynayan oyuncu sayısı çok ama aklını kullanan az”. iyi ki söylemiş, hiç haberimiz yoktu. ha birde bunu sanki ilk defa rijkaard tespit etmiş gibi yapanlar yok mu, hasta oluyorum onlara. abicim bu ülkeye gelen bütün aklı başında adamlar derwall, hiddink (fenere geldiği zaman), rausch, osieck, löw, piontek de söyledi. fatih terim ile mustafa denizli bu gerçeği kabullenip takımlarını buna göre şekillendirdikleri için başarılı oldular.
şu akıl meselesi de enteresan. çok yazdım bir de burada yazayım. 1981 senesinde, yani ben 14 yaşındayken bana kademe yapmayı öğrettiler. kim öğretti? yedikule’deki hocam maça yılmaz (bu blogda yazısı da var). ama yıl olmuş 2011, üstünden geçmiş 30 sene hala kademe yapmayı bilmeyen milli futbolcumuz var. demek ki neymiş, topçuyu yetiştirecek hocayı bulamamış bu ülkenin futbol yöneticileri.
ne zamanki barsa golü attı, real 10 kişi kaldı maç zevkli hale geldi. dedim ya, mourinho böyle istedi. baba bizle alay ediyor heralde. “a.q. 10 kişi kalalım ben o zaman göstereyim marifetimi” der gibi. stoper atıldıktan sonra aklı başında, normal bir adam pepe’yi stopere çekerdi. yok, morinho öyle yapmadı. savunmayı 3 kişi bıraktı, orta sahadaki otobüsün biletçisi pepe yerinde kaldı. hatta daha da ileri gitti, muavin alonso’yu bile çıkardı. mesut ve adebayor ile forveti arttırdı. baktı ki di maria heyecandan her topu çaprazdan kaleye vuruyor, zaten alves’i de tutamıyor çıkardı. zaten mesut’u oyuna alarak takımın mantalitesini hücuma çevirdi.
bütün bu numaralar ancak beraberliğe yetti. ama bence çok önemli bu. real’le barsa’nın büyüklüğünü tartışabilirsiniz ama son yıllardaki barsa’nın geldiği noktayı tartışmak mümkün değil. bu açıdan real’in hem aldığı beraberlik hem de ortaya koyduğu mücadele dikkat çekici. en son real’i böyle oynayıp barsa’yı yendikleri maçta ronaldo bile (gerçek ronaldo diyorlar ya, hani brezilyalı olan) taç çizgisi kenarında kayarak savunma yapıyordu.
golleri messi ile ronaldo’nun atması, penaltıdan atması, birbirine benzer vuruşlar yapmaları da enteresandı.
bütün bu açılardan bakıldığında, real’in aldığı beraberlik önemli. asıl önemlisi bundan sonra oynayacakları maçlar. kupa ve şampiyonlar ligi’ne eşit olarak çıkacaklar unutmamak lazım. bu gece olduğu gibi barsa, real’in 8 puan önünde olmayacak, hesaplar tek maç veya 2 maç üzerinden yapılacak. elbette muhasebe bilgisi mourinho’nun daha iyi ama guardiola’nın da elindeki kapital fazla. çok eğlenceli geçecek bu maçlar, ne güzel.
aklımdayken real-barsa mevzusunda kapışan arkadaşlara bir mesajım var : yemişim real’i barsa’yı. cim bom bom….